KOMİSYON KONUŞMASI

HALUK PEKŞEN (Trabzon) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, saygıdeğer milletvekilleri, çok kıymetli bürokratlar... Sayın Bakanım, esasen iflas erteleme Türkiye'de ortaya çıkış biçimiyle son derece önemli. Uygulamada birçok alanda büyük eksiklikler var. Benim uzmanlık alanım bu, bu konuda çok emeğim var, bu işe ilişkin çok emeğim var. Şöyle bir örnek anlatayım: İflas ertelemeye bir önyargıyla bakıldığını gördüm, büyük bir husumet de var iflas ertelemede, ben de nefret ediyorum. Ama, mesela 2001 tarihinde Türkiye, İstanbul yaklaşımını yaptı, büyük bir nefes aldı, sonra 2006 tarihinde, Hükûmetiniz döneminde Anadolu yaklaşımı yapıldı, orada da büyük bir nefes aldı. Bence şu anda da ivedilikle yapılması gereken işlerin en başında bu torba kanunda yeni bir uzlaşma, bir borç yapılandırma mutlaka yapılmalı. Çünkü, Libya'da alacağı kalan şirketlerin büyük bir kısmı şu anda çok ciddi sıkıntı içerisindeler. Aynı şey Rusya'daki şirketler için geçerli, Suriye'de, Irak'taki şirketler için geçerli. Yani, o şirketler kendilerinden kaynaklanan işlerden değil -Türkmenistan'da da aynısı- Türkiye'nin dış politikasının konjonktürel sonuçlarından kaynaklanan ağır müeyyidelerle karşı karşıya. Ne yapacağız bunları? İflas erteleme sürecinde bunları tu kaka yapalım, bir köşeye sıkıştıralım, boğalım. İflas erteleme prosedürü doğru uygulanmıyor, niçin doğru uygulanmıyor?

Sayın Bakanım, iflas ertelemeyi veren yargıcın aldığı maaş ve hükmettiği karar arasında gözlerine görünen rakamla endişesi var, o öz güvenle karar veremiyor çünkü. Önüne 100 milyon dolarlık, 200 milyon dolarlık bir problem geliyor ve o problemin büyüklüğü içerisinde işi gönderiyor, kime gönderiyor? Adı bilirkişi olan, çok özür dileyerek söylüyorum, Türkiye'de profesyonelliği, sahtekârlığı meslek edinmiş olan kişilere gönderiyor. Bu insanlar patronla oturuyorlar, orada akçalı ilişkiler konuşulmaya başlıyor ve sonrasında dramatik bir süreç başlıyor. Burada TMSF benzeri dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde böyle kurumlar var -Kalkınma Bankası bu işi yapabilir- Kalkınma Bankası gibi, onun gibi borç yapılandırma kurumları var, dünyanın her yerinde var bunlar. Çok profesyoneller, gerçekten bir şirketin yapısını inceliyorlar, o şirketlere profesyonel yöneticiler atıyorlar ve şirketleri kurtarıyorlar, devam ettiriyorlar, çok ciddi işler yapabiliyorlar ama biz de öyle değil.

Bir örnek anlatayım şimdi: Sayın Bakanım, yatırım teşvik belgesi veriyorsunuz, diyorsunuz ki yatırımcıya: "Gel kardeşim, Kütahya'ya cam fabrikası mı yapıyorsun, ben sana yüzde 100 teşvik vereceğim, Türkiye'nin ihtiyacı var buna. Gel burada cam fabrikanı yap, al sana yüzde 100 teşvik, al sana KDV iadesi, gümrük muafiyeti veriyorum, SSK muafiyeti veriyorum, hatta üstüne bir de enerji indirimi veriyorum, fabrikanı kur." Kurdu. Geldik, fabrika çalışıyor, gayet de iyi gidiyor, o arada pat diye Libya'yla bir sorun oldu, fabrikanın akreditifi geri dönmedi, fabrika sıkıştı. Orada bankanın müdürünün inisiyatifine kalıyor her şey. Şimdi, bakın, banka müdürü vicdansız birisi, elindeki kredinin çekini götürüyor avukata veriyor, aman, avukat diyor ki: "Tamam, banka müdürüne yaranayım, bir de parayı kazanayım." Hemen bir ihtiyati haciz, fabrikaya geliyor, ne yapıyor efendim? Trafoyu söküyor sizin 25 milyon dolarlık yatırımınızı sabote etmek için. Yahu, orada bu ülkenin 78 milyon insanının vergileriyle finanse edilmiş bir yatırım var, trafoyu söküyor, niçin? Çünkü, biz teferruat haczini yasaklamamışız. Geliyor, fabrikanın en can alıcı kartını söküyor, elektronik yazılım kartını söküyor, 25 milyon dolarlık fabrika çakılıyor. Bir: Mutlaka teferruat haczine engel olunmalı. Haciz yapalım, muhafazasını yasaklayalım. Yani, üretim yapısını ortadan kaldırılacak, ekonomik sistemin dışına sistemi atacak yapıyı ortadan kaldırmak lazım. Bunu TMSF çok güzel başardı, niye? Çünkü, iktisadi işletmeye bütünüyle el koydu, iktisadi işletmeyi sattı, doğal olarak işleyen bir sistem hiçbir zarar görmeksizin yeni alıcıların eline geçti. Burada da bu pekâlâ yapılabilir.

