| Komisyon Adı | : | İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU |
| Konu | : | Hükümlü ve Tutuklu Alt Komisyonunun Tekirdağ Ceza İnfaz Kurumları İnceleme Raporlarına ilişkin görüşmeler |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 09 .06.2016 |
MEHMET METİNER (İstanbul) - Değerli arkadaşlar, öncelikle şunu belirtmek isterim ki biz iktidar partisi milletvekiliyiz diye, komisyon başkanıyız diye hiçbir yerdeki yanlışları ve haksızlıkları göz ardı etmeyiz. Bu, bizim partimizin anlayışına aykırı. Ürettiğimiz her bir yerdeki yanlışlıktan, haksızlıktan, ayrımcılıktan biz sorumluyuz ve bunun üstüne gideriz; bunu yapan bürokrattan da hesap sorarız, bunu yapan bir başkasından da hesap sorarız. Bilerek ve isteyerek hiçbir zaman, hiçbir yerde, hiçbir koşulda biz yanlışlıkların, haksızlıkların üstünü örtmeye kalkışmayız.
Bir diğer husus: Burada Bakanlık yetkilileri var. Birbirinden değerli eleştiriler, saptamalar getirildi, onlar cevap verirler. Benim Komisyon Başkanı olarak cezaevini, cezaevindeki sorunları sahiplenmem zaten doğru değil, bu benim görevim değil. Bakanlık yetkilileri gerekli cevapları verirler ama saptadığımız sorunların çözümü için veyahut da gördüğümüz yanlışlıkların giderilmesi için iktidar partisinin milletvekilleri olarak -bireysel olarak da ayrıca- biz yapılması gerekeni zaten yapıyoruz, yapacağız. Her şey raporda yazılı olduğu biçimiyle kalmaz, bireysel olarak yapıp ettiklerimiz var. Buna da bir iki şey değineceğim.
Yalnız, beni üzen bir şey oldu. Birbirimizi kişisel olarak sevmeyebiliriz, siyasal görüşlerimiz farklı olabilir, başka yerlerde çok canhıraş bir şekilde karşı karşıya da gelebiliriz ama eğer ben bir Komisyon Başkanlığını almışsam bütün üyelerime eşit mesafede olmak zorundayım. Ben böyle inanıyorum ve ben, mümkün olduğunca, kendi partili arkadaşlarımızdan ziyade diğer arkadaşlara gerekli hassasiyeti gösteriyorum. Onlara saygıda da asla kusur etmiyorum çünkü bu benim görevimin gereği. Taleplerine de her zaman açık olduğumu kendileri biliyorlar ama nedense, işte, medya olunca bir başka türlü konuşma ihtiyacı hasıl oluyor. Bu, beni şahsen üzüyor. Ben, diyelim ki Sayın Ağbaba'yla 24'üncü Dönemde bir sorun yaşamış olabilirim ama bunun üstünü örtmek için olağanüstü çaba sarf ederken onun hâlâ husumetin dilini kuşanmasını anlamakta zorluk çekerim. Her konuda kendisiyle görüştüğüm hâlde, gerektiğinde aradığım hâlde, soruşturduğum hâlde, "Sayın Genel Başkanım" diye hitap etmeme rağmen, böyle bir mecburiyetim olmamasına rağmen...Fakat, burada yani söylemediğimiz, söylemek istemediğimiz sözler üzerinden birbirimizle siyasi bir kavgaya girişmemizin manası yok. Biz üzüm yemeye çalışıyoruz, bağcı dövmeye değil ama kendimizi de dövdürtmeyiz elbette.
