KOMİSYON KONUŞMASI

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Teşekkür ediyorum.

Önemli bir kurum olduğunu düşünüyorum ve herkesin desteklemesi gerektiğini de düşünüyorum kurumu. Çünkü, niye bunu söylüyorum? Dünyadaki birincil enerji kaynakları, baktığınızda, petrol, doğal gaz ve kömür. Her üçünde de bizim çok yeterli olduğumuz söylenemez. Kömürde bir nebze ama yine de büyük 10 üretici veya dünyada sayılı kömür rezervlerine sahip ülkeler arasına giremiyoruz. Bu nedenle de enerjide müthiş bir dışa bağımlılığımız var; kömürde de dışa bağımlılığımız var, petrolde de, doğal gazda da dışa bağımlılığımız var. Bu nedenle de baktığımızda, dünyadaki savaşların nedenlerini de az çok insanlar tahmin edebiliyorlar. Yeni bölgeler, yeni rezervler, bu bulunan rezervlerin gelişmiş ülkelerin kendi ekonomileri için değerlendirilmesi bunları tetikleyen unsurların başında geliyor.

Petrole baktığımızda, ulaşım sektöründe ağırlıklı kullanılıyor petrol. Doğal gaz daha çok enerji ihtiyacının karşılanması amacıyla kullanılıyor. Yine, dünyadaki enerji talebine baktığınızda, petrolün yüzde 32 civarında, doğal gazın da yüzde 23 civarında olduğunu görüyoruz. Petrolün ve doğal gazın büyük bir kısmı da Orta Doğu ülkelerinde çıkartılıyor ve yüzde 47 civarında bir rezervleri var. Şöyle bir ortalama kaç yıl daha gider diye bakıldığında, elli-elli iki yıl arasında değişen rezervlerin olduğu söyleniyor. Zaman zaman bu elli civarlarına düşüyor, zaman zaman da yeni keşiflerle, yeni buluşlarla elli dörtler civarına falan çıkıyor ama bu hiçbir zaman altmışlar civarına çıkmış değil. Demek ki gelecek elli yıl sonra enerji için de yeni enerji kaynakları üretmek zorundayız. Hem ulaşımda hem elektrik üretiminde hem de başka alanlarda ülkeler bu işler için çalışmalar yapıyorlar tabii, büyük AR-GE'ler ayırıyorlar bunlar için, cirolarının bir kısmını bu AR-GE için ayırıyorlar. Buradaki şirketlere baktığınızda, gerçekten, gayrisafi millî hasılamıza denk bütçelerin olduğunu görüyorsunuz, dünyanın devasa... Bunlarla mücadele etme olayı var. Tabii, bunlarla mücadele edebilmek için düzenli bir enerji politikamızın ve yıllara göre revize edilecek bir enerji politikamızın olması gerekiyor. Bu enerji politikalarını da belirlerken mutlaka ve mutlaka Dışişleri Bakanlığıyla koordineli ve ulusal dış politikamızla koordineli olarak yapılması gerekiyor ki son zamanlardaki yanlış şeylerden dolayı ne kadar sıkıntı çektiğimizi hepimiz biliyoruz. Bunlar, aslında, gelen iktidarlara göre de değişmemeli, bu millî bir enerji politikası hâline dönüştürülmeli. Bugün A partisi iktidardır, gelecekte farklı bir parti iktidara geldiğinde bunun üzerinde ufak revizyonlarla gelecek otuz yılı, elli yılı belirlemek zorundayız diye düşünüyorum enerji politikalarında.

Tabii, baktığınız zaman, en büyük tüketici 2 tane ülke var: Aslında, petrolde Amerika Birleşik Devletleri ve Çin, doğal gaza baktığınızda yine Amerika Birleşik Devletleri ve bu sefer Rusya giriyor devreye. Bunlar en büyük tüketiciler. Bizim tüketim rakamımıza baktığınızda, binde 8'lerde falan veya işte yüzde 1'leri bulmayan bir yerimiz var dünyadaki bu kaynakları kullanan ülke olarak.

