KOMİSYON KONUŞMASI

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Sayın Başkan, öncelikle tabii, adaletsizlik içerisinde bu çalışmayı yürütüyoruz. Hemen hemen bizim dışımızdaki arkadaşların tamamının yedekleri var, yardımcıları var ve tamamlayıcı sayıları var. Sonuçta yani şu anlamda, yardım edin anlamında.

AHMET İYİMAYA (Ankara) - İç Tüzük'ün...

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Peki, deyimi düzeltelim, yardımcı olanları var. Başkanımız yoruldu yardımcısı yardımcı oldu.

AHMET İYİMAYA (Ankara) - Yorulma değil.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Bakanımız yoruldu, gelmedi, yardımcıları buradaydı. Sizlerin sayınız elbette ki bizden kat be kat fazla. Dolayısıyla sizler de sürekli bir değişimle burada kalabiliyorsunuz. Aslına bakarsanız bizim için bir zulme dönüşüyor burası, şu anda öyle. İnsani koşulları aştık. Ama sevgili arkadaşlar...

AHMET İYİMAYA (Ankara) - Mecliste 20-30 kişiyle vaziyeti idare ediyorsunuz. Evet.

MURAT GÖKTÜRK (Nevşehir) - Genel Kurulda da benzer bir durum oluyor, 20 kişiyi koyuyorsunuz oraya, ondan sonra biz, işte orada toplantı ve karar sayısı için uğraşıp duruyoruz.

AHMET İYİMAYA (Ankara) - Adalet Komisyonunun tavırları, usulleri emsal olabilecek ama emsali anlamak lazım.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Ben anlamadım, emsal ne?

AHMET İYİMAYA (Ankara) - Necati'cim seninle ilgili değil bu, genel dedim.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Ben dinlemedim zaten Sevgili Başkanım. Bana atfen söylediğiniz bir şey varsa dinleyebilirim sizi.

AHMET İYİMAYA (Ankara) - Yok, hiçbir şey yok.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Peki.

Dediğim gibi bizim için insani koşulları aşan şartlar var. Sabah çalışmaya başladığımız saat belli, geldiğimiz saat belli. Ama sizin de ısrarınız ortada, belki de zorluklarınız da ortada çünkü sonuçta da sizinki de beden. Belki bizimle yarım saat bile kalsanız burada, arkadaşlarımız size yardımcı da olsalar, zaman zaman çıksanız bile, yine de sizler için de zor. Fakat sonuçta bu çalışmanın bize ileride getireceği zorlukları dikkate aldığımız zaman biz burada olmak zorundayız. Bu koşullara katlanmak durumundayız. Çünkü sizin yarın, bir önceki, 2014'te, birazdan okuyacağım gerekçeyle çıkardığınız yasadan iki yıl sonra nasıl bir gerekçeyle, nasıl bir tasarıyı getirdiğinizi birazdan tarihe not düşeceğim. Gerekçenin tamamını okuyacağım. Böylelikle bu gerekçe üzerinden yetersiz, yargının sorunlarını da bu denli büyüten bir tasarıyı nasıl da bize anlatmış olduğunuzu, nasıl da Türkiye'ye anlatmış olduğunuzu tekrar tarihe not edeceğim. Dolayısıyla bugün aynı işi bizler burada görüyoruz. Belki konuşulurken sıkılarak, yorularak, artık tahammül edemeyerek başka şeylerle meşgul olma istediğiniz oluşabiliyor. Cemal Başkan biraz önce ne anlattı, kaç kişi dinledi bilemiyorum, kaç kişi ondan haberdar oldu? Oysa ki ne denli önemli şeyler söylemişler o zaman da sözcülerimiz, ne denli bugünkü haklılıkları o zamandan tespit etmişler. Ama görünen o ki bugün de o eleştirileri dikkate almadan iki yıl sonrasında bile yeni yanlışlıkları büyük bir isteklilikle veyahut da habersizlikle belki de götürmek durumunda kalıyoruz. Fakat bir gün çıkıp sizin o sevdiğiniz kitapları yazanlar, araştırmacılar bunları araştırırlar. Bir şey hakkındaki hüküm birden bire oluşmaz. Birçok tekrarın, birçok benzerliğin sonucunda bir hüküm, bir kanaat hâsıl olur. İnanıyorum ki işte böylesine yapa boza, boza boza sonuçta sürekli süreçleri bozduğunuza dair bir hüküm nihayetinde vatandaşın vicdanında tecelli edecektir. Şu anlamıyla şunu söylemem gerekir sevgili arkadaşlar, şunu söylüyoruz: Geçmişe dönük bir büyük eleştiriyle siyasi iktidara talip oldunuz, bir büyük sorgulayıcılıkla. Şeflikler, tek parti döneminden bahsettiniz, sonuçta geldiğiniz yer parti devleti. Ona doğru hızla koşuyoruz. Ve dönüp cumhuriyetin ülkemize neler kazandırdığını, kaç çivi çaktığını, çivilerin sayısını saymaya kalktık. Ama dönüp baktığımızda satılmadık çivi, mıh kalmadı. Elbette ki mirasçılık diye, miras diye bir kavram var, hukuki bir mesele üzerinde konuşuyoruz. Bunlar cumhuriyetin size miraslarıdır, harcayabilirsiniz. İşte hukuk dünyasında da size çok büyük kazanımlar sağladı, harcayabileceğiniz kadar büyüklükler oluşturdu. Aslında insanlık aleminin bize biriktirdiği başka değerler de var. Onları belki başka günler konuşuyoruz, ahlaki değerler gibi. Tüm insanlığın var olduğu günden bugüne -Adem Peygamberimize işte buradan bağlantı yapabiliriz- oluşan -o da demek ki dâhil olabiliyormuş bu sürece- bir büyük değer, birikim var hâlâ. Onun üzerinden de konuşabiliriz. Şimdi ben fazla uzağa gitmeden, kainatın oluşuna gitmeden şimdilik iki yıl öncesine sizleri götürmek istiyorum ve sizin sözlerinizle bu sürece o gözle tanıklık etmek istiyorum.

O dönemde çıkan yasanın genel gerekçesinde şunları söylüyorsunuz: "Hukuk devletinin, demokratik uygarlığın en önemli aşaması olduğuna kuşku bulunmamaktadır. Bireysel gelişim de toplumsal ilerleme de ancak hukuk güvenliğinin sağlandığı bir hukuk devleti modeli içinde mümkündür.

Hukuk devletinin en önemli varlık şartlarından biri de yargı sisteminin adil ve etkin işleyişini temin etmektir. Etkin işleyişin en önemli boyutunu da yargılamaların makul sürede sonuçlandırılması oluşturmaktadır. Yargının çatışmalı çıkar alanlarını, hakemlik vasfıyla düzenleyerek sosyal barışı sağlaması sorun ve ihtilaflara süratle çözüm bulabilmesine bağlıdır.

Bununla birlikte gelişen sosyal ve ekonomik ilişkiler yargı mercilerinin görev alanındaki sorun ve ihtilafların da çeşitlenmesine yol açmıştır. Gerek Anayasa'mız gerekse temel haklara ilişkin uluslararası belgeler tarafından teminat altına alınan adil yargılanma hakkının ayrılmaz bir parçası olan makul sürede yargılanma hakkı gittikçe büyüyen ağır bir iş yükünün baskısı altındadır.

Ülkemizde hukuk ve ceza yargılamalarında her yıl yaklaşık altı milyon dosyanın ilk derece mahkemelerinin önüne geldiği göz önüne alındığında bu iş yükünün kapsam ve sınırları daha iyi anlaşılacaktır.

