| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 19 .11.2014 |
MUSA ÇAM (İzmir) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, Komisyonun saygıdeğer üyeleri, Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli temsilcileri, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi selamlıyorum, iyi akşamlar diliyorum.
Orman ve Su İşleri Bakanlığımızın bütçesini görüşüyoruz. Bakanlığımızın bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını şimdiden diliyorum.
Tabii ki sabah Sayın Bakanın sunumunda ormanlarımızın, sularımızın, barajlarımızın ne kadar iyi, ne kadar güzel, ne kadar doğru bir şekilde yönetildiğini izah etti bize ve kitapçıkta da bunu renkli olarak gördük. Ben Sayın Bakanla aynı kanaatte değilim ki tabii ki. On iki yıldır tek başına iktidarda bulunan ve Türkiye'yi yöneten AKP ormancılık alanında önemli yıkımlara neden olmuş, içler acısı bir duruma düşürmüştür. Köyden kente göç nedeniyle insan baskısının azalmasına, önemli sorun odakları ve alanlarının etkisinin zayıflamasına karşın ülkemizde ormanlar ve ormancılık ne yazık ki geriye gitmiştir. Sayın Bakanın sabahki söylediğinin tersini söylüyor ve iddia ediyorum.
AKP'nin övündüğü son yirmi yılda yaklaşık 1 milyon hektarlık orman artışı, ormancılık kuruluşlarının başarısı ve yapılan ağaçlandırmalar sayesinde değil, köyden kente göçün bir sonucu olarak da karşımıza çıkmaktadır.
AKP iktidarı ve kamudaki aracıları, her orman talanı ve ağaç katliamı sonrasında kendilerinin milyarlarca fidan diktiğini ifade etmektedirler. Bu sabah Sayın Bakan yine bunları tekrarladı. İfade edilen sayı 3 milyara kadar çıkmıştır. Kamuoyunun gözünü boyamaya yönelik bu söylemler bana göre dayanaksızdır, hiçbir şey ifade de etmemektedir. Bu fidanlar hangi süre içerisinde dikilmiştir? Hangi kurumlar, ne kadar dikmiştir? Nereye dikilmiştir? Maliyeti ne kadardır? Dikilen fidanların ne kadarı tutmuştur, tutmayan fidanlar nedeniyle ekonomik kayıp ne kadardır? Bu sorular ortada duruyor. Sadece "Şu kadar fidan diktik." diyerek bu tür bilgileri gizlemekle bu işlerin üstünü örtemezsiniz. Kimseyi de ikna edemezsiniz.
AKP'nin doğa ve ormancılık politikası ve yaklaşımı rant ve kâr temeli üzerinedir. Ülkemizde yapılan HES'ler, RES'ler, barajlar, santraller açılan taş ocakları, mıcır ocakları, madenler, yaylalar, yer üstü ve yer altı kaynaklarının hunharca yandaşa ve birtakım insanlara peşkeş çekilmesi ve "kentsel dönüşüm" adı altında meralarımızın, ormanlarımızın ve zeytinlikler gibi verimli tarım alanlarının yok edilmesi AKP politikasının belirgin örneklerinin bir tanesidir. Bunlar âdeta gündelik uygulamalar hâline gelmiştir ve getirilmiştir.
Son on iki yılda Orman Kanunu başta olmak üzere tarımsal üretim kanunlarında, Toprak Koruma Kanunu, Mera Kanunu ve diğer kanunlarda defalarca değişiklik yapılmıştır. Torba yasalara tıkıştırılan tapu kadastro, kara yolları, enerji, madencilik gibi konularla ilgili yasal düzenlemelerle orman varlığı tehdit altına sokulmuştur.
Bu coğrafyanın en güzel doğa örtüsü olan orman varlığımızın bugünlere taşınmasını sağlayan Orman Kanunu, gece yarıları çıkarılan kanunlarla âdeta delik deşik edilmiş ve bu vasfını yerine getiremez hâle getirilmiştir. Yapılan düzenlemeler orman alanlarımızın daraltılmasına, çıkar çevrelerine peşkeş çekilmesine olanak sağlayacak niteliktedir. Bu düzenlemelerle orman alanlarından ormancılık dışı amaçlarla yararlanma faaliyeti deyim yerindeyse ayağa düşürülmüştür.
