| Komisyon Adı | : | İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU |
| Konu | : | Hükümlü ve Tutuklu Alt Komisyonunun Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumları İnceleme Raporlarına ilişkin görüşmeler |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 09 .06.2016 |
ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Değerli arkadaşlar, ben de öncelikle arkadaşlarımıza teşekkür etmek isterim alt komisyonda yaptıkları çalışmalar nedeniyle.
Ancak, birkaç konuda düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. Belki salt Tekirdağ Cezaevine bağlı olarak değil, genel olarak cezaevi sistemine ilişkin olarak hazır, burada arkadaşlarımız da bulunmaktayken söylemek istediğim konular var, aynı zamanda, rapordaki bir iki nokta üzerinde. Şimdi, bilirsiniz, birçok arkadaşımız cezaevi rejimiyle ilgilenen arkadaşlar, Foucault'nun bu konuda son derece değerli bir yayını var, der ki: "Cezaevi kötülüktür. Neden kötülüktür? Çünkü siz orada özgürlüğünüzden yoksun kalırsınız, özgürlük de yaşayan bir insan için en değerli temel haklardan biridir." Şimdi, zaten bir kötülük olan cezaevini daha kötü bir hâle getirme noktasındaki girişimlerin kesinkes bir insan hakkı ihlali olduğunu da kabul etmemiz gerekir. Ben cezaevi sorunuyla yıllarca ilgilenmiş olan bir arkadaşınızım, şunu biliyorum: Cezaevlerindeki koşullar çok kötüydü hem cezaevinde tutukluların talepleri hem dışarıda insan hakları alanında çalışan avukat arkadaşlarımızın mücadelesi, toplumsal mücadele ceza infaz sisteminde çok önemli ve olumlu değişiklikler yarattı. Ancak, hepimiz biliyoruz ki sadece yasal anlamda düzenlemelerin yürürlüğe girmiş olması sorunu çözmüyor. Nasıl çözmüyor? O yasaların içselleştirilmesi ve uygulanması gerekiyor. Bu sebeple, temel problemlerin, cezaevlerindeki görevli arkadaşlarımızın bu sorunu içselleştirmemiş olmalarından kaynaklandığı gibi bir kaygı içindeyim. Tabii, tümü için bunu söylemem mümkün değil ama uygulayıcıların uygulama yaparken tutuklunun da bir insan olduğunu ve onun insan haklarının korunması gerektiği bizim görevimizin, sadece Birleşmiş Milletler Minimum Standartlar çerçevesi içinde yeniden suç işlemelerinin önüne geçmek, aynı zamanda, onların sağaltılmalarını, psikolojik olarak da sağaltılmalarını sağlamak olduğunu bilerek hareket etmemiz gerekiyor. Bunu daha uzun bir şekilde ifade etmeyeceğim, bu konudaki söylediklerimi burada kesmek istiyorum.
Ancak, bir iki nokta var. Yoğun bir biçimde hepimize yakınmalar geliyor, tek tek de geliyor, bizim Komisyonumuza da geliyor cezaevlerinden. En önemli yakınmalardan birini oluşturan şey, özellikle, hastalık sorunlarındaki aktif ve yeterli müdahalenin olmaması. Bu konuda önermeler var arkadaşlarımızın raporunda. Şöyle bir konu var ki bu konu aslında can alıcı bir konu diye düşünüyorum: Kelepçeli muayene. Kelepçeli muayene konusunda takdir hakkı doktora bırakılmış durumda fakat Türk Tabipleri Birliğinin kendi etik kuralları içinde ve aynı zamanda, Birleşmiş Milletler standartları içinde bir tutuklu ve hükümlünün herhangi bir biçimde, özellikle, hastayken tedavisinin kelepçeli olarak yapılması, aynı zamanda, hastanelerde kaldığı süreç içinde herhangi bir biçimde... İşte, kelepçeleniyor biliyorsunuz ayağından veya kolundan, bunun bir insan hakkı ihlali olduğu konusunda hem düzenlemeler var hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları var. Şimdi, bunun bizim önümüzde bir sorun olarak durduğu ve bu konudaki düzenlemenin Türk Tabipleri Birliğinin veya tabip arkadaşlarımızın -burada kendileri de var, ben eksik söylüyor olabilirim- etik kurallarına da uygun bir biçimde yani eğer doktora bu yetkiyi veriyorsak niye veriyoruz? Belki saldırgandır tutuklu, kaçar ya da kendisine bir zarar verebilir diye ama bu herhangi bir hasta için de söz konusu, hastanelerde sayısız saldırı olaylarıyla karşı karşıya kalıyor doktor arkadaşlarımız. Bu sorunla ilgili bir çözümü geliştirmemizin yararlı olacağı inancındayım.
