GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:105
Tarih:17.07.2021

AYHAN EREL (Aksaray) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce Türk milleti; Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 23'üncü maddesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Maddeyle kamu görevlilerinin görevden uzaklaştırılması, ihraç edilmesi gibi tedbirlere ilişkin geçici düzenlemenin süresi üç yıl uzatılmaktadır. Şimdi buradan sorayım: 13.590 personel hakkında işlem yapabilmek için üç yıl daha bu OHAL uygulamalarının uzatılması hukuken ölçülü ve yerinde midir? Bunun yerine sadece Komisyonun görevini uzatsanız belki bir mana verebiliriz. Kanunun genel gerekçesinde yer verilmeyen bu maddeye ilişkin madde gerekçesinde "Terör örgütleriyle mücadele kapsamında kamu görevlilerinin görevden uzaklaştırılması, ihracı, rütbelerinin geri alınması, mesleğe ilişkin unvanlarının kullanılmaması gibi ihtiyaç duyulan birtakım önlemlere ilişkin düzenlemelerin süresi ihtiyaca binaen uzatılmaktadır." denilmektedir. Anayasal temel hak ve özgürlüklerin askıya alınarak yürütülecek istisnai OHAL uygulamalarına gerekçe olarak "ihtiyaca binaen" ifadesinin kullanılması AK PARTİ'li hukukçuların gerekçe bulmakta iflas ettiklerini göstermektedir. Hiçbir anayasal hak ve özgürlük ihtiyaca binaen kısıtlanamaz, zaruri hâl ve şartlar altında kısıtlanabilir. Beş bin yıllık devlet geleneği olan Türk milleti, ihtiyaca binaen gerekçelerle yönetilemez.

Adaleti gözetmek varken ekonomiyi, siyaseti, hukuku, sivil toplumu ve dinî kurumları, kamu otoritesini kontrol altına almakla devleti güçlendirmiş olmazsınız, tam aksine, bu yolla sadece Türk milletinin ortak beşer enerjisinden mahrum olur, hukuku ve demokratik meşruiyetinizi kaybetmekle kalmaz, insanımızın Türk devletine yönelik aidiyet bağlarının zayıflamasına neden olursunuz. Türk milletinin, demokratik esaslarla, gönüllü rızasını ve enerjisini sistemin mekanizmalarına yansıtmadan gerçek anlamda bir çıkış yolu bulamayacağımızı unutmayalım. Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü ve adaleti savunmak aynı zamanda devletin bekasının savunulması demektedir. Adalet duygusu, kendisi haksızlığa uğramadan da insanda var olması gereken erdemdir. Bu anlamıyla, bir insanın sahip olacağı en büyük erdem adalet duygusuna sahip olmaktır.

Sayın milletvekilleri, insanlığın yegâne erdemi olan bu duyguyu hep beraber çoktan kaybettik. Etrafımızda her gün şahit olduğumuz ağır haksızlıklar karşısında adalet telakkimiz kişinin inancına, etnik kökenine, şahsi yakınlığımıza ve siyasi görüşüne bakmaksızın başkalarının haksızlığa uğraması hâlinde de karşı çıkmamızı kapsamıyorsa -hiç kimse kusura bakmasın- affedilemez bir ilkesizlik ve vicdansızlık girdabı içine düşmüş bu tavrımızla geleceğimizi, millî birliğimizi, sosyal barışı ve insanlık ölçülerimizi acımasızca tahrip ediyoruz demektir. Unutmayalım ki bir toplumun geleceğinde adaletsizlik algısından daha yıkıcı, daha tehlikeli bir duygu mevcut değildir. Hâlihazırda sosyal, siyasal ve ekonomik alanda yoğun olarak yaşadığımız adaletsizlik gerçeği ve oluşan adaletsizlik algısından bir an önce kurtulmazsak millî birliğimizi ve devletimizin bekasını da tehdit altına sokmuş oluruz. Hukuksuzluk ve keyfîlik terörü bitiremez; aksine, daha da konsolide olmasına, haksız yere mağdur edilen insanların kendilerine sempati duymasına devlet eliyle zorlanması anlamına gelir.

Anadolu'da analar, babalar feryat ediyor, figan ediyor "Biz çocuklarımızı 15 yaşında, 17 yaşında devlete teslim ettik, polis olsun; askerî liselerde okusun, subay olsun diye. Eğer biz FETÖ ihanet çetesine çocuklarımızı vermek isteseydik onların özel okullarına gönderirdik. Biz çocuklarımızı devlete verdik, devlet çocuklarımıza niye sahip çıkmadı, devlet çocuklarımızı niye bu çakallara yem etti?" diye Anadolu'nun bağrından sesleniyorlar. Gerçekten de bu analar, babalar çocuklarını devletin okullarına verdiler; devlet onları yetiştirsin, vatanına, milletine, devletine, bayrağına, dinine, diyanetine sahip çıksın diye yetiştirdiler ama maalesef devlet bu çocukları, bu gençleri bu zalimlerin kucağına itti. Burada devletin hiç suçu yok mu? 15 yaşındaki bir çocuğu devlet okuluna gönderen babanın, ananın ne suçu var? 18 yaşında çocuğunu askerî harp akademisine gönderen ananın, babanın ne suçu var?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurunuz efendim.

AYHAN EREL (Devamla) - Lütfen elinizi vicdanınıza koyun ve bu anaların, babaların feryadına kulak veriniz. Biz bunları söylediğimizde bize lütfen "FETÖ'yü, FETÖ terör hareketini savunuyor, onların sözcülüğünü yapıyor." diye bir gözle bakmayınız çünkü biz toplumun bir yarası olan, toplumda Anadolu'nun her yöresinde figan feryat hâlinde anaların, babaların arşa yükselen sesini sizlere duyurmaya çalışıyoruz.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)