| Konu: | Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 105 |
| Tarih: | 17.07.2021 |
ZÜLEYHA GÜLÜM (İstanbul) - 2016 yılından bu yana peş peşe darbeleri yaşamaya devam ediyoruz. Maşallah, darbe konusunda çok yeteneklisiniz. "Sivil darbeye -illa askerî olması gerekmiyor- askerî darbelere ya da FETÖ darbesine karşıyız." derken kendi sivil darbesini süreklileştiren bir iktidar var önümüzde. Ne güzel, Allah'ın lütfu olarak gördünüz, her şeyi öyle görüyorsunuz, her belayı öyle görüyorsunuz. Pandemi oluyor, yasak getirmenin yolu ve yöntemi olarak görüyorsunuz; darbe oluyor, yeni kurallarınızı, faşizminizi kurumsallaştırmanın malzemesi olarak görüyorsunuz; adını "OHAL" koymuyorsunuz, başka isimler getiriyorsunuz, "yasal düzenleme" diyorsunuz. Aslında, ülkeyi bir OHAL'le yürütmeye devam ediyorsunuz. Her türlü baskı aracını, zor aygıtını kullanmaktan asla geri durmuyorsunuz. KHK'lerle insanlara sivil ölümü dayattınız, 140 bin insana sivil ölümü dayattınız; yetmemiş olacak ki "Yeni insanlara da sivil ölümü nasıl dayatabiliriz?" bunun yasal düzenlemeleri için uğraşıyorsunuz.
KHK ne demek, biliyor musunuz? Bazı insanlar açısından hayat hakkının elinden alınması demek. Oyalama taktikleriyle o OHAL komisyonlarını kurdunuz ya, güya adaleti sağlayacak o OHAL komisyonlarını; hepsi, oyalama komisyonlarına dönmüş durumda. Sonuçta, verdikleri kararlar da zaten, çoğu kez aleyhe. Zira, zaten sizin, adaletli yargı gibi, adalet sağlama gibi derdiniz yok; o yüzden o komisyonlardan da bir şey beklemiyoruz.
İnsanların ekmekleriyle, gelecekleriyle oynuyorsunuz. Tüm çalışma alanlarından sizin gibi olmayanların tasfiye edildiği bir anlayışı yerleştirmeye çalışıyorsunuz "Ya bize itaat edersiniz ya da çalışma hakkınızı dahi, ekmeğinizi kazanma hakkınızı dahi ortadan kaldırırım." diyorsunuz. Zulmünüz bitmiyor. Zulmünüzle birçok insanın hayatına, hayatlarının sönmesine mal olmanızın yanında, geleceklerini de ipotek altına alıyorsunuz; çocuklarına, akrabasına varana kadar "İrtibatlıdır, iltisaklıdır." deyip insanların gelecekteki hayatlarını da ipotek altına almaya çalışıyorsunuz.
"Gözaltı sürelerini uzatmak." Çok basitmiş gibi cümlelerle anlatıyorsunuz da siz, gidin bir bakalım, bu Emniyetlerde on iki gün boyunca gözaltında kalın, bu kadar basit ifade edebilecek misiniz görelim? O gözaltılarda ne oluyor biliyor musunuz? İnsanlar işkenceye maruz kalıyor, baskıya maruz kalıyor. Polis operasyonları, gizli dosyalarda -nasıl oluyorsa- basına sızan bilgilerle insanların haklarında olup olmadık, gerçeğe aykırı beyanlarla yaşam haklarını ihlal eden, aslında kişisel haklarını ihlal eden basın sonuçlarıyla karşı karşıya kalıyor bu insanlar.
Şimdi size bir iki örnek: İdlib'de bir ev baskını yapıldı. Ev baskınında sekiz aylık hamile bir kadın silahın dipçikleriyle darbe aldı, hastaneye kaldırıldı. Arama kararı olmayan bir kişiden bahsediyorum. Arama kararları olup da yakalama kararları olanlara ne yaptıklarını zaten siz de benden daha iyi biliyorsunuz. Köpekli işkenceyi unutmayalım. Bir insanın gözaltına alınırken nasıl köpekle işkence edildiğini de size hatırlatalım. Şimdi göz göre göre bunları herkesin gözü önünde yapabilen bir polis acaba on iki gün gözaltı boyunca hangi işkenceleri yapıyor? Yapmadığını iddia edebilir misiniz? Çok net, raporlarla sabit bir durum varken şimdi siz hiçbir şey olmamış gibi "Ne var canım, on iki gün gözaltı, bir şey de değil." hikâyesini anlatıyorsunuz.
