GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:104
Tarih:16.07.2021

HDP GRUBU ADINA EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, konuşmama önce Cevdet Bey'e bir cevap vermek ihtiyacıyla başlamış olacağım. Cevdet Bey ekonomi yönetiminin başarısıyla ilgili olarak bize büyüme rakamlarını verdi ve büyüme rakamlarına gidince de "Aslında ekonominin başarılı olduğunu söyleyebiliriz." dedi. Fakat değerli arkadaşlar, büyüme esas itibarıyla çok özet rakam olduğu için, herkesin çok kullandığı, karşılaştırmalarda kullandığı bir değer olduğu için genellikle bu kullanılır ama doğrusunu isterseniz bir ekonomide ekonomi yönetiminin başarısının başka şeylere de bakılarak anlaşılması lazım gelir. Ben şöyle söyleyeyim, son gelişmeler çerçevesinde bir ifade de bulunmuş olayım. Şimdi, bugün dünyada kapitalizmin önümüzdeki dönemde nasıl hayatta kalacağına dair tartışmalar yapılırken özellikle Davos ve Davos'un çevresindeki bilim adamlarının, daha çok iktisatçıların yaptığı tartışmada şunu söylüyorlar, bence çok özel ve önemli bir şey söylüyorlar; diyorlar ki: "Kapitalizmin başarısına ne ölçüde büyüme değil, ne ölçüde gelir dağılımıyla ilgili olarak etkisine bakmamız lazım gelir." Yani gelir dağılımının -ki biliyorsunuz- bir sorun olduğunu genellikle siyaset çevrelerinde ifade edenler soldan gelen insanlardır, sol siyasetlerden gelen insanlardır çünkü toplumun genel refahını, gerçekten ortalama refahını düşünerek davranırlar. Dolayısıyla da Cevdet Bey'in söylediği gibi değil gerçek. Çok basit, açın TÜİK rakamlarını, Türkiye'de gelir dağılımı bozukluğu özellikle dört beş yıldır giderek aşağı doğru iniyor; mesela Gini katsayısına bakın, Gini katsayısı son olarak 40'ın üzerine çıktı, yanılmıyorsam 41 civarında. Dolayısıyla da "Gerçekten bir başarı var mıdır?" diye sorarsanız bana -zaten istihdam yaratamayan bir büyümeden söz ediyoruz- ben, esas itibarıyla, Türkiye'deki gelir dağılımına bakarak başarıyı görmek lazım geldiğini düşünerek size onu öneririm; lütfen, bir de gelir dağılımına bakın ve gerçekten de iktidarınızın ne ölçüde başarılı olup olmadığını öyle değerlendirin.

Evet, değerli arkadaşlar, bu tabii, bir torba; herkes söylüyor, ben de söylemiş olayım. Fakat değerli arkadaşlar, bir torbanın geneli üzerinde konuşmak hakikaten çok komik geliyor bana yani "Bir şeyin geneli üzerine konuşmak." dediğiniz şeyin homojen bir şey olması lazım ki onun geneli üzerine konuşulsun ama bunun içinde bir sürü madde var; dişçiler de var, tütüncüler de var ve biz şimdi geneli üzerine konuşacağız. Yani aslında geneli üzerine konuşmayacağız, ben de öyle yapacağım, konuşmayacağım; ne üzerine konuşacağım? Bu bölümdeki bazı -bana göre önemli bulduğum daha doğrusu- maddeler üzerine görüşlerimizi sizlerle paylaşacağım.

Şimdi, yani hangisinden başlayayım?

İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - OHAL'le başlayın!

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - OHAL'le başlayacağım ama OHAL'i sona atıyorum. Ama mesela bu Rekabet Kurumuyla ilgili bir düzenleme var biliyorsunuz; yanılmıyorsam 13'üncü maddeydi. Bu düzenleme esas itibarıyla olumlu gözüken bir düzenleme, yani biz de zaten Plan ve Bütçe Komisyonunda olumlu bulduğumuzu da söyledik, fakat emin olun yazılışında bir problem var. Bu problemi Komisyona birazdan ileteceğim. Kurum başkan ve üyelerinin de sınırlanması gerektiğini söylüyorlar orada fakat bunu yaparken o sınırlamanın bir sektör bazında sanki ifade edildiği anlaşılıyor. Hâlbuki, Kurum Başkanı ve üyeleri 4054 sayılı Kanun'un kapsamına giren her sektörle ilgililer. Dolayısıyla da bu kafa karışıklığını düzeltmek gerekir diye düşünüyorum; onun için sizlere de bunu ileteceğim.