Şimdi, "Herkes istediğini yapar!" değerli arkadaşlar, akıl var, mantık var yani. Hiç kimse her yerde istediğini yapamaz. Biz kendi ailemizde bile her istediğimizi yapamıyoruz yani koca olarak yapamıyoruz, eş olarak yapamıyoruz, çocuklar yapamıyor. Resmî bir görev icra ediyoruz, kanunlar var, mevzuatlar var, bu çerçevede çalışıyoruz yani. "E, ben gittim, istediğimi yaparım." Yok böyle bir şey. Siyasal bir partide de, bir örgütte de, herhangi bir mensubiyet alanında da kişioğlu her istediğini yapamaz. Bu, özgürlüğün sınırlanması anlamına gelmez, kurallar var. Ha, siz bir yere gitmek istersiniz, heyet buna izin verir, Komisyon Başkanı izin verir, gidersiniz, bireysel olarak da görüşürsünüz ama "Ben Komisyon üyesiyim, istediğimi yaparım..." Vallahi yapamazsın yani kusura bakma. Ben de Komisyon Başkanı olarak kuralların dışına çıkamam.
Dolayısıyla, yani Fikri Sağlar'ın, kişisel dostluğumuz olmasına rağmen,, sözümü bağlamından koparması çok rahatsız edici yani buna gerek yok ya. Ondan sonra, yani gene Sayın Ağbaba'nın "Beyefendi karar veriyor 'Hadi gidelim.' diyor, gidiliyor..." Şimdi, yani bu üslup şık bir üslup değil arkadaşlar, şık bir üslup değil. Kaç gün öncesinden haber vermem gerekiyor Sayın Başkan? İşte, önümüzdeki hafta Kırıkkale Cezaevini günübirlik inceleme kararı aldık, böyle bir düşüncemiz var Başkanlık olarak. Üyelere de danışacağız ama üyeler nedense uygun olmuyorlar, siyasal çalışmaları var, başka yerlerde oluyorlar. Yani, kendimizi her bir üyeye göre konumlandırdığımız zaman hiçbir faaliyet yapmamamız gerekiyor. E, o zaman da "Efendim, Türkiye'deki cezaevlerini bitirdiler de bilmem neredeki cezaevlerine gitmeye başladılar." gibi hiç de hoş olmayan, şık olmayan, nezaketle bağdaşmayan birtakım siyasi suçlamalar yapılıyor. Yani, kaç gün önceden size bildirmemiz gerekiyorsa söyleyin, hayhay. Mesela, önümüzdeki hafta size uygun mudur, hangi birinize uygundur? Birisi gelmiyor diye hiçbir cezaevine gitmeyelim mi yani? İstediğiniz buysa, hayhay, bu bizi rahatlatır ama hem bu tür bir çalışmaya aktif katılmamak hem de bu tür bir suçlama getirmek, hakikaten hakkaniyetle bağdaşmıyor. Onun için, burada kendi kafasına göre hareket eden, kural tanımayan bir başkanlık modeli yok, demokratik bir biçimde işleyen bir başkanlık modeli var. Ama bir tek insan gelmiyor diye de, gelemiyor diye de herhâlde bir cezaevi incelemesini erteleyecek hâlimiz yok. İşte, haklı olarak Şakran Cezaevinden bahsettiler. Bu çok ciddi bir iddiadır, bunun üstüne gitmemiz lazım. Belki de pattadak yayan gitmemiz gerekecek. E, Veli Bey uygun değilse siyasi çalışmalarından dolayı, Gamze Hanım gelsin, Mahmut Bey gelsin, bunu da engelleyici bir şey yok, engellemedim de. Gamze Hanım, engelledim mi? Tıpkı bir...
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) - Sayın Başkan, engellemediniz de ben orada bir gönül koyayım ama. Çünkü, hani, kendinizin aslında kabul etmemesi gerektiği hâlde kabul ettiğini ilettiniz. Ben, aslında, resmî olarak öyle mi, bilmiyorum ama biri olmadığında...
MEHMET METİNER (İstanbul) - Evet, resmî olarak öyle.
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) - Tamam, öğrenmiş oldum onu da ben.
MEHMET METİNER (İstanbul) - Ama, her zaman başımızın üstünde yeriniz var. Hatta ben size teklifte bulundum, Veli Ağbaba son derece meşguliyeti fazla olan bir parti büyüğünüz, mümkünse hep siz gelseniz diye bu teklifi ben size yaptım.
