| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Danıştay Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/726) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 17 .06.2016 |
NECATİ YILMAZ (Ankara) - Sayın Başkan, tabii ki sürekli, her bir değerlendirmenin sonrasında referans alacağımız temel metne, Anayasa'ya dönüyoruz, öyle yapmamız gerekiyor. Ama bir an için, hukuk devleti içerisinde olduğumuzu, gerçekten de anayasal gereklere, ilkelere, değerlere, kurumlara uygun şekilde devletin kendini ifade ettiğini, işlettiğini düşünüyoruz, birden sarsılıp kendimize geliyoruz ki böyle bir şey yok. Olması gerekenden bahsediyoruz, evet, Sayın Bakanın referansları doğru, Anayasa'ya başvurmamız gerekiyor, hukuk devletinin temel ilkelerinden konuşmamız gerekiyor, onun ışığında her bir madde hükmünü ele almamız gerekiyor ama ne yazık ki genel işleyiş bu değil. Yani yeri geldiği zaman, saygı duyulmayan, "Bana uysun." denilen yani "Ben Anayasa'yı ihlal ettim, şu anda bir suç işledim. O hâlde, benim suçumu ortadan kaldırmak için mevzuatı değiştirin." diyen bir anlayış karşısında bu değerlendirmeyi yapmak gerçekten bizim iç dünyamızda bölünmüşlükler, parçalanmışlıklar yaratıyor. Yani gerçekten böyle mi yapıyoruz, böyle mi yaşıyoruz? Asla böyle değil. Dönüp yine anayasal gereklerle karar veren bir mahkeme organının, "Yüksek mahkemenin kararlarına uymayacağım, saygı duymayacağım, siz de uymayın. Gerekirse tazminatı da devletin kasasından ödeyeceğim vatandaşın vergisinden, dolayısıyla bunu uygulamayacağım." diyen bir anlayış ülkenin tamamını ve kendi dışındaki anayasal kurumları, güçleri dahi hegemonyası altına, etkisi altına almışsa, böyle bir işleyişe Türkiye maruz kalmışsa biz bu değerlendirmeyi ne kadar sahici yapıyoruz onu düşünmek lazım.
Sevgili arkadaşlar, bu yasa nereden gündeme geldi? Bunda maksat nedir? Gerçekten de söylendiği gibi etkin bir yargı mı aranıyor? Gerçekten de yargının içerisine sızdığı iddia olunan, burada etkin hâle geldiği söylenen bir unsur buradan ayıklanmak mı isteniyor? Gerçek ihtiyaç nedir, bunu bilmemiz gerekiyor. Ama, ne yazık ki on dört yıllık süreç içerisinde topluma, ülkeye, dünyaya anlatılan şeyler ile yapılan şeyler çok farklıydı birbirinden. Tüm uygulamalar, toplumun genel kabulü, ortak değerlerin ve ihtiyaçların perdelenmesi altında gerçekleştirildi, siyasi bir süreç adım adım inşa edildi. Dönüp baktığımızda, bunların zaman zaman taşeronluk sistemiyle bazı güç gruplarına, iktidar çevrelerine, cemaat çevrelerine paylaştırıldığı, onlarla taşeronluk ilişkisi içine girildiği gözlendi ve süreç içerisinde kendilerinin bu ittifak edilen, iş bölümü yapılan grupların siyasi iktidardan daha fazla yol katetmesi karşısında onlarla hesaplaşmaya gidildi ve tüm bu çalışmaların hepsi bir yapay düşman gösterilerek onun karşıtlığında bir cephe fikriyle sürdürüldü. Şimdi, bu defa, düne kadar beraber iş tutulan, Türkiye'nin temel meselelerini içinden çıkılmaz hâle getiren cemaatle beraber götürürken şimdi de ortak düşmanın bu olduğu söyleniyor. Yoksa yine mi