| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | (1/726) esas numaralı Kanun Tasarısı'nın tamamının Anayasa'nın 2, 9, 13, 138, 139, 154 ve 155'inci maddelerine aykırı olduğundan İç Tüzük'ün 38'inci maddesi uyarınca maddelerin müzakeresine geçilmeden reddedilmesine ilişkin önerge hakkında görüşmeler |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 16 .06.2016 |
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkanım, saygıdeğer üyeler; tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yargı konusu tabii, bütün üyelerimizin ifade ettiği gibi, hepimizin ortak konusu ve burada yaşanan sorunlar hepimizin ortak sorunları. Yargıdaki bu sorunları çözme konusunda bir fikir birliğinin oluşmuş olmasından ben de, işin doğrusu, büyük bir memnuniyet duydum.
Önümüzdeki 2018 yılı içerisinde umarım ki Türkiye yeni bir HSYK seçimi yaşamaz. Onun için de siyasi partilerin bu konuda bir uzlaşmayla metin çıkaralım önerisine ben de olumlu bakıyorum. Önümüzdeki zaman içerisinde yargıyla ilgili kısımda bir uzlaşmayı rahatlıkla yapabileceğimize inanıyorum çünkü siyasi partilerimizin bu konudaki yaklaşımlarını ben de incelettirdim, bizzat da inceledim.
BAŞKAN - Uzlaşma komisyonu...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sadece uzlaşma komisyonu değil, seçim beyannameleri vesaire oralara da baktığımızda esasında HSYK'yla ilgili kısım dışında pek fazla da bir ihtilaf gözükmüyor teknik anlamda. Sadece HSYK üyelerinin seçimiyle ilgili kısımda, seçilme yeterliliği için aranan nisapta bir tartışma var uzlaşma komisyonunda. Başkaca tartışmalar da var orada ama yani ben bu konuda bir araya gelinerek bir çalışma yapılmasının faydalı olacağına inanıyorum. Ben bu inançla da Adalet Bakanı ve HSYK'nın Başkanı sıfatıyla da diyorum ki bu seçim usulü yargıyı ayrıştırmaktan, karşı karşıya getirmekten, kutuplaştırmaktan ve yargının tarafsızlığına gölge düşürmekten ve yargıya güveni olumsuz etkilemekten başka bir sonuç maalesef 2 seçimdir doğurmadı, 3'üncü seçimde de doğurmayacak, daha da kötü bir hâle getirecektir. HSYK üyesi arkadaşlarımız da bu kanaati paylaşıyorlar. Ben onların da hissiyatını değerli Komisyona aktarmış olayım, onlar da HSYK'nın bu seçim usulüyle gitmesinin yargıya adalet duygusuna ve insanlarımızın yargıya olan güvenine çok zarar verdiğine inanıyorlar, ben de aynı kanaatteyim. Geçmişte böyle bir düzenleme yapılırken bir çoğulculuk olsun, demokratik bir temsil olsun, tek tip bir yapı olmasın ve herkes beraber otursun bu çoğulculuk içerisinde daha demokratik, daha doğru ve isabetli kararlar versin diye iyi niyetle yapıldı. Yani, yargıyı birilerine teslim etmek maksadıyla yapılmadı ama maalesef ortaya çıkan sonuçlar bu iyi niyeti doğrulayan sonuçlar olmadı, hiç arzu etmediğimiz sonuçlar çıktı. Onun için de yanlışın Bağdat'a kadar gitmesini seyretmek, yanlışı seyredenlere daha büyük zarar verir. Biz bu yanlışı Bağdat'a götürmeyeceğiz, onun için yolda nereden döndürürsek kârdır diyorum ve bu noktada da bugün hem Cumhuriyet Halk Partili hem MHP'li hem HDP'li arkadaşlarımızın bir olumlu yaklaşım ortaya koymalarından da ben önümüzdeki süreç için büyük bir memnuniyet duydum. Ben buradaki görüşleri Sayın Başbakanımıza da arz edeceğim, inşallah önümüzdeki süreçte sayın genel başkanlar da bu konuda aynı yaklaşımları ortaya koydukları zaman mutlaka hep beraber biz bir yol bulur bu konudaki düzenlemeyi yaparız diye umut ediyorum. 