KOMİSYON KONUŞMASI

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; tabii ki paralel bir şekilde Danıştaya ilişkin hükümleri değerlendirirken konuştuk çünkü benzer bir yansıma, benzer bir düzenleme Yargıtay için de söz konusu. Tabii, öncelikle rahatsızlık verici olan yön şu: İnsani koşulları zorlayarak çalışıyoruz ve aslında, bakarsanız, deminki bir olayın, bir maddenin kabulündeki durumu ayrı tutarsak iktidar asla katılımı, ortak çalışmayı benimsemek istemiyor.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Demin iyileştirerek kabul ettik.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Demin kabul ettik, ben de ona hak verdim, keşke onu çoğaltabilsek, ben de onu olumlayarak konuşuyorum.

Yani burada bir temaşa, bir koşturmaca... Yani bu kadar önemliydi de bu yasalar bugüne kadar niye bekledi bunlar? Değilse bu şartlar niye bu kadar zorlanıyor? Ne yapılmaya çalışılıyor? "Biz her koşulda ve şartta istediğimizi yaparız." Aslında bize yansıyan yanı budur bunun, başka bir şey yok. Yani "Biz her koşulda ve şartta dediğimizi yaparız." anlayışı ince ince her olay üzerinden topluma anlatılmaya, kanıksatılmaya çalışılıyor ama bunlar doğru değil çünkü sürekli bu anlayışla yaptığınız şeyler geri dönüyor. Demin "4 müydü, 5 miydi?" diye söylediniz ama her ikisi de çoktur, bu kadar sürede çoktur ve daha şimdiden bu denli büyük tartışmaları davet eden, içinde barındıran bir çalışmanın üzerinde düşünme ihtiyacı dahi duymadan, kimseyi düşündürtmeden, Barolar Birliğini, ilgili kuruluşları, işte dönüp baktığımızda konunun, yasanın muhatabı olan kurumları, onların özgürce kendini ifade etme süreçlerini yaratmadan bir yasayı çıkarmanın gayreti içerisindeyiz. Oysa ki bırakın Barolar Birliğini, barolar da konuşsaydı bunu, biz de kendi aramızda uzun uzun bunu konuşup tartışabilseydik. Vekillerimiz yargıçlarımızla sadece Gezi süreçlerinde değil, Gezi gündemleriyle değil, bu gündemlerle toplanıp bunları konuşabilselerdi ve yakın tarihte bir daha bunları konuşma ihtiyacı duymasaydık. Başka reformları, ihtiyaçları önümüze koysaydık olmaz mıydı? Çok iyi olurdu ve başka bir siyasal kültür oluşurdu.

Şimdi, burada sürdürdüğümüz çalışmada bir kez zahirî bir algı var, bâtıni bir algı var; bir şey yapıyormuşuz gibi yapıyoruz, altında başka bir şey yapıyoruz. Biz de burada sizin tutumunuz karşısında madem öyle, sizi düşündürtmek için uzun sürelerle konuşuyoruz.

BAŞKAN - Konuş kardeşim, engel yok ya.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Konuşacağız. Çünkü bu tarzlar da karşı tarzlarını yaratıyor. Biz de bu tarzda kendimizi geliştireceğiz, gittikçe bu yöntemi... Ama gerçekten de demokrasi dediğimiz şey böyle bir şey miydi? Yani bu anlamda, bu kurumsallıkların, yüz yılların birikiminin bu şekilde deforme, dejenere edilmesine ihtiyaç var mı? Yani biz neden böyle her konu üzerinden genel tartışmalar yapmaya ihtiyaç duyalım? Neden biz bunları konuşurken siz de biraz bunları düşünün isteyelim? Oysaki, her bir tartışmayı kendi içinde yapsak, her bir çalışmayı kendi içinde yapsak daha anlamlı olmaz mı?

Şimdi, siz konuştunuz, biz de sustuk. "Bizim iddiamız, tezimiz bu, diğerlerini yanıtlama ihtiyacımız da yok." anlayışı yerine... Ya, arkadaşlar, bir şey söylüyoruz, diyoruz ki: Burada sonuçta bir statü hukuku var. Değilse sizin gerekçeleriniz ne? Biz de dinlemek istiyoruz. Bir şey dinlemedik, kimse bir şey konuşmuyor.

BAŞKAN - Konuştuk ya, olur mu ya, kaç defa konuştuk ya, Bakan Bey de konuştu.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Size şu kadarını söylüyorum: Burada 65 yaşına kadar görev yapacak bir yargıçlık gerçeğinden, statüsünden bahsediyoruz. Şimdi, burada ne diyor? "Yargıtay üyeleri on iki yıl için seçilir." diyor. Yargıtay üyeleri zaten seçildi, görevdeler ve "Bir kimse iki defa Yargıtay üyesi seçilemez." diyor. İşte şimdi ikinci defa seçiyorsunuz, seçilmişi bir daha seçiyorsunuz. Dediğiniz düzenleme kendisini naksediyor, kendisiyle çelişiyor, ikinci kez seçiyorsunuz. Oysa seçildi zaten bunlar ve on iki yıl için değil, 65 yaşına kadar seçildi.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bu kalıcı madde, ayrı bir şey.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Efendim?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Kalıcı madde, kural koyuyoruz.