6831 sayılı Orman Kanunu'nun izinlerle ilgili 16'ncı, 17'nci ve 18'inci maddeleri ve ilgili yönetmelikleri defalarca değiştirilmiştir. Bu yolla en küçük bir ekonomik getiri için ormanlar rahatlıkla feda edilebilmektedir. Ormanlarımızı şantiye alanı hâline getirmeyi, yani korunması gereken varlığı talan etmeyi, yok etmeyi öncelik hâline getiren bir anlayışla karşı karşıyayız. Orman varlığımız yandaşlara verilen taş ve mermer ocaklarının, mıcır ocaklarının, RES'lerin, HES'lerin, değişik nitelikte tesislerin işgali altındadır.
Ülkemiz ormanları, orman amenajman planlarına göre işletilmekte; nerede ne kadar kesim yapılacağı, ne kadar ormanın gençleştirileceği, ağaçlandırma yapılacağı bu planlara göre düzenlenmektedir. Ancak AKP hükûmetleri orman amenajman planlarını işlevsiz hâle getirmişlerdir. Plan değiştirme yetkisi uygulayıcı birimlere devredilmiş, böylece uygulayıcılar da planları istedikleri gibi değiştirerek plansız çalışma anlayışı egemen kılınmıştır.
Bilimsel yöntemlerle on ve yirmi yıl için hazırlanan planlar, uygulamaya girdikten bir yıl sonra tümüyle değişmektedir. Söz konusu değişiklikler de daha çok ağaç kesme doğrultusunda yapılmaktadır. Planlamada fonksiyonel yaklaşımlarla ekolojik ve sosyal boyutlar dikkate alınırken uygulamada ne yazık ki sadece odunculuk yapma anlayışı kırılmamıştır. Toprak koruma, erozyon önleme, doğa koruma gibi amaçlar atfedilen alanlarda eğer bir talan imkânı yoksa bu kez odun üretme anlayışına teslim edilmiştir. Bu tür bilim dışı, doğa düşmanı ormancılığın yapılmasını sağlayan AKP kadrolarıdır ve bu AKP kadroları da, teknik kadroları da bilim dışı uygulamalara zorlamakta ve mecbur kılmaktadırlar.
AKP Hükûmeti iktidara geldiğinde sıkça "Devlet ormancılığından millet ormancılığına geçeceğiz." söylemini dile getirmişti. Bu söylemin ne anlama geldiği yaşanan süreçte tümüyle ortaya çıkmıştır.
İktidara geldikten sonra yaptığı uygulamaları ve hukuksal düzenlemeleri kısaca anımsayalım. 2873 Sayılı Milli Parklar Kanunu değiştirilerek, millî park, tabiat parkı, korunan ormanlarda yapılaşma olanağı ve buraların yirmi dokuz yıllığına kiraya verilmesine olanak sağlanmıştır.
Kestane ve kızılağacın orman ağacı olmaktan çıkarılmasını sağlayan yasal düzenleme getirilmiştir. Kamuoyunda kısaca "2/B" olarak bilinen orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin satılması ve ormanların işletilmesinin özelleştirilmesini öngören yasa gelmiştir 2003 yılında. Maden Kanunu, Turizmi Teşvik Kanunu, Kadastro Kanunu, Karayolları Kanunu, Afet Kanunu, 6831 Sayılı Orman Kanunu gibi birçok kanunda değişiklikler yapılmıştır.