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) - Çünkü, ben gelmek isterim olmadığında da ama...
MEHMET METİNER (İstanbul) - Teklifi ben size yaptım. Hatta, siz gelemiyorsanız Mahmut Bey gelsin ama birisi gelsin yani. Biz istiyoruz ki her bir partiden bir üye bulunsun ki orada objektif tespit yapalım yani bizim amacımız bu. Yoksa, cezaevinde bir şeyin üstünü örtmek gibi bir amacımız yok, politik bir ayrımcılık da yaptığımız yok.
ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Affedersiniz, çok özür dilerim, sözünüzü de kestim ama özen göstermekte yarar var değil mi, heyet hâlinde gidileceği için heyetteki arkadaşların koşullarının olanak ölçüsünde gözetilmesinde yarar var. Yani, bu eleştiri...
MEHMET METİNER (İstanbul) - Biliyorum ki bunu fazlasıyla yapıyorum, emin olun ki yapıyorum ama...
ŞENAL SARIHAN (Ankara) - Ben, yapıyorsunuz veya yapmıyorsunuz demiyorum ama buna hepimizin özen göstermesi gerekiyor.
MEHMET METİNER (İstanbul) - Yani, söz konusu biz olunca başka mülahazaları devreye sokmaktan haz alan bazı arkadaşlarımız var, bu da rahatsız edici. Bunu Komisyon toplantılarına, çalışmalarına yansıtmayalım. Biz birbirimizle dışarıda hesaplaşalım. Her türlü siyasi hesaplaşmaya varım, hiç kaçmam bundan, polemiklerden de kaçmam ama Komisyon çalışmalarına bunu yansıtmamız doğru değil. O yüzden, ben size -burada sayın genel başkan yardımcılarından biri de var- demokratik bir biçimde soruyorum: Kaç gün öncesinden bildirirsem makul bir bildirim olur? Diyelim ki yarın Şakran'a gitmemiz gerekti. Ne yapabiliriz? Gitmeyelim mi yani çok ciddi bir iddia var, birisi uygun değil diye gitmeyelim mi? Yani, veyahut da kaç gün öncesinden bildirmemiz gerektiğini bize üyelerimiz söylerlerse, hayhay, memnuniyet duyarız yani. Önümüzdeki hafta gidiyoruz mesela. Yasama uzmanımız sizi arayacak, buyurun, gelin ama "Hayır, ben uygun değilim, ben gelmiyorsam Komisyon çalışmasın." diyorsanız, hayhay, buna da varım, birlikte karar alalım, hatta bu Komisyonu lağvedelim. Ama yani sanki suçlu benmişim veya başkanlık sistemiymiş gibi, eli sopalı her istediğini yapan otoriter bir başkan... Yok böyle bir şey.
BAŞKAN - Şu Başkanlık sistemini karıştırmayalım da şu anda. (Gülüşmeler)
MEHMET METİNER (İstanbul) - Şimdi, bu mahpuslarla ilgili... Bakınız, gerçekten çok can alıcı bir sorun, sizin dediklerinize katılıyorum, Bakanlık yetkililerimiz not alsınlar, bu beni vicdanen çok rahatsız ediyor. Yani, çözüm sürecinde de Cezaevi Komisyonu Başkanıydım, pek çok tutukluyla görüştüm. Yani, ağır hasta, ölümcül hasta, bir başkasının bakımına muhtaç, yatağa çivili yatıyor ama buna rağmen bürokratik işlemlerden dolayı o salıverilmiyor. Adli tabiplikler gerekli raporları vermiyorlar, siyasi mülahazalardan dolayı. Bu, insani değil. Bunu bugün söylemiyorum, geçmiş dönemlerde de söyledim. Hangi suçtan içeride yatıyorsa yatsın, bu insani değil. Tekirdağ'da da bunu gördüm. Ben bireysel olarak ilgileniyorum ama propagandasını da yapmıyorum. Bakırköy'de de, işte, Gamze Hanım gördü, soy ismi "Çapraz" olan, ismini hadi söylemeyeyim, Hakkâri'den gelmiş bir kızımız. Benim için onun ait olduğu örgütün hiçbir anlamı yok, işlediği suçun hiçbir anlamı yok. Ben dün bile cezaevini aramışım, tedavisi için gerekli çalışmaları... Bireysel olarak bunu yapıyoruz zaten, bu insani vazifemiz ya. Ama, ha, buraya giydirilmemiş, ben da fark ettim, teşekkür ederim yani münhasıran bu hasta tutuklularla ilgili, hükümlülerle ilgili bir şeyin giydirilmesi lazım eğer Başkanımız da uygun görürse ben bunun bir öneri olarak birkaç cümleyle giydirilmesi gerektiğini...
