| Konu: | AK PARTİ GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 58 |
| Tarih: | 29.01.2013 |
MELDA ONUR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli vekiller; AKP'nin, çalışma koşullarıyla ilgili verdiği grup önerisi üzerine konuşacağım.
Tabii, konu? Çalışalım yani ne şekilde gerekiyorsa çalışalım, sabahtan akşama kadar çalışalım ama önemli olan, tabii, içeriği. Çalışalım, parlamenter demokrasi işlesin, parmak vekilliği yapmayalım, yeter ki çalışalım. Bu konuyla ilgili olarak -fırsat bildik- hani "dervişin fikri neyse zikri" hesabı, hep aynı şey geliyor aklımıza. Geçenlerde, "çalışma" deyince, bir tane yazar, kadınlarla ilgili şöyle bir şey söyledi, dedi ki: "Çalışmak isteyen kadınlar şiddet görüyor." Benim aklıma birdenbire 2009 senesi geldi. O zaman da Bakan Mehmet Şimşek, işsizliğin artışını kadınlara ihale etmişti, şöyle demişti: "İşsizlik oranı niye artıyor biliyor musunuz? Çünkü kriz döneminde daha çok iş aranıyor. Özellikle kadınlar arasında kriz döneminde iş gücüne katılım oranı daha artıyor." Yani bu ülkede her şeyin suçlusu kadınlar.
On yıllık AKP iktidarının övündüğü, kalkınma. Aslında, daha sonra, tarihe kalkınmayla geçmeyecek bu iktidar dönemi. Neyle geçecek biliyor musunuz? Her zaman söylüyoruz, uzun tutukluluklar ve bir de buna eklenen kadın cinayetleriyle geçecek. 24'üncü Dönemse, siyasetin kadının nasıl yaşayacağı üzerinden kurgulandığı bir dönem olarak tarihe geçecek ne yazık ki. Bu nasıl olacak? Kadın ne zaman evlenecek? Kadın niye boşanmamalı? Kadın doğuracak mı doğurmayacak mı? Kadın kaç çocuk doğuracak? Kadın ne yöntemle doğuracak? Bu şekilde kararın kendisine değil, bu ülkenin Başbakanının, bu ülkenin devlet bakanının, bu ülkenin Sağlık Bakanının inisiyatifine bırakıldığı bir dönem olarak tarihe geçecek ne yazık ki ve bu yüzden pek çok kadının şiddet gördüğü ve kuytu köşelerde ölüp gittiğini yazacak.
Biliyorsunuz 8 Martta yasa çıktı, ardından, yaklaşık on ay yönetmelik bekledik; çok yeni olarak yönetmelik hazırlandı, gündeme geldi, ancak bu dönem onlarca kadının canına mal oldu. Bu noktada çok karışık rakamlar var. Mesela, Bianet'in rakamları "150 kadın" diyor. "Kadın Cinayetlerini Durduracağız" diye bir platform var. Belki görmüşsünüzdür, gencecik kızlar kadın arkadaşları için "Nasıl orada burada kurtarırım, koruma verdiririm?" diye koşturup duruyorlar. Onun açıklayacağı rakamlar bu yıl için 230. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığıyla Kadının Statüsünü Güçlendirme Merkezi net bir rakam veremiyor, yani net bir kayıt tutulmuyor. Bu da şu demek: "Kadının adı yok."
Sevgili arkadaşlar, kadına şiddetin Türkiye Büyük Millet Meclisine kadar uzandığı, bir kadın vekilin bile şiddet gördüğü bir atmosferdeyiz ne yazık ki.
Şimdi, kadınlar tabii eli kolu sıvadı, yönetmelik beklerken koruma alamayan kadınlara yalvar yakar koruma almaya çalışıyorlar, kimisini koruyorlar, kimisini koruyamıyorlar.
Şimdi, bu platformdan söz ettim size, birkaç tane rakam var niye şiddet gördükleri ve niye öldürüldükleri üzerine. Kadınların öldürülme sebeplerinde en büyük oran kendi hayatına dair karar vermek. Az önce ne dedik? "Karar verememe", kanaat önderleri bunu özellikle körüklüyorlar, yüzde 53 oranıyla koruyor. Kadınların öldürülme sebeplerinde başta boşanmak isteme yüzde 28'le yer alıyor ve kocası ya da eski kocası tarafından öldürülen kadınların oranı yüzde 47'den yüzde 69'a çıktı 2008-2011 verileriyle.
Şimdi, yönetmelik çıktı, biliyoruz ki, tabii ki çok sayıda eksiklikleri var ama hiç olmazsa bu yönetmelikte bir nebze soluk alınabilecek. En azından şu eksikliğinin olduğunu biliyorum, bir kadın avukat arkadaşımız dedi ki: "Biz aslında mülteciler üzerine de bir değişiklik yapılmasını istedik, mülteci kadınlar da burada şiddete uğruyor ve cinayete kurban gidiyor ama burada mütekabiliyet esas alınmış, oysa insan haklarında mütekabiliyet yoktur." Tabii, bu yönetmelik olsun yine, çıksın yeter ki, çıktı, üzerinde kadın arkadaşlarımızla gerekli değişiklikleri yaparız, yeter ki kadınlarımız daha fazla cinayetlere kurban gitmesin. Ama her zaman için şunu söylüyoruz: Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinde esas olan anlayış. Dünyanın en güzel yasalarını yapabilirsiniz, en mükemmel yönetmeliklerini getirebilirsiniz ama anlayış değişmezse hiçbir şeye engel olamıyorsunuz.