İki: Şimdi, iflası erteliyoruz. Şirket borçların tasfiyesine başlıyor, ne kadar süre? Bir sene sonra. Böyle bir şey olmaz efendim yani niçin bir yıllık vadelendirme yapıyoruz? Madem bunu, bilirkişiye veriyoruz bu dosyayı, bilirkişi yazıyor, bu şirketin kârlılık oranı yüzde 10, 15, 16, 17, her neyse bu kârlılık oranıyla bu şirket şu kadar yılda bu borçlarını ödeyebilir, o zaman niye bir yıl veriyoruz? Niye kendimizi kandırıyoruz? Ha bire formaliteler. Onu belli bir periyoda bağlamak gerekiyor, tıpkı Avrupa'da olduğu gibi. Ne yapıyorlar? Periyoda bağlıyorlar, diyorlar ki: "Siz beş yıl içerisinde borçlarınızı ödeyeceksiniz." Nasıl? "Birinci yıl tüm borçlarınızın ortalama yüzde 10'unu ödeyeceksiniz örneğin." Birinin 1 milyon lira alacağı var, yüzde 10'unu alıyor, öbürünün 100 bin lira alacağı var, yüzde 10'unu alıyor, herkes alacaklarıyla orantılı, alacaklarını tahsil edebiliyorlar, bizde böyle değil.

