KOMİSYON KONUŞMASI

AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Sayın Bakan, Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, kamu kurum ve kuruluşlarımızın değerli temsilcileri, basınımızın değerli mensupları; Orman ve Su İşleri Bakanlığının 2015 yılı bütçesi üzerinde kişisel görüşlerimi sizlerle paylaşmak üzere söz aldım, bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, ben de kitapçıkla ilgili Sayın Bakana bir eleştirimi sunmak istiyorum. Orman ve Su İşleri Bakanlığının denetiminde bulunan ağaçların kesiminden bu kağıtlar elde ediliyor yani sunuş konuşmasının bu kadar kuşe kâğıdına basılmasını ve böyle resimlerle süslenmesini açıkça yadırgıyorum. Ağaçların kesilip bu şekilde bir reklam aracı hâline getirilmesini içime sindiremiyorum ve bu eleştirimi size iletiyorum. İnşallah bundan sonraki yıl böyle bir kitapçıkla karşılaşmayız.

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Kuşe değil ama en basit kâğıt.

AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Bu en basit kâğıt değil. Kuşe değil ama bu son derece pahalı bir kâğıt bu. Sonuçta o ağaçlardan elde ediliyor, o sizin korumakla yükümlü olduğunuz ağaçların kesimiyle bu ortaya çıkıyor.

İnsanoğlu, varlığını borçlu olduğu doğaya acımasız davranmakta, doğal dengeye yönelik müdahaleler ve tehditler günden güne artmaktadır. Bu bağlamda küresel ısınma, ormanların tükenişi, çölleşme gibi konular dünya kamuoyunda giderek önem ve öncelik kazanan hususlardır. Bilhassa küresel ısınma artık kaçınılmaz ve çözümü zaruri bir mesele olarak dünya geleceğini tehdit etmektedir.

Ülkemizin sahip olduğu diğer temel sorunlardan pek sıra gelmemesinden olsa gerek, henüz yeterince bir bilinç ve tepki oluşmamışsa da ne yazık ki Türkiye, bulunduğu coğrafi konum itibarıyla küresel ısınma, iklim değişikliği ve çölleşmeden en fazla etkilenecek ülkeler arasında bulunmaktadır.

Nitekim küresel ısınma Türkiye'yi de ciddi anlamda etkilemeye başlamış olup pek çok alanda orta ve uzun vadede olumsuz etkiler yaratacağı öngörülmektedir.

Bakınız, şimdiden ülkemizde ortalama sıcaklıklar artmıştır. Küresel ısınma dolayısıyla 2030 yılına kadar su kaynaklarının yüzde 40'ının tükenme olasılığı bulunmaktadır. Susuzluk ve kuraklık tehlikesinden orman yangınlarının artmasına, erozyon nedeniyle tarımsal üretkenliğin azalmasından sıcaklık artışlarına bağlı sağlık sorunlarının artmasına, turizm gelirlerinin azalmasına kadar doğrudan veya dolaylı olarak daha sayamadığım birçok olumsuz etki bizi beklemektedir.

Ülkemizin önemli bir bölümünün çölleşmeye çok açık ve fazla duyarlı olduğu bir gerçektir. Erozyon ciddi bir sorun olup tarım alanlarının yüzde 59'u, orman arazilerinin ise yüzde 54'ünde karşımıza çıkmaktadır. Nitekim 1 santimetre toprağın oluşması için binlerce yıl gerekmekteyken yılda yaklaşık 500 milyon ton toprağımızı erozyonla kaybetmekteyiz.

Sahip olunan bu risk ve tehditler dikkate alındığında ormanların vazgeçilmezliği, hayati önemi bir kez daha karşımıza çıkmaktadır. Zira ormanlar; oksijen deposu olan, erozyonu önleyen, doğal yaşamın ev sahipliğini yapan, ülke florası ve faunasının çeşitliliğini sağlayan, barajlara gidecek toprakları tutma suretiyle milyarlarca dolarlık su ve enerji tasarrufunu yaratan gelecek nesiller için bize emanet edilmiş zenginliklerdir.

Ne yazık ki kuralsız, başıboş şekilde artan sanayileşme, hızlı ve çarpık kentleşmeyle birlikte orman varlıklarımızda azalma yaşanmıştır. Yetersiz yönetim ve denetim ile hukuksal eksiklikler de bu yok oluşa zemin hazırlamıştır. Bir de ülkemiz açısından pek aşina olduğumuz orman yangınları bunlara eklenince böylesine önemli işlevleri olan doğal zenginliğimiz de geldiğimiz nokta üzücü bir hâl almaktadır.

