KOMİSYON KONUŞMASI

İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, Değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım, Sayın Bakan, yüksek yargı organlarımızın değerli temsilcileri, Adalet Bakanlığımızın değerli bürokratları, değerli basın emekçileri; hepinize gecenin ilerleyen saatlerinde saygılar sunuyorum.

Sayın Bakan, siz de çok iyi bilirsiniz, bütün milletvekili arkadaşlar da çok iyi bilir ki bütçe, bir yıllık bir kanundur. Bir önceki yılın kesin hesaplarının görüşüldüğü, bir sonraki yılın da tahminî bütçelerinin tartışıldığı, konuşulacağı bir kanundur ve o yüzden de Anayasa'da kaynağını bulan bir kanun. Zamanında çıksın diye de iktidar partisi ya da partilerine 25 üye, muhalefete de 15 üye verilmiş bir komisyon.

Şimdi, size kadar bütün bakanlar da, siz de aynı yolu izliyorsunuz. Daha konuşmanıza girerken siz haklısınız...

BAŞKAN - Anayasa'yı mı tartışacağız?

İZZET ÇETİN (Ankara) - Bir dakika bir sabret.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Bir dinleyin ya, bir dinle!

İZZET ÇETİN (Ankara) - Siz haklısınız böyle yazmakta. Neden haklısınız? Çünkü göreve geldiğinizden bu yana adaleti ve hukuku katletmekten, inanılır, güvenilir olmaktan çıkartmak için de, bir şey yapamadığınız için olsa gerek "Burada yapılan değişikler sonucunda insan hak ve hürriyetleri alanında" diyorsunuz. 2004 tarihli usulüne göre yürürlüğe konulmuş Anayasa'daki 90'ncı maddeden söz ediyorsunuz. Kişisel verilerin korunmasını 2010'da değiştirdiğinizi bu yıl yapmış gibi söylüyorsunuz. Hâkim kararı olmadan yurt dışına çıkma yasağı konulması 2010, yeni yaptınız sanki. Neyse, sendika özgürlüğüne ilişkin çok daha geri bir düzenleme yapıldı 2010'da onu koymuşsunuz. Kamu görevlilerine sözleşme hakkı 2010'da; yani diğer alanlardakiler 2010, 2010, 2010... Baktığımız zaman 2014'te sadece "Özel yetkili mahkemeleri kaldırdık." diyorsunuz. Onun yerine daha kötülerini getirdiniz. Bir tek o 2014; yani bir yıllık icraatınızın içinde saydığınız, yaptığınız yasal değişikliklerden ele alınacak bir tek kanun var.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Sayın Çetin, bu kadar yatırımlar nereden geliyor ya?

İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Bakan, şimdi ben konuya girmeden önce, biliyorsunuz sosyal medyaya yakın zamanda düştü, çok kısa bir fıkra mıdır, öykü müdür, bir şeyle başlamak istiyorum: İşte, İsviçre'de bir kokteyl veriliyor. Büyükelçi, Bakanı İsviçre Bakanıyla tanıştırıyor. İsviçre'de Denizcilik Bakanı gelen adam. Türk Bakan şaşırıyor: "İyi de İsviçre'de deniz yok, nasıl bakanlığı olur?" İsviçreli Bakan diyor ki: "İyi de sizde de Adalet Bakanı var." diyor. Türkiye'nin adalet alanında düştüğü duruma çarpıcı bir mizahi durum.

Sayın Bakan, bundan kırk gün önce 12 Ekim günüydü zannediyorum Hâkimler, Savcılar Yüksek Kurulu seçimleri yapıldı. O gün seçimlerde, gazetelerde dört grubun yarışacağı söyleniyor idi. Öğleden sonraki sosyal medyada ve ertesi günkü gazetelerde de işte "İktidarın desteklediği Yargıda Birlik Platformu büyük başarıyla çıktı." denildi. Yani buradan çıkarılan sonuç şu ki: Döneminizde evrensel yargı ve hukuk taraftarı olmak zaten söz konusu değil, yargı zaten siyasallaşacaktı siz onu başka biçime dönüştürerek daha kötü bir noktaya getirdiniz.