Mahkemelerin işleyişini aksatan ve etkinliğini kıran ağır iş yükü sadece ülkemiz için değil dünyadaki pek çok ülkenin en önemli sorunlarından biridir. Hatta adil yargılama hakkı ihlallerine dayalı şikâyetleri inceleyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bile kendi işleyişini tıkayan ağır iş yükünü tasfiye etmek için çözüm arayışına girmek zorunda kalmıştır. Bu güncel sorunun çözümü toplumların adalet beklentisine cevap verebilmesi adına hayati önem taşımaktadır.

Makul sürede yargılanma hakkı ilk yazılı anayasa olarak bilinen Magna Carta'da 'Kimseye hakkı ve adaleti satmayacağız, men etmeyeceğiz ve geciktirmeyeceğiz.' sözleriyle ifadesini bulmuş ve tüm insan hakları belgelerinde istisnasız biçimde teminat altına alınarak zaman içinde sarsılmaz bir evrensel norm haline gelmiştir. Bu kapsamda sözü edilen hak, Avrupa İnsan Haklan Sözleşmes'nin 6'ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından birini teşkil etmektedir.

Bu ilke 'Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.' hükmünü amir olan Anayasa'nın 141' inci maddesiyle iç hukukumuz yönünden de bağlayıcı bir üst norm hâlini almıştır.

Son dört yıl içinde yürürlüğe konulan birçok kanunla yargının iş yükünün azaltılmasına ve yüksek yargı organlarının kapasitesinin artırılmasına yönelik düzenlemeler yapılmıştır. Söz konusu düzenlemeler göreceli biçimde olumlu sonuçlar doğurmuş, mahkemeler ile yüksek yargı organlarının yargılama süreleri hissedilir ölçüde kısalmıştır. Ne var ki yargılamanın makul sürede tamamlanabilmesi hedefi ağır iş yükü baskısından bir türlü kurtulamayan yargı teşkilatınca tam anlamıyla yakalanamamıştır.

Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce ortaya konulan ve Yargıtayın resmî İnternet sitesinde yer alan istatistiki bilgiler çerçevesinde Yargıtaydaki dosya sayıları incelendiğinde: Ceza dairelerinde 2010 yılı sonu itibarıyla 364.500, 2011 yılı sonu itibarıyla 367.329, 2012 yılı sonu itibarıyla 341.536, 2013 yılı sonu itibarıyla 355.135, 30 Eylül 2014 tarihi itibarıyla 394.617 derdest dosyanın bulunduğu tespit edilmiştir. Yine hukuk dairelerinde ise 2010 yılı sonu itibarıyla 171.814, 2011 yılı sonu itibarıyla 186.897, 2012 yılı sonu itibarıyla 165.514, 2013 yılı sonu itibarıyla 164.536, 30 Eylül 2014 tarihi itibarıyla 215.175 derdest dosyanın bulunduğu anlaşılmaktadır.

Özellikle 2014 yılı Eylül ayı rakamları dikkate alındığında 2011 yılında Yargıtay üye sayısında yapılan artışın biriken iş yükünü eritmeye yeterli olmadığı görülmektedir." deniliyor. "Ayrıca, ceza dairelerinde davaların ortalama görülme süresi 2012 yılı itibariyle 306 gün iken, bu sayı 2013 yılında 328 güne yükselmiştir. Bu rakam da ceza dairelerinin iş yükünde önemli bir azalma olmadığının diğer bir göstergesidir.

Bununla birlikte, Yargıtayın bazı ceza dairelerinin 30 Eylül 2014 tarihi itibariyle iş durumuna bakıldığında: 4. Ceza Dairesinde, derdest dosya sayısının 59.286, çıkan iş sayısının 2013 verilerine göre aylık 3.101; 6. Ceza Dairesinde derdest dosya sayısının 55.271, çıkan iş sayısının 2013 verilerine göre aylık 2.345; 7. Ceza Dairesinde derdest dosya sayısının 28.312, çıkan iş sayısının 2013 verilerine göre aylık 2.302; 10. Ceza Dairesinde derdest dosya sayısının 40.854, çıkan iş sayısının 2013 verilerine göre aylık 1.066; 11. Ceza Dairesinde derdest dosya sayısının 33.940, çıkan iş sayısının ise 2013 verilerine göre aylık 1.842 olduğu görülmektedir.

