GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Hayvanları Koruma Kanunu ile Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:101
Tarih:08.07.2021

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ HAKAN SIDALI (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hayvanların ve haklarının korunması konusunda mevcut kanun ve idari yapıdaki yetersizliğin ve performans eksikliğinin yıllardır farkındaydık. Hayvanseverlerin yoğun talepleri, beklentileri ve önerileri vardı. Hayvanseverlerin yoğun talepleri üzerine tüm partiler, tam da bu sebeple, iki yıldan daha fazla bir süre önce bir araya gelerek bir araştırma komisyonu oluşturduk. STK temsilcileri, devletin temsilcileri, akademik uzmanlar ve hayvanseverlerin de katkılarıyla çok kapsamlı bir rapor hazırlamıştık ve zannettik ki bu rapor hazırlanacak kanunun temelini oluşturacak. Ama nerede? İşte, tam da bu tek bakış açısına engel olmak adına, raporu beraber hazırladık, kanunu da beraber hazırlayalım demiştim. Bugüne kadar birlikte başaramadığımızı, uzlaşmayla yasa yapmayı, bu sefer gerçekleştirmek boynumuzun borcu; bu yüzden Komisyondaki mutabakat ortamının kanunu yaparken de yeniden sağlanacağını ümit ediyorum demiştim. Amacım, herkesin içine sinen dışarıdan müdahalelerle deforme edilmeyecek bir kanuna ulaşmaktı. Endişem, karanlık ellerin kolay hayatlarına devam ederek, raporun bir şekilde etrafından dolaşarak temel ilkelere müdahale etmesiydi. Zira hepimiz Komisyonda "Hayvanlar siyasetin üzerindedir." demiştik. Eğer bu kanun teklifini beraber hazırlayabilseydik hem hayvanlardan menfaat sağlayanlardan hem de görevini yapmaktan kaçınanlardan gelen baskıları da beraberce göğüslerdik. "Raporumuza beraber sahip çıkalım, hayvanlarımıza beraber sahip çıkalım." demiştim ama maalesef görüştüğümüz kanun teklifine Meclis dışından oldukça fazla müdahale olmuş, her müdahalede bir yer kırpılmış, memnun etmeyecek bir sonuç ortaya çıkmış. Yok eğer 100'den fazla imzayla, gurur duyarak değiştirdiğiniz kanun buysa gerçekten memleketin vay hâline.

Lafın özü, tüm partiler anlaşıyor ama kanunu dışarıdan birileri çıkarıyor. Bu, mutabık kalınan bir konuda bile böyle oluyorsa siz gelin Meclisin kıymetinden, sivil toplumun gücünden, demokrasiden bahsedin. İşte, bu Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini hep eleştirmemizin temel sebebi; yetkilerini devreden Meclis tam da budur. Meclisin tamamı bir rapor hazırlıyor, birileri bir yerlerde işlerine gelen kısmını alıyor ve raporun gölgesi bile olamayacak bir kanun hazırlıyor.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin genel gerekçe bölümüne baktığımızda, bu önemli raporun çalışmalara ışık tutup yol gösterdiği ifade ediliyor. Ancak raporun yalnızca sonuç ve öneriler kısmını okuyan birisi bile raporla teklifin alakasızlığını görebilir. Bakın, bu kanunu on yedi yıl önce siz çıkardınız, on yıl tartışıldıktan sonra bu kadar kısıtlı bir değişikle teklif etmek kamuoyunun beklentilerini hiçbir şekilde ciddiye almamaktır. Bunun farkındasınız ki dile kolay yıllardır eksikliği bilinen, düzeltilmesi beklenen bu kanunu yalnızca iki gün çalışıp iki günde Komisyonda görüşebildik. Bu Komisyon sürecinde daha önce vermiş olduğumuz uzlaşı ve mutabakat sözlerinizin hiçbirinin tutulmadığını, verdiğimiz onlarca değişiklik önergesinin hiçbirinin dikkate dahi alınmadığını hep beraberce gördük. Komisyonun çalışmalarının ardından, arkadaşlarımız, iktidar kanadından gelen yoğun "Muhalefet şerhlerini acilen tamamlayıp teslim edin." baskısıyla karşı karşıya kaldı. Koskoca iki yılda kesip biçip sadece 18 madde yazabiliyorsunuz, bunlarla alakalı şerhleri ise yalnızca iki saate sığdırmaya çalışıyorsunuz. İki senede yapamadığınızın değerlendirmesini iki saatte yapmamızı istiyor, yine apar topar bir yasama süreci gerçekleştirmeye çalışıyorsunuz; yanlış yapıyorsunuz.