Bir madde var, madde 3'te, kambiyo işleriyle uğraşanlarla ilgili bir madde var. Burada bir sınırlama getiriliyor ve yetki Hazine ve Maliye Bakanlığına veriliyor fakat bu yetkilerden bir tanesi şu, düzenleme şöyle: Katılımcıların -yani bu piyasaya katılanların diyelim- girişlerinin kontrolü... Pardon, şöyle ifade edeyim: Katılımcıların mali gücünün tespiti ve de girişlerinin kontrolü. Yani "O sektöre girişlerinin kontrolünü de Hazine ve Maliye Bakanlığı yapacak." demiş oluyorlar. Bu doğru değil arkadaşlar çünkü bir sektöre girişlerin -eğer serbest piyasa ekonomisinden söz ediyorsanız- tabii ki bir düzenlemeye tabi olması muhtemeldir ama bu düzenlemeyi yapabilmek için de mutlaka Rekabet Kurumunun görüşü ve bu konuda yetkisini de işin içine katmanız gerekir diye düşünüyorum. Dolayısıyla, bu madde de bana göre eksik bir madde.

Bunun dışında, tütün ticaretiyle ilgili bir madde var arkadaşlar, bu hakikaten tartışılması gereken bir madde. Ben çok kısaca -dört beş dakikam var- niçin böyle olduğunu söylemeye çalışacağım. Değerli arkadaşlar, tütün çok tüketilen bir madde. Her şeye rağmen Türkiye'de talep azalmıyor ya da azalıyorsa da çok az miktarda bir azalmadan söz edebiliriz ve arkadaşlar, yani vergi mergi meseleleri de işin içinde esas itibarıyla tabii ama benim asıl dikkatinizi çekmek istediğim şey şu: Biliyorsunuz, bir yasa var, tütün ticareti yapanlara bir ceza veriliyor ve bu cezanın esasında yedinci ayda başlaması gerekirdi, bu ay başlaması gerekirdi, altı aylık bir uzatma istiyor Komisyon ya da teklifi getirenler. Fakat bu meselede Plan ve Bütçe Komisyonundaki yaptığımız tartışmalarda anlamakta zorlandığımız şeyler oldu ama Sayın Ahmet Aydın, AK PARTİ'nin bu konudaki yetkili ismi anlattı; oradaki, kendi şehrindeki sorunları da yansıtarak anlattı ve sonunda dedi ki: "Kooperatifler kuruyoruz. Küçük üreticilere kooperatifler kuruyoruz ve böylelikle de vergi vesaire meselelerini bir anlamda kayda alıyoruz, kayıt içine almış oluyoruz." Fakat değerli arkadaşlar, burada bir tuhaflık var, tuhaflık şu: TEKEL özelleştirildikten sonra Türkiye tütün piyasası doğrudan doğruya dünya tekellerinin yani dünyanın büyük kartellerinin etkisi altındadır. Adlarını da söyleyecek olursak -3 tanedir zaten- bir tanesi Philip Morris'tir, diğeri JTI'dır, bir tanesi de BAT'dir. Şimdi, bunlar dünyayı paylaşmışlar zaten ve Türkiye'yi de paylaşmışlar. Yani TEKEL'in satımıyla ilgili olarak ortaya çıkan Türkiye'nin tütün piyasası gerçekten vahim bir durumda esas itibarıyla; kim fiyatları belirliyor, o bile belli değil.