Tabii, niye Dışişleriyle ilişkilendirilmelidir diyorum? Biraz evvel sismik araştırmalarla ilgili bir örnek vermiştim. Sizin komşu ülkelerinizle veya üretim yapan, rezervleri bulunan ülkelerle bu stratejiyi, Türkiye'nin dış politika stratejisini doğru kurgularsanız enerji yatırımlarınızı da doğru kurgularsınız. Ne dedi Genel Müdür sunumunu yaparken? Tamamen dışa yönelmemiz gerektiğini söyledi. Niye söyledi? Dediğim gibi, yani, herkesin bildiği bir şey var, birincil enerji kaynakları konusunda yetersiz bir ülkeyiz, kendi ihtiyaçlarımızı karşılayamıyoruz. TPAO'ya da baksanız, doğal gaza da baksanız, petrolde belki yüzde 8'ler, 10'lar civarındayız doğal gazda yüzde 3'ler civarındayız, karşılama oranında. Gerçekten büyük bir ihtiyaç var bizim için. Onun için de birincil enerji kaynakları olan ülkelerle iyi geçinmek durumundayız, iyi stratejiler izlemek ve geleceği planlamak zorundayız. Bugün baktığımızda, yanlış enerji projeleri nedeniyle elektriği çok pahalı kullanıyoruz, yine yanlış enerji politikaları nedeniyle petrolü -ham petrolden bahsetmiyorum, vatandaşa yansıyan kısmına bakıyorum- çok pahalı kullanıyoruz.

Hatırlayın hemen, sizle başlayan bir şey değildi aslında yani AKP iktidarları döneminde başlayan bir şey değildi, ondan önceki iktidarlar döneminde bir doğal gaz merakı başladı ve Türkiye'nin elektrik enerjisi ihtiyacını giderebilmek için doğal gaz çevrim santrallerine yüklendiler. Yani, şimdi, baktığınızda, ben geçen gün EÜAŞ'ta söylemedim ama incelediğimde, 1984-1994 arasında Türkiye'de yıllık ortalama enerji tüketimi ve üretimi artışı yüzde 11'ler civarında olmuş. 1994-2004 arasında yüzde 5 nokta küsur olmuş, en düşük dönemi yaşamışız yıllık enerji üretimi artışında. Sizin dönemizde de 2004 ile 2014 arasında da 6,9 olmuş yıllık enerji artışı. Yıllık enerji artışına baktığınız zaman çok başarılı bir dönem değil ama Türkiye'nin ihtiyacı olan elektrik enerjisini de üretmek gerektiği ve bugün karşılanabilir noktada olduğunu görüyoruz.

Peki, geleceği nasıl planlayacağız? Geleceği iki şekilde planlayacağız. Bir tanesi, işte, yurt dışı yatırımlarımızı organize ederek planlayacağız. Peki, bunları doğru yapabildik mi bu süreç içerisinde? Hayır, yapamadık. Bakın, Irak'taki aldığımız petrol kuyularına bakın. A sınıfı petrol kuyuları değil, B sınıfı petrol kuyuları değil -A sınıfı petrol kuyularının ihalelerine TPAO'yu sokmadılar- C sınıfında, çok düşük, böyle, üçüncü dünya ülkeleriyle yarışa girdiğimiz ve çok düşük oranlarda bir kuyu ihalesini aldığımız ihaleler yaptık Irak Hükûmetiyle. Bunu da geçtim, Libya'ya bakıyoruz. Libya'ya, biliyorsunuz, çantalarla para taşıdık, 2 seferde iki yüzer milyon dolardan 400 milyon dolar para taşıdık. Libya'da şu anda 2 tane ayrı yönetim var ve bizim orada hiç bahsedilmeyen 5 tane petrol kuyumuz var. Üretime geçme aşamasında olan -ama sizin sunumuza baktığımızda bir bölge olarak belirtiyorsunuz, bilemiyorum aynı bölgenin içerisinde mi bu 5 kuyu- 5 tane kuyumuz vardı, üretime geçmek üzereydik, Libya'daki olaylar patladı. Bu olaylardan sonra, biz o olayları tetikleyenlere destek verdik. Yani, önce "NATO'nun ne işi var orada, NATO girer mi?" dedik, biz de gittik, oraya katkı sağladık, hatta orada çarpışan gruplara paralar verdik ama maalesef, devre dışı kaldık. Niye devre dışı kaldık? Bakın, şu anda Libya petrolünü pazarlıyor arkadaşlar. 2 ayrı bölge var, 2 ayrı bölgeden hem Fransa hem İtalya hem de Amerika Birleşik Devletleri petrolünü çekebiliyor. Kuzey Irak ve Merkezî Irak'ta her iki tarafta da Amerika'nın, dünyanın büyük petrol şirketleri oradaki petrolleri alabiliyorlar ama biz alana giremiyoruz. Niye giremiyoruz? "Kazan kazan"ı oynamadığımız için. Öyle diyeyim, en yumuşak şekilde tarif etmek gerekiyorsa. Ülkeler bir başka ülkeye demokrasi getirmek için, bir başka ülkedeki mezhepsel inançların öne çıkması için veya siyasi, ideolojik rejime yönelik şeylerle mücadele etmezler; ülkelerin kendi "kazan kazan"larına, "Ben buradan daha çok nasıl menfaat sağlarım; ülkemin, vatandaşımın refah seviyesini yükseltirim; ihtiyaçlarımı nasıl karşılarım?" diye bakması gerekir. Bizim uygulamış olduğumuz yanlış dış politika bizi bu noktaya getirdi diye düşünüyorum. Şimdi, evet, ne demiştim? Enerji Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı bu işte koordineli olmalı ve ülkenin menfaatlerinin, oradaki rejimden, hangi rejimlerin yöneteceğinden veya başka nedenlerden daha önemli olması gerektiğini söylüyorum ama maalesef bunları doğru yapamadığımız için, bir millî enerji politikamız olmadığı için de bu noktaya geldik.

Şöyle son beş yıla baktığımda, üretilen ham petrolle, yani TPAO'yla ilgili iktidarlarınız döneminde diyeyim, biraz burada topa gireyim. Bakın arkadaşlar, TPAO'yu güçlendirmemiz gerekiyor diyoruz, millî bir enerji şirketi hâline getirmemiz gerekir diyoruz ama TPAO'yu güçlendirmekten ziyade TPAO'yu daha da zayıflatmışız, işlevsiz hâle getirme noktasına gelmişiz çıkardığımız kanunlarla, yaptığımız özelleştirmelerle. Dünyadaki dev şirketlere ve millî şirketlere baktığınızda, hem üretimi hem rafinajı hem de pazarlaması kendine ait olan şirketler vardır. Siz, TPAO'nun elinde TÜPRAŞ'ı aldığınız zaman, TPAO'nun elinden diğer dağıtım şirketlerini aldığınız zaman, özelleştirdiğiniz zaman TPAO çırılçıplak kaldı. Yani, birbirlerini destekleyecek, onun üretime katkı sunacak, gelirine katkı sunacak, kârlılığını artıracak, verimliliğini artıracak tüm araçları elinden aldınız ve TPAO'yu yalnızlaştırdınız. Bu doğru değildi bana göre.

İkinci bir şey: yine, 2013'te bir kanun çıkarttık -zaman zaman konuşurken de soru soracağım Sayın Genel Müdürüm, onları da kaçırmazsanız memnun olurum- Türk Petrol Kanunu 2013'ün 5'inci ayında kabul edildi, Resmî Gazete'de de 6'ncı ayın 11'inde yayımlandı. 8'inci maddenin (4)'üncü fıkrası var: "İşletme hakkı süresi sona eren sahalar, işletme ruhsatı verilmek üzere, Bakan onayıyla müzayedeye çıkarılabilir." Bu şuydu: Aslında, daha önce nasıl oluyordu? İşletme hakkı sona erdiğinde -yani, Shell'in, Mobil'in, Exxon'un ne biliyorsanız- o kuyular otomatikman TPAO'ya geçiyordu ve TPAO'a, gerçekten, orada da yerli bir üretim yapılabilecek bir verimlilik varsa onu işletiyordu ama bir işletme zararı oluşuyor ve maliyetleri çıkartmıyorsa da gerekiyorsa kararını veriyordu, işletmiyordu, kapatıyordu, kör kuyu hâline dönüştürüyordu. Bir kanun çıkarttık ve şöyle dedik o kanunda: "Bakan onayıyla müzayedeye çıkabilir, Bakan hiç sormadan da müzayedeye çıkarabilir bunu." Müzayede ne? İşte, açık artırmaya, başka şirketler... TPAO'da buraya girmek şartıyla... Yani, TPAO orayı artık kendisi alamıyor. Ya da "Ancak müzayedeye çıkılmadan önce Bakanlık bu sahayı işletme ruhsatı konusu olarak isteyip istemediğini süre tayini suretiyle yazacağı bir yazı ile Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığından sorar." Şimdi, bir şeyi öğrenmek istiyorum buradan: Bu kanun çıktıktan sonra size böyle bir soru soruldu mu veya işletme hakkı -bunları toparlayın Sayın Genel Müdür, sonra cevap verirsiniz- dolan bir tesis var mı veya kuyu var mı; varsa bununla ilgili size bir soru soruldu mu ve siz bu sorulara nasıl cevap verdiniz, hangi gerekçeyle o cevaplarınızın niye olumlu veya olumsuz olduğunu bir defa merak ediyorum. Yine, bir başka soru bununla ilgili: Özel sektörün işlettiği sahaların ruhsat süreleri ne zaman dolacak, bunları da ben sizden topyekûn olarak istiyorum.