Şimdi şu açık gerçek: Türkiye, aklı başında herkesi dehşete düşürecek bir biçimde uçuruma doğru sürükleniyor. Bunun artık tartışılacak hiçbir yeri kalmadı. Yargı bağımsızlığını açıkça yok edip kendisine bağlayan bir siyasal iktidar var. İnsanları birbirine karşı kışkırtan, kitleleri belki de ilk kez yurt genelinde karşı karşıya getirecek düzeyde birbirine düşüren, ne bileyim muhalefete yönelik bitmeyen tehditler, dışarıdaki çetelere illegal silah yardımları, Orta Doğu'da mezhepçi bir dış politika, dünya tarafından, en fazla da dünya tarafından aşağılanan bir dışlanma. 70 milyonluk bir ülke cumhuriyet tarihinin en yeteneksiz ve en fazla yolsuzluğa bulaşmış bir iktidarı tarafından yönetiliyor.

Şimdi, bu iktidar, hukukun geçerli olduğu normal bir ülke olmamıza izin vermez. Neden vermez? Çünkü verirse, bu iktidar takım taklavatı, ekibi, kadrosu, bürokratı, müsteşarıyla topyekûn yargılanır da onun için normalleşmeye izin vermez, onun için baskı imparatorluğu kurulur.

Sayın Bakan, siz 17 ve 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarını takip eden günlerde hırsızlık ve rüşvet kahramanlarını korumak için en çok rol üstlenen Bakansınız, o amaçla getirildiniz göreve. Döneminizde adalet sistemi, hırsızlıkları, yolsuzlukları, rüşvetçileri aklama, saklama, paklama sistemine dönüştü. Adalet Bakanlığına şimdiki Cumhurbaşkanının, o günün Başbakanının ve ailesinin adının karıştığı hemen bütün olayların, yolsuzluk ve usulsüzlüklerin her ne pahasına olursa olsun, hukuk katledilerek de olsa, adalet duygusu yok edilerek de olsa üzerinin örtülmesinden sorumlu bir Bakan olarak geldiniz.

Sayın Bakan, geçtiğimiz daha üç gün evvel 16 Kasımda Antalya AKP Kepez Kongresi'nde bir konuşma yaptınız. Talihsiz bir konuşma. Gerçekten, aynı zamanda talihsiz olduğu kadar komik bir konuşma yaptınız. Konuşmanızın tam metnini de aldım ama ben bazı bölümlerini sizinle adalet anlayışınızın ki bir hukukçu kimliğiniz olmasına rağmen ne kadar zayıf, ne kadar kötüye kullandığınızı gösterme açısından dile getirmek istiyorum.

Komik dedim çünkü konuşmada bahsedilenlerin ciddiyeti yok. Dinleyenlerin acı bir tebessümle karşıladığı, yani kargaların bile kahkahayla güldüğü bir açıklama. Diyorsunuz ki: "Erdoğan, mütevazı bir yaşam sürüyor." İstanbul'daki, Urla'daki villaları, bir gün boyunca sıfırlanamayan milyarları, kaçak sarayı, uçak ve pahalı makam arabalarını bu millet de görüyor, biz de görüyoruz, sen de görüyorsun. Bu yaşama, bu debdebeye, bu şatafata nasıl mütevazı bir yaşam diyebiliyorsunuz ve adalet duygusu yok mu içinizde hiç? Hiç mi teraziniz yok?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Senin terazin nasıl görüyor? Nasıl çarpıtıyorsun ya gözümün içine baka baka?

İZZET ÇETİN (Ankara) - Hayır, okudum Sayın Bakan, böyle diyorsunuz konuşmanızda.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Konuşmamda ne söylediğim belli.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Sizin konuşmanızdan bölümler önümde.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Tabii, onlar benim sözüm değil.

ADNAN KESKİN (Denizli) - "Onlar bir lüks otele gitmedi." diyorsunuz ondan sonra.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Bir dakika, ona geleceğim.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ben şimdi neyi söylüyorum orada? Konuşmamı bir açın bakalım.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Yani diyorsunuz ki hiçbir yerde Erdoğan'ın...

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Benim konuşmamı okuyun siz.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Sen de diyebilirsin onu.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Rixos oteline gitmedi mi?

İZZET ÇETİN (Ankara) - "Erdoğan beş yıldızlı otellerde bulunmaz." diyorsunuz.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - İftarlarda diyorum, iftarlarda...

İZZET ÇETİN (Ankara) - Ve buna da milletin inanmasını bekliyorsunuz.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bakın "Hiçbir otelde iftar yoktur." diyorum "Çadırdadır" diyorum.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Bu milletle alay etmekten vazgeçin Sayın Bakan.

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Milletvekili lojmanlarını satan...

İZZET ÇETİN (Ankara) - Erdoğan tatillerini AKP'nin yetiştirmesi işadamlarının bilmem kaç yıldızlı otellerinde geçirmiyor mu?

ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - On iki senedir Keçiören'de evde oturuyor bunu niye söylemiyorsun? Bunu anlatıyorum.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Yatlarında geçirmiyor mu?

ADNAN KESKİN (Denizli) - Lojmanları niye sattığınız, kime verdiğiniz, oradan kimlere rant sağladığınız belli.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Kaçak sarayla bu milletin onur duymasını istiyorsunuz, itibarının arttığını söylüyorsunuz.

Sayın Bakan, her türlü israfa kaçarak şatafat içinde saltanat sürmesinden bu millet niye onur duysun?

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Sayın Çetin, Allah aşkına adalet üzerine bir şey konuşun.

İZZET ÇETİN (Ankara) - O kaçak saray yerine 400 tane 200 yataklı hastane yapılabilirdi.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Adalet üzerine istediğiniz kadar konuşun ama gazetelerden aldığınız haberler üzerine AK PARTİ hükûmetleri dönemini eleştiriyorsunuz.

İZZET ÇETİN (Ankara) - 100 derslikli 2.800 okul yapılabilirdi. Bunlardan bu millet rahatsızlık duymasın da kim duysun?

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Sayın Çetin, gazete kupürleriyle burada konuşmaya çalışıyorsunuz. Bunlar çok yanlış şeylerdir ya!

İZZET ÇETİN (Ankara) -Değerli arkadaşım, mikrofon önünde konuşursun sen de.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Sayın Çetin, bak...

İZZET ÇETİN (Ankara) - Sen söz al, öyle konuş, şimdi benim konuşmama müdahale etme.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Kişiselleştiriyorsunuz.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Hayır, hayır.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Bu söylediğiniz şey yanlıştır. Sayın Bakanın daha önce de yaptıklarını çarpıtıyorsunuz.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Hiç çarpıtmıyorum. Kepez konuşmasını aynen indirin, bir daha okuyun.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Yani siz "yolsuzluk" diyorsunuz ama bu kadar yatırıma bakın, gayrisafi millî hasılamız 3 bin dolardan 10 bin dolarlara geldi.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Çelebi ama bakın, üç dakikamı aldın.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Ama lütfen ya... Ama ayıp oluyor!

İZZET ÇETİN (Ankara) - Bu konuşmaları akı kara, karayı ak gibi göstermeye kalkışmak ayıptır, günahtır.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Doğrusunu söylemiyorsunuz, iftira atıyorsunuz.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Bakınız arkadaşlar, adalet anlayışına bir örnek vereyim size...

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Senin söylediğin, bunlar, doğru şeyler değildir. Eğer hukuk sistemi üzerine konuşmak istiyorsan, HSYK üzerine konuşmak istiyorsan geçmişe bak...

İZZET ÇETİN (Ankara) - Sizin adalet anlayışınıza bir örnek vereyim: İkinci Friedrich 1740'ta...

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Seyfi Oktaylara bak, Moğultaylara bak.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Dinle, dinle...

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Kendinize bir bakıverin ondan sonra konuşursunuz.

BAŞKAN - Sayın Çelebi, teşekkür ediyoruz size.

Evet, Sayın Çetin, buyurun devam edin.

İZZET ÇETİN ( Ankara) - Senin konuşman bittiyse benim konuşmanın ikinci bölümüne, ikinci yarısına başlayayım.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - İnsanların konuşmalarını çarpıtmayın lütfen.

İZZET ÇETİN ( Ankara) - Sayın Çelebi, bittiyse ben konuşmamın ikinci bölümüne başlayacağım. İzin verir misin?

BAŞKAN - Sayın Çetin, buyurun.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan veriyor, Çelebi de verdiğine göre başlayabiliriz.

Sayın Çelebi, bak "Berlin'de hâkimler var." sözünü hiç duydun mu sen?

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Bu ülkenin her tarafında hâkim var, ülkede hâkimin olmadığı yer var mı?

BAŞKAN - Efendim, siz Sayın Bakana...

İZZET ÇETİN (Ankara) - "Berlin'de hâkimler var." sözünden buradaki...

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Konuştuğunuz zaman lütfen doğrusunu konuşun.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Bakanlığın, yüksek yargı organlarının içerisindeki hâkimler de, hukuk ve adalet dağıtmakla görevli olanlar da o "Berlin'de hâkimler var." sözünün ne anlama geldiğini biliyorlardır. Ama ben bir kez daha zaman kısa olduğu için hatırlatmak istemem. Ta 1740'ta İkinci Friedrich, Prusya Kralı olduğunda bir Potsdam ormanlarında gezintiye çıkar ve bir tepeye geldiğinde daha yüksek bir tepede bir değirmen görür; hoşuna gider, oraya bir saray yaptırmaya kalkar. Yaptırmak isteyen, kraldır. Bak, dikkat et, bizimki de ya padişah ya krallık sevdasında ya onun gibi bir şey işte. Dinle!