Ormanların azalmasında özellikle de orman yangınları en fazla hayıflanılan, en kolay önlenebilecek sebepken ülkemizde maalesef her yıl çeşitli nedenlerle özellikle birçok bölgede ormanlarımız yanmakta, bizlerin de canı yanmaktadır. Türkiye genelinde son bir yıl içinde 3.755 orman yangını çıkarken bu yangınlarda 11.500 hektar alan kül olmuştur.

Orman yangınlarının sebep ve sonuçlarını ortadan kaldırmak Bakanlığın bence en hassas görevidir. Bir yandan yangın söndürme uçak ve helikopter filosu büyütülmeli, diğer yandan pek çok yangının ihmal ve dikkatsizlikten çıktığı gerçeğinden hareketle topluma orman bilinci aşılamak öncelikli faaliyet olmalıdır. Özellikle kent ormanları yaratılmasının ülke çapında artması, şehirlerin imar sarmalı içinde yeşil alanların beton yığınlarına döndürülmemesi konusunda Bakanlığın daha fazla hassasiyet göstermesi ve inisiyatif alması gerektiği kanısındayım. Bakıyoruz bu konuda pek ses çıkmıyor Bakanlıktan.

Gelelim Bakanlığın bir diğer önemli faaliyet alanına, suya. Günümüz dünyasında su, doğal yaşamın kaynağı olmaktan çıkıp sahip olduğu potansiyel nedeniyle aynı zamanda siyaset ve strateji alanlarında da artan bir şekilde kafa yorulan bir mesele hâline gelmiştir. Günlük tüketimin yanında, enerjide ve sulamada kullanımı neticesinde suya sahip olma, su kullanımı ve suyu paylaşma konuları artık uluslararasılaşmış bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira dünyada tatlı su kaynaklarının yaklaşık yüzde 70'i tarımsal sulama ve gıda üretiminde, yüzde 22'si enerji üretiminde, yüzde 8'i ise evlerde ve işyerlerinde içme suyu, sağlık, temizlik amaçlı kullanılmaktadır.

Bu konuda bir yanılgıyı düzeltmek gerekir ki o da ülkemiz, kullanılabilir su miktarı açısından su zengini kategorisinde değil, su sıkıntısı çeken ülkelerden biridir. Ülkemizde yıllık kullanılabilir su miktarı yaklaşık 1.500 metreküp olup 7.500 metreküp olan dünya ortalamasının çok altındadır ve bu düzeyin nüfus arttıkça gerileyeceği öngörmekteyiz.

Nitekim 2013 yılı itibarıyla kişi başına düşen yaklaşık 1.500 metreküp kullanılabilir su miktarıyla su kısıtı bulunan ülkeler arasında yer alan Türkiye'de 2030 yılında kişi başına düşen kullanılabilir su 1.100 metreküp inecek ve Türkiye su sıkıntısı çeken bir ülke durumuna gelebilecektir. Ülkemizde kullanılabilir su kaynağından yararlanma oranı yaklaşık yüzde 39 olup mevcut 112 milyar metreküp su kaynağının yüzde 73'ü sulamada, yüzde 16'sı içme ve kullanmada, yüzde 11'i ise sanayide kullanılmaktadır.

Ülkemizde su kalitesi artan nüfus, sanayileşme ve kentleşme, iklim değişimi, kuraklık, kirlilik gibi nedenlerle düşmekte, su arzı azalmakta ve talebi ise artmaktadır. Türkiye yarı kurak bir ülke olup kuraklık artık geçmişte olduğundan çok daha rastlanabilir bir doğal afet olarak karşımıza çıkıyor.

Türkiye'nin sahip olduğu su potansiyelinin yüzde 60'ını kullanamamasının başta tarım alanında zafiyet yarattığı açıktır. Bakınız ülkemizde toplam tarım alanın 8,5 milyon hektarı sulu tarıma müsaitken bu varlığın yaklaşık üçte 1'i henüz suyla buluşamamıştır.

Suyla buluşamayan toprağın vahametini dahi anlayalım diye bunları söylüyorum, sulanamayan bu alan yılda 50-60 milyar euro tarımsal ihracat yapan Hollanda'nın toplam tarım alanlarının 3 katıdır. Tarımsal sulamada yaşanan bu eksiklik, üretim nedeniyle ülke ekonomisini, tarımdan göç nedeniyle ülkenin toplumsal yapısını ve kentleşmeyi etkilemektedir. Bu çerçevede, su kaynaklarının değerli ve sınırlı olması, küresel ısınma nedeniyle yağışların miktar ve dağılımının yetersiz, düzensiz oluşu, içme, artan sanayileşme ve kirlilik nedeniyle kullanım ve sulama suyu kalitesinin her geçen gün azalması dikkatle ele alınmalıdır.