Şimdi, son beş yıla bakıp bunu söyledikten sonra elinin zayıflaştırıldığını ifade etmeye çalışıyorum. TPAO'nun. Yani, bunun bir millî şirket hâline, millî bir politika hâline dönüştürülmesi gerekiyor ve güçlendirilmesi gerekiyor. TPAO'nun son beş yıldaki üretimine baktığımızda, her yıl üretimin düştüğünü görüyoruz. Yani, 2014 yılına kadar ben de veriler var, 2015 sizin sunumunuzda vardır mutlaka izlediğim kadarıyla. Mesela, 2010'da TPAO ham petrolde 1 milyon 863 bin ton üretmiş, 2011 yılında 1 milyon 779 bin ton üretmiş, düşmüş; 2012'de 1 milyon 709'a düşmüş, 2013'te 1 milyon 809'a yükselmiş -100 bin tonluk ciddi bir yükseklik var; belki o Şahdeniz'den kaynaklanan bir şey mi bilemiyorum onu- 2014'te de 1 milyon 800 bin ton, yani 2010 rakamına henüz ulaşamamış orada. Yine, doğal gaza baktığımız zaman, 261 bin metreküp üretmiş; bir yıl sonra, 2011'de 319 bin üretmiş, 2012'de 341 bin üretmiş, 2013'de 308 bin üretmiş, 2014'te 252 bin ton yani 2010 yılının gerisine düşmüşüz. Demek ki TPAO'nun hem sondajlarında hem aramalarında hem de yurt dışı faaliyetlerinde, baktığınızda, çok başarılı bir faaliyet olmadığı görülüyor. Ve işin ilginç tarafı da 2013'ten 2014'e geçerken de yüzde 17 civarında doğal gazda ve petrolde düşüş oluyor. Bu ciddi bir rakam. Türkiye bu kadar cari açık verirken ve birincil enerji kaynaklarına bu kadar para verirken, bütçesinden para ayırırken -TPAO'nun- yüzde 17'lik düşüşün -üretimi düşük de olsa, yüzde 10'ununu da karşılıyor olsa- ciddi bir rakam oluşturduğunu düşünüyorum. Bu nedenle de bu yerli üretimdeki, yurt içi üretimdeki düşüşün nedenlerini de ayrıca bir açıklama şeklinde verirseniz memnun olurum.

Yine, faaliyet giderlerinde yüzde 40 artış varken faaliyet kârında da yüzde 90 azalma var. Kuruma bir bütün olarak bakmak istiyorum ki yani sadece yaptığı bir otobüs ihalesiyle kurumu değerlendirsek yanlış yere varırız ya da kurumu bir kuyudaki yanlış uygulaması için... Şimdi, şöyle de geçiyor, zaman zaman okuyorum gazetelerden: İşte "Şurada kuyu açtı ama kuyu verimsiz çıktı, 32 milyon lira zarar etti." Ya, tabii, kuyu açmadan yani bu işlemi yapmadan bunun verimliliğini veya kârlılık... Sismik araştırmalar sonucu gidiyorsunuz, o kuyuyu açıyorsunuz ama istediğinizi verimliliği veya maliyetlerini karşılayacak şeyi bulamıyorsunuz, normaldir bu. Tabii ki o masrafı yapacak, masraf yapmadan buradan bir petrol ürünü elde etmek, petrol elde etmek veya doğal gaz elde etmek mümkün değil. Bunu söylemiyorum yani kuruma bir bütün olarak bakıp kurumun iyi yönetilip yönetilmediği anlamında ya da güzel projeksiyonlar çizdiniz geleceğe ilişkin, bunları yerine getirip getirmeyeceğiniz anlamında yorumlar yapmak istiyorum.