Lütfen, Bakanlık yetkilileri olarak sizden rica ediyorum... Tekirdağ Cezaevinde kendim gördüm, başında dikildim ve gözyaşı döktüm, biz insanız yani. O katil olabilir, x terör örgütüne mensup olabilir, o suçtan yatıyor olabilir ama yatağa çivilenmiş sakat yatıyor o insan, bir başkasının bakımına muhtaç yani. Ben bu tür insanlarla ilgili, bu tür tutuklularla ilgili yeni bir yasa çalışması gerekiyorsa yasa çalışması... Bakanlık bunu çözebiliyorsa Bakanlık bunu çözsün. Bunu Cezaevi Komisyonu Başkanı olarak da, bir insan olarak da, hadi sizin hiç hoşlanmadığınız tabirle söyleyeyim, o "otoriter" dediğiniz iktidar partisinin bir milletvekili olarak da asla kabul etmiyorum, çok rahatsızım. Diyarbakır Cezaevinde de bunu gördüm o süreçte, ölümcül hasta ama çeşitli mülahazalarla bırakılmıyor. Bunu ben bireysel, vicdani kanaatim olarak zikrediyorum. Buradan politika yapmanın bir manası yok. Tekirdağ'daki o hastayı ben de gördüm, buraya dercedilmemiş. Tek tek isim olarak dercedilmez bir cümle var ama gördüğüm kadarıyla eksik bir cümle. Bunun mutlaka çok daha sorunsallaştırılmış bir dille yeniden yazılması lazım Başkanım, bu eksikliğimizi gidereceğiz.
Bir diğer husus: Şakran'ı söyledim, böyle bir işkence... Ben işkence iddialarının, ayrıca cezaevlerindeki işkence iddialarının çok da ciddiye alınması gerektiğine inanıyorum. Bakanlık yetkilileri buna cevap versinler. Keşke cezaevleri olmasa, hepimiz cezaevinin felsefesini yapabiliriz yani. Keşke yeryüzü cennet olsa Sevgili Başkan, hiç kimse suç işlemese, hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılmasa. Yani, kelimeler üzerinden başka bir anlam kayması yapmanın manası yok. Şimdi, Çocuk İstismarı Komisyonundayız, orada neredeyse onu yapanların -ben de öyle inanıyorum- dar ağacına çekilmesi gerektiğini söylüyoruz ama aynı kişi tutuklu ve hükümlü olunca, vejetaryenmiş, şuymuş, buymuş... Yani, hangisini yapacağız, hangisi doğru, hangisi yanlış. Bir ölçüyü tutturmak o kadar zor ki. 5 yaşındaki evladınızın ırzına geçmiş alçak, şerefsiz insan. Orada başka bir politik mülahazayı devreye alıyorsunuz. Ama, aynı kişi cezaevine girdiğinde de el bebek gül bebek yani özgürlükten yoksun. Şimdi, bir şey söylerken genel, soyut konuşmak her zaman çok şeydir yani Sevgili Başkan ama sonuçta cezaevinde yaşayan insanlar psikopat olabiliyor. Görüyoruz işte, gardiyanların da Allah yardımcıları olsun, onların da can güvenlikleri çoğu zaman olmuyor. Birisinin gönderdiği bir mektup... Adamın psikolojik rahatsızlıkları var ama sen kim olduğunu bilmiyorsun, hemen ciddiye alıyorsun, getiriyorsun araştırmadan, Meclis kürsüsüne sırf iktidar partisini yıpratayım diye "Bak böyle bir şey geldi..." Bir araştırmak lazım, incelemek lazım. Bize düşen incelemektir, o mektupta belirtilenler doğruysa gereğini yaparız ama bir mektup geldi diye de -kimin ne şekilde yazdığını bilmeden- bunun politik mülahazalarla kullanılmasını da doğru bulmuyorum.