2005 yılında 116 orman fidanlığından 39 tanesinin kapatılması ve satılması karar altına alınmıştır. Orman dışına çıkarılan yerlerin satılmasını 2/B, orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin orman dışına çıkarılması 2/A ve tarım arazilerinin satılmasını öngören yasal düzenleme 2012'de gelmiştir. Amenajman Yönetmeliği, Ağaçlandırma Yönetmeliği, Ormanlardan Verilecek İzinlere Dair Yönetmelik gibi birçok yönetmelik defalarca değiştirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, dünyamız ana karalarında her yıl kaybedilen 24 milyar ton verimli üst tabaka toprağının 743 milyon tonu Türkiye'den kaybedilmektedir. Toprak kaybı, orman ve su kaybıyla doğru orantılıdır. Orman kaybedildikçe toprak ve su da kaybedilmekte, toprak erozyonu artmakta, barajlar, göletler toprakla dolmakta, yağış rejimi bozulmakta, kuraklık ve susuzluk artmaktadır.
Türkiye'nin coğrafi yapısı çok engebelidir. Engebeli araziler ülke yüz ölçümünün yüzde 65'ini oluşturmakta, orman, bitki örtüsü olmayınca topraklarımızın yüzde 90'ında erozyon yaşanmaktadır. Türkiye ormanlarının yüzde 49'u bozuk ormanlar olarak nitelendirilmekte, toprağın yüzde 10'u kadarını örtebilmektedir. Eğimli arazilere sıkışmış, bütünlüğü bozulmuş ormanlarımızın yüzde 54'ünde, tarım alanlarımızın da yüzde 59'unda erozyon yani çölleşme görülmektedir. Çölleşme sonucu yaşamlarını tarımla geçindiren bölgelerde toprak verimsizleşip suya ulaşım gittikçe zorlaştıkça insan yaşamının kalitesi de beraberinde gidecektir.
Günümüzün diğer sorunlarından biri ise küresel ısınmadır. Bu sorunla ilgili önlemler alınmalı ve bazı adımların atılması gerekmektedir. Fakat önlem almak bir kenarda dursun, aksi yönde icraatlar gerçekleştiği görülmektedir. Küresel ısınma ve iklim değişikliği tehlikesine karşı Türkiye bu noktada öncelikli olarak önlem alması gereken ülkeler arasında yer almaktadır. Çünkü bilimsel araştırmalara göre ülkemiz küresel ısınmanın zararlı sonuçlarını ilk ve en şiddetli şekilde yaşayacak ülkelerden biri olacaktır. Bu noktada Türkiye'deki kurum ve kuruluşların sera gazı salınımlarının belirlenen normal seviyeye çekecek yöntemleri takip etmeleri ve bu doğrultudaki projelerine yaygınlık kazandırmaları zorunluluk arz etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul'da su havzasının üzerine oturduğu ormanların önemli bir kısmı, yapılması planlanan üçüncü havaalanı, üçüncü köprü ve kanal projeleriyle yok edilecek. Üçüncü havalimanı ve üçüncü köprü gibi İstanbul'un kalan son doğal alanlarının tahrip edilmesi sonucunda doğanın dengesi bozulacaktır. Köprü, havaalanı elbette gereklidir. Yapılması gereken ise uygulanması düşünülen projelerin bilimsel veriler ışığında görüşler alınarak ortak bir zeminde tartışıldıktan sonra hayata geçirilmesi gerekir. "En iyisini ben bilirim, ben yaparım." anlayışı yarardan çok zarar getirecektir ve getirmeye devam edecektir.