Sayın milletvekilleri, araştırma komisyonumuzun adı Hayvan Hakları Araştırma Komisyonuydu, kanunun adı da bu olacaktı. Bakın tutanaklara, dediğimi göreceksiniz ama hazırlayanlar kanuna hak ettiği adı bile verememiş. Hayvanların duygulu ve can taşıyan varlıklar olarak tanımlanması da araştırma komisyonu olarak üzerinde en çok durduğumuz ve rapora işlediğimiz konuların başında geliyordu ama dün bu Meclis kadına kadın diyemedi, bugün de hayvanlarımıza can diyemiyor. Tüm hayvanseverler gibi bu konuyu çok önemsiyor ve Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener'in "hayata saygı" parolası çerçevesinde kendimize bir sorumluluk olarak görüyoruz. Bizi kıskanan Avrupa devletleri hayvanların can olduğunu medeni kanunlarına işlerken bizim 5199 sayılı Kanun'a bile işleyemeyişimizin hiçbir bahanesi olamaz! Değişiklik önergesiyle "Gerekçeden kanunu alalım." dedik, yine kabul etmediniz ama "Kanunun gerekçesinde 'can' olarak tanımlanıyor." mazeretinizi de kabul etmiyor ve kanun metnine de işlenmesini tekraren talep ediyoruz. Neticede gerekçe uçar, kanun kalır.

Yine, araştırma komisyonunda mutabık kaldığımız ancak teklif metninde göremediğimiz bir diğer konuya değinmek istiyorum. Biz ,büyük sorunlar yaratan "sahipsiz hayvan tanımını ortadan kaldıracak, "Türkiye Cumhuriyeti'nin hayvanı da taşı da toprağı da sahipsiz, kimsesiz değildir." diyecektik. "Dicle'nin kıyısında kurdun kaptığı koyun bile mesuliyetimiz altında." diyen insanlardınız ama bu kanun teklifiyle hepsini sahipsiz bıraktınız. Bu konudaki önerimiz, "sahipsiz hayvan" tanımının yerine "devletin korumasında olan hayvan"ın kullanılması ve hayvanlara rahat ve refah içerisinde bir yaşam ortamının sağlanmasıdır.

Kıymetli milletvekilleri, Komisyon raporunda hepimizin içini yakan konulardan biri de mobil kısırlaştırmaydı. Komisyon Başkanımız "Mobil kısırlaştırmayı kaldırdık; bu, mobil kısırlaştırma değil." dese de teklif metninde "geçici ünite" olarak tanımlanan terim, hayvanlar için âdeta bir vahşete dönüşen "mobil kısırlaştırma" kavramını akıllara getiriyor veya zaman içerisinde yönetmeliklerle bu şekle evrilebileceği endişesi yaratıyor; evrilmese bile bu hâliyle bu ara yöntem hayvan sağlığına hiç uygun değil. Bu mobil üniteleri taşıdığınız anda nekahet devresindeki hayvanlara nasıl ve nerede bakacaksınız? Ayrıca, bu açılan yan yol, birçok belediyeyi bakımevlerine yatırım yapmaktan uzaklaştıracak ve bir türlü başlatılamayan popülasyon seferberliğini de akamete uğratacaktır. Çıkarın bu maddeyi kanun teklifinden ve bir kere de kalıcı ve doğru çözüm üretelim, tam teşekküllü merkezlerde uygulanacak şekilde kısırlaştırma yapalım, yoksa mobil kısırlaştırma yaparak yüksek kazançlar sağlayan şirketlerin canı sıkılmış, hayvanların hayatı pahasına elde ettikleri gelirlerini kaybetmesinler, taşeronlar fatura kessin, para kazansın diyerek hayvanlara akıbeti meçhul müdahalelerin önünü açtığınızı düşüneceğiz.

