KOMİSYON KONUŞMASI

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Sayın Başkan, sayın üyeler; ben, öncelikle dünkü sözüme bağlı kalarak, aradan bir gün geçmiş olmasına rağmen, Sayın Bakanın bizler üzerinde oluşturduğu olumsuz algıyı giderme konusundaki suskunluğunu bir kez daha burada eleştiriyorum ve her geçen gün, Sayın Bakanın bu tutumuyla ilgili önceden hazırlanmış bir kurgunun parçası olarak o gazeteciye soruyu sordurup cevabını verdiğini ve oraya hazırlıklı gittiğini ve bu çalışmanın sadece Bakanla sınırlı kalmayıp, Ankara'nın hukuksuzu tarafından bastırılan broşürlerle bu çalışmanın şehrin tamamına yaydırıldığının bir kez daha altını çiziyorum. Bu yapılan şey doğru değildir, bu yapılan şey hukuki değildir, ahlaki değildir ve bir an önce bu haksızlığın giderilmesi gerekmektedir. Ben, bugün, her aldığım sözde öncelikle bu paragrafa atıfta bulunarak Sayın Bakanı sorumluluğa davet ederek ve kamuoyunun ihtiyaç duyduğu, bu sıkıntıyı gidermesi konusunda tavrını ortaya koymasını talep edeceğim. Bir kez daha öncelikle onu talep ederek sözlerime başlıyorum.

Sayın Başkan, sevgili üyeler; burada, her ne kadar on iki yılın çok doğru, sağlıklı seçildiği konusunda Sayın Bakan gerekçeler ortaya koyduysa da on üç, on dört yıllık uygulamanız sırasında hep her şeyin en iyisini siz buldunuz anlayışıyla çıkıp buna uygun bir sunumla kamuoyunu olgunlaştırma çabanızın bir başka yansıma biçimi olarak ben bunu değerlendiriyorum. Gerçekten de her şeye o kadar inanıyorsunuz ki, her şeyi o kadar güçlü savunuyorsunuz ki aradan iki ay geçmeden de gerçekten de o çizginin tamamıyla tersine bir değerlendirmenin içerisinde de olabiliyorsunuz, bunu da kamuoyuna anlatabiliyoruz. Buna da hep şaşırıyorum.

Sevgili arkadaşlar, öncelikle, burada sistemin bozulduğunu düşünüyorum. Bizim yargıçlarımızın meslekte ilerlemeleri ve görev süreleri Kıta Avrupası'ndaki uygulamaya denk düşen bir uygulama ve daha çok meslekle ilerlemeye, liyakate, başarıya dayalı bir ilerleme sistemini ve görev statü sistemini ifade ediyor. Oysaki seçimle belirlenen kurullarda görev süreleri sınırlı, o sürenin dolmasıyla beraber de tekrar eski konumlarına dönebiliyorlar. Bizim sistemimiz, şu an öngörülen sistem, mevcut sistemle, Anglosakson hukukuyla Kıta Avrupası hukukunun karmasını oluşturan ve gerçekten gelecekte yine her konuda olduğu büyük kaosları, karmaşaları davet eden bütünlüklü olmayan bir yapıyı ifade ediyor. Buna ilişkin kaygılarımı dile getiriyorum.

Sevgili arkadaşlar, ben, önceki sistemle kurul üyeliğinin, Yargıtay üyeliğinin bir statü hukuku olduğunun altını biz kez daha çiziyorum. O nedenle, buna yasayla müdahale edilmesi olanağının bulunmadığının altını çiziyorum.

Yine, dün söylediğim şekilde anayasal güvence altında olan... Çünkü askerî yargıda düzenlenmiş olmasına rağmen, kanunda yetki verilmesine rağmen, Danıştay ve Yargıtayda bu yetkinin yasaya verilmemiş olması bu alanın anayasal güvence altında olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla, yasayla böyle bir düzenlemeye gidilmiş olması anayasal güvencenin yasal müdahaleyle ortadan kaldırıldığı değerlendirmesi yapmamıza olanak vermektedir. Dolayısıyla, bu süre sınırlamasının hukuki olmadığının, Anayasa'ya uygun olmadığının altını bir kez daha çiziyorum.

Sevgili arkadaşlar, özellikle yargı bağımsızlığı ve yargıç teminatı açısından meseleye yaklaştığımızda güvencelerden bahsederken yargının kendisinin artık güvenilmez olduğu, güven düzeyinin yüzde 30'lara indiği ve en büyük tahribatın bu son dönemde yaşandığı bizzat yargının mensupları, üst düzey temsilcileri tarafından dile getirilirken, buradaki uygulamanın gerçekten de güvence sürecinin işleyişini daha da sıkıntıya sokacağını düşünüyorum. Şöyle ki: Yerel mahkemelerde görev yapan insanların tayin baskısıyla karşı karşıya olduklarını ve bunun siyasi mülahazalarla, gerekçelerle yapıldığını, özellikle baktıkları davalarda siyasal iktidarın beklentisine, isteğine denk düşmeyen kararları vermeleri hâlinde bunun karşılığının sürekli yaşanan sürgün niteliğindeki tayinler olduğunu hukuk kamuoyu da genel kamuoyu da bilmekte.

Şimdi, bu defa, burada, görev süresi sınırlı üst derece mahkemesinin üyelerinin yine siyasal iktidarın önemli gördüğü konularda arzu ettikleri kararı vermediği takdirde acaba sonrasında görev yapacakları yer Hakkâri mi olacaktır, Urfa mı olacaktır, Ankara, İstanbul mu olacaktır? Bunun da altını çizmek lazım.

Dolayısıyla, üst derece mahkemesi hâkiminin bu anlamda bu yöntemle baskı altına alınmış olması artık sistemi tepeden itibaren kırmaya ve siyasileştirmeye davet edecektir. Bunu çok ciddi bir sıkıntı olarak değerlendiriyorum ve en yakın zamanda bunun uygulamalarının ortaya çıkacağını, siyasal iktidarın hayatın her alanını totaliter bir anlayışla siyasallaştırma çabasının yargı üzerindeki etkilerini de kısa sürede ortaya çıkaracağından endişe ediyorum, bekliyorum, göreceğimizden kaygı duyuyorum.

Tüm bu gerekçelerle sistemin tamamına ilişkin eleştirilerimi sürdürüyorum. Buradaki düzenlemenin de Anayasa'ya aykırı olduğunun altını çiziyorum ve yine bir sonraki söz hakkımı alıncaya kadar Sayın Bakandan bir açıklama bekliyorum.

Teşekkür ederim.