| Konu: | Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 101 |
| Tarih: | 08.07.2021 |
HÜSEYİN KAÇMAZ (Şırnak) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
15'inci maddeye baktığımızda, konutu terk etmeme yükümlülüğünün cezadan mahsup edilmesine ilişkin bir düzenleme olduğunu görüyoruz ancak aslında bu konutu terk etmeme yükümlülüğünün nasıl kullanıldığına ilişkin birkaç şey söylemek istiyorum öncelikle. Tabii, her ne kadar Adalet Bakanlığı istatistikleri paylaşmasa da bu ev hapsi kararlarının, "ev hapsi" olarak bilinen bu kararların son yıllarda, özellikle son dönemlerde sayılarında büyük bir artış var. Özellikle Boğaziçi protestolarında, hatırlandığı üzere şubat ayında yaklaşık iki haftada 50'ye yakın öğrenci hakkında ev hapsi kararı verilmişti. Aslında bu durum bile başlı başına söz konusu uygulamanın yani ev hapsinin ölçülülük ilkesine aykırı olarak giderek tutuklanmanın kendisi hâline dönüştüğünün de göstergesiydi. Bazı durumlarda kanunda cezası altı aydan üç yıla kadar gösterilen ve dolayısıyla ceza verilse dahi denetimli serbestliğe tabi olacak bir suç açısından bile evlerin birer cezaevine, yurttaşların da kendi kendilerine gardiyan olarak dönüştürülmesine bir ortam sağladığı aslında kamuoyunca da biliniyor. Bu alanda gerçekten bir iyileştirme yapılmak isteniyorsa, ev hapsi kişi özgürlüğüne yönelmiş bir müdahaledir ve dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 5'inci maddenin (1)'inci fıkrasının (c) bendi uyarınca kişi özgürlüğüne ilişkin suç isnadıyla yönelen her müdahale gibi mutlaka duruşma açılarak incelenmelidir yani tutuklama şartları oluşursa ancak bu karar verilebilmelidir. Bunun için de sadece CMK 108'de yapılacak bir ek düzenlemeyle bu husus düzenlenebilir.
Yine, ev hapsine ilişkin kararlar verilirken tutuklama için aranan standartlara uyulması şarttır ve anılan tedbir için tıpkı tutuklamada olduğu gibi suç işlendiğine dair somut delile dayanan suç şüphesi bulunmalıdır. Yine, ev hapsi ancak suç işlenmesi veya suçun önlenmesi amacına yönelik uygulanabilir, yani ifade özgürlüğü ve toplanma özgürlüğünü ortadan kaldıracak şekilde kullanılmamalıdır, yani ölçülü uygulanmalıdır ve uygulanması zorunlu ve elverişli olmak zorundadır.
Yine, getirilen değişiklikle, ev hapsinde geçen sürenin iki gününün bir gün olarak, hani ceza alması durumunda bir gün olarak hesaplanması öngörülmüş. Ancak, biz bunun da hakkaniyete aykırı olduğunu düşünüyoruz. Her bir gün yine bir eşit gün olarak alınmalı ve yine, tabii, değerli milletvekilleri, düşünün ki hakkınızda hukuksuz bir şekilde tutuklama kararı verildiğinde, daha sonrasında beraat kararı aldığınızda ya da haksız tutuklama, haksız bir tedbir olduğu ispat edildiğinde, ortaya çıktığında CMK 141 gereği bu hukuksuz, haksız tutuklama sebebiyle tazminata hükmedilebiliyor. Ancak, burada, şu aşamada haksız bir şekilde ev hapsiyle bir yaptırıma maruz kaldığınızda bu tazminattan yararlanamıyorsunuz. Dolayısıyla, CMK'nin 141'inci maddesine de bir ekleme yapılarak söz konusu husus da bu şekilde aslında düzeltilebilir.
Tabii, bunları söylerken maddeyle ilgili, değerli milletvekilleri, bugün yine -AKP iktidarları döneminde benim ilk dönemim- maşallah 28'inci fezlekem de geldi ve 28'inci fezlekeye baktığımda değerli arkadaşlar, sadece şunu söyleyeyim: Hakkımızda ne bir yolsuzluk ne bir haksız fiil durumu söz konusu, sadece yaptığımız konuşmalar, sadece ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek durumlar söz konusu.
Bugün, yine, AKP iktidarının kontrolü altında bulunan, iplerini AKP iktidarının kontrolüne kaptırmış olan yargının aslında geldiği durumu gösteren bir fezlekeyle yine karşı karşıyayız. Şu an bile İmralı Cezaevinde uygulanan tecride ve yine cezaevlerinde uygulanan haksız ve hukuksuz fiillere karşı, şiddete karşı, çıplak aramaya, kaba dayağa karşı yapılan ve cezaevlerindeki bu hak ihlallerine karşı yapılan ve iki yüz yirmi dört gündür devam eden bir açlık grevi var. Hatırlarsanız; Sayın Leyla Güven'in başlatmış olduğu bir açlık grevi vardı İmralı'daki mutlak tecridin ortadan kaldırılmasına yönelik, yani aslında, ülkenin kanununun, yasasının uygulanmasına yönelik bir talep vardı ve iki yüz günü aşkın bir açlık grevi vardı ve hayatını kaybeden mahpuslar da vardı. O mahpuslara, ülkedeki yasanın uygulanması için bedenini açlığa yatırmış mahpuslara yazdığım mektup sebebiyle bugün yine bana bir fezleke geldi. Fezlekede ne diyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) - Sayın Başkanım, müsaadenizle...
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
HÜSEYİN KAÇMAZ (Devamla) - Fezlekenin gerekçesi "Mektupların içeriğinde, başlattıkları açlık grevi eylemlerini meşru göstermeye ve desteklemeye yönelik ifadeler kullanmak suretiyle..." şeklinde devam etmiş; suç işlemişim!
Değerli arkadaşlar, az biraz hukuku bilen -hukukçu arkadaşlar tabii ki bunu bilir- az biraz hukuku, hakkaniyeti bilenlere söylüyorum: Açlık grevi, tarihten de bilindiği üzere, muktedirin elinden zulüm yetkisini almak için başvurulan bir yöntemdir. İnsanların gırtlağına çökülürse, insanların yasal hakları elinden alınırsa, insanların yurttaşlık statüsü elinden alınırsa bu durumlar ortaya çıkar, açlık grevleri yapılır ve açlık grevi yasa gereği de hiçbir şekilde suç değildir. Açlık grevindeki mahpuslara mektup yollamak da hiçbir şekilde suç değildir ama şunu biliyoruz ki: AKP iktidarı nezdinde Kürt halkının iradesi, artık, Kürt halkının eşit yurttaşlık statüsü dahi kabul edilmez durumdadır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HDP ve CHP sıralarından alkışlar)