Özellikle son iki yıldır, her platformda, ivedilikle popülasyonun belirlenmesi ve ardından kapsamlı bir kısırlaştırma seferberliğinin başlatılması çağrısında hep beraber bulunuyoruz. Rapor bittiğinde seferberlik başlamış olsa yolu neredeyse yarılamış olacaktık. Popülasyon kontrolünün sağlanması ve hayvanların refaha kavuşmasının anahtarı, önerdiğimiz işte bu seferberliktir. Gelin, bir karar alalım ve 2022'yi "kısırlaştırma seferberliği yılı" ilan ederek sokaklardaki sessiz dostlarımıza en büyük iyiliği yapalım.

Bu kanun teklifinde rehabilitasyon ve kısırlaştırmayla ilgili işlemler yerel yönetimlere bırakılıyor, tamam. Bu konuda Bakanlığın sorumluluğu "Bakanlık da bu kapsamdaki köpeklerin kısırlaştırılmasına her türlü yardımda bulunur." şeklinde açıklanıyor. Buradan tekrar soruyorum: "Her türlü yardım"dan kastedilen nedir? Böyle geniş bir kanun dili olur mu? Bu şekilde belirsiz ifade ne demek? "Her türlü yardımda bulunmak" tüm maliyetleri üstlenmekse belediyeler kendi bütçelerinden neden pay ayırıyor? Yoksa hiçbir maliyeti üstlenmemek anlamına mı geliyor veya daha da kötüsü "İstediğimiz yere istediğimiz yardımı yaparız, popülasyon mücadelesini de siyasete alet ederiz." mi demek oluyor?

Yine, yerel yönetimleri ilgilendiren bir diğer maddeye değinecek olursam, kanun, nüfusu 25 binin üzerindeki belediyelere hayvan bakımevi açma yükümlülüğü getiriyor, güzel. Ama neden bu tesisleri açmaları için belediyelere iki buçuk ve dört buçuk yıl gibi uzun süreleri tanıyoruz? Dünya yirmi günde 57 katlı gökdelenleri tamamlıyor, dört buçuk yıl zaman tanıyorsunuz. Kim çıkardı bu kadar çok vaktimiz olduğunu? "Kanun çıkarıyoruz." dedikten sonra bile iki yıl geçmişken çözümü bir beş yıl daha neden öteliyorsunuz? Bu zaman genişliği, sokaklardaki hayvan popülasyonunu misli misli artırmaktan başka hiçbir şeye hizmet etmez. Hemen bugün bu süreyi geri çekelim, yoksa işimiz çok ama çok daha zor olacak. Gerçek anlamda kaynak aktaramadığınız için belediyeler "Bizim paramız yok; kısa süre içinde, bu kısıtlı bütçelerle, bu tesisleri nasıl yapalım?" sorusuyla karşınıza dikilmesin diye mi böyle bir vade tanıyorsunuz? Hani "Her türlü yardımı yaparız." diyordunuz ya, kısaltın süreyi, yapın yardımı da görelim, yapın da samimiyetinizi görelim.

Benzer şekilde, zamanlamayla ilgili yapılan bir diğer hatayı da "pet shop"larda hayvan satışında görüyoruz. Buralarda kedi ve köpek bulundurulmasının yasaklanması doğru ancak "pet shop"lara bir yıl süre tanınmasını gereksiz buluyoruz. Hayvanları mal olarak mı görüyorsunuz ki stokların eritilmesini bekliyorsunuz? Bir yıl süre tanınan kişi elindeki hayvanları satıp, yenilerini getirip onları da satacak ve bu canlıları cam bölmelerin arkasında yaşamaya mahkûm kılan bir döngü hâlinde bir sene daha devam edecek. Bu konuda bir değişiklik önergesi vermiş ve sürenin üç aya indirilmesini talep etmiştik. Hayvan sağlığı ve refahı açısından makul olan, yapılması gereken tam da budur.

Yine, konuyla alakalı bir diğer önerimizse ev hayvanı ithalatının dört yıl süreyle durdurulmasıdır. Bu durum popülasyon kontrolünün sağlanması açısından büyük önem taşımaktadır.

