KOMİSYON KONUŞMASI

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekili arkadaşlar, kıymetli bürokratlar, basın mensuplarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanım, iki konu üzerinde durmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi, Antalya içme suyu rezervuarı olarak belirlenen Karacaören Barajı; ikincisi de bu göl kirletmeye yönelik ya da sulak alanları koruma ya da özel hüküm belirleme çalışmaları veya millî parklar, orman, sit, buralarla ilgili koruma tedbirlerine ve çalışmalarına ilişkin bir iki şeyi paylaşmak istiyorum.

Tabii, değerli bütün milletvekili arkadaşlarımızın genelde konuşmalarına baktığımda, onlar hep yeşili, maviyi, toprağı, suyu korumaktan bahsettiler, işin hep sanayi tarafını aldılar. Ama hiç kimse koruma-kullanma dengesinden ve bu bölgede oturan vatandaşların bu tarz tedbirler alınırken yani korumanın yasaklanma gibi uygulanmasının halkı ciddi bir biçimde sıkıntıya soktuğundan bahsetmedi. Önemli olan sadece yasaklamak ya da kurallar getirmek değil, kullanarak korumayı öğrenmek ve uygulamaktır. Yasaklar ve yaptırımlar bölge insanıyla beraber ele alınırsa uygulanabilir hâle gelmekte.

Şimdi, Sayın Bakanım, tabii ki Antalya içme suyuyla ilgili duruma bir bakmak istiyorum. Antalya'nın içme suyu temin çalışmalarına 1975 yılında başlanıyor ve bu konuda aşağı yukarı, pek çok rapor hazırlanıyor ama bunlardan 5 tanesi hakikaten önemli rapor olarak karşımıza çıkıyor. Daha 1975 yılında bu sorumluluk İller Bankasındayken hazırlanan, İller Bankası tarafından 1975 yapılan Antalya İçme Suyu Projesi, arkadan, 1977 yılında DSİ'ye devirle beraber, nüfusun 100 bini aşmasından kaynaklı Antalya İçme, Kullanma ve Sanayi Suyu Temin Projesi Planlama Raporu, sonra gene DSİ'nin 1985 yılında yapmış olduğu Antalya, Kent İçme, Kullanma ve Endüstri Suyu Temin Projesi İlk Etap Su İhtiyaçları Kaynak ve Developmanı Raporu, Antalya Çevre Projesi Raporu, Antalya Belediyesinin yaptığı, sonra Antalya, Kent İçme, Kullanma ve Endüstri Suyu Temin ve Planlama Kati Proje Revizyonu, bu da 2000 yılına tekabül ediyor. Şimdi, burada da bakıyoruz, mesela, 1975 yılındaki rapora baktığımızda... Bir kere, raporların hepsine baktığımızda iki şartın oluşmadığını görüyoruz Sayın Bakanım, öngörülerde. Bunlardan bir tanesi, hiçbir raporda nüfus öngörüsünün tutturulamadığını; ikincisi de en önemli şeylerden bir tanesi, kayıp-kaçak dengesinin tutturulamadığını görüyoruz. Öngörülen, aşağı doğru çekilmesi gereken kaçakların zaman içerisinde daha yukarıya doğru çıktığını görüyoruz. Ayrıca, bu raporlara baktığımızda, bunlarda ağırlıklı olarak, bu Karacaören Barajı'nın ki biliyorsunuz, burası bir hidroelektrik ve sulama amaçlı düşünüldüğü için ve başlangıçta da içme suyu amaçlı düşünülmediği için buralara gelen dereler üzerinde de herhangi bir şekil ya da yerleşim birimlerinde bir içme suyu havzası düşünülerek herhangi bir şekilde bu sularda bir koruma imkânı olmadığı için ve su gerçekten kirli ve içme suyu olarak kullanılabilecek bir su olmadığı için her bir raporda, baktığınızda, Karacaören Baraj'ı suyunun depolama, ishale ve arıtma suyu nedeniyle alternatifler içerisinde yani su kaynakları alternatifleri içerisinde düşünülmediği belirtilmiştir. Bununla 1975 İller Bankası Raporu'nda karşılaşıyoruz, 1977 yılı DSİ Raporu'nda karşılaşıyoruz, Devlet Su İşlerinin 1985 Raporu'nda çok acil şartlarda sadece 2,9 metreküp bir suyun Karacaören 2'nin cebrî borusundan alınması noktasında, sözleşmeler bir hüküm konulması noktasında bir şey var. Sonra Antalya Belediyesinin 1995 Çevre Projesi Raporu'na bakıyoruz, DSİ'nin bir önceki şeyine rağmen, burada da Karacaören'den su alınmasının uygun bulunmadığı bu rapora dercedilmiş vaziyette. Sonra, gene DSİ'nin 2000 Raporu'na baktığımızda, burada diğer su kaynaklarına ilaveten Köprüçayı Nehri'nden su alınması buraya konuluyor ancak gene Karacaören Barajı burada su kaynağı olarak değerlendirilemeyeceği ve temiz olmadığı ifade ediliyor.