2016 belki bu anlamda da hayırlı bir reforma vesile olacaktır. Biz yargıda uzlaşırsak diğer alanlara da bunun önemli katkısı olacaktır. Tabii, bu kanun tasarısının gerekçesinde biz daire sayılarının artmasını... İstinafın faaliyete geçmesi nedeniyle ortaya çıkan durumun zorunlu bir sonucu olarak ifade ettik, bu çok açık. Ama öte yandan bir şeyi de ifade etmekte fayda görüyorum, bütün herkes de söyledi: Yargıda görev yapan hâkim ve savcılarımız, Yargıtay üyelerimiz, Danıştay üyelerimiz, diğer yüksek mahkemelerde görev yapan arkadaşlarımızın hepsinin sadakatinin Anayasa'ya ve yasalara olması, görevlerini yaparken Anayasa 138'de olduğu gibi Anayasa'ya, hukuka ve kanunlara uygun bir vicdani kanaatle hareket etmeleri son derece önemli. Anayasa'nın 138'inci maddesi esasında yargı görevi yapan herkesin Anayasa, hukuk ve kanun dışında hiçbir yerle vicdani bir bağ içerisinde olmasına izin vermiyor, onu reddediyor esasında. Ama geldiğimiz noktada, herkes açık açık söylemese de söylese de bir gerçeğimiz var, yargımızın içerisinde çok net bir şekilde Pensilvanya'yla irtibatlı olan bazı kişiler var ve oranın irtibatına göre hareket etmeyi kendilerini cennete gönderecek bir büyük ibadet gibi görüyor. Yani Anayasa'yı çiğnemek onun için şey değil ki veya yasaya aykırı hareket etmek çünkü başka yere bir sadakat var. Herkes bu gerçeği görüyor; devlet görüyor, siyasi partilerimiz görüyor, HSYK görüyor, hukukçular görüyor, akademisyenler görüyor, Hükûmet görüyorsa o zaman bizim yargının içerisinde tarafsızlığını yitirmiş, Anayasa'ya sadakatini yitirmiş bu yapıyı geleceğe taşımak bu ülkeye de hukuk devletine de yargının bağımsızlığına, tarafsızlığına da en büyük zararı verir yani esaret var. Onun için bu noktada, bütün siyasi partilerimizin birlikte hareket etmesi, Türk yargısının hem bağımsızlığını hem tarafsızlığını daha güçlü bir noktaya taşıma konusunda birlikte çözümler üretmesinin ben doğru olduğuna inanıyorum. Biz de bu noktadaki bütün önerilere açık olduğumuzu bir kez daha ifade etmek isterim.
Bu tasarının Anayasa'ya uygunluğu veya aykırılığı konusunda ileri sürülen görüşlere gelince, bu tasarının Anayasa'ya aykırı bir yönü yok bize göre. Neden aykırı yönü yok? Çünkü Anayasa'mızın 154'üncü maddesi, hem Danıştayı hem Yargıtayı düzenleyen maddelerimiz -155, 154- bu konuda düzenleme yetkisini yasa koyucuya bırakmış. Yasa koyucu Yargıtay, Danıştay üyelerinin nitelikleri, seçilme usulleri ve diğer çalışma vesairesi onları yasa koyucunun takdirine bırakıyor. "Burada sayılmayan konuları yasa koyucunun takdirine bırakmadı." demek, büyük bir yanlışlık olur çünkü bu sayılanlar "Siz burada bunları yapabilirsiniz." demektir. Sayılmayanlar, eğer negatif bir şey koymuş olsaydı, o zaman yasama yasağı olurdu. Burada negatif bir düzenleme koymadığına göre, Yargıtay ve Danıştay üyelerinin görev süresine ilişkin düzenleme yapmak yasa koyucunun asli görevidir, bu konuda düzenleme yapması yasa koyucunun takdirine bağlı bir şeydir çünkü Anayasa yasak getirmemiştir. Örneğin, Anayasa diyor ki: "İdam cezası verilemez." Şimdi bir hüküm var, zannedersem 38'inci maddede.