Bir diğer önemli konu ise HES'ler ve RES'ler. Prensip olarak ikisine de karşı değiliz. Sonuçta ülke olarak enerjiye ihtiyacımız var. Buradaki temel sorun planlanan santrallerin makul düzeyde ve makul doğru yerlerde olmamasıdır. Yaşam yerlerine, şehirlere yakın bölgelere, orman alanlarının içerisine yapılacak santrallere karşıyız. Can suyu bırakmayan, doğanın dengesini ve kendini yeniden üretecek kaynağı bırakmayıp yıkıma yol açacak uygulamalara karşıyız. Yandaşa peşkeş çekmek için garibanın sırtından geçinmenize, bölge insanının köleleştirilmesine kesinlikle karşı olduğumuzu bir kez daha söylemek istiyorum
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakan, geçtiğimiz Bergama'nın Kozak Yaylası'ndaydım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA ÇAM (İzmir) - Bergama'nın Kozak Yaylası en değerli çam fıstığının üretildiği yerlerdir. Fakat 2005 yılından beri Bergama'nın Kozak Yaylası'ndan ne yazık ki çiftçiler ve köylüler çam fıstığı mahsulü alamamaktadırlar. Yapılan birtakım araştırmalar, incelemeler var. Soma'daki madenlerden, Aliağa'daki termik santrallerden, Bergama'daki taş ocakları, mıcır ocakları ve granit ocaklarından kaynaklanan kirlenmeden dolayı doğal bir döllenme gerçekleşmiyor ve bundan dolayı da Bergama Kozak Yaylası'ndan çam fıstığı alınamıyor. Şimdi, bu konuyla ilgili olarak Bakanlığınızın görevlendirmiş olduğu bir proje var Sayın Bakan. Araştırma proje teklifi, Kozak Havzası fıstıkçamlarında verim ve tohum patojeni sorunlarının çözümünde entegre ürün yönetimi programlarının etkinliğinin araştırılmasıyla ilgili, 2014 yılında yani bu yılın 4'üncü ayında başlayan ve 2017 yılının 10'uncu ayına kadar devam edecek bir üç yıllık proje var ve bu projeyi yürüten 3 tane arkadaşınız sizin; Mehmet Sayman, Muhammet Kılcı, Meltem Özçankaya ve bir grup arkadaşımız bunda görevli. Geçen hafta oradaydım. Bunları ne tanırım ne bilirim ne de gördüm. 4-5 köyde toplanan muhtarların kimisi AKP'li, kimisi MHP'li, kimisi CHP'li muhtarlar ve vatandaşlar. 2014'te başlayan proje 2017'ye kadar bu ekip tarafından yürütülecek ama bu ekipten 3 tanesinin tayinlerini çıkarmışsınız, 2'sini Elâzığ'a, 1'ini Ankara'ya. Şimdi, bu arkadaşları, bakın ne diyorum, ne gördüm ne tanıdım ne de bilirim, oradaki insanların söylemiş olduğu isimler bunlar ve bunların atanmamasıyla ilgili, atanma, tayin, rotasyona tabi tutulmamasıyla ilgili Bakanlığın bu konudaki görüşleri olmasın rağmen bu 3 görevlinin, bu projeyi yürüten arkadaşlarımızın tayinleri çıkmış, bununla ilgili düzeltmenin yapılması ve...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çam.
MUSA ÇAM (İzmir) - ... Bergama'nın Kozak Yaylası'ndaki bu sorunun çözülmesini istiyoruz.
Son sözüm, Sayın Bakan, Çeşme Yarımadası, Karaburun, Urla, Seferihisar ve Orhanlı bölgesinde, Menderes bölgesinde taş ocakları ve mıcır ocakları ve RES'lere vermiş olduğunuz ruhsat, ikincisi de "özel ağaçlandırma" adı altında vermiş olduğunuz izinlerdir. Şunu söylüyorum: O köyde bulunan insanların özel ağaçlandırmayla ilgili taleplerine hiçbir itirazımız yok ve onlara verilmesi gerekiyor. Ama, insan Ankara'dan çıkmış gelmiş, o bölgeyi ne tanır ne bilir ne de o bölgeyi görmüştür, birtakım insanların önerileriyle, görüşleriyle o bölgelere gidiliyor ve o bölgeler köylünün haberi olmadan muhtar ayarlanıyor ve muhtar marifetiyle o bölgeler özel ağaçlandırma alanları yapılıyor ve birtakım insanlara peşkeş çekiliyor. Ben özel ağaçlandırma alanlarına karşı değilim ama o bölgenin insanları, o köyde oturan insanlar tarafından yapılmasının daha doğru bir iş olduğunu, Ankara'dan, İstanbul'dan, değişik yerlerden insanların giderek o köylülerin otuz yıldır, kırk yıldır, elli yıldır kullanmış olduğu alanların birtakım insanlara peşkeş çekilmesine karşı olduğumuzu söylüyor, 2015 yılı bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum.