GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:104
Tarih:16.07.2021

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, Divan, değerli milletvekilleri; 277 sıra sayılı adsız yasa önerisi üzerine şahsım adıma konuşuyorum.

Önce şu maddeyi aktarmak isterim çünkü bu yasa önerisinin belkemiği madde 11, 20 ve 23. 23'üncü maddenin düzenleme alanına göre "Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç yıl süreyle; terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen..." biçiminde bu kalıp üç yıl daha uzatılacak ve Millî Güvenlik Kurulunun bu şekilde bir karar alma yetkisi bulunmadığını Anayasa Mahkemesi tescil ettiği hâlde böyle bir yetki devam edecek.

Şimdi, aslında konuşuldu, bütün konuşmaların hepsini dinledim. Çok önemli düzenlemeler var, kuşkusuz olumlu düzenlemeler de var ancak şu girişi yapmakta yarar var. Özellikle, kamu görevinde liyakat ilkesi bakımından, kamu görevinde ciddiyet ilkesi bakımından, ben 1974'te fakülteyi bitirince İçişleri Bakanlığında görev aldım ve kamu görevinin ne kadar ciddi bir iş olduğunu bizzat yaşadım, bir kamu görevlisi çocuğu olarak tabii ki ilkokuldan itibaren buna tanık olmuştum ama geçen pazartesi, salı günü Komisyonda tanık olduğum, üst düzey -tırnak içerisinde- "kamu görevlileri" nezdinde tanık olduğum manzara gerçekten liyakat ve ciddiyet ilkesinden ne kadar uzaklaşılmış olduğunu gözler önüne serdi. Bunu iki örnekle belirtmek istiyorum. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş, onun üzerine yasal düzenleme yapılıyor, bunun garabeti bir yana, Sayın Başkan sordu "Cumhurbaşkanlığı temsilcisi var mı burada?" diye, temsilci yok, koridorlardaymış ama biz iki gün onu göremedik.

Bir başka örnek, orman bölgelerindeki hava ayrıştırma tesislerini açıkladılar; açıkladılar, hiçbiri tatmin edici değildi. Orman Bakan Yardımcısı geldi ve nasıl bir açıklama yaptı biliyor musunuz? "Efendim, tapulu arazisinde bire bir fabrika kurarsa ama o bir biçimde orman alanına geçerse ve orayı çalılık falan kaplarsa, orası ormanlaşırsa, işte, ayrıştırma tesisi orada kurulur." dedi. Ya Rabb'im, Aziz Nesin'e rahmet mi okuyalım yoksa ihtiyaç var mı diyelim böyle bir ortamda? (CHP sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, işte, biz kamu görevinin, liyakat ilkesinin nerelere geldiğini parti başkanı yoluyla, devlet başkanlığı ve yürütme uygulamasıyla görmüş olduk. Ama esasen, burada -bizim yaptığımız tartışma- nitelikli yasa bir yana, temel yasa olmayan, torba yasadan çok toplama bir yasayı temel yasa olarak görüşürsek ve İç Tüzük madde 91'e açıkça aykırılık teşkil ettiği hâlde bunu da görüşmeye devam edersek ve biraz önce okuduğum üzere, buna Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş 3 maddeyi de eklersek, Anayasa'da yeri olmayan, olağanüstü hâl rejimi uygulamaya geçirilmediği hâlde böyle bir düzenleme yapılmasına tanık olursak o durumda buna paralel düzenleme, fiilî düzenleme demekten başka bir deyim bulmak çok zor gibi görünüyor. Evet, bu yasanın, bu toplama yasasının, adsız torba yasanın Anayasa'ya aykırı olduğunu bir kez daha belirtmek gerekir. Böyle bir yasama faaliyeti olmaz, Anayasa'ya kesinlikle aykırıdır; eğer bir gün Anayasa Mahkemesine başvurursak, vurabilirsek Anayasa Mahkemesinin bunu iptal edeceğinden kuşkumuz olmasın.

Şimdi, böyle bir düzenleme aslında sadece Anayasa'ya aykırı değil, gayriciddidir; gayriciddiliği Adalet Komisyonundan Plan ve Bütçe Komisyonuna taşınması ve Plan ve Bütçe Komisyonunda tanık olduğumuz görüntüler ortaya koymuş bulunuyor. Bu bakımdan aslında bunun anayasal düzenimizde mevcut olan ikili anayasal düzenin ötesinde yani olağan hukuk düzeni ve olağanüstü hukuk düzeninin dışında bir üçüncü yol ve bir fiilî durum ortaya koyduğunu belirtebiliriz, özellikle şu 3 madde: Örtülü bir olağanüstü hâl söz konusu burada. Kanun teklifinin 11'inci maddesiyle bazı suçlar bakımından gözaltı sürelerini uzatan ve tutukluluğa itiraz ve tahliye taleplerini niteliksel ve niceliksel olarak olağan güvence düzeyinin altında düzenleyen Terörle Mücadele Kanunu'nun geçici 19'uncu maddesindeki uygulama süresi, birincisi bu. İkincisi, yasanın 20'nci maddesiyle 7145 sayılı Kanun'un geçici 1'inci maddesinin (1)'inci fıkrası değiştirilerek terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle ilgili mevzuatı uyarınca şirketlere ve varlıklara kayyum atanmasına karar verilmesi durumunda kayyum olarak Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun atanacağına ilişkin kanunda yer alan hükmün süresi ve üçüncüsü -biraz önce belirttiğim gibi- tamamen Millî Güvenlik Kurulu kararına yollama yapılarak Millî Güvenlik Kurulunu araçsallaştıran bir düzenleme, Anayasa dışı olduğu Anayasa Mahkemesi tarafından tescil edilen bir husus yeniden burada düzenleme konusu yapılıyor ve bu 3 maddeyle, sadece bu 3 maddeyle anayasal normlar hiyerarşisi tamamen tepetaklak ediliyor ve anayasal düzenin dışında bir durum yaratılıyor. Tabii, bu, Anayasa'ya karşı bir hiledir çünkü bu yetki Cumhurbaşkanına ait bir yetkidir. Eğer, Türkiye'de olağanüstü hâl gerekiyorsa bu yetki Cumhurbaşkanı tarafından kullanılır. Dolayısıyla, gerek Komisyonun yaptığı iş gerek bizim yapmaya çalıştığımız iş Anayasa madde 6 gereği "Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa'dan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz." kuralına da aykırılık teşkil etmektedir.

Yeniden girmeyeceğim, neydi? Devlet ciddiyetiyle başladım, kamu görevi ve kamu makamlarının ne kadar çözüldüğünü, ne kadar çürüdüğünü gördük. "Üç yıl daha uzatıyoruz Anayasa dışı düzeni." dediler ama herhangi bir rapor sunmadılar, herhangi bir bilgi veremediler. Ne yapıldı üç yılda, bundan böyle ne yapılacak, bir sayfalık da olsa hiçbir bilgi sunulmadı. Dolayısıyla, bu duruma karşın aslında ölçüsüz düzenlemeler öyle anlaşılıyor ki artık aylarla hesaplanmıyor, yıllarla hesaplanıyor çünkü "Kırk beş günlüğüne ilan ediyoruz." denildi olağanüstü hâl ama olağanüstü hâlin 2015'te başladığını, 6638 sayılı -iç güvenlik yasası- Yasa'yla fiilen başladığını dikkate alırsak, üç yıl daha uzatılırsa tamı tamına sekiz dokuz yıl Türkiye olağanüstü hâlle yönetilmiş olacak. Evet, kırk beş gün, doksan ay; işte bu ölçüsüzlük yoksa Anayasa madde 2'de "hukuk devleti" yazsa da bunun bir anlamının olmayacağı açıktır. Ama tabii ki, biz bu düzenlemeyi eğer 20 Temmuzdan itibaren Türkiye'de tanık olduğumuz OHAL KHK'leri yoluyla yol açılan mağduriyetleri dikkate almazsak, OHAL, KHK mağdurlarına kapatılan mahkeme kapılarını dikkate almazsak anlayamayız. Çünkü OHAL KHK'leri giyotin işlevi gördü, Olağanüstü Hâl İşlemleri İnceleme Komisyonu ise gaz odası işlevi gördü ve görmeye devam ediyor. Bunu çözmediğimiz sürece "Evet, haksızlık yaptık. Komisyon kurduk, o çözecek. Mahkemeye gitmenize gerek yok." biçiminde bir yaklaşımla bu konuya baktığımız zaman hukuk devleti hiçbir biçimde... 15 Temmuz gecesiyle ilişkisi bulunmayan, sadece tek suçu hukuk devleti ve insan haklarını savunmak olan binlerce ve on binlerce kişiyi gaz odasına doldurursanız burada üç yıllık uzatmada da herhangi bir biçimde inandırıcı olamazsınız, içten olamazsınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

İBRAHİM ÖZDEN KABOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.

Bu nedenle burada yapılan düzenleme açıktır ki -Anayasa'ya hile yoluyla- Türkiye'de toplam olağanüstü hâl döneminin dokuz yıla çıkarılması amaçlanmaktadır. Bu açıdan temel kanun da ne yazık ki bu uğurda bir maske olarak, kılıf olarak kullanılmıştır.

Bunun yanı sıra burada uzun sözler edildi, parti başkanlığı yoluyla tek kişi yönetiminin ne kadar bize uygun düştüğünü... Evet, belki bu çürümüşlük hâlimizi yansıtması bakımından, ibret verici olması bakımından doğru bunlar ama tarihimizde ilk kez -Osmanlı, cumhuriyet tarihinde- kurul hâlinde siyasal karar düzeneklerini ortadan kaldıran, görev, yetki ve sorumluluk ilkesini sıfırlayan, hesap verebilir yönetim ilkesini ortadan kaldıran bir yönetim tarzı esasen paralel mevzuatı da beraberinde getirmektedir. Bu paralel mevzuat CBK ve Anayasa'ya aykırı yasalar dışında tamamen fiilî bir durumdur.

Teşekkür ederim. (CHP ve HDP sıralarından alkışlar)