KOMİSYON KONUŞMASI

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Arkadaşlar, her şeyin karşılıklılık esasına dayalı, o şekilde bir karşılığını alma anlayışınız siyasette de hâkim olunca hep bir karşılık beklersiniz tabii ki.

Şimdi, sevgili arkadaşlar, güven yüzde 30'a inmiş, HSYK'nın mensupları bunları söylüyorlar. Ve on dört yıl sonra sizin ağzınızdan "Yargının muhatap olduğu, hatta sistemin muhatap olduğu tehlike "yakın tehlike" kavramı içerisine girmediyse bile çok büyük bir tehlike olarak önümüzde duruyor." sözünü sizden öğrendim. Siz bunu söyleyebiliyorsunuz, ben de tekrar ediyorum, niye rahatsız olsun arkadaşlarımız? Böyle bir tehlikeyle Türkiye'yi karşı karşıya getirdiniz, konuşmayalım mı? Siz söylediniz. Evet, Türkiye'yi bu hâle siz getirdiniz, on dört yılda yargıyı tarihte hiç olmadığı yere siz taşıdınız ve bu defa getirdiğiniz sistem bu ihtiyaçları gidermek üzerinden değil, dün başkalarıyla etnik temelde, inanç temelinde yaptığınız siyaseti ve kavgayı yargı üzerinden bu defa başka bir kesimle yapmak niyetindesiniz. Sürekli savaşıyorsunuz, toplumun tüm kesimleriyle savaşıyorsunuz ve tüm komşularımızla savaşıyorsunuz. Sürekli bir savaş psikolojisi üzerinden, gerçekten de, insanların motivasyonunu, dikkatini bir yere taşımaya çalışıyorsunuz. Arkadaşlar, bizim savaşa ihtiyacımız yok, bizim uzlaşıya, anlayışa, karşılıklı etkilemeye, etkilenmeye ve birlikte yönetmeye, ortak geleceği birlikte şekillendirmeye ihtiyacımız var. Bu da böylesine söylenen her söze itiraz etmekle, eleştirmekle mümkün değil, onun yerine anlamakla mümkün, "Bize bu sözleri söyleten kaygılar nelerdir?" diye anlamakla mümkün. Ben sizi böyle düşünmeye, böyle davranmaya davet ediyorum. Bizi de anlamaya çalışın. Acaba neden böyle düşünüyoruz, çok zorlanmıyor muyuz veyahut da zorlanıyor muyuz bunları konuşmakta, bunun altını çizmek istiyorum.

Evet, 154/4'ü arkadaşlarımız eşitsizlik meselesi üzerinden tarttılar, dediler ki: "Yargıtay Başkanı, Danıştay Başkanı, ikisinin de ilgili maddesi gereği başsavcılıklar Anayasa'daki bu hüküm gereği koruma altında olmalıdır." Arkadaşlar, onların o sıfatları kazanmasının altında üyelik hukuku var. Önce üye olacak, sonra başkan olacak. Önce üye olacak ki üyelik statüsünü elde edebilsin. Üyeliğin kaybedildiği yerde o sıfatlar zaten anlamını yitirmiştir. Dolayısıyla, bu alanları koruyan Anayasa kapalı bir şekilde üyeliği zaten korumuştur eşitlik anlayışı içerisinde. Yargıtay daire başkanlıklarını ve mahkeme başkanlıklarını koruma altına alan bir süreyle Anayasa hükmü altta üyelik söz konusu olduğu için diğer üyeliklerle beraber kapalı şekilde zaten korunmuştur. Dolayısıyla, üyeliğin yaşla kaim olduğu meselesi bütünlüklü bir şekilde ve kapalı şekilde zaten peşinen bir kabul edilmişlikle güvence altındadır. Anayasal güvence altındaki bu süreci yargıyla boşaltamazsınız. Sevgili arkadaşlar, aslına bakarsanız bu yönüyle de eşitsiz olan -Cemal Bey'in altını çizdiği- atanacak kişiler arasından bir kısmının atanamaması, bir kısmının atanacak olması bir eşitliksiz uygulaması olacaktır. Daha düzenleme çıkarken de bir eşitsizlik var, diğerleri böyle bir seçime tabi olmayacaklar. Ve aslına bakarsanız arkadaşlar, bu fiilî bir atama yapılıncaya kadar kapanıştır, Yargıtay ve Danıştayın kapanışıdır, fiilî durum budur. Dolayısıyla, bu durum, aslına bakarsanız, Anayasa değişikliğiyle dahi değiştirilemeyecek düzenlemelerinin yasayla ortadan kaldırılmasıdır. Nasıl? 4'ten 2'ye atfen, 2'den başlangıca atfen. Aslına bakarsanız Anayasa değişikliğiyle dahi yapamayacağınız bir işi bir yasayla yapmaya çalışmaktasınız. Güçler ayrılığını ortadan kaldırmaktasınız.

