GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:5
Birleşim:3
Tarih:06.10.2021

İYİ PARTİ GRUBU ADINA METİN ERGUN (Muğla) - Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; görüşülmekte olan Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Muhterem milletvekilleri, bilindiği üzere, temel olarak küresel sıcaklık artışını 2 dereceyle sınırlandırma ve mümkün olduğunca 1,5 derecede tutma hedefi için çaba göstermeyi amaçlayan Paris Sözleşmesi Aralık 2015'te kabul edilmiştir. Türkiye 22 Nisan 2016'da 175 ülkeyle birlikte sözleşmeyi imzalamış fakat şimdiye kadar, bugüne kadar onaylamamıştır. Bu gecikme iklim değişikliğinde gelinen aşama itibarıyla, sebebi ne olursa olsun, Türkiye'nin uluslararası kamuoyuna anlatabileceği bir durum değildir. Dolayısıyla, sözleşmenin onaylanması insanlığın karşısındaki en büyük tehdit olan küresel ısınma ve sebep olduğu iklim değişikliğiyle mücadele, ülkemizin imajı açısından son derece önemli bir adımdır. Dolayısıyla, bugün tarihî bir adımla sözleşmenin onaylanmasının giderek yalnızlaşan Türkiye'ye uluslararası arenada nefes aldıracağını ve diplomaside önemli bir hareket alanı açacağını düşünüyoruz. Böylece Türkiye, uluslararası iklim müzakerelerinde dışarıda kalmayacak, tam aksine, sözünü çok daha güçlü bir şekilde söyleyecektir. Son olarak ise Paris Anlaşması'nın onaylanmasıyla Türkiye ekonomisi her alanda yeşil ekonomiye dönüşüm için ciddi bir irade gösterecektir.

Muhterem milletvekilleri, Paris İklim Sözleşmesi küresel ısınmanın sınırlanması ve iklim değişikliğiyle mücadele konusunda 1992'de Rio'daki müzakerelerden bu yana çevre ve iklim konusunda yapılan en önemli uluslararası sözleşmedir. İktidarın Paris Sözleşmesi'ni onaylama konusunda şimdiye kadar sergilediği isteksizlik, iktisadi şüphelerin çok ötesinde doğaya karşı sahip olduğu zihniyetin ve vizyonsuzluğun bir yansımasıdır. Bunun bir zihniyet yansıması olduğunu, iktidarın doğayı kirleten sanayi tesislerini ve termik santralleri umursamayan tutumundan açık bir şekilde görebiliyoruz. Buna rağmen, beş yıl geç kalınmış olsa da bugün yüce Meclisimizin çatısı altında bu sözleşmenin onaylanıyor olması son derece önemlidir.

Sözleşmenin onaylanmasıyla birlikte Türkiye uluslararası küresel iklim müzakerelerinde içinde bulunduğu çelişkili durumdan kurtulmuş olacaktır. Fakat Paris Sözleşmesi'ni onaylıyor olmak demek, küresel iklim değişikliğinin geldiği aşama itibarıyla ne Türkiye ne de insanlık için tek başına yeterli değildir ama gereklidir çünkü Paris Sözleşmesi'yle iklim sorunlarını ortadan kaldırmak mümkün değildir. Kaldı ki Paris Sözleşmesi'nin taahhütlerini yerine getirmeyen taraflara karşı kendi başına bir yaptırım gücü de yoktur. Dolayısıyla bu sözleşmeyi, 6'ncı kitlesel yok oluşa sebebiyet verecek kadar ciddi riskler barındıran küresel ısınmayı durdurma konusunda bir başlangıç adımı olarak görmek, hedef ve eylemlerimizi sözleşmenin ötesine taşımak gerekmektedir. Dolayısıyla biz İYİ Parti olarak Paris Sözleşmesi'yle yetinmemek, küresel ısınmayı durdurma konusunda hızlı bir şekilde daha radikal adımlar atmak gerektiğini düşünüyoruz. Zira son yıllarda hem ülkemizde hem de dünya genelinde şiddeti ve sıklığı artan anormal iklim olaylarının sebep olduğu yıkım, küresel iklim değişikliği konusunda yaklaşan riski giderek gözle görülür hâle getirmektedir. Özellikle, bu yıl Muğla'da ve Antalya'da yaşadığımız orman yangınlarında, Karadeniz Bölgesi'ndeki sel felaketlerinde ve son yıllarda Anadolu'nun yaşadığı kuraklıkta iklim değişikliğinin etkisini görmezden gelmenin artık imkânı yoktur. Bu açıdan, ülkemizin önümüzdeki yıllarda iklim değişikliğinin getireceği olumsuzluklardan en fazla etkilenecek bölgelerden birinde yer alması sözleşmenin onaylanmasının önemini artırmaktadır. Tüm bunları dikkate aldığımızda, biz, sözleşmenin onaylanmasını, ülkemizin iklim değişikliğiyle mücadelede hem karar vericiler nezdinde hem de toplum nezdinde önemli bir psikolojik eşiğin aşılması ve bu konudaki farkındalığı artıracak bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.