Özetle, sahip olunan su kaynakları daha iyi değerlendirilmelidir. Ancak burada ilke, hep söylediğim üzere, "Su akmalı, Türk bakmamalı ancak can da yakmamalıdır." olmalıdır. Suyu kullanım adına, enerji alanında sahip olunan eksikliği gidermek adına son dönemde yaygınlaşan HES'ler, ne yazık ki beraberinde pek çok mağduriyeti getirmektedir. Tabii ki hidroelektrik santraller önemlidir ancak o bölgede yaşayan vatandaşlarımızın rızası ve onayı, bölgedeki ekolojik denge çok daha önemlidir.

Sözlerime son vermeden önce, Sayıştayın denetim raporlarında yer alan bazı hususları da dikkatlerinize sunmak istiyorum. Bakanlığa ait 2013 denetim raporunda, pazarlık ihalesinde son teklifler alınmadan ihalenin sonuçlandırılması, mevzuata aykırı olduğu hâlde bölge müdürlüklerinde yabancı menşeli ve motor gücü 1.600 cc üzerinde araç kiralanması, araç kiralama hizmet ihalesinde rekabete aykırı teknik şartname hükümleri, kır evleri yapımı işinin yapım ihalesi yerine, mal alımı olarak ihale edilmesi gibi ihale mevzuatına aykırı işlem ve sözleşmelerin yapıldığı tespit edilmiştir. Oysa ihale süreci çok hassas bir süreç olup, mevzuata uyulmaması akla yerli yersiz her türlü şeyi de beraberinde getirebilecek bir husustur.

Bakanlığa bağlı Orman Genel Müdürlüğüne ilişkin 2013 denetim raporunda orman köylülerine yaptırılması gereken teraslama, arazi hazırlığı, toprak işleme gibi işlerin bu vatandaşlarımıza verilmediği gibi, şirketlere ve işletmelere ihalesiz olarak yaptırılması tespitine yer verilmiştir. Burada, bu tespitler ışığında hem hukuksuzluğun, hem de insafsızlığın bir araya geldiğini görüyoruz. Zira işlerin öncelikli kişilere verilmemesi ve bazı kişilere ihalesiz yaptırılması açık bir kanunsuzluk olduğu gibi, bu işin mağdurunun orman köylüsü gibi, ülke ortalamasının çok altında, onda 1'i oranında bir gelire sahip olan yani en yoksul vatandaşlarımıza yapılmış olması da ayrıca insafsızlıktır.

Burada bulunan herkesin kabul edeceği gibi, bu tespitler düşündürücü olduğu gibi kamuda mali yönetimin hâlâ oturmadığının göstergesidir. Ancak her ne olursa olsun mali disiplin ve mevzuata uyma zorunluluğu herkes için bir ön koşuldur. Bu konuda hassas ve dikkatli olmak zorundayız çünkü harcanan paralar bu halkın parasıdır ve verilen kararlar da kamu adına atılan adımlardır. Bu çerçevede, ben Sayın Bakanın bu tespitler üzerine gereğini yapacağına inandığımı belirtmek istiyorum.

Konuşmama son vermeden önce, bir konuyu daha dikkatinize sunmak istiyorum.

Bodrum merkezinde dağdan akan suyu taşıyan en büyük dere olan, Lapaçavuş sokağında bulunan 2 metre genişliğindeki derenin bir bölümü arsa yapılmak üzere kapatıldı, derenin içinde yer alan ağaçların yarısı dozerlerle yok edildi, geri kalan ağaçların dibine de beton döküldü ki kurusun. Dağdan gelen ve dere boyunca akan su, burayı nasıl aşıp geçecek? Her önüne gelen istediği yerdeki ağaçları kesebilir mi? Buna kim "Dur." diyecek? O ağaçların nasıl söküldüğünü, geri kalan ağaçların kurumaları için diplerine nasıl beton döküldüğünü ve de derenin arsaya dönüştürülmesi için nasıl topraklarla doldurulduğunu gösteren resimleri, gerekli işlemlerin yapılması için az önce Sayın Bakana sundum. O güzelim ağaçları yok eden ve de dereyi toprak dökerek kapatan zihniyete ne gibi işlemin yapılacağının da takipçisi olacağım.

Bu duygu ve düşüncelerle, Orman ve Su İşleri Bakanlığı ve ilgili diğer kurumların 2015 mali yılı bütçelerinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.