Sevgili arkadaşlar, atama iradesine dayalı da sözlerimi söylemek isterim. Evet, 104'üncü maddede sayılı. Bu gibi alanları, ortak iradeyi, uzlaşıyı hepimizi temsil eden ve o sorumlulukla davranan irade kullanmalıdır; bu Cumhurbaşkanıdır, Cumhurbaşkanı bu alanları kullanmalıdır. Birçok siyasal sistemde böylesine işleyişlere yer verilmiştir. Ülkemizde de bu anlamda düzenlemeler var. Ama tercihini daraltan, temsiliyetini daraltan bir iradenin böylesine kucaklayıcı bir işlevle iş görmesi söz konusu değildir. Dolayısıyla, aslolan durum burada şudur: Bütün üyeleri Cumhurbaşkanı belirler, direkt belirleyemediklerini de yargıyı araçsallık noktasına taşıdığı için onlar üzerinden yine Cumhurbaşkanı belirler. Aslına bakarsanız bundan sonraki Yargıtay üyelerinin tamamı Cumhurbaşkanının iradesiyle doğrudan veya HSYK'ya Bakanlık üzerinden yapacağı etkiyle ve kendisine sadakatle bağlı temsilcilikler üzerinden sağlayacaktır. Dolayısıyla, bu kurulun tamamı Cumhurbaşkanı tarafından şekillenecektir.

Sevgili arkadaşlar, yasaları çıkaralım. Yasalar çıkarılırken uygulanmak üzere, bir inançla modifiye edilir. Dönüp baktığımızda, daha dün kişisel verilerin korunmasına dair bir kanunu tartıştık, Genel Kurulda karara bağladık, yürürlüğe koyduk. Şimdi, hem gereklilik anlamında hem de AB sürecindeki işlevi anlamında ne kadar elzem olduğu, zamanın ne kadar sınırlı olduğu burada ısrarla anlatıldı. Diğer hatip arkadaşlarımızın her birinin daha güncel ilkeleri, değerleri, ihtiyaçları karşılayan bir yasa ihtiyacıyla bunu gidermemize kulaklarınızı -bugün olduğu gibi- tahammül edemeden tıkadınız. Ama sonuçta, yasayı uygulamakla yetkili Bakanın kendisi -dün kendi ağzıyla söyledi- bu yasayı ihlal etti hem de Komisyonda beraber görüşme yaptığı arkadaşları üzerinden ihlal etti. Cezaevlerindeki görüşme bilgilerini basına sızdırdı, kendisi ihlal etti. Biz sonradan kendisine muvafakat verdik, yine açıklamadı. Her türlü kötüye kullanımın örneğini ilk günden ortaya koydu Sayın Bakan ve bunu kendi bürokratı yaparken "Bize karşı hile yaptılar.", künyesinden danışmanlık sıfatını çıkardılar ama o ihlalci tutumundan vazgeçmediler, orada ısrar etmekte devam ediyorlar. Dolayısıyla, bu anlayışla yapacağımız hiçbir çalışmanın bizim toplumsal kaygıyla, gelecek endişesiyle yapıldığı şeklinde düşüncemizin oluşmasına sebebiyet vermez. Biz bu tarz bir siyaset işleyişini, bu tarz bir müzakere biçimini kabul etmiyoruz, gerekli görmüyoruz, bunları ülkenin başına ne gibi sıkıntılar getireceğini biliyoruz, görüyoruz ama bugünler ona not düşüyoruz. Dolayısıyla, her gün daha fazla teşhir olan bir süreci bu konuşmalarımızla teşhir ediyoruz.

Teşekkür ederim.