KOMİSYON KONUŞMASI

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkanım, Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri; huzurunuzdaki Danıştay Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Öngören Kanun Tasarısı vesilesiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

LEVENT GÖK (Ankara) - Efendim, siz, bizi saygıyla selamlamayın, şu açıklamayı bir yapın, ondan sonra kanuna geçin. Önce bir iftira edildiğini söyleyin. Bu kadar basit mi her şey?

SELİNA DOĞAN (İstanbul) - Broşürleri toplama kararı alın.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bildiğiniz gibi, yargı hizmetinin daha sağlıklı ve daha hızlı bir şekilde sunulabilmesi, somut olay yani vaka denetiminin istinaf mercileri tarafından yapılması ve yüksek mahkemelerin asli görevini icra ederek içtihat müessesesi hâline gelmesi amacıyla 2004 yılında 5235 sayılı Kanun'la ilk olarak adli yargıda istinaf mahkemelerinin kurulmasının hukuki altyapısı oluşturulmuştur.

LEVENT GÖK (Ankara) - Bekir Bozdağ kimin ne yaptığını bilmiyor arkadaşlar. Arkadaşlarımızı hedef gösterdi, vebali Adalet Bakanının üzerindedir.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Aynen, aynen.

Öcalan'ı adada müsteşarınız ziyaret ediyor, o zaman bir şey yok; CHP'liler Can Dündar'ı ziyaret ediyor, onlar terörist oluyor.

BAŞKAN - Ya, Bakanım, kesme sesini, devam.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Şu, her yere dağıtılıyor, bak, şu. Türkiye'nin her yanında bunlar dağıtılıyor.

BAŞKAN - Ya, Veliciğim, sana söz vereceğim kardeşim.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Daha sonra, 2014 yılında 6545 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikle hâlen faaliyette bulunan bölge idare mahkemeleri istinaf mercisi olarak yapılandırılmıştır. İlk derece mahkemelerinin ihtiyaç duyduğu hâkim, savcı ve yardımcı personel sayısı sürekli artırılmışsa da bu sayı istinaf mercilerinin faaliyete geçmesi için gerekli olan seviyeye ulaşıncaya kadar istinaf mahkemeleri maalesef faaliyete geçirilememiştir. Bu süreçte yüksek mahkemelerin sürekli artan iş yüküne bağlı olarak temyiz aşamasının makul süreleri aşması nedeniyle yüksek mahkemelerin daire ve üye sayılarının artırılması mecburiyeti ortaya çıkmıştır. Bu nedenle 2011 yılında 6110 sayılı Kanun'la Yargıtayın daire sayısı 6, kadro sayısı 137 artırılmıştır; Danıştayın daire sayısı 2, kadro sayısı 61 artırılmıştır. 2014 yılında da 6572 sayılı Kanun'la Yargıtayın daire sayısı 8, kadro sayısı 129 artırılmış; Danıştayın daire sayısı 2 ve kadro sayısı 39 artırılmıştır. Son yıllarda hâkim ve savcı ve yardımcı personel alımının daha fazla artmasıyla insan kaynağı eksikliğinin tamamlanması ve altyapı eksikliklerinin giderilmesi üzerine hukuki altyapısı oluşturulmuş olan istinaf mercilerinin 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete geçmeleri kararlaştırılmıştır. Buna göre, adli yargıda 1.070 hâkim ve savcı 7 bölgede kurulan 217 daireye, idari yargıda 257 hâkim 7 bölgede kurulan 62 daireye aktarılmıştır.

Yargıtayın bu ay itibarıyla derdest dosya sayılarına geldiğimizde, şu anda Ceza Genel Kurulunda 2.142, Hukuk Genel Kurulunda 4.359, ceza dairelerinde 378.906, hukuk dairelerinde 307.830; Yargıtay toplamında 702.640 dosya bulunmaktadır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında ise 557.545 dosya vardır. Şu anda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve Yargıtayda tamamen 1 milyon 260 bin 185 dosya bulunmaktadır. Danıştayda ise bu ay itibarıyla derdest dosya sayısı 209.803'tür. Yüksek mahkemelerin son altı yıl içerisinde gelen iş yükünde de ciddi bir azalma olmamış, bazılarında artış söz konusudur. Dosya sayısı, beklenildiği gibi, bu sayılar göstermektedir ki 2011 ve 2014 yılında yapılan değişikliklerle üye ve daire sayılarının artırılması yüksek mahkemelerin iş yükünde ciddi bir azalmaya neden olmamış, hatta 2015 verilerine göre yüksek mahkemelerin iş yükünde bir miktar artış gerçekleşmiştir. Bu sayılar ayrıca istinaf sistemine geçilmeden yüksek mahkemelerin iş yükünde ciddi bir azalmanın gerçekleşmeyeceğini de açıkça göstermektedir. 20 Temmuzda istinaf sistemine geçilmesiyle ilk derece mahkemelerince verilen kararların adli yargıda yaklaşık yüzde 90'ı, idari yargıda ise yaklaşık yüzde 80'i istinaf aşamasında kesinleşecektir. Doğaldır ki bu durum Yargıtay ve Danıştayın da iş yükünü aynı oranda azaltacaktır. Bu nedenle Yargıtay ve Danıştayın daire ve üye sayılarının yeniden belirlenmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bu itibarla tasarıyla Yargıtayda 46 olan daire sayısı 24'e, 516 olan üye sayısı 200'e; Danıştayın ise 17 olan daire sayısı 10'a, 195 olan üye sayısı 90'a düşürülmektedir. Ancak Yargıtay ve Danıştay uhdelerinde bulunan dosyaları istinaf mercilerine göndermeyip kendileri çözeceğinden mevcut iş yükü nazara alınarak kapanması gereken Yargıtayda 22, Danıştayda 7 dairenin yetkili kurullar tarafından kapatılıncaya kadar görevlerine devam etmeleri öngörülmektedir. Yargıtayda Birinci Başkanlık Kurulu, Danıştayda Başkanlık Kurulu iş durumunu dikkate alarak en geç üç yıl içinde söz konusu daireleri kapatarak yeniden iş bölümü yapacaklardır yani üç yıllık bir geçiş süreci öngörmektedir. Bununla birlikte, aynı nedenlerle kanunun yürürlüğe girmesiyle Yargıtayın üye sayısı öncelikle 300'e, daha sonra boşalan her 2 üyelik için 1 üye seçilmek suretiyle tedricen 200'e; Danıştayın üye sayısı öncelikle 116'ya, daha sonra boşalan her 2 üyelik için 1 üye seçilmek suretiyle tedricen 90'a düşürülecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıda düzenlediğimiz en önemli konulardan birisi de yüksek mahkeme üyeliğine süre getirilmesidir. Tasarıda Anayasa Mahkemesi üyelerinde olduğu gibi Yargıtay ve Danıştay üyeleri için on iki yıllık süre belirlenmekte ve süresi biten üyelerin yeniden seçilemeyecekleri hükme bağlanmaktadır. Görev süresi biten yüksek mahkeme üyeleri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından özlük hakları korunarak istinaf ve ilk derece mahkemelerine atanacaklardır. Ancak Cumhurbaşkanı tarafından Danıştay üyeliğine seçilmiş olan üyelere görev sürelerinin sonunda bir tercih hakkı verilmektedir. Bu kişiler isteklerine göre Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından idari yargıda bir göreve atanabilecekleri gibi müktesebatları dikkate alınarak idare bünyesinde bir göreve de atanabileceklerdir. Üyeliğin süreli hâle getirilmesiyle içtihatların yeni bir bakış açısıyla değerlendirilerek sürekli gelişmesi ve toplumun ihtiyaçlarına daha fazla cevap vermesi, üyelerin kendilerini yenilemeleri ve geliştirmeleri amaçlanmaktadır. Bununla birlikte, görev süresi sonunda istinaf ve ilk derece yargı mercilerine atanacak yüksek mahkeme üyeleri bilgi ve tecrübelerini de bu mahkemelere aktarma imkânı bulabileceklerdir. Ayrıca, üye sayısı ciddi oranda azaltılan yüksek mahkemelerin üyelerine görev süresi getirilmemesi yeni üye seçimini çok sınırlı hâle getirecektir. Bu durum ilk derece mahkemeleri ile istinaf mercilerinde görev yapan hâkim ve savcıların üye olma beklentilerini önemli derecede azaltacaktır. Üyeliğe belli bir süre getirilmesiyle üye olma niteliğini haiz hâkim ve savcıların üyelik beklentilerinin canlı tutulması suretiyle çalışma şevklerinin artırılması ve kendilerini daha fazla geliştirmeleri de amaçlanmaktadır.