BAŞKAN - İyimaya maddesi.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - İyimaya maddesi ama o madde biraz daha değişti Sayın Başkanım sizin katkınızla, orada da çok açık bir şekilde "Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez." diyor. İşte bu, yasama yasağı getiriyor. Siz Anayasa'nın bu kuralını değiştirmeden orada düzenleme yapamazsınız ama böyle yasama yasağı getirmeyen hususlarda konuyu tamamen yasa koyucunun takdirine bırakmıştır, bunu özellikle ifade etmek isterim. Bu nedenle, on iki yıllık süreye çeken hüküm, Anayasa'nın, yasamanın takdirine bıraktığı konulardandır ve Anayasa'ya da burada herhangi bir aykırılık söz konusu değildir.
İkincisi: Danıştay ve Yargıtay üyeliğinin bir statü olup olmadığına ilişkin bir değerlendirme yapılıyor. Şimdi, bizim Anayasa'mızın 139'uncu maddesi, 140'ıncı maddesi esasında çok önemli düzenlemeleri içeriyor. 139, hâkimlik ve savcılık teminatını düzenliyor. Yargıtay ve Danıştay üyeliğini düzenleyen ilgili maddelere baktığınızda "Yargıtay, Danıştay üyeliği" diye ifade geçiyor orada ama Yargıtay ve Danıştay üyeliklerinin teminatına ilişkin bir düzenlemeyi içermiyor. Bizim teminata ilişkin tek düzenleme nerede var? Anayasa'nın 139'uncu maddesinde var, hem Yargıtay üyeleri için hem de Danıştay üyeleri için Anayasa'nın aradığı teminat üyelik teminatı değildir, hâkimlik ve savcılık teminatıdır, asıl teminat budur. Bu düzenleme, hâkimlik ve savcılık teminatına ilişkin Anayasa'nın 139'uncu maddesinin ortaya koyduğu bütün kriterlere dikkat edilerek hazırlanmıştır ve bu kriterlerin her birine de bu düzenleme uygundur, onu özellikle vurgulamak isterim. Burada herhangi bir aykırılığın olmadığını da açık bir şekilde ifade etmek isterim.
Öte yandan, hâkim ve savcılar arasında yüksek mahkeme veyahut da diğer mahkeme üyeleri şeklinde bir hiyerarşi de şu anda yok, avukatlar arasında da olmadığı gibi, resmî bir hiyerarşi yok, fiili bir durum var ama resmî bir hiyerarşi yok. Şimdi, birinci gün göreve başlamış bir hâkimle Yargıtay Başkanı arasında bir hiyerarşiyi bizim hukukumuz öngörmüyor, bir tasnif de yapmıyor onların arasında. Sadece 2802 sayılı Kanun'da, Kanun'a göre, hâkimler üçüncü sınıf, ikinci sınıf, birinci sınıfa ayrılmış ve birinci sınıf olarak sıralanmaktadır. Bu sınıf sistemi hâkimler arasında hiyerarşik bir ilişki bulunduğu anlamını taşımamaktadır. Somutlaştırmak gerekirse, birinci sınıf hâkim herhangi bir mahkemede görevlendirilebileceği gibi, birinci sınıf hâkim Asliye Ceza Mahkemesinde, üçüncü sınıf hâkim ağır ceza mahkemesinde görevlendirilebilir, bunlar birbirlerini de denetleyebilir. Bu açıdan da baktığımızda, bizim bu getirdiğimiz düzenleme Anayasa'ya aykırı bir yönü taşımamaktadır, onun altını bir kez daha çizmekte fayda görüyorum.
Diğer konuları maddeler geldiği zaman, maddelerde görüşlerimizi, diğer maddelere ilişkin eleştirilerimi ben ifade edeceğim, cevaplarımı ve görüşlerimi orada açıklayacağım.
Teşekkür ediyorum.