Diğeri: Uygulanan disiplin cezalarının, örneğin, telefonla görüşme hakkının kaldırılması ya da görüş hakkının, aileyle açık görüş hakkının ya da eşle ilişki hakkının, mahrem ilişki hakkının kaldırılması gibi, son derece yaşamsal olan, onlar için psikolojik olarak çok önemli olan konulardaki disiplin cezası uygulamalarının bir insan hakkı ihlali olduğu yolunda da yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin çok sayıda kararı var. Biz bunu hâlâ uygulamaya devam ediyoruz. Şundan söz etmiyorum: Şiddet uygulamalarından söz etmiyorum, zaten hukuken yasak bu, uygulandığı takdirde de mutlaka Türk Ceza Yasası kapsamında uygulayıcı hakkında bir şey gelebilir ama manevi cezalara dönüşen tedbirlerin, uygulamaların mutlaka kaldırılması gerekir. Gelecek süreç içinde cezaevi sistemini bu biçimde geliştirmek gerekir inancı içindeyim.
Diğer bir nokta: Yine, belki sizlere çok uçuk gelebilir söylediğim şey ama en sık aldığımız mektuplardan birisi vegan ve vejetaryen olan kişilerin beslenmesi konusu. Arkadaşlar, bu bir yaşam tarzıdır, o yaşam tarzına uygun koşulların yaratılması, cezaevinde de olsa çünkü tamamen, beslenme sistemi onun yaşam hakkıyla ilgili bir sorundur. Bu konuda önlemlerin alınmıyor oluşu, bu konuda zorlamaların yaratılması... Biliyorsunuz, açlık grevinde olan bir genç var bu konuda, genç mi, yaşlı mı bilmiyorum yaş olarak ama bir açlık grevi sorunu hâline dahi gelebilmekte ve bir hakkın insanın kendi yaşamını ortaya koyarak savunulmasına dönüşmektedir. Bu konuda, uygulayıcıların özel bir özeni gerektiği inancındayım.
Biraz önce Veli Bey de söz etti, hatta biraz espri konusu yaptı arkadaşımız "sarı kalem" diye, böyle bir sorun da var arkadaşlar, sadece kurşun kalem. Şimdi, resimle ilgilenmek isteyen bir insan olsun, sadece atölyelerde falan sınırlı, cebinde bile bulunsa renkli bir kalem yasak sayılıyor. Şimdi, bunları kavrayabilmemiz mümkün mü? Belli giysiler, biliyorsunuz, güvenlik görevlilerinin de giydiği giysilerin renginde kazak giymek yasak. Bunlar gerçekten anlaşılır şeyler değil. Biz kendi güvenlik görevlimizi giysisi nedeniyle mi tanıyoruz? Hani, kaçmayı engellemek... Kaç kapıyı, kaç kilidi aşacaksınız da kaçacaksınız, bunlar da ayrı sorunlar.
Şimdi, Cezaevi Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Yasa'nın 16'ncı maddesinde bir değişiklik oldu ve (6)'ncı fıkra geldi, yanlış anımsamıyorum herhâlde. Şimdi, bu 6'ncı fıkrada kendisine bakamayacak ve hasta olan birisinin, toplum için tehlike teşkil etmiyorsa salıverileceğine, cezasının erteleneceğine ilişkin bir düzenleme var. "Toplum için tehlike teşkil etmek..." Değerli arkadaşlar, 7 kişiyi öldürmüş bir katilden söz edelim ya da 8 çocuğun ırzına geçmiş birinden söz edelim. Bu hasta ise, kendine bakamayacak durumda ise suçu ne olursa olsun -isterse bir siyasi militan olsun- bunun artık başkasına, topluma zarar vermesi düşünülebilir mi? Sağlık olarak ölmek üzere, kendine dahi bakamıyor ama biz diyoruz ki onun için, savcı bey oturuyor, kendine göre bir değerlendirme yapıyor, atılı suça bakacak herhâlde ama atılı suça bakarak böyle bir karar verilemez sağlık sorunu için de. Bu maddede mutlaka düzenleme yapılması gerektiği inancındayım. Bu, herhâlde, Tekirdağ'daki insanların da sorunudur. Tabii, ben bilmiyorum somut olarak ama hazır burada böyle bir olanak varken bu söylediğim noktaların bir insan hakkı sorunu olduğu ve bu konuların düzeltilmesinin aynı zamanda bizim infaz sistemimiz için de olumlu bir düzenlemenin yaratılmasına katkı sunacağı inancındayım.
Uzattığım için özür dilerim, teşekkür ederim.