Yine, Sayın Başkanım, Yargıtay ve Danıştay şu anda vaka denetimi de yapmaktadır. Vaka denetimi yapacak istinaf mercileri geçmişte bulunmadığından günümüze kadar Yargıtay ve Danıştay maalesef, hukuki denetiminin yanı sıra zorunlu olarak vaka denetimi de yapmıştır. İstinaf sistemine geçilmesiyle ilk derece mahkemelerince verilen kararlar kanuna ve hukuka uygunluğun yanı sıra delil değerlendirmesi yapılarak maddi olaya uygunluk yönünden de istinaf mahkemeleri tarafından denetlenecek ve davaların büyük bir çoğunluğunun bu aşamada kesinleşmesine bağlı olarak yüksek mahkemelerin iş yükü büyük oranda azalacaktır. Bu itibarla, yüksek mahkemeler sadece hukukilik denetimi yapacak ve asli görevi olan içtihat müessesesine dönüşecektir. Bu nedenle tasarıda yüksek mahkemelerin görevinin sadece hukuki denetim yapmakla sınırlı olduğu vurgulanmaktadır. Esasen bu vurguya da ihtiyaç yok, zaten yasa buna amirdir ancak istinaf uygulamasına geçilmesiyle beraber bir farkındalık oluşturmak ve bugüne kadar fiilen yapılan vaka denetimi uygulamasının yapılmayacağının altının bir kez daha çizilmesi açısından bu düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur. Aynı daire içerisinde şu anda, bildiğiniz gibi, farklı heyetler kurulabilmekte, hem Yargıtayda hem Danıştayda çift heyet hâlinde çalışma yapılabilmekte ve burada zaman zaman sayıları çok da az da olsa aynı daireden farklı kararların çıkma ihtimali, çakışan kararların çıkma ihtimali bulunmaktadır. Bu düzenlemeyle beraber Yargıtay ve Danıştayın çift heyet yerine daire olarak çalışma durumu söz konusu olacaktır. Bu da içtihatlarda birliği sağlayacağı gibi uygulamada farklılıkların ortaya çıkmasına ve bu nedenle yargıya olan güvenin olumsuz etkilenmesinin de önüne geçecektir.

Tasarıda yer alan önemli düzenlemelerden biri de hâkim ve savcı adaylarına meslek öncesi eğitim sonunda yapılan yazılı sınava ilave olarak sözlü sınav getirilmesidir. Hukuk devletinin vazgeçilmez unsuru olan adil, etkin ve güvenilir bir yargının temini bakımından hâkim ve savcıların en iyi şekilde yetiştirilmelerinin önemi izahtan varestedir. Adayların mesleğin ifası için gereken bilgi ve beceriye haiz temel hukuk ilkelerini kavramış, araştırma ve inceleme yeteneğini kazanmış, tarafsızlık duygusu, meslek onuru ve adalet anlayışı gelişmiş, mesleğin etik ilkelerine bağlı, hukuki uyuşmazlıkları yorumlayıp çözüm üretebilen hâkim ve savcılar olarak yetiştirilmeleri gerekmektedir. Adayların anılan meziyetlere haiz olup olmadıkları hususunda daha sağlıklı değerlendirme yapmak amacıyla yazılı sınava ilaveten sözlü sınav getirilmektedir.

Tasarıda yer alan düzenlemelerden bir diğeri ise yargılama sürecine katılan hâkim ve savcılar hakkında düzenlenecek kanun yolu değerlendirme formlarıdır. Not düzenlemesinin 2011 yılında kaldırılmasından sonra geçen zaman içerisindeki kararlardaki isabet oranlarından beklenen artışın sağlanmadığı, aksine düşüşün olduğu gözlemlenmektedir. 2011 yılına kadar hâkim ve savcıların yaklaşık yüzde 50'si mümtazen terfi etmekteyken bu oran 2011'den sonra son yıllarda yüzde 90'ın üzerine çıkmış bulunmaktadır, mümtazen terfi oranı. Mümtazen terfi oranının bu kadar yükselmesine karşın kararlardaki isabet oranının düşmüş olması bu not sisteminin Türk yargısında kararların isabetine etkisini ve yargıya güven konusunda önemli bir fonksiyonu yerine getirdiğini açıkça göstermektedir.