Şimdi, Sayın Bakanım, burada bütün bu raporlar net olarak, açık olarak varken ve bunun yanında, su temininde pek çok alternatifi olmasına rağmen Antalya'nın, mesela bir proje yapıldı, Manavgat Su Temin Projesi. Gene bu, Antalya Büyükşehir Belediyesinin hakikaten hararetle desteklediği bir proje. Manavgat Çayı'ndan ve bütün Orta Doğu ülkelerinin ve bu bölgenin de ihtiyacını karşılayacak bir tesis oluşturulması, yaklaşık 300 milyon dolarlık bir tesis, tamamen bitirilmiş vaziyette, her birinin kapasitesi 960 litre/saniye olan 2 yedek, 8 asil olmak üzere, 10 adet pompadan müteşekkil ve sizin, yılda 90 milyar metreküp buradan su temininiz mümkün. Ancak bütün bu proje, oradaki şey bir tarafa bırakıldı, tamamen politik nedenlerle. Yılda sadece 250 milyon metreküp su çekilebilecek ve bütün raporlarda suyun kirli olduğu defaatle belirlenmiş olan bu Karacaören'den su alınıyor. Tabii ki daha önce Isparta Valisi, şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Ali Haydar Öner Bey'in, o günkü Büyükşehir Belediye Başkanı, Cumhuriyet Halk Partili Mustafa Bey'in, Hoca'nın ve Bakanlığınızın hakikaten bu noktada doğru hareket ettiğini biz düşünmüyoruz. Ve bugün gelinen noktada artık yapılabilecek bir şey yok Sayın Bakanım. Yani bu inşaatlar başladı, zannediyorum da aşağı yukarı herhâlde 30-40 milyon lira da harcandı, değil mi Sayın Genel Müdürüm? Ona bir şey demiyoruz ama şimdi bununla ilgili olarak içme suyu havzasından dolayı burada bir koruma çalışmalarına giriyoruz. Bir göl kirletme yönetmeliği, işte, bunu düzeltiyoruz, biraz daha belki yumuşatıyoruz diyeyim, özel hüküm belirleme çalışmalarıyla burada birtakım yaptırımlar getiriyoruz. Mesela, diyelim ki: En önemli şeylerden bir tanesi kamulaştırma. Buralar kamulaştırılacak ama nasıl kamulaştırılacak, ne zaman kamulaştırılacak, kimin tarafından kamulaştırılacak; bununla ilgili hiçbir şey koymuyoruz ve burada kamulaştırma yapılana kadar da vatandaşların kendi mülklerinden faydalanmaları imkânını da ortadan kaldırıyoruz. Yani buna "Borç ödemede mezar vaadi." dedikleri gibi, neyin ne zaman olacağı belli değil, bedelini dahi ödemeden vatandaşı tamamen mağdur durumda bırakıyoruz.