Şimdi, size platformun, işsizlik ve kriz dönemlerinde ne kadar arttığına dair bir başka rakamını söyleyeceğim: Krizin karşımıza çıkardığı bir oransa öldürülen kadınların maddi durumları oluyor, yüzde 31'i alt sınıflardan ve özellikle kriz dönemlerinde, işsizlik dönemlerinde bu rakamlar çok ciddi oranda katlanıyor.
Şimdi, bunu duyunca aklımıza hemen yine başka bir manzara geliyor: Güzel bir düğün, güzel bir gelin, yakışıklı bir damat ve nikâh kıyan Başbakan, devlet bakanı, ısrarla "3 çocuk?" Şimdi "3 de yetmez 4 çocuk, 5 çocuk" demeye başladılar. Geçenlerde şöyle bir şey söylüyordu: "1 çocuk iflas, 2 çocuk iflas, 3 çocuk yerinde saymak." daha sonra ona "patinaj" dedi, "
Şimdi, ben, size geçenlerde Kocaeli'nde olan bir vakayı hatırlatayım: 3 çocuklu bir aile. Erkeğin maddi sorunları var, borç sorunları var. Ne yaptı? Karısını öldürdü, 3 tane çocuğunu gözünü kırpmadan teker teker öldürdü. Bir tane bebeğin açlıktan öldüğünü zannettik ama meğer onu da öldürmüş. İşte iflas budur. Değerli vekiller, iflas dediğiniz şey budur. Keşke bu nikâhlara gittiklerinde çocuğun yanında bir de uygun bir dille "Eşinize şiddet uygulamayın, eşinize iyi davranın, eşler birbirine saygı göstersinler." diyebilse, keşke bunu açık alanda sürekli olarak ifade edebilse. Bunu şunun için söylüyorum: Açıkça, iki gündür kulaklarımıza inanamaz olduk, biliyorsunuz, Başbakan tutuklu komutanlarla ilgili bir şeyler söyledi ve Başbakanı izleyen, onu seven medya, yorumcular, toplum birdenbire bakış açısını değiştirdi. Birdenbire komutanlarla ilgili olumlu sözler sarf edilmeye başlandı. Bunun bir insan hakkı ihlali olduğundan bile söz edilmeye başlandı. Oysa, biz daha önceleri "askerin insan hakkı" dediğimizde darbecilikle suçlanıyorduk. Başbakanla hangi noktada, ne ara bir araya geldik onu bilmiyorum ama iyi ki de geldik. Bugün sosyal medyada bir kadın arkadaş şöyle bir şey yazmış, diyor ki: "Başbakan, kadına yönelik şiddette yargıyı etkilese, günde 5 kadın öldürülüyor, binlerce tecavüzcü, tacizci saklanıyor, belki, adalet gelir."
Evet, yargıyı tutuklu komutanlarla etkilerken, bir de kadın cinayetleriyle ilgili olarak etkileyin deriz çünkü size iki tane örnek söyleyeceğim. Bir tanesi, geçenlerde Ankara Adliyesinde görüldü, karar duruşmasıydı ve eşini öldüren eş beraat etti. Beraat etme gerekçesi -kıskançlık dolayısıyla yapılmış bir cinayetti- akli dengesi yerinde olmadığı idi. Beraattan daha sonra, işte hastaneye gönderildi ama bu arkadaşımız bir kamu kurumunda, Devlet Demiryollarında senelerdir güvenlik işinde çalışıyordu. Akli dengesinin o zaman yerinde olmadığı nasıl oldu da anlaşılmadı bilmiyoruz.
Geçenlerde Siirt'teydik, Esin Güneş bir öğretmen, iki yıl önce uçuruma itildi. Daha dava bitmedi ama biz itildiğini? Hadi, burada yargıyı yönlendirmeyelim, devam ediyor fakat öyle bir şey oldu ki kadıncağız uçurumun dibinde bulunduğunda kazadan o kadar eminlerdi ki olay yerine savcı gitmedi, kadıncağıza otopsi yapılmadı. Ailesinin isyan ettiği noktada tekrar Adli Tıpa gitti, yargının seyri değişti. Geçenlerde 10'uncu duruşmadaydık ve kadın dernekleri yine oradaydı ve korkuyla beraat bekliyorlardı. Eğer beraat etseydi, bu delilsizlikle beraat etseydi -bir sürü de hatalı raporlar vardı Adli Tıptan gelen- ciddi anlamda yaralanacaktı vicdanlar ama bir avukat sayesinde bir celse ileri attı. O avukat ÇHD Genel Başkanıdır ve şu anda yapılan avukat operasyonunda içeri alınmıştır, Selçuk Kozağaçlı'dır.
Son olarak şunu söylemek istiyorum: En başta, kadın erkeğin eşit olmadığına inanan bir Başbakan ve -umuyorum ki kadınlar aynı şeyi düşünmüyordur ama- bunu söyleyen iktidar bu dilini değiştirmezse bu kadın cinayetlerini daha çok görürüz.
CHP Grubu adına şunu söylüyorum ki bu ülkede ne bir din diğerinin üzerinde ne bir ırk ne bir ulus diğerinin üzerinde ne de erkek kadının üzerindedir ne de erkek kadından daha eşittir.
Teşekkür ediyorum. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Onur.