Sayın milletvekilleri, bundan sonrası için Türkiye'nin sera gazı emisyonları konusunda hangi taahhütlerde bulunacağı bizim de takipçisi olacağımız Ulusal Katkı Beyanı'yla belirlenecektir. Yani Paris Sözleşmesi muhtevası itibarıyla bu konuda Türkiye'ye herhangi bir zorunluluk getirmemektedir ancak sözleşmede, sıcaklık artışında 1,5 derece hedefini tutturmak için emisyonların azaltılması gerektiği ifade edilmektedir. Bu yüzden, sözleşmeye taraf olan ülkeler şimdiye kadar bu konuda tam anlamıyla üzerlerine düşen sorumluluğu hâlâ yerine getirmemişlerdir.

Geçtiğimiz hafta yayımlanan Birleşmiş Milletler Sentez Raporu'na göre, Paris Sözleşmesi'nin 1,5 derece hedefine ulaşmak için taraf ülkelerin iklim çabalarını acilen artırması gerektiği ifade edilmiştir. Bu çağrı, diğer ülkeler gibi Türkiye'ye de yapılan bir çağrıdır çünkü ortaya çıkan anormal iklim olayları ve elde edilen veriler, küresel ısınmayı durdurma konusunda insanlık için zamanın daraldığını göstermektedir.

Özetle, bu açıdan bakıldığında, Paris Sözleşmesi'nin onaylanması Türkiye'nin küresel iklim değişikliğiyle mücadelesinde yeter şart değildir ama gereklidir. Dolayısıyla biz de İYİ Parti olarak Paris Sözleşmesi'ni onaylamanın tek başına yeterli olmadığı, Türkiye için küresel ısınma konusunda asıl mücadelenin bundan sonra başladığı kanaatindeyiz. Bundan sonra hızlı bir şekilde hedef ve stratejilerimizi belirlemeli, bunların gerektirdiği politikaları hayata geçirmeliyiz. Dolayısıyla emisyonların hangi tarihten sonra azaltılmaya başlanacağını ve gerçekçi bir vizyonla Türkiye'nin hangi tarihte karbon nötr hâle geleceğini net bir şekilde ortaya koymak gerekmektedir.

Sayın milletvekilleri, bilindiği gibi, başta Avrupa Birliği üyesi ülkeler olmak üzere, dünyada kömüre dayalı enerji üretiminden hızla vazgeçilmektedir. Dünyayı en fazla kirleten Çin bile son Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda ne ulusal düzeyde ne de uluslararası düzeyde kömüre dayalı enerji santrallerini artık finanse etmeyeceğini deklare etmiştir. Sera gazı emisyonlarının üçte 1'i kömürden kaynaklanan, Türkiye'nin de kömüre dayalı enerji üretimi için daha fazla gidebileceği bir yol kalmamıştır çünkü kömüre dayalı enerji üretimi yenilenebilir enerji kaynaklarıyla mukayese edilemeyecek kadar pahalı ve külfetlidir. Bu konuda Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener, fosil yakıtlara dayalı enerji üretiminin iklim değişikliğiyle mücadelede oldukça zararlı ve gelinen aşama itibarıyla da verimsiz yatırımlar olduğunu defaten dile getirmiştir.

Termik santraller konusunda ciddi bir yol ayrımında bulanan Türkiye'de radikal bir dönüşüm haritası belirlenmelidir. Termik santrallerden dolayı büyük bir bedel ödeyen Muğla'nın bir milletvekili ve bir Muğlalı olarak bu konudaki radikal dönüşüm ihtiyacını görüyor ve bu dönüşümü destekliyorum. Fakat bu dönüşümden dolayı mağdur olacak insanlarımız için de devletimizin, adil, kapsayıcı ve onları yüzüstü bırakmayacak bir denge içerisinde bu dönüşümleri gerçekleştirmesi gerekmektedir. İktidar mağduriyetlere yol açmadan termik santrallerden sağlıklı bir çıkış yolu bulmalı ve bu konuda çeşitli alternatifler geliştirmelidir çünkü geçimini bu tesislerden sağlayan hiçbir vatandaşımızı geride bırakmadan, mağdur etmeden bu dönüşümleri yapmaya mecburuz.