Yine, arama ruhsatlarına gelmek istiyorum. 2013 yılında toplam 257 olan arama ruhsatının karşılığında gelen alan 357 bin metrekare, bu 257 arama ruhsatı Türkiye'de yüzölçümü olarak 357 bin metrekareyi karşılıyor. Şimdi, TPAO'nun sahip olduğu sadece Türkiye yüzölçümünün yüzde 3'ü. Bu da doğru değil. Demek ki Türkiye'deki arama ruhsatları hep yabancı şirketlere verilmiş. Yine, burada TPAO'nun biraz devre dışı bırakıldığı görülüyor teorik olarak. Bana göre bu da yanlış burada. Tabii, bu, sizinle ilgili bir karar değil ama ben bunu burada söylemek zorundayım ki gerçekten buna bir ihtiyaç varsa en azından bir yüzde 10'lara ya da yüzde 20'lere çekilmeli diye düşünüyorum. Tabii, bu da başka bir şey. TPAO belki bu araştırmayı yapacak ekipmanlara sahip olmadığı için, belki teknik yeterliliği olmadığı için diye düşünülebilir, bu da ayrı bir zafiyettir. Eğer böyle bir eksikliğimiz varsa bunun da geliştirilmesi gerekiyor.

Azerbaycan Şahdeniz'deki yüzde 9 oranımız yüzde 19'a çıkmış, yüzde 10 daha almışız. Ben orada şunu sormak istiyorum: 100 dolar civarındaydı petrolün varili biz aldığımızda yüzde 10'da, şimdi 40 kırk dolara düştü petrolün varili. Burada kurum olarak bir zararımız söz konusu mu? Tabii, burada, da "Ya niye zarar ettiniz?" diye sormayacağım çünkü konjonktürel olarak baktığınızda petrolün varilini 100 dolardan satıyorsanız şirketinizin değeri o derece büyüyor. 40 dolara düştüğünde ne kadar bir zarar oluştu bilanço olarak, onu merak ediyorum orada. Yine, buradan bir üretim artışı sağladık mı? Yani, burayı yüzde 19'a çıkararak -tabii ki yüzde 19'luk pay bizim ama- beklediğimiz bir üretim artışı sağlandı mı, onu da merak ediyorum.

Şeye geçmeyeceğim, maaş ödemeleri konuşuldu, promosyon konuşuldu. Onu doğru bulmuyorum, yüzde 30'un kuruma bırakılmasını da doğru bulmuyorum. Orada atlanan bir şey var: Kuruma bırakılmış ama bu para kurumun hesabına yatması gerekirken henüz yatmamış, bunu atlıyoruz orada. Mesele yüzde 30'luk kısmın kuruma bırakılması değil, para kuruma yatmamış. Şöyle bir usul uygulamışlar: Kurum taleplerini bildiriyor, fatura Vakıfbanka kesiliyor, Vakıfbank işliyor. Ya, böyle bir düzen, böyle bir yöntem olmaz. Bir de bu, personel promosyonları üzerinden yapılıyor. Bu idarecilerin tamamen kendi inisiyatiflerini kullanmaları ve o personelin hak etmiş oldukları... Ya, ben izin verir miyim Türkiye Büyük Millet Meclisine benim promosyonumdan yüzde 30'unun kesilmesine? İzin vermem vallahi, değil mi, siz de vermezsiniz. Veriyorlar ya bize de promosyon. Vermeyiz değil mi böyle bir şeyi? Çünkü, o personel için verilmiş bir para. Tabii, Vakıfbank ile kurum özel bir anlaşma yapmış, yüzde 30'u demiş. Tamam, anladık, anlaşmanın içerisinde bir de kuruma yatırılması var paranın, kuruma yatırılmamış ve tamamen Yönetim Kurulunun, idarenin inisiyatifine bırakılarak faturalar da Vakıfbanka kesilmiş. Yani, çok detaya girmeyeceğim ama burası söylenmediği için, önemli olduğunu düşünüyorum.