Bu verilere göre, halen derdest olan dosyalar, ilgili daireye yeni dosya gelmemesi şartıyla; 4. Ceza Dairesinde 20 ayda, 6. Ceza Dairesinde 24 ayda, 7. Ceza Dairesinde 13 ayda, 10. Ceza Dairesinde 39 ayda ve 11. Ceza Dairesinde 19 ayda sonuçlandırabilecektir. Bu tahmin dairelerin geçmiş dönem çalışma performansları ile başkaca hiçbir işe bakmamaları şartına dayalı olup, yeni gelecek dosyalar belirtilen süreleri daha da uzatacaktır.

Ceza dairelerindeki bu iş yükü yanında hâlen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında, dairesine gönderilmeyi bekleyen 300.000'i aşkın dosya olduğu da not edilmelidir.

Diğer yandan, Yargıtayın bazı hukuk dairelerinin 30 Eylül 2014 tarihi itibariyle iş durumuna bakıldığında: 9. Hukuk Dairesinde, derdest dosya sayısının 27.029, çıkan iş sayısının 2013 verilerine göre aylık 3.206; 17. Hukuk Dairesinde derdest dosya sayısının 15.385, çıkan iş sayısının ise 2013 verilerine göre aylık 1.680 olduğu görülmektedir.

Bu verilere göre, hâlen mevcut derdest dosyaları: 9. Hukuk Dairesinin 9 ayda, 17. Hukuk Dairesinin 10 ayda sonuçlandırabilmesi muhtemeldir.

Bunun yanında dosya sayıları dikkate alındığında, Ceza Genel Kurulunun 13 ayda, Hukuk Genel Kurulunun ise 16 ayda sonuçlandırabileceği sayıda derdest dosyası bulunduğu görülmektedir.

Danıştay için benzeri istatistikler verilmiş ama bunların tamamı rakamsal büyüklükler olarak göz boyamak amacıyla ortaya konulmuştur.

AHMET İYİMAYA (Ankara) - Başkanım yol açtı ansiklopedik okumalar, ben olsaydım...

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Enerjimin tamamını kullanmayayım, biraz da sonraki söz hakkımda kullanayım diye bununla yetiniyorum.

Dolayısıyla, davaların yüksek mahkemeler önünde...

ADNAN BOYNUKARA (Adıyaman) - Sabaha kadar buradayız.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Konuşursanız ben sizi dinleyebilirim, beklerim, beraber bekleyebiliriz.

BAŞKAN - Yok, biz dinliyoruz.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Davaların yüksek mahkemeler önünde uzun süre beklemesi, şikâyetlere neden olmakta ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne taraf olarak adil yargılama taahhüdünde bulunmuş olan ülkemizin çare arayışlarını sürekli hâle getirmesini zorunlu kılmaktadır.

Bu kadar yoğun iş yükü sebebiyle, yüksek mahkemelerde dosyaların yeterince incelenmeden sonuçlandırıldığı algısı da farklı toplumsal kesimlerde varlığını korumaktadır.

Teklifle, yukarıda özetlenen ağır iş yükünün taşınabilmesi amacıyla Yargıtayda sekiz yeni daire ve Danıştayda yeni bir idari dava dairesi kurulmaktadır. Yargıtay bakımından yeni kurulacak bu dairelerin hukuk veya ceza dairesi olma niteliği, 28/6/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun'la tanınan imkân doğrultusunda anılan Yüksek Mahkemece belirlenecektir. Bununla birlikte her iki yüksek mahkemede dairelerin birden fazla heyet hâlinde çalışabilmesini fiilen mümkün kılmak amacıyla eksik üye kadroları tamamlanmaktadır.