Ring araçları konusunda Gamze Hanım'ın dikkat çektiği husus doğrudur, bunun, bu sorunun çözülmesi lazım.
Ayrıca, tutuklularla ilgili münhasıran bir hastane... Böyle bir projemizin olduğunu biliyorum Bakanlık olarak ama tutukluların, münhasıran, tam teşekküllü bir hastanede olmasında yarar var. Bunu gündeminize alırsanız kendi adıma çok sevinirim.
İzninizle bir cümleyle bitireyim: Polemik olsun diye söylemeyeceğim. Sanki ilk defa biz Komisyon olarak yurt dışına çıkıyoruz. Bana bu talep MHP'li üye Atila Kaya'dan geldi. Bir, hem Türkiye'deki cezaevlerini hem de yurt dışındaki cezaevlerini mukayese edelim diye; iki, orada, Avrupa'nın hangi ülkesinde vatandaşlarımız yatıyorlarsa biz de oradaki vatandaşlarımızın sorunlarını, hastane koşulları bağlamında, yerinde inceleyelim diye. Geçmiş dönemlerde de zaten pek çok Avrupa ülkesine bu tür ziyaretler yapılmış arkadaşlar. Yani, burada isimler var, söylememe gerek yok. Biz de bu çerçevede, bize Dışişleri Bakanlığımızdan gelen bilgiler doğrultusunda, orada, Madrid Cezaevinde 100'den fazla vatandaşımızın tutuklu, hükümlü olarak bulunduğu bildirildi. Ben de arkadaşlara "Gerekli incelemeleri yapın, ondan sonra biz bu geziyi planlayalım." dedim. Bu bir turistik gezi değil ya. Yani, hapishaneden çıkıyoruz, tekrar gelip yatıyoruz, tekrar hapishaneye giriyoruz, ertesi gün de çıkıyoruz, Türkiye'ye dönüyoruz. Turistik geziye böyle diyorsanız, can kurban ya, sizi gönderelim yani. İniyoruz, cezaevine gidiyoruz, gecenin bir vaktinde geliyoruz, yatıyoruz, tekrar ertesi gün cezaevine gidiyoruz, çıkıyoruz, uçakla Türkiye'ye dönüyoruz. Arkadaşlar, birbirimizi eleştirebiliriz ama bu tür çalışmaları politikanın bir malzemesine dönüştürmemizin, birbirimizi kırmamızın bir anlamı yok. Bu ne politik bir gezi ne turistik bir gezi. Daha önce de yapılmış olan gezilerin bir şeyi. Bunu yapacağız da. Ha, orada seçim var, şu an hükûmet yok, dolayısıyla ertelememiz gerektiğini söyledikleri için erteledik yani. Ama, sizin de uygun göreceğiniz bir tarihte gitmek isteriz, bu gündemimizde var ama turistik gezidir diye gelmek istemeyen arkadaşlar varsa da müsterih olsunlar, turistik gezi yapmayacağız söz, hiçbir yeri de dolaşmayacağız, cezaevinden çıkıp otele, otelden cezaevine, ondan sonra geri döneceğiz. Ama buna da "Yokuz." diyorsanız o zaman sabah akşam Türkiye'nin cezaevlerini birlikte dolaşırız, bundan da hiç yüksünmeyiz.
Çok teşekkür ediyorum, raporun hayırlı olmasını, sorunların çözümüne katkıda bulunmasını diliyorum.