Bu itibarla hâkim ve savcıların verdikleri kararlardaki hukuki bilgi ve performansının objektif bir biçimde değerlendirilmesi amacıyla kararı incelenen hâkim ve savcılar hakkında istinaf ve temyiz mercilerinin kanun yolu değerlendirme formu düzenlemeleri ve bu formların hâkim ve savcıların önceden olduğu gibi terfilerinde esas alınacak unsurlardan biri olması hususlarında düzenleme yapılmaktadır. Bu düzenleme kararların kalitesini artıracağı gibi hâkim ve savcıların terfilerini daha objektif hâle getirecek ve unvanlı görevler almalarında daha liyakate dayalı bir sistem kurulmasına da katkı sağlayacaktır. Ayrıca soruşturma, kovuşturma ve yargılamanın tamamlanması için öngörülen makul süre tespitine yasal dayanak oluşturulan bir düzenleme getirilmektedir. Bu düzenlemeden sonra soruşturmada ve dava aşamasında, kovuşturma aşamasında bir adli talebin ne kadar süre içerisinde sonuçlandırılacağı dava aşamasında dava açanlara, soruşturma aşamasında ise müştekilere işin başında verilecek hem savcılar hem de yargı mercileri vatandaşın denetimine kendisini açmış olacaktır ve kamuoyuna karşı da bir taahhüt altına girmiş olacaklardır. "Soruşturman şu kadar sürede bitecek, davan şu kadar sürede bitecek." şeklinde işin başında müştekilere ve davacılara yazılı da bir belge takdim edilecektir, bu da uzayan yargılamaların kısalmasına, daha adaletin erken sağlanmasına imkân sağlayacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Türk Ceza Kanunu'nun ikinci kitap dördüncü kısmının dördüncü, beşinci, altıncı ve yedinci bölümlerinde tanımlanan bazı suçlar ile terörle mücadele kapsamı kanununa giren suçlarla ilgili soruşturmaların suçun işlendiği yerin bağlı olduğu ilin adıyla alınan cumhuriyet başsavcılığınca yürütülmesi ve bu davaların suçun işlendiği yerin bağlı olduğu ilin adıyla anılan ağır ceza mahkemesinde görülmesi diğer bir maddeyle öngörülmektedir. Terör suçlarıyla daha etkili şekilde mücadele edilebilmesi amacıyla birtakım değişiklikler yapılmaktadır. Bunlardan biri Türk Ceza Kanunu'nun yukarıda bahsettiğim konularıyla ilgili soruşturmaların, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren soruşturmaların ilin adıyla anılan il cumhuriyet başsavcılığı tarafından yürütülmesine ilişkin düzenlemedir. Öte yandan, bu suçlarla ilgili davaların suçun işlendiği yer, il ve ilçe ağır ceza merkezlerinde dağınık biçimde görülmeleri ihtisaslaşmanın sağlanmasıyla adli ve idari kapasitenin etkinliği ve kullanımı bakımından birtakım zorluklar da doğurmaktadır. Terör suçlarında örgüt ve mensuplarının aynı il ancak birden fazla ilçe idari sınırı içinde kalan eylemlerinin soruşturulması ve kovuşturulması süresinde de zorluklar daha belirgin olmaktadır. Başta Ankara ve İstanbul gibi büyükşehirler olmak üzere, il merkezlerinde farklı ilçe ve yetki alanlarında işlenen suçlarla ilgili kovuşturmalarda farklı mahkemeler arasında yetkiye ilişkin zaman zaman tereddütler de oluşmaktadır. Kolluk teşkilatlarının uzman birim ve personelinin il merkezlerinde bulunması, tecrübeli yargı mensubu ve nitelikli personelle adli ihtisaslaşmanın il merkezlerinde daha kolay sağlanabilmesi ve ihtiyaç duyulan idari kapasitenin il merkezlerinde daha güçlü olması öngörülen düzenlemenin gerekçeleri arasındadır. Terör suçlarının yargılamaları söz konusu olduğunda daha kritik bir öneme kavuşan nakil güvenliği ve yargılama faaliyetinin güven içinde sürdürülmesi ihtiyacı da böyle bir düzenlemeyi zorunlu kılmaktadır. Değişiklikle söz konusu suçların kovuşturulmasına ilişkin mevcut usul hükümleri değiştirilmemektedir. Sadece çözümü uzmanlık gerektiren terör suçlarının soruşturulmasının işlendikleri ilin bağlı olduğu il merkezinde bulunan cumhuriyet başsavcılarınca, kovuşturmaların da işlendikleri yerin bağlı olduğu il merkezlerinde bulunan ağır ceza mahkemelerinde yapılması amaçlanmaktadır.

Son olarak tasarıyla suçlarla daha etkin mücadele edilebilmesi amacıyla şirket yönetimi için kayyum tedbiri kapsamında şirketlerin ortaklık payları veya menkul kıymetler idare yetkilerinde kayyuma devredilebileceği öngörülmekte, tedbirin uygulanabileceği suçlar listesi genişletilmekte ve kayyumların sorumluluk rejimi belirlenmektedir. Düzenlemeyle Bankacılık Kanunu'nun 127'nci maddesinde fona devredilen bankalara atanan yönetim ve denetim kurulu üyeleri için getirilen hukuki koruma gibi bir güvence 5271 sayılı Kanun'un 133'üncü maddesi uyarınca görevlendirilen kayyumlara da getirilmektedir.

Tasarının maddelerine ilişkin geniş açıklamaları, üyelerimizin önerileri, eleştirileri, soruları üzerine maddelerde yapacağımı ifade eder, kanunun hayırlı olmasını temenni eder, heyeti saygıyla selamlarım.