KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET GÖKDAĞ (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, hep birlikte burada bir şey yapmaya çalışıyoruz ve yaptığımız şey, yargının sorunlu alan olduğunu hepimizin kabul ettiği ve söylediği bir şey ve burada eski uygulamalardan falan bahsediyor Ali Bey, doğru "Şöyle oluyordu, böyle oluyordu. Kim seçiyordu?" İşte, bu aksaklıkları gidermek için zaten bir kanun üzerinde konuşuyoruz, bir tasarı hakkında konuşuyoruz yani geçmişteki fiilî yaşadığımız sıkıntıları gidermek için burada bu kadar insan toplanıyoruz, akademisyenler geliyor, odalardan geliyor. O hâlde, gerçekten, bu ihtiyaca cevap veren bir şey yapmak durumundayız. Yani bizim burada itiraz edip... Bizim hasım olduğumuz bir bilirkişi yok, bir tüzel kişilik de yok. Sayıyor Bakanım orada 17 tane şirket var, adını bile bilmem. Efendim, biz bilirkişilik yapmıyoruz. Yani bu anlamda şunu söylemek istiyorum: İhtiyaca cevap verebilen -elbette ki yüzde yüz mutlak doğruyu bulmak mümkün değil- elden geldiğince bu tartışmaları aza indiren bir tasarıyı çıkaralım ama görülüyor ki işin başından itibaren bu sorunları giderecek değil, bizi sorunların, tartışmaların içerisine daha fazla götürecek bir tasarıyla karşı karşıyayız. O zaman böyle değilse gerçekten hem kamuoyunu hem Komisyonu bir aydınlatın.

Şimdi, diyoruz ki: Meslek değildir, meslek olmamalı. Bunu Bakanlık da söylüyor, tasarının gerekçesi de söylüyor ama işe bakıyoruz meslek, meslek hâline getiriyor. Şimdi, bunu samimi olarak söyleyin, deyin ki: Bilirkişilik bir meslek olmalı. Onu tartışalım. Meslek değil, meslek olarak görülmemeli ama düzenlemenin tamamı "Bir mesleki düzenleme olsun, ücret tarifesi belirliyoruz." Şimdi, bakın, böyle bir şey olur mu? Ücret tarifesini meslekler belirler, ücreti hâkim takdir eder, işin yoğunluğuna göre, büyüklüğüne göre filan hâkim takdir eder. Arızi bir iş. Düzenlemenin tamamı meslek gibi, bir meslek olarak algılanıyor ve giderek... O tekelleşmeden bahsettik, sıkıntısından bahsettik, 3 bin, 4 bin dosyadan bahsettik, bundan kurtulmak gerek diyoruz ama bundan kurtulacağımız bir düzenleme yok içinde. Yani başka bir alana, tüzel kişiliğe gönderilecek, orada yığılacak bir anlayış gibi duruyor. Olmayabilir ama bunun önünü kesmek, bunu burada belli kurallara bağlamak bu kurulun, bu Komisyonun görevi olsa gerek diye düşünüyorum.

Bağımsızlık, değerli arkadaşlar, hepimiz mesleğin içinden geliyoruz, hepimiz avukatlık yaptık. Yani yargıya şu veya bu şekilde güvenin azaldığı bir dönemde yine her şeye rağmen bağımsız olacağını düşündüğümüz bilirkişiye gidecek dosya dediğimizde tarafların biraz daha rahatlamasını sağlarız. Niye? Bilirkişi -tanımı da var- belirli bir konudan iyi anlayan kişi, oyuna, görüşüne başvurulan birey, kişi, bağımsız. Bu niteliğinden dolayı, sistemin bütün aksaklıklarına rağmen sıkışılan durumda, insanların güven duygusunun azaldığı bir dönemde "Ya, bu bilirkişiye gidecek, bilirkişi bunu inceler, yapar, verir." gibi bir rahatlık ve yargıya olan güveni biraz daha sağlamaya yönelik bir anlayış gelişir. Şimdi, bağımsız diyoruz. Bunu da bu kadar Adalet Bakanlığına, idareye, yürütmeye bağlamanın altında ne yatıyor? Onların altında. Mesela Danışma Kurulu neden kuruluyor? Danışma Kurulu kimlerden kuruluyor hem de? Adalet Bakanlığı müsteşarları, genel müdürler, Danıştaydan, Sayıştaydan, Yükseköğretim Kurumundan, Barolar Birliğinden. Neden kuruluyor bu, işlevi ne, niye kuruyoruz böyle bir şeyi? O zaman bir anlatalım. Görevi yok, yetkisi yok, karar alamıyor. Daire başkanlığına verilen görevlerin önemli bir kısmının böyle bir kurula, böyle geniş kurulmuş, katılımın yüksek oranda sağlandığı bir kurula verilmesinin sakıncası ne? Bunları konuşmamız gerekiyor. Özel hukuk tüzel kişiliği gerçekten, başlı başına konuşulması gereken...

Sevgili Başkanım, yani "Bir yasa çıkaralım, haydi oldubitti." diyorsanız yapalım. Dün söyledim, bugün de söylüyorum yani kişisel verileri öyle yaptık, konuştuk. Kişisel verileri korumanın bir gerek olduğunu, böyle bir yasaya ihtiyaç olduğunu hep beraber söyledik ama ihtiyaca cevap versin diye konuştuk, olmadı. Böyle bir hızlı geçirdik. Avrupa Birliği sürecinde bize gerek, işte hemen şu tarihe kadar çıkarmamız gerekir, haydi çıktı. Bugün Avrupa Birliği, daha bugün, daha uygulama başlamadan bizim Kişisel Verileri Koruma Kanunu üzerinde tadilat yapmamızı istiyor. Yani bunu Avrupa Birliği istiyor diye değil, zaten bunlara ihtiyaç varsa birileri istediği için değil, kendi ülkemiz insanları için yapacağız bunları ama sakatlık bu. Doğru yapalım, düzgün yapalım, ihtiyaca cevap versin.

Mesela, tüzel kişilikle ilgili çok söyledik, bir de şunu sormak istiyorum: Tüzel kişiliğin içinde bulunan bilirkişiler zaten listede varsa bunlara görev verilecek. Öyle mi? Böyle bir şey varsa tüzel kişiliğe ne gerek var? Yani o tüzel kişilikteki insan, işten iyi anlayan eğer listede varsa bu görev verilecek. O zaman tüzel kişiliğe ne gerek var?

Teşekkür ediyorum.