kandırılıyoruz, yoksa yine mi aldatılıyoruz kaygısı ister istemez bizde hâkim. Hele hele samimiyet unsuru siyasette kaybolunca bunları düşünmekten kendimizi alıkoyamıyoruz. Israrla söylüyorum sabahtan beri, dün de söyledim: Sayın Bakan ısrarla ve ısrarla bir tutumda daha sebat ediyor ve taleplerimizi karşılamak konusunda verdiğimiz arayı da değerlendirmek istemedi, basını bu konuda bilgilendirebilirdi, gerekli açıklamaları yapabilirdi. Onun yerine, kendi danışmanının, yanlış olduğunu düşündüğü "tweet"ini geri almasını, düzeltmesini dahi temin edecek ya bir muktedirlikten yoksun ya da iradeden. Ben öyle düşünüyorum, bunu düşünmek de hakkımızdır. Yanlış olduğunu, sakıncalı bulduğunu söylediği bir sonucu, sıkıntıyı gideremedi ya da gidermek istemedi, bunu görüyoruz. Böyle baktığımız zaman da gerçekten de samimiyetle konuşmamız gereken meselelerde karşı tarafta samimi bir yaklaşım var mı endişe ediyoruz, bunun altını çizmek istiyorum.
Ve sonuçta şunu söylememiz lazım: Burada dairelerle ilgili, dairelerin sayısıyla ilgili değerlendirme yapılırken gerçekten de şöyle bir yöntem izlenebilirdi: Nasılsa bu yasanın öngördüğü işleyiş biçimi, temyizin yapıldığı an -an esas alınarak yapılacak, öyle biliyorum ben yanlış hatırlamıyorsam- dikkate alınarak incelemeyi o mahkeme yapacak yani istinafsa istinaf görevi aslına bakarsanız belli bir zaman içerisinde geçici madde üzerinden devam edecek, demin söylendiği gibi. O hâlde, bunun da tedricî geçişi düşünülebilirdi ve süreç içerisinde istinafın uygulanma biçimi, arızaları gözlenebilirdi ve bu çalışma zamana yayılabilirdi. Sonuçların da olumsuz etkileri gözlenerek sıkıntılar giderilebilirdi. Hepsinin ötesinde, öncelikle demin dediğim kaygıların giderilmesi konusunda bu yasadan önce HSYK'nın bölünmesi gündeme gelebilirdi ve bu derhâl gündeme gelmeli ve bölünmelidir. Gerçekten de sizler yargıyı siyasetin veyahut da başka güç odaklarının etkisinden kurtarmak istiyorsanız öncelikle kendinizden başlayın. Önce yargı içerisindeki elinizi çekin. Böylelikle çocukluk yıllarımızda, daha mesleğin ilk yıllarında, benim kırk yıldır okuyageldiğim, hepimizin aynı şekilde paylaşageldiği ve burada o yıl oluşan mutabakatlardan önce mutabık olduğumuz, idarenin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu içerisindeki temsilcisinin sadece idari işlerle sınırlı kalması ve Bakanın oradan çıkması konusundaki görüşün sahiplenilmesi gerekirdi. Dolayısıyla görüyoruz ki amaç bu ihtiyaçları gidermek değil, amacı devlete hâkim olan siyasal anlayışın devletin denetleyici gücü olan yargıda da etkili hâle getirilmesi çabasıdır. Biz bu çalışmanın tamamını bu alanda da öncelikle siyasi bir çalışma görüyoruz. Hukuku tarafsız, bağımsız, etkin kılmak yerine hukuku büründürmek isteyen "iktidarın sopası" olma rolünü daha güçlü bir şekilde gerçekleştirmesinin bir çalışması olarak değerlendiriyoruz. Dolayısıyla, bu işleyişi, bu çabayı, bu yasayı teşhir ediyoruz, tarihe not düşüyoruz ve bu yoldan dönüşünüzü hep beraber konuşacağımız günleri şimdiden öngörüyoruz.
Teşekkür ederim.