Kıymetli milletvekilleri, hayvanlara karşı işlenen suçlara yönelik verilen adli ve idari cezalar her ne kadar artırılmış olsa da "Dostlar alışverişte görsün." mantığının bir ürünü. Biz Komisyonda hayvanlara karşı vahşi hislerle işlenen suçların hapisle cezalandırılması kararına varmıştık ancak teklifte en vahşi yöntemlere dahi altı aylık bir hapis cezasının istendiğini gördük. Hepimiz hukuk bilen insanlarız, birbirimizi kandırmayalım, kimse altı ay ceza aldığı için hapis yatmaz; bir daha, bir daha aynı suçu işlemesi gerekir. Yani hayvanlara her türlü işkenceyi uygulayanlar, bugün olduğu gibi kanun yürürlüğe girdikten sonra da ellerini kollarını sallayarak gezmeye devam edecekler. Bu sebeple, biz, vahşice işlenen suçların ceza sınırının üç yıl olmasını talep ediyoruz.

Kişiler tutuklanma ihtimali olan eylemleri işlemekten uzak dururlar. Hayvanlara karşı işlenen her türlü şiddetin bir sonraki muhatabının insan olması ihtimali de göz önünde bulundurulduğunda, insanlara karşı suç işleyenlerin neredeyse yüzde 90'ının benzer suçu daha önce hayvanlara karşı işlediği göz önünde bulundurulduğunda insanlar için benzer bir tehdit ve tehlikenin devam ettiğini söyleyebiliriz. Bu tehdidin giderilmesi için Adalet Bakanlığının da sorumluluk alması gerekiyor ancak siz üçüncü şahısların elinden şikâyet hakkını bile almaya kalkıyor, "Şiddeti görme, gördüysen de konuşma; yoksa o kurum senin, bu kurum benim şikâyetini iletecek makam aratırız." diyorsunuz. İnsanları zaten ağır işleyen bürokrasinin çarkları arasına itiyor, hayvanları da göz göre göre ölüme mahkûm ediyorsunuz. Gerekçeniz ne? Adalet Bakanlığına iş yükü oluşturmamak. Peki, bu iş yükü kime oluşacak? Tarım Bakanlığına. Adalet Bakanlığının bu tavrı, okul sırasında ödevini yanındaki arkadaşına yaptırmaya çalışan öğrencinin tavrı. Böyle devlet mi yönetilir? Bu yüzden iş yoğunluğu bahanesini kabul etmiyoruz. "Bakanlık yorulmasın, hayvanlara ne olursa olsun." böyle bir anlayış olur mu? Aslında siz de haklısınız, davalar ülkesi olunca, her türlü dava onlarca yıl sürünce hayvanlara da sıra gelmiyor.

Bir de "hayvanlarla cinsel ilişkiye girme" kavramının mevcut kanundaki gibi korunmasını ve hatta teklif metninde tekrar zikredilmesini içimize sindiremiyoruz. İlişki, rıza gerektiren bir eylemken hayvanlara yapılan saldırıdır, istismardır, tecavüzdür. Bu sorunu çözmek istiyorsak kavramları doğru kullanmak ve terminolojiyi de doğru tanımlamak zorundayız. Bu sebeple, teklif yasalaşmadan hemen bugün bu kavram değiştirilmeli ve "cinsel istismar" kavramı kullanılmalı. Kanun teklifinin 11'inci maddesine açıkça karşıyız.

Bir diğer mutabık kaldığımız konu, hayvanların özgürlüğünü kısıtlayan ve doğal yaşamdan koparan hayvanat bahçelerinin yenilerinin açılmaması ve nihayetinde hepsinin kapatılmasıydı ancak bu sefer de hangi koşullarda faaliyet göstereceği, neye hizmet edeceği belli olmayan doğal yaşam parkları karşımıza çıktı. Suni olarak oluşturulan bu yapı nasıl doğal olacak, geniş hayvanat bahçelerinden ne farkı olacak belli değil, anlayabilen varsa gelip burada anlatsın. Yine, bir isim değiştirerek mevcudu devam ettirme çabasıyla karşı karşıyayız. "Doğal yaşam parkı" tanımından bizim anladığımız, daha geniş hayvan hapishaneleri; sizin anladığınız -en büyük endişem odur ki- aynı, müteahhitler ve yeni ihalelerle bezeli suni beton parkları.