Ama benim asıl dikkatinizi çekmek istediğim şey şu: Arkadaşlar, bu kıyma tütün bazı yörelerde biraz geleneksel bir çerçevede tüketilen ve dolayısıyla da bir anlamda geleneksel çerçevede üretilen bir sektör. Bu sektörü zapturapta almaya çalışabilirsiniz "Ya, bu çok geleneksel yapılıyor, bunu daha modern yapalım." diyebilirsiniz, olabilir ama değerli arkadaşlar, şunu kabul edin: Bu, sizin böyle bir kanunla yapacağınız bir değişiklikle olmaz çünkü -şundan dolayı- bir sektörün hayata adaptasyonu zaman ister, insanların verili koşullara uyum göstermesi zaman ister ve siz altı ay uzatmayla bu işi çözeceğinizi sanıyorsunuz. Biz de dedik ki: Yasayı kaldırın. Yasayı niye kaldırmıyorsunuz? Niye bu cezayı vermek zorundayız ki biz bu insanlara? Açıkçası -Komisyon da burada- ben doğru dürüst bir cevap alamadım. Neden yasa kalkmıyor? Efendim, bir sürü şey anlatıyorlar, geçmişteki özelleştirme sürecindeki çıkan kanundan söz ediyorlar fakat bu kanun Allah'ın emri değil arkadaşlar, bu kanunu biz istersek kaldırırız ve mutlaka kaldırılması lazım gelen bir maddedir.

Evet, son olarak -zamanım çok azaldı- OHAL'le ilgili de birkaç şey söylemek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, ben hakikaten sizleri anlamakta zorlanıyorum. Şöyle ki: Bir yandan OHAL'i kaldırdınız, OHAL'i kaldırdığınızdan dolayı müthiş bir reklam da yaptınız haklı olarak, tamam, OHAL kalktı fakat OHAL uygulamaları kalkmadı ki.

Şimdi, 3 tane kanun maddesini serpiştirmişsiniz araya, bu benim anladığım kadarıyla, Anayasa Mahkemesine gidilememesi için yapılmış, sevgili dostum İbrahim Kaboğlu'dan öğrendiğim kadarıyla, bu durumda Anayasa Mahkemesine müracaat edemiyormuşsunuz galiba.

Şimdi, bakıyoruz, Sayın Soylu geliyor, her seferinde -üç yıldır ben bunu dinliyorum- "Çok müthiş mücadele ediyoruz; efendim, elektronik, dijital, on-line bir sürü şeyler kullanıyoruz; efendim, bütün sınırları kontrol altına aldık, zaten bir yandan da duvar çekiyoruz." Eee... Hâlâ 50 bin korucu var ve hâlâ "50 bin korucunun ücretlerini artıralım." diyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, eğer, OHAL koşulları değişmişse ki değiştiğini söylüyorsunuz, istatistikler gösteriyorsunuz "240 tane terörist kaldı." diyorsunuz, demek ki başarılısınız bu konuda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim.

...öyleyse eğer, başarılıysanız eğer, o zaman bu tedbirleri üç sene daha uzatmaya ne gerek var arkadaşlar? Ben anlamakta zorlanıyorum, hakikaten anlamlı bir şey değil bu çünkü. Çünkü zaten başarılıysanız normalleşmemiz gerekir. Bir de yani bir şeyi de hatırlatayım size, Osmanlı tarihinde de örnekleri vardır bu hadiselerin, buna benzer örnekler vardır. Oralara baktığımızda üç-dört senede meseleleri çözdüklerini görüyoruz. Beş yıl geçmiş ve hâlâ siz diyorsunuz ki: "Bir üç yıl daha verin de biz bu gözaltılarını, bilmem neleri daha takip edelim, bilmem, efendim, daha etkili..." Öyle diyorsunuz "etkili", sanki bugüne kadar yaptığınız etkisizmiş gibi bir de "etkili" lafını da koyuyorsunuz ama değerli arkadaşlar -son bir cümle olarak söyleyeyim ve gideyim- sahiden şunu anlamakta zorlanıyorum: Burası normal olarak bir ortak aklın üretilmesi gereken bir yerdir, ortak aklı üretebilmek için de farklı fikirlerin tartışılabilmesi gerekir ama bakın, sandalyelere, koltuklara, kimse yok neredeyse. Biz, nasıl bir ortak akıl bulacağız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SALİH CORA (Trabzon) - Sizinkiler nerede?

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Efendim?

MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Oy kullanmaya gelirler Erol Ağabey.

ORHAN SÜMER (Adana) - Cora, daha yeni geldin, bismillah, bir dur bakalım, nefes al, sonra laf atarsın.

EROL KATIRCIOĞLU (Devamla) - Oylamada gelirler, evet, peki. (HDP sıralarından alkışlar)