Sayın Genel Müdürüm, sizden ricam, bunu düzeltin, personelinize bu promosyonları verin. Asla... Kurumun ihtiyacı olan başka şeyler varsa konuşalım, biz de destek olalım; resmî kanallardan, size ayrılan yatırım bütçesinden, sarf malzemeleri bütçesinden ne karşılanması gerekiyorsa karşılayın ama personel hak ettiği promosyonu alsın. Bunu doğru bulmadığımı ifade ediyorum.

Çok fazla taşeron var. Yeni çıkacak kanun taşeronluğu kaldırmıyor -hepimiz biliyoruz veya henüz tasarıyı göremedik ama zaten nasıl getireceklerini bilmedikleri için sıkıntı var orada- onun için bu taşeronluktan fazla bir şey beklemeyin. Hatta, o taşeronluk teklifinde taşeron olarak çalıştıran firmaların ettiği kâr bile personel yansıtılmıyor genel teklifte. Umarım düzeltilir, daha tasarıyı görmedik, bunlar hep dezavantajlar.

Şimdi, TPAO'ya bağlı şirketler daha önce Sayıştay denetimine girmemiş ama Sayıştay denetimine tabi tutulmaya başlanmış.

BAŞKAN - Sayın Akar, yirmi dakikaya yaklaştı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Ama kurumun genel değerlendirme...

BAŞKAN - Tabii, yıllarda da uzun değerlendirmelerde bulundunuz, orada müdahale etmek istemedim ama toparlarsanız sevinirim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Şimdi, Sayın Başkanım, bunların önemli olduğunu düşünüyorum. Gerekirse sabaha kadar konuşalım ama bunları söyleyelim. Buradan kurumun, bilemiyorum, naçizane tavsiyelerden alacakları veya ders çıkaracakları şeyler varsa memnun oluruz çünkü bir genel tespit yapıyorum kurumun geneli hakkında.

BAŞKAN - Yok, ben yıllarda mesela, diyebilirdim "Geneli üzerinde konuşun." diye, o bölümlerde müdahale etmediğim için burada hatırlatmak istedim yani.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Ama Başkanım, ben bitirmeden de... Yani, ben dışarıdan gelen milletvekili değilim, KİT Komisyonu üyesiyim, onun için müsaade ederseniz...

BAŞKAN - Hayır, hayır, kesinlikle ama belki toparlayabilirsiniz diye ikaz etmek istedim.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Yok, daha 1-2 sayfam daha var not aldıklarım. Çünkü, emeğimin karşılığı da arkadaşlarla paylaşmak istiyorum tamam mı?

BAŞKAN - Buyurun.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Evet, bu bağlı şirketlerde ciddi Sayıştay denetimlerden sonra sıkıntılar olduğu görülüyor. Tek tek bu maddelere girmeyeceğim, biraz kısaltarak gideyim. Lütfen onları dikkate alın ve onları göz önünde bulundurun.