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Senin dedenin de burada Kıbrıs'a giderken ...

İZZET ÇETİN (Ankara) - Sen dinle, dinle, bak.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - ...üzüm bahçesinin sahibi olmadığı için üzümlerin parasını verebilmek için...

İZZET ÇETİN (Ankara) - Cumhurbaşkanları kamu görevlisi gibi görür kendisini, onlarınki mütevazı konaktır.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Sen böyle bir gelenekten geliyorsun. Sen Almanya'yı boş ver ya! Bak burası...

İZZET ÇETİN (Ankara) - Sen bırak şimdi, bir örnek al, örnek al. Bak demin de Sayın Koca tehdit etti. Ya bir dinle, bir dinle: Okumadıysan aydınlan.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Örnek güzel bir örnek, bir dinle ya!

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Osmanlıdan versin, Osmanlıdan.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Osmanlı sevdan batsın senin. Osmanlı sevdan batsın Osmanlı gibi.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Ya bir dinle!

İZZET ÇETİN (Ankara) - Senin Osmanlı sevdan batsın. İçine ettiniz bu Osmanlı sevdanız yüzünden.

BAŞKAN - Sayın Çelebi, lütfen... Sayın Çelebi, Sayın Çetin bitirince size söz vereceğim.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Zaten konuştu, gerek yok ki!

İZZET ÇETİN (Ankara) - Benim beş dakikamı aldı ya, en az beş dakikam gitti yani.

BAŞKAN - Siz tekrar başlayın buyurun, üç dakika daha süre verdim.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Oradan devam edeyim.

Orada bir tepe görür ve bir saray yapmaya kalkar.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Ak saray mı?

İZZET ÇETİN (Ankara) - Yok, öyle ak saray falan değil, kaçak saray değil. Bak kaçak saray değil.

Orayı almak için sahibini bulurlar, getirirler, derler ki adama "Burayı sat." "Yok, satmam, değirmen var içinde." der. Adamı kralın huzuruna çıkarırlar, değerinden 3 kat, 5 kat daha fazla para vermek istemesine rağmen satmaya razı olmaz. "Sen benim kral olduğumu bilmiyor musun?" der kral. O değirmenin sahibi de krala der ki: "Sen de bu değirmenin tapusunun bana ait olduğunu bilmiyor musun? Ha, bil." O zaman, kral "Ben kralım, ordum var, şuyum var, buyum var, zorla alırım." deyince, diyor ki: "Ben de Berlin'deki hâkimlere giderim. Berlin'de hâkimler var, ben de onlara güvenirim."

Şimdi, siz, adalet duygusunu yok ettiniz, hukuku katlettiniz, bir kez daha söylüyorum. Hâkimler için, geçmişte bundan on -on beş yıl evvel, bir yüksek yargı organımızın başkanı konuşmasında, onların ekonomik durumlarının düzelmesi için, "Hâkimler vicdanları ile cüzdanları arasında sıkışıp kaldı, gelecek tehlikeli." demişti, şimdi o günkülerin de suçu var, bugün hâkim ve savcıların büyük bir bölümü, hâkimlik ve savcılık mesleğinin onurunu, itibarını korumaktan çok uzak bir şekilde yürütmenin etkisi ve baskısı altında. Adalet dağıtacağız... Adalet, Türkiye'de, devri iktidarınızda, parası olanın manavdan sebze meyve alır gibi, kasaptan et alır gibi karar aldığı bir yere dönüştü.

Bakınız, Sayın Bakan...

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Ne alakası var Sayın Çetin?

Bir şey arz edebilir miyim...

İZZET ÇETİN (Ankara) - Çelebi, kes sesini! Ben konuşuyorum, söz bende, kes sesini! Terbiyeni takın!

BAŞKAN - Sayın Çelebi, siz de gerekeni söyleyeceksiniz, lütfen...

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Doğru konuş!

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Ya, dur bir sen!

İZZET ÇETİN (Ankara) - Dinlemeyeceksen çık, git!

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Ya, sonra konuş!

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Ama sen doğru dürüst konuşmuyorsun!

Bana hitaben söylüyor...

BAŞKAN - Sayın Çelebi, lütfen...

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Sıran gelince konuş!