Yine "TMSF" diye bir uygulamanız var. Vallahi çökme yöntemleriniz çok. Bir öyle uyguluyorsunuz, mafya-siyaset düzeninizle çöküyorsunuz insanların mal varlığına, yetmiyor yasal kılıflar uyduruyorsunuz, "Yasal kılıflarla çökeceğim." diyorsunuz. OHAL sürecini sermayenin el değiştirme sürecine çevirdiniz. Birtakım sermaye gruplarından mal varlıklarını, mülkiyetlerini, binalarını, yerlerini alıp kendi yandaşlarınıza, kendinize aktarmanın mekanizması hâline getirdiniz. Yetmiyor ya, yetmiyor; gerçekten yiyorsunuz, yiyorsunuz yetmiyor. Hâlâ yenilerini istiyorsunuz, hâlâ yeni paralar istiyorsunuz, yeni mallar istiyorsunuz, yeni menkuller istiyorsunuz.
Doğayı talan ettiniz, yer bırakmadınız ya! Her yeri, her ağacı, her araziyi, her arsayı bir rant alanı olarak gördünüz; kendinize ve yandaşlarınıza, 5'li çetenize peşkeş çektiniz; yetmedi, bulduğunuz her kamu arazisini satışa çıkarıyorsunuz, ihaleler yoluyla ceplerinizi dolduruyorsunuz, sermaye gruplarınızı zenginleştiriyorsunuz. Hâlen doymamışsınız, yeni yerler istiyorsunuz; diyorsunuz ki: "TMSF görevde kalacak, TMSF üç yıl daha, aynı şekilde kayyum olarak atanacak ve insanların, -tırnak içinde- terör bahanesiyle -çünkü size göre herkes 'terörist' zaten- mal varlıklarına ben el koyacağım." Bir tehdit, bir baskı aracı olarak kullanıyorsunuz, insanlara diyorsunuz ki: "Ya benim istediğim gibi olursunuz, itaat edersiniz, faşizmime boyun eğersiniz ya da size hayat hakkı hiçbir şekilde tanımam." Bu yasa teklifinin anlamı budur, bu yasa teklifinin başka bir anlamı yoktur. Bize hikâyeler yazmayın; yok, efendim, işte, "terörle mücadele"ymiş, efendim, "delil toplama"ymış, efendim, şuymuş, buymuş. O on iki günlük gözaltılarda biz delil falan aranmadığını çok iyi biliyoruz, hiçbir işlem yapılmadığını da çok iyi biliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz efendim.
ZÜLEYHA GÜLÜM (Devamla) - Sadece baskı uygulamak için o on iki gün gözaltı süresini gerçekleştirdiğinizi de biliyoruz. Ha, gerçekten bir mücadele derdiniz varsa FETÖ'yle, cemaatle -bilmem- darbe yapanlarla, önce şunun hesabını verin: Beraber yürümüştünüz ya bu yollarda, ne istedilerse vermiştiniz ya, o zaman kendinizden başlayın, kendinizi önce yargılayın da ondan sonra başkalarına laf söyleyin.
Diğer bir mesele, engelliler. Ya, engellilerin yaşam hakkını ellerinden almaya ne hakkınız var ya! Nasıl ertelersiniz, engellilerin çalışma yaşamına, normal hayata katılımını sağlayacak düzenlemeyi üç yıl boyunca ya da kaç yıl boyunca? Bu hakkı kendinizde nasıl görüyorsunuz? Engelliler zaten pandemi sürecinde en fazla hak gasbına uğrayan, yaşam koşulları en fazla zorlaşan insanlar değil miydi? Pandemi diğerlerine var da engellilere yok muydu? Tam aksine, engelliler en çok zorluğu bu dönemde yaşadılar. Hangi hakla ertelemeyi önümüze getirebiliyorsunuz, hangi hakla haklarını ellerinden alıyorsunuz?
Tam aksine, engellilerin birçok talebi var. Yaşama eşit katılabilmeleri için pozitif ayrımcılık ilkelerinin uygulanmasını istiyorlar. İnsan olduklarının, eşit vatandaş olduklarının görülmesini istiyorlar ama tabii, siz hiçbir zaman ezilenin, ötekileştirilenin yanında olmadınız ki engellilerin yanında olasınız. (HDP sıralarından alkışlar)