Öte yandan, Anayasa'nın 155'inci maddesinde, idari mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idari yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercisi olarak tanımlanan Danıştayın, Başbakan ve Bakanlar Kurulunca gönderilen kanun tasarıları ve kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri hakkında düşüncesini bildirmek, tüzük tasarılarını incelemek gibi istişari nitelikte görevleri de vardır. İstişari görevleriyle Danıştay, yürütme organına yardımcı bir inceleme, danışma ve karar organı vasfındadır. Danıştay'ın istişari görevleri ile yargı görevi birbirinden kesin olarak ayrılmış ve her iki görevi yürütecek daireler tamamen ayrı olarak oluşturulmuştur." denilmektedir.

Tüm bu gerekçelerle, daire sayısının artırılması, üye sayısının artırılması öngörülmektedir. Bir buçuk yıl süre önce, evet, aradan geçen sürede biriken iş yükünün henüz azalmadığı, ifade edildiği şekilde 200 bin civarında dosyanın bulunduğu ve bunun düne nazaran daha az sayıda olmakla beraber gelen iş yüküyle artacağı düşünüldüğünde buradaki tüm kaygılar, tüm eleştiriler uzun bir süre daha mevcudiyetini koruyacaktır. Dolasıyla bu eleştirileri, bu gerekçeleri ortadan kaldırmak üzere mevcut hazır kadroları, mevcut hazır daireleri çalıştırmak yerine neden tasfiyesi cihetine gidilmektedir, neden? O hâlde bu gerekçelerin tamamı yapay ve var olan başka bir niyeti perdeleme amacıyla ortaya konulmuş sözde gerekçelerdir; o hâlde bir kenara bırakılmalıdır. Şayet samimiyet varsa bu ihtiyaçları giderecek şekilde mevcut imkânlar kullanılmalıdır. Dolasıyla bu sürecin iktidarın yargıya bakışını telkin etme yanını bir kez daha dikkat çekici buluyorum. Bu yaklaşımlarınızla yargıya genel bakışınızın bir önceki muhalefet şerhimizde yer aldığı gibi "yürütmeyle uyumlu yargı" hep o söz kullanmış, dikkatimi çekti, artık bu söz aklımıza dahi gelmiyor. Yürütmenin aracı, sopası olmuş yargı; bir buçuk yılda büründüğü vasıf budur. Dolayısıyla bu istekten vazgeçilmelidir. Güçler ayrılığı, güçlerin karşılıklı iş bölümü anlayışı korunmalıdır.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

NECATİ YILMAZ (Ankara) - Ben teşekkür ediyorum, devam ediyorum Sevgili Başkanım.

Dolayısıyla sevgili arkadaşlar, ağzımız kuruyarak, dikkatlerimiz dağılarak, insani özelliklerimizi, bedenimizi zorlayarak direncimizin bir tek sebebi var, benzer durumlara düşmeyin, aslına bakarsanız sizi korumaya çalışıyoruz, hakkınızda tarihin hükmedeceği değerlendirmeden sizleri uzak tutmaya çalışıyoruz, yardımcı olmaya çalışıyoruz. Nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti'nin Hükûmetisiniz. Nihayetinde bu zamanı ve geleceği beraber şekillendiriyoruz. Bizim de vebalimiz olur, bizim de eksikliğimiz olur. Bunu en azından kendi üzerimizden atabildiğimiz kadar atmaya çalışıyoruz, sizleri de benzer bir anlayışa davet ediyoruz. Lütfen, tarihte sizler de kalıcı izler bırakın. Atıflar yapılmış ve dikkat çekilmiş sözler ve yaklaşımları üretin diyorum, enerjimi biraz da sonraya saklıyorum.

Teşekkür ediyorum.