İşte, yeni yerleşim alanları... Diyelim ki mevcut yerleşim alanları doldu, yeni yerleşim alanlarının planlaması yapılacak, yeni yerleşim alanlarının planlanmasıyla ilgili bu yeni iskân alanları tanımlanmıyor Sayın Bakanım. Hâlbuki burada bu işler yapılırken yeni iskân alanlarında hangi alanlar olacağının bu özel hüküm belirleme çalışmasında belirlenmesi ve mutlak surette netleştirilmesi gerekiyor. Bunu yapmadığımız takdirde, hakikaten, sonrasında inanılmaz bir şeye düşüyoruz. Bu sefer vatandaş bir kurumda ya da bir çalışmada çözebileceği bir iş için belki elli kurumun peşinde koşuyor. Nedir? Bununla ilgili izin süreçlerinin tamamlanmasıyla ilgili olarak.

Sayın Bakanım, bir diğer konu: Bu alanlarda yani yeni yerleşim alanlarındaki kısıtlar başladığı zaman, bu orman ve hazine alanlarının tahsisine yönelik de bir düzenleme yapmak gerekiyor. Şu an, orman alanlarındaki tahsisleri afetin dışında yapma imkânı yok ancak sulak alanlarda mutlaka bir hükmün bu özel hüküm belirleme çalışmalarının içerisine dercedilmesi gerekiyor.

Velhasıl Sayın Bakanım, yani buradaki maksadımız şudur: Evet, biz tabii ki tabii güzelliklerimizi, kaynaklarımızı, su kaynaklarımızı israf etmeyelim, koruyalım ancak sadece bir Eğirdir özel hüküm belirleme çalışmaları neticesinde, 430 binlik bir Isparta'da direkt ve dolaylı olarak yaklaşık 55 bin vatandaşımız bu yaptırımlardan etkilendi. Vatandaşlarımız bu yaptırımlardan etkilenirken hiçbir şey de göstermiyoruz. Mesela, burada özel hüküm belirleme çalışmalarında demişsiniz ki "organik tarım". Sayın Bakanım, yani yetmiş seksen yıldır kimyasal tarımın yapıldığı bir yerde organik tarıma bir anda dönüşü mümkün kılmak mümkün değil, böyle bir şey söz konusu değil. Onun için, burada bir iyi tarım, bir geçiş süreçleri, bunlarla ilgili destekler, sizin bu ekolojik köylerle ilgili tahayyülleriniz vardı, bunların uygulanmasına yönelik kaynakların aktarılması, bu çalışmaların yapılması bizim açımızdan gerçekten son derece büyük önem arz ediyor. Isparta ölçeğini hadiseye indirgediğimde, bir tarafta Beyşehir Gölü, bir tarafta Eğirdir Gölü, öbür tarafta Gölcük, Kovada, Karacaören 1, Karacaören 2... Yani, biz göllerle kuşatılmış bir göller bölgesinin ortasında, su kaynaklarının ortasında... Vatandaşımız aynı şekilde, millî parklar, orman, orman köylerimiz.... Neredeyse bizim bugün 203 köyümüzün 80-90 civarı tamamen orman alanları içerisinde. Bizim bütün bunları mutlak surette Sayın Bakanım, korumamız gerekiyor. Bizim bu sersenişlerimizi kıymetli bürokratlarınızın da yanlış anlamaması gerekiyor.

Biliyorsunuz, Eğirdir özel hüküm belirleme çalışmaları yapılırken ben Sayın Müsteşarın odasına gittim. Yanımda il genel meclisi üyeleri, muhtarlar var ve bu Eğirdir'deki, göldeki bir kotun yükseklik meselesini konuşuyoruz. Bölge müdürünü aradı Sayın Müsteşar, diyafonu da açtı, dedi ki: "Bu özel hüküm belirleme çalışmalarında -milletvekillerimiz burada, il genel meclisi üyeleri, muhtarlarımız- çok ciddi bir sıkıntı var. Bu kotun 1 santim düşürülmesi gerekiyor noktasında..." Bölge müdürünün telefondan sesi geldi, dedi ki: "Ne o, Eğirdir Gölü'nün kenarında milletvekillerinin su altında kalacak evleri mi varmış?" Ben toplantıyı terk ettim ve bu arkadaşı, bütün söylememize rağmen...

ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Hemen görevden aldık.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Görevden aldınız -sağ olun- Isparta'dan İzmir'e bölge müdürü yaptınız, taltif ettiniz.

Sayın Bakanım, ben şunun için söylüyorum bunu: Bizim buradaki söylediklerimiz hele hele bizim coğrafyamızda hakikaten çok ciddi manada sorun teşkil etmekte ve bizim bunlarla ilgili olarak sizden beklentimiz hakikaten -ki siz Isparta'nın da fahri hemşehrisiyseniz- bizim bu konudaki duyarlılıklarımız noktasında bütün bürokrat arkadaşlarımızın bir parça daha fazla hassasiyet göstermesini istiyoruz.

İkinci bir şey Sayın Bakanım -daha genele geçeceğim arkadaşlarımızın söylediğinden farklı bir bakış açısıyla- şöyle bir sıkıntı: Maalesef, Türkiye'de müthiş bir kurumsal taassup içerisinde kurumlar arasında tebliğler havada uçuşuyor. Diyelim ki siz herhangi bir yatırım yapmak istiyorsunuz. Bu bir hayvancılık yatırımı olabilir, bu bir başka yatırım olabilir, bu bir enerji yatırımı olabilir, yatırımın ne olduğu önemli değil. Mesela, enerjiden gideyim, bir lisans alıyorsunuz ve size işte TEİAŞ diyelim ki ihaleye çıkıyor, siz en fazla katkı payını veriyorsunuz ve bir ihaleyi alarak çıkıyorsunuz, ondan sonra da ÇED süreçlerine başlıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - ÇED süreçlerini geçiyorsunuz, mesela bir kurumun bir tanesinden bu ÇED sürecinde onay alıyorsunuz. Bu arada geçiyorsunuz, diyelim ki bir başka kuruma takılıyorsunuz ve ÇED sürecini yeniden başlatıyorsunuz, artık sona geliyorsunuz, bir önceki kurumdan siz bunu almışsınız hiçbir sorun yok, bir ay sonra ÇED'i elinize alacaksınız, her türlü izinlerinizi tamamlamışsınız, bu sefer bir rapor geliyor, diyor ki: Mesela Meteoroloji "Benim ölçüm istasyonlarıma 5 kilometre yarıçapında RES kurulamaz.", "Niye?", "Çünkü biz yeni öğrendik ki bu yapıldığı takdirde bu ölçümlerde başarı sağlanamıyor."

Sayın Bakanım, geçenlerde Afyon toplantımızda, Afyon'daki ekonomi toplantısında da benzer şeyler gündeme geldi. Bunun dışında, yenilenebilir enerjinin 1 megavatın altında lisansız olanlarda hazine arazileri üzerinde yapılacak olanlarda benzer şey çıkabiliyor. Bazı konularda Mera Kanunu'yla ilgili yahut da hangi yatırımlarda öncelik verileceğine ilişkin şeylerde kurumsal taassuplarla birtakım sıkıntılar yaşanabiliyor ancak biz bunu getirdiğimizde şunu ifade etmek istiyorum Sayın Bakanım: Evet, biz doğayı, çevreyi, her şeyi koruyalım, bunlar doğru ancak biz bu şekilde gidersek Türkiye'deki yatırım ortamını da öldürüyoruz.

MUSA ÇAM (İzmir) - Ne gibi?

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - Bu şekilde gittiğimiz takdirde, yarın bir gün hakikaten bu ülkede belli alanlarda yatırım yapacak, çivi çakacak adam bulamayacağız diyorum.

Gerçekten çok teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Hepinize hayırlı günler diliyorum.