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - ...gözümün içine bakıyor.

BAŞKAN - Sayın Çetin, lütfen bana bakarak konuşun.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Niye sana bakacağım, ben yürütmeye bakıyorum, o yürütme organının şeyi mi? Sen Başkansın, idare edeceksen Çelebi'yi susturacaksın, görevin o.

BAŞKAN - Ama deminden beri siz herkese sataşırken ne oluyordu?

İZZET ÇETİN (Ankara) - Ben bir cümle, bir kelime söylüyorum, onun gibi on beş dakikanın beş dakikasını almaya kalkışmıyorum.

VAHAP SEÇER (Mersin) - O daha seviyeli sataşıyor.

BAŞKAN - Siz dua edin ben burada oturuyorum, bir de ben aşağıda olsam ne olacak?

İZZET ÇETİN (Ankara) - Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Buyurun lütfen.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Şimdi, değerli arkadaşlar, gerçekten, bakınız, Hâkimler ve Savcılar seçiminden sonra Sayın Bakan çıktı dedi ki: "Yargı kazandı."

Hayır, Sayın Bakan, yargı kazanmadı, AKP kazandı, yargı ve hukuk kaybetti, demokrasi derin yara aldı, ülke kaybetti. Yani siz öyle bir siyasallaştırdınız ki artık dönülmesi de çok zor bir yere getirdiniz. Siz tarihe hukuku, adaleti örseleyen, hırpalayan ve toparlanamayacak şekilde dağıtan bakan olarak geçeceksiniz. Bunu çok açık söyleyeyim.

Bakınız, siz dediniz ki...

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Siz de destek verdiniz.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Söyle, neyse derdin sen de söyle, ortağına laf atılınca hazmedemedin herhâlde!

Şimdi, Sayın Bakan, biraz evvel, konuşmamda, 17 ve 25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarında adı geçen bakan yakınlarını ve aile efratlarını aklamakla görevli olduğunuzu, o amaçla bakanlık görevine geldiğinizi söylemiştim, siz de dediniz ki: "Hâkimlere, savcılara baskı yapan şerefsizdir."

Bu ülkede, geçmişte, "İmralı'yla görüşen de, görüştü diyen de şerefsizdir." lafını kullanan bir Başbakanımız vardı...

BAŞKAN - Ben, bu siyasi kurum açısından da...

İZZET ÇETİN (Ankara) - Evet, aynen o tabiri adalet için kullandınız...

BAŞKAN - Tabii ki devletin birimleri görüşecek, böyle şey olur mu...

İZZET ÇETİN (Ankara) - ...ama bakın, fezlekeyi nasıl sıfırladığınız, Mayıs ayında uzun uzun yayınlandı, burada okuyacak zamanım yok ama altı çizili.

Yani yaptığınız iş, sağ tarafınızda oturan Müsteşarınızla birlikte İzmir Cumhuriyet eski Başsavcısı Hüseyin Baş'ı telefonla arayarak, oradaki yargıçlara, savcılara hükmederek, olmadı, onların yerlerini değiştirerek, yedi yıldan bu yana hiçbir iş yapmayan Samsun'daki bir mahkemeye atayarak sıfırladınız.

Diğer taraftan, başka biçimdeki müdahalelerinizle, Adana'da yakalanan tırlarda o silahları ele geçiren savcıyı, kamu görevlisi emniyet güçlerini perişan ettiniz. Yani ne hukuk kaldı ne adalet kaldı ne de adalete güven. Artık, Türkiye'de, Ankara'da, İstanbul'da mahkemelere güvenmenin olanağı kalmadı. Az evvel söyledim.

Bu kararları aldırabilmek için de sadece ve sadece hâkimlere 1.155 lira gibi bir iyileştirme yaparak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

(Oturum Başkanlığına Sözcü Vedat Demiröz geçti)

BAŞKAN - Lütfen toparlayınız.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Kimseye hakaret etmek istemiyorum ama sadece onlara yönelik bir iyileştirme yaparak, diğer adalet emekçilerini görmezden geldiniz. Adalet emekçileri de ne yapmak zorunda kalıyor? Gidin, bakın. Dosya mı alınacak, evrak mı çalınacak, ver rüşveti, al, bu noktaya getirdiniz yargıyı.

Yani bu bütçeniz "Hayırlı olsun." demeye dilim varmıyor...

ADNAN KESKİN (Denizli) - De yine sen, yine de de.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Yine "Hayırlı olsun." diyeceğim ama, olumsuz oy vereceğimi belirtiyorum.

Teşekkür ediyorum.