BAŞKAN - Bu sürekli madde, geçici madde değil ya.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Tamam, kalıcı madde. Ama, şunu söylüyoruz: Diğer yasa da anayasal düzenleme de kalıcıydı. Yani, dolayısıyla, anayasal düzenlemeyi yasayla ortadan kaldırıyorsunuz.

Keza bir şeyin daha altını çizmek isterim: Danıştay bahsinde konuştum. Yüksek yargının üyeleri bu görev sürelerinin sonrasında eğer tekrar yerel mahkemelerde, mahallî mahkemelerde görev yapacaklarsa bu süre onlar için bir tehdittir. Bu süre onların mahallî mahkemelerde görev yapacakları yerler üzerinden baskılanması sonucunu doğurur ve daha kendi yaşam gerçeğine, yaşam planlamasına denk düşen yerlerde çalışmak üzere iktidara, iktidar erkine yakınlaşır. Hele hele de bir türlü iktidarın elini çekmediği, içinden çıkmadığı HSYK'nın ayrışması ve özellikle Hâkimler Kurulunun o özerk ve bağımsız yapıya kavuşturulması sağlanmadan bu yetkinin kullanılması süreç içerisinde... Yerel mahkeme hâkimleri düne kadar "Yargıtaya seçilirim." bahanesiyle veyahut da gerekçesiyle, ihtiyacıyla iktidara yaklaşırken bu defa da sonraki döneme ilişkin olarak iktidara yaklaşacak. Onların doğru yere atanması için, ihtiyaçlara uygun yere atanması için daha fazla iç içe geçecek. Bu dönem sizin bu böyle olacak, bir başka dönem başkası için olacak. Dolayısıyla, tüm zamanlarda geçerli olacak daha genel, daha objektif, daha soyut düzenlemelere ihtiyacımız var.

Gelin, kendi ihtiyacınızdan vazgeçin, gelin Türkiye'nin ihtiyacını konuşalım, gelin yargının ihtiyacını konuşalım. Bu sizin ihtiyacınız olabilir ama ihtiyaçlarınız da değişiyor. Düne kadar ki ihtiyacınız bugün mücadele ettiğiniz yapılarla beraber davranmaktı. Düne kadar ki ihtiyacınız yargıdaki çalışmayı onlara taşero etmekti ama zaman içerisinde bununla uğraşmak durumunda kaldınız. Şimdi benzer şeyleri üretmek zorunda kalabilirsiniz. Ve iktidarın bize tarif ettiği gerçek düşman kim veyahut da gerçekten düşman var mı bu ülkenin içerisinde? Sizi takipte zorlanıyoruz. Sürekli düşman üretiyorsunuz, sürekli karşıt üretiyorsunuz ama sürekli iş tutuyorsunuz, beraber çalışıyorsunuz bu yapılarla. Dolayısıyla da burada hukukçuların ağırlıkta olduğu bir kurulda konuşuyoruz. Hepimizi besleyen gerekçeler, hepimizin birlikte tespit ettiği ihtiyaçlar belli, orta yerde. Lütfen, kişilerin ihtiyaçları üzerinden değil, yargının ihtiyaçları üzerinden bir çalışma yürütelim ve bugünü de öyle değerlendirelim. Yapılan çalışmanın üzerinde dönüp bir daha hepimiz kendi kurullarımızda, partilerimizde, meslek örgütlerimizde bir değerlendirme daha yapalım. Yani, Danıştay üyesi, temsilcisi arkadaşımızın gelip burada verdiği fikirlerin böylesine sadece bu süreci olumlayan, kendi pozisyonunu koruyan bir yansıması beni üzdü. Yani, tabii ki öyle söyleyecekti. Keşke bu süreçten mağdur olacak bir üye gelip burada konuşsaydı, keşke o derdini anlatsaydı, hangi sıkıntıyla karşılaşacağını bize söyleseydi. Dolayısıyla, tekrar, söyleneni söylersek isim isim tespit edilmiş, isim isim listelenmiş ve kimin seçileceği belirlenmiş, bir altyapı çalışmasının üzerine değil; gerçekten de objektif bir çalışmayla bunlar ortaya çıkarılabilseydi. Dolayısıyla, bu gidişatın bir çürümeyi getirdiğini, sadece yargı için değil, çalışmalarımız açısından da bir çürümeyi getirdiğini tespit etmek istiyorum. Bu yoldan bugün değilse yarın, değilse bir gün ama bir an önce dönülmesini öneriyorum.