Muhterem milletvekilleri, mevcut iktidarın Paris Sözleşmesi'yle vadettiği "yeşil kalkınma devrimi" söylemine, iktidarın geçmiş yıllardaki sicilinden dolayı parti olarak temkinli yaklaştığımız bilinmelidir çünkü her fırsatta çevreci olduğunu iddia eden iktidarın politikaları sürekli olarak çevrenin ve doğal hayatın tahrip edilmesiyle sonuçlanmıştır. İktidarın geçmiş uygulamalarında göllerin yok edildiğini, nehirlerin ve derelerin HES'lerce kurutulduğunu, tarihî, turistlik, doğal ve tarımsal sit alanlarının imara açılarak beton işgaline uğradığını, ormanların yakılarak katledildiğini gördük. Bundan sonrası için iklim değişikliğiyle mücadele konusunda da benzer çelişkilerle karşılaşmak bizim için sürpriz olmayacaktır çünkü bugüne kadar iktidar, iklim değişikliğiyle mücadelede gereken hassasiyeti göstermemiş, tam tersine sorumsuzca hareket etmiştir. Örneğin iktidar, son Sayıştay raporlarının da gösterdiği gibi, iklim krizini şimdiye kadar ciddiye almamıştır. Yıllarca termik santrallere filtre uygulamasını geciktiren iktidar, bu raporlara göre, iklim krizinin önemli nedenlerinden biri olan sera gazı salımının takibini yapmamış, emisyon raporlarını sunmayan ve yönetmeliğe aykırı davranan bu tesislere yönelik herhangi bir yaptırımda bulunmamıştır. Türkiye'de hangi termik santrallerin emisyon şartlarına, standartlarına uygun olarak çalıştığı meçhuldür. Sayıştay raporlarının da gösterdiği gibi, bu şekilde küresel iklim değişikliği ve iklim kriziyle mücadele edilemeyeceğinin bilinmesi gerekmektedir.

Muhterem milletvekilleri, bugün bütün fosil yakıtlardan vazgeçsek ve sera gazı emisyonlarını tamamen sıfırlasak bile küresel sıcaklıktaki artış miktarı azalmayacak ve etkileri uzun bir süre devam edecektir. Dolayısıyla kalıcı hâle gelen iklim değişikliğine uyum sağlamak sadece merkezî idarenin tasarruflarıyla mümkün değildir. Merkezî idare ve yerel yönetimler arasında sıkı bir iş birliğine ihtiyaç vardır ve bu hususta yerel yönetimlerin rolü hayatidir. Kentsel altyapıların bu doğrultuda yenilenmesi ve kentlerin anormal iklim olaylarına karşı daha dirençli hâle getirilmesi elzemdir.

Yeni iklim rejimi bizden daha kurallı ve verilerle yönetilen kentsel alanlar talep etmeye başlamıştır. Yenilenebilir enerji kaynaklarıyla beslenen, enerjiyi ve su kaynaklarını verimliliğin odağına koyan yeni ve yeşil bir kentsel dönüşüm vizyonuna ihtiyacımız vardır Türkiye olarak. Bu noktada, bölgesel coğrafi gerçeklerden hareketle, akıllı kent modelleri geliştirmek sürdürülebilir bir kentsel hayat için kaçınılmaz hâle gelmektedir.

Muhterem milletvekilleri, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de artık 20'nci yüzyılın büyüme ve kalkınma modeliyle devam etmek mümkün değildir. Artık, ekonomide katma değer yaratmak kadar çevreyle olan ilişkimizin sürdürülebilir olması da bir mecburiyettir. Bu hususta iktidarın on dokuz yıldır uyguladığı beton ekonomisi ile yüksek karbonlu ekonomi modelinin sonuna geldiğimiz açıktır çünkü bu model iktisadi açıdan verimsizdir, rekabetçiliği azaltmaktadır ve daha önemlisi, çevresel açıdan sürdürülebilir değildir. Doğaya ve çevreye önem vermeyen bu anlayış artık Türk ekonomisinin önünde engel teşkil etmeye başlamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

METİN ERGUN (Devamla) - Bitiriyorum Başkanım.

BAŞKAN - Tamamlayın sözlerinizi.

METİN ERGUN (Devamla) - Mesela, Avrupa Yeşil Mutabakatı gibi uluslararası ticarette çevreyi korumayı amaçlayan düzenlemeler Türkiye'yi sanayiden dış ticarete, eğitimden tarıma kadar çevreci bir dönüşüme zorlamaktadır. Dolayısıyla, biz İYİ Parti olarak Paris İklim Sözleşmesi'nin ülkemizin sürdürülebilir kalkınması doğrultusunda bir başlangıç olarak görülmesini ve iklim dostu yeşil ekonomiye geçiş için motive edici bir adım olarak ele alınması gerektiğini düşünüyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)