Çok ilginç bir şey söyleyeceğim ben size. Sizin de dinlemenizi istiyorum özellikle. EÜAŞ'ta, biliyorsunuz, nükleer santralle ilgili Jersey Adası'nda bir şirket kurulması öngörülüyor Bakanlar Kurulu kararıyla. Aynı şirket burada kurulmuş ve orada kurum bir tespit yapıyor. Hemen oradan şey yapayım, bakın, 106'ncı sayfada, çok önemli olduğunu düşündüğüm için sizinle paylaşacağım bunu: "14/9/2014 tarih 1756 sayılı Türk Petrol Yönetim Kurulu Kararı'nda Jersey merkezli şirket yapılanmasının çeşitli sıkıntılarından söz edilmektedir. Bunlar, banka hesabı açılması konusundaki güçlükler, Jersey'de şirket muhasebesinin tutulmasına ve yönetsel süreçlere yönelik emredici mevzuat hükümleri bulunmaması nedeniyle şirket finansal tablolarının uluslararası finans raporlama standartları çerçevesinde konsolide edilmesinde yaşanan sıkıntılar, Jersey gibi vergi cenneti kabul edilen ve OECD tarafından kara listeye alınan ülkelerdeki şirket yapılanmasının, vergi konusu başta olmak üzere, birçok dezavantaj olarak sayılabilir. Anılan Yönetim Kurulu kararıyla TPOC altında Hollanda'da bir kooperatif şirketinin kurulması ve Jersey'de kurulan şirketin gerektiği taktirde bu kooperatifi nakli kabul edilmiştir. Kooperatif 11/5/2015 tarihinde Hollanda makamlarınca tescil edilmiştir. Kooperatifin kurucu ortakları bizim bağlı şirketler olarak yapılandırılmıştır." Şimdi, Bakanlık, Enerji Bakanlığı, aynı size bağlı 2 tane şirket; 1'i EÜAŞ, 1 tanesi de TPAO, 2'si de sizin şirketiniz ama burada bir gerçek var: Siz o birisinde yeni bir şirket kurmaya Jersey Adası'nda, diğeri de Jersey Adası'nda kurulan şirketten vazgeçiyor bu kendi Yönetim Kurulu kararlarıyla... Vazgeçtiler mi bilemiyorum, sorarız şimdi, Genel Müdür biraz sonra cevaplar. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. EÜAŞ'ın bir an evvel bu sevdadan vazgeçmesi gerektiğini bir kez daha ifade edeyim ben burada, buradan da EÜAŞ'a bir gönderme yapalım.

Evet, personel atamalarını da geçiyorum. Yani, burada ciddi şeyler var, 31'inci maddesinde "Asgari tahsil şartı ve hizmet süresine uyulmadığı görülüyor." diyor. Böyle bir teknik kurumda hizmet süresi ve özellikle de asgari tahsil şartı çok önemli diye düşünüyorum. Olayın siyasallaştırılmaması... Yani "Benim arkadaşım, dostum." şeklinden... Bu kurum kâr edecekse, gelecekle ilgili çizdiğiniz projeksiyonları yerine getirecekse bunlara dikkat edilmesi gerektiğini söylüyorum.

Geliyorum malzeme alımlarına: Yaklaşık 448 milyon TL'lik bir malzeme alımı olmuş 2014 yılında. Yüzde 62'si dış alım, yüzde 38'i iç alım. Şimdi, biraz evvel sizin sunumuzda da dikkat ettim ona, bu malzeme alımlarına baktığınız zaman, neredeyse yüzde 95'i dışarıdan alınıyor -raporlarda böyle geçtiği için söylüyorum- ama şöyle bir tespit de var: İşte, siz sunumuzda "Biz AR-GE'mizi geliştireceğiz, AR-GE sonucunda bu dışarıdan satın aldığımız malzemeler en aza indireceğiz. Her yıl periyodik olarak da bunu azaltacağız." diyorsunuz. Hemen burada sormak istiyorum: 10 yeni proje söylüyorsunuz AR-GE'yle ilgili ama AR-GE'ye sizin normal cironuzda yüzde kaç ayırıyorsunuz? Binde mi demeliyim, yüzde mi demeliyim? Bu çok önemli.

Bir de ERP programlarınız -ERP yine önümüze çıktı- çalışmıyor; bir kısmı çalışıyor, bir kısmı çalışmıyor. Zaten bununla ilgili de ciddi bir analiz var. Herhâlde bir bilişimci yaptı, Sayıştayda bulunmadığı için söylüyorum bunu, başka bir kurumda bir kez daha rastlamıştım.

SAYIŞTAY TEMSİLCİSİ - Hüseyin Bey yaptı.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Siz mi yapıyorsunuz? Ciddi anlamda teşekkür ediyorum. Sistem odasından tutun da yazılıma kadar her şeyi en ince detaylarına kadar yazmış, hatta kurumlar arasındaki iletişim ve bağlantı hızlarına kadar çalışmış, çok da güzel yapmış; elinize sağlık diyorum. Güzel de bir tespit var. ERP'den merkezde aldığınız sonuç 448 milyon, manuel Makine İkmal Dairesinden alınan rakam 306 milyon lira; arada yaklaşık 134 milyonluk bir fark var. Arkadaşlar, bu kabul edilebilir bir fark değil. Ben bir hata, bir suistimal var demiyorum, bakın ama böyle bir rakam -Sayıştayın 57'nci sayfasında, okumanızı tavsiye ederim- kabul edilebilir bir rakam değil. Ben, teftiş kurulundan bu rakamın niye oluştuğunun hemen tespit edilmesinin gerektiğini düşünüyorum Sayın Başkan. Yani, bilgisayar muhasebe kayıtlarında rakamlar 448 milyon, Makine İkmal Dairesinde manuel tutulan kayıtlarda rakam 306 milyon malzeme alımlarında. Bana göre burada bir teftiş kurulunu talep edelim isterseniz birlikte, bir teftiş kurulu burayı incelesin. Bakın, bir suistimal vardır demiyorum ama incelemesinde fayda var diyorum. Arzu ederseniz bir şey yapalım yani ciddi bir rakam çünkü.