Hayvanların özgürlüklerini kısıtlayan bir diğer alansa sirkler ve yunus parkları. Biz araştırma komisyonunda tamamen kapatılması yönünde mutabakata varmışken teklif metnine baktığımızda bırakın kapatmayı, yunus parklarına daha önce isteyip de alamadıkları kanuni güvence verildiğini gördük. Bir de tesise yeni yunus getirene 25 bin liralık komik bir para cezası öngörüyorsunuz; 1 milyon liralık yunuslardan bahsediyoruz, 25 bin lira ceza... Yani siz diyorsunuz ki: "Yeni tesisler açılmasına izin vermeyeceğiz, siz tek kalacaksınız ama yunus başına 25 bin lira cezanızı ödeyin, sonrasında kapasite artırmaya da faaliyetlerinize de devam edin." Garip!

Değerli milletvekilleri, teklif metninde itiraz ettiğimiz bir diğer noktaysa "tehlike arz eden hayvanlar" ibaresiydi. Evcil hayvanlardan bir ırkın "tehlikeli veya yasaklı" olarak tanımlanmasının hayvan hakları ilkelerine uygun olmamasını bırakın, Bakanlık bürokratlarının bir masa etrafında toplanıp verecekleri bir kararla da olacak iş asla değil. Bu hayvanların mizaçlarının oluşmasındaki en büyük etken ırkları değil, yetiştirilme tarz ve yöntemleridir. Bu sebeple "ruhsata tabi ırk" kavramı kanun metninde yer almalı, köpekler ve sahiplerini kapsayan bir ruhsatlama sistemi inşa edilmeli. Kanun düzenlemesi öncesinde el konulup bakımevlerinde tutulan köpekler de gerekli muayeneler, sosyallik ve mizaç testleri yapıldıktan sonra öncelikle teslim eden sahipleri olmak üzere talep eden hayvanseverlere iade edilmeli ve takipleri yerel yönetimlerce yapılmalıdır ama sahiplenmek isteyen kişilere de mizaç testi yapılmak koşuluyla.

14'üncü madde bu hâliyle kabul edilemez; buna da net bir şekilde karşıyız.

Buradan dikkat çekmek istediğim bir diğer konu, Bakanlıkça "sokak hayvanı" olarak tanımlanan kedi ve köpeklerin bir yönetmelikle deneylerde kullanılmasına izin verilmesidir. İvedilikle bu yönetmelik değiştirilmeli, kedi ve köpekler üzerinden bu insafsız eller çekilmelidir. Mademki bu imkân yönetmelikle düzenlenmiş, Tarım Bakanlığı bu yönetmeliği hemen şimdi, bugün kaldırsın. Kaldırmadığı takdirde şu andan itibaren bu yönetmelik yüzünden deneylerde ölen bütün kedi ve köpeklerin vebali Tarım Bakanının üstünedir. Bu konunun da takipçisi olacağız.

Kıymetli hayvanseverler, yıllardır kamuoyunda büyük bir heyecanla beklenen bu teklif, hayvanlara sevgisi, haklara saygısı olmayan karanlık ellerin dokunuşlarıyla, talepleri ve ihtiyaçları karşılamanın çok uzağında kaldı. Gece gündüz demeden hazırladığımız raporumuzla hiçbir alakası olmayan bu kanun teklifini görüşürken ben de sizler gibi derin bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Çok daha iyi, kapsamlı ve hayvanlara gerçekten hizmet eden bir kanun yapabilirdik. Bunun için imkânımız da vardı, enerjimiz de vardı. Bu yüzden bir partinin himayesinde değil, STK'lerin ve tüm partilerin görüş birliğinde bir kanun hazırlanmasını defalarca talep ettik. Ancak siyasetüstü olarak gördüğümüz bir konu maalesef ki iktidarın popülist siyasetinin kurbanı oldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

ZEKİ HAKAN SIDALI (Devamla) - Tamamlıyorum Başkanım.

Bırakın gönlümüz ve aklımızdan geçenleri. hep beraber tarihe not düştüklerimiz bile bu kanuna dâhil edilmedi veya ettirmediler. Ancak hiçbir şey için geç değil. Buradan heyecanla bizi takip eden hayvanseverlere sesleniyorum: Hiç kimse umudunu kaybetmesin, kimse karamsarlığa kapılmasın. Bugünkü görüşme hayvanlar için bir netice değil, hayvan haklarının tam manasıyla inşa edilmesi için yalnızca küçük bir başlangıç. Bu yasama yılının son teklifi, gelecek yasama yılının ilk kanun talebi olarak gündemimize gelecektir. Daha yeni başlıyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)