BAŞKAN - Buyurun, devam edin bence.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Yani, Sayın Başkan, bunu böyle geçmeyelim yani bu ciddi bir rakam. Hiçbir şey olmayabilir, önemli değil, baksın teftiş kurulu, incelesin ambar giriş fişlerini, çıkış fişlerini -bir kurumda daha oldu hatırlıyorsanız- ne girmiş, ne çıkmış incelesin, niye böyle bir problem var? Doğrusu neyse biz de bunu bilelim. Biz bir suistimal var demiyoruz ama bir yazılım ile manuel tutulanlar arasında bir fark varsa bir sıkıntı vardır demektir. Ben bu farkın nedenini de o zaman sormak istiyorum.

TPAO'nun yeni keşifler yapabilmesi için programlı olarak kaynak aktarılması, elde ettiği gelirlerden beklenen arama yatırımlarına dönüştürülmesi önerilmiş sizlere. Bunu beklemeden önerilmiş. Yani, sizin şöyle bir şey yapmanız lazım bana göre: Sismik verilerden sonra sondaj yapacağınız, yatırım yapacağınız yerleri tespit edip bunu hazineden talep etmeniz gerekiyor. Beklemeyin, yani, bu şirket kazanacak, eğer biz bunları kazanırsak, zaten açtığımız sondaj kuyularından petrol alırsak hazinenin parasını hani size görev zararı veya görev olarak verdikleri para aktarma işinin çok daha fazlasını aktarırsınız diye düşünüyorum.

Hazine temsilcilerine de buradan sesleniyorum: TPAO'ya bu konuda destek olun, eksiklik varsa şeylerinizde giderelim diyorum.

Son sayfaya geliyorum Başkan.

Araştırmalar yapılabilmesi için yılda yaklaşık 200 milyon dolar mal ve malzemeye ihtiyaç olduğunu belirtiyor, bunu konuştum. Birinci enerji kaynaklarında dışa bağımlılığımız olduğu gibi bu araştırmaları yapabilmek için de dışa bağımlı durumdayız. AR-GE'yi sorduk.

Bu varil başına maliyetleri falan Sayıştay da 2013'te 30 TL diyor, 2014'te 32 TL diyor varil başına maliyet. Sizin rakamlarla çok örtüşmedi yani 35 dolarla çok örtüşmedi. Neyse, bunlarda çok şey de değilim. Size niye bunun vatandaşın fiyatlarına yansımadığını sormayacağım, sizle bir ilgisi yok bunun. Evet, doğal gaz da bu şekilde. Jersey adalarını da söyledim.

Genel değerlendirmem bu. Kurumun ben sadece yaptığı alım satıma, açtığı kuyuya bakmıyorum, geneli üzerine bakıyorum. Geneli üzerinde baktığınızda geçmiş yılların çok başarılı olmadığını düşünüyorum. Bunların düzeltilerek en azından yıllar içerisinde planlanmasının da doğru olduğunu, bu kurum gerçekten millî bir kurum hâline... Millî ama adında "millî" yok, millî bir kurum. Gerçekten güçlendirilmesi gerektiğine inandığım için bütün bunları söylüyorum. Ne gerekiyorsa yapılmalı; Hazine katkı vermeli, sizden para alma yerine siz daha çok desteklenmelisiniz diyorum, başarılar diliyorum, teşekkür ediyorum. Gelecek yıl projelerinizin yüzde kaçını gerçekleştirdiğinize bakacağız.

Teşekkür ediyorum.