Bir başka: Banka; bu, Türkiye'nin en büyük yaralarından birisidir Sayın Bakanım, buna lütfen müdahale edin. Şu anda Türkiye'de bankaların ellerine geçirdikleri; bir, borca karşı yapmış oldukları sözleşme, kredi sözleşmesi; iki, ipotek; üç, varsa rehin; dört, kefalet; beş, o borçla ilgili mutlaka aldıkları kambiyo senetleri vardır. Bakıyorsunuz bankaya ki 5 ayrı icra takibi yapıyor, öyle değil mi efendim? 100 bin lira alacak var, 5 tane takip var, böyle bir şey olabilir mi? Borçlu geliyor, diyor ki: "Tamam, ben 100 bin lira borcumu ödeyeyim." Diyor ki: "Tamam ama ben 5 ayrı icra takip masrafı yaptım, ben 5 ayrı bundan tahsilat harcı ödettireceğim size, 5 ayrı avukatlık ücreti ödeyeceğim." Böyle bir şey olabilir mi? Ne yazık ki buna da mükerrer takip yasağını hâlâ hukuk sistemimiz getirmedi, bu da bir başka kanayan yaradır. Peki, burası da tamam ama geldik, bu banka alacağını büyük bir oranda bütün bankaların... Bizde çünkü ticari bankacılık, proje bankacılığı böyle şeyler yok, bizde tefecilik var aslında, bunlar bankada değil ama hadi, biz nezaket gösterelim, bankacılık diyelim. Banka alacağını ipoteğe bağlamış efendim. Diyorsunuz ki: "Ne kadar alacağınız var?" Burada bankacı da var, hazır sayın milletvekilim de eski bir bankacı. Şimdi, alacağınız ne kadar sizin? 100 bin lira. İpoteğiniz ne kadar? 250 bin lira. Buyurun hemen ipoteği paraya çevirin, alacağınızı alın. İflas ertelemenin en büyük yanlışlarından birisi bu. Tedbir koyuyorsunuz, gayrimenkulü paraya çevirttirmiyorsunuz. Ne oluyor? Banka temerrüt faizini maksimumdan uyguluyor mu efendim. Normal bir temerrüt faizi var, bir de bunu banka olduğu zaman avans faizse, vesaireyse en üst limitten uyguluyor. E, peki en üst limitten banka bunu uyguluyor, gayrimenkul belki borçlarının yüzde 30'unu, yüzde 40'ını karşılayacak düzeyde, Siz bunu sattırmadığınız zaman, o zaman gayrimenkul borcun tamamını bile karşılamaz hâle geliyor. Banka rehin açığı belgesiyle karşı karşıya kalıyor. Aslında banka yürüyebilse alacağı bir an önce takip edecek, icrayı sonlandıracak ve diğer borçların da karşılanmasını sağlayacak ama buna da izin vermiyoruz. Yasa da, gayrimenkul rüçhanlı alacaklara ilişkin yasak da doğru bir yasak değil. Doğal olarak birçok büyük şirketlerimizde, küçüklerde bunlar çok önemli sorunlar değil ama bizim asıl kurtarmak istediğimiz büyük şirketlerimiz. Bunların batmasını istemiyoruz. Çünkü o şirket battığında 100 kişi, 200 kişi, 300 kişi istihdam kaybediyor, ihracat pazarınızı kaybediyorsunuz, büyük bir markayı heba etmiş oluyorsunuz vesaire. Doğal olarak birçok banka ipotekle, gayrimenkullerle alacaklarını desteklemiştir. Şimdi biz bu bankalara az önce söylediğimiz gibi eğer ipotekli gayrimenkulleri bir an önce, hızlı bir şekilde paraya çevirme olanağı sağlar isek... Buna da bir limit getirebilirsiniz mesela. Ne diyebilirsiniz? Banka değerlendirme yapıyor değil mi efendim? Rasyolarını çıkarıyor şirketin. Gayrimenkule ilişkin bir değerlendirme yapmış ve o gayrimenkul üzerinden ipotek almış. Peki, satışa çıkarıyorsunuz, aradan bir yıl geçmiş, daha henüz değerlendirme yapalı bir yıl olmuş, satışa çıkarıyor banka, diyorsunuz ki: "Yeniden değerlendirme yapın, gayrimenkulü yeniden değerlendirme yapın." Hadi, mahkemeye gidiyorsunuz. Zaten bir yıl önce borçlu da kabul etmiş, gayrimenkulün ederini kabul etmişler, onun üzerinden nakit oluşmuş. Artık, bir yıl içerisinde neyin davası? Buna ilişkin değerlendirmelerde de mutlaka bankaya yıllık periyotlarla gayrimenkul değerlendirme zorunluluğu bence getirilmeli. Ayrıca, değerlendirdikleri ipotek değeri üzerinden minimize ederek satın alma olmamalı. Yani, orada borçluyu boğup gayrimenkulü elinden yok pahasına alıyorlar. Bir örnek: Adana'da 12 trilyon liraya aldığı bir gayrimenkulü Halk Bankası satın alma değerinden çok daha yukarıya bir paraya sattı. Firmanın borcu 5 trilyon, 12 trilyon liralık gayrimenkulü gitti, banka inanılmaz para kazandı. Ama Türkiye çok büyük bir markasını kaybetti. Banka o anlamda bakmıyor, Türkiye'nin bu değerine bakmıyor. Hepsi yatırım teşvikliydi, bu vatandaşın vergileriyle finanse edilmişti ama ne yazık ki bir bankacılık mantığıyla bakıldığı sürece yatırımcının bu işten çıkması çok kolay değil. Burada üzerinde durulması gereken şey şu efendim: İflas ertelemesi bu prosedür içerisinde işletilebilir doğru bir sistem değildir Sayın Bakanım, işlemediğini de gördük. Türkiye'de iflas ertelemesinden çıkan firma sayısı yanılmıyorsam yüzde 2. Büyük bir başarısızlık.

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Batıyor yani.

HALUK PEKŞEN (Trabzon) - Aynen. Yani batmaması mümkün değil. Niçin? Çünkü iflas ertelemesinde firmanın artık rakipleriyle rekabet etme olanağı yok. Bir örnek: Kayyuma gidiyorsunuz, diyorsunuz ki: "Bu ürün, şirket çok ciddi bir iş yapıyor, burada bir sözleşme imzalayacağız." "Ben imzalamam bunu." diyor. Niçin imzalamıyorsunuz? "Burada şahsi sorumluluk var." Başka? "30 milyon dolarlık bir iş bu. Ne olur, ne olmaz. Ben bu parayı ödemem." Ya, firma burada bir taahhüt almış, taahhüdü icra edecek. Siz bunu imzalamazsanız malzeme alamayacak, taahhüdü icra edemeyecek. "Benim işim değil bu, benim uzmanlık alanım değil." E, niye atandınız? İstifa edin, gibi çok ciddi sorunlarla karşılaşıyoruz. Bence bu da tıpkı dünyanın başka ticaret hukukunun gelişmiş olduğu ülkelerdeki gibi çok ciddi anlamda profesyonel borç yapılandırma kurumlarına teslim edilmesi gerekir. Bu konuda Kalkınma Bankasının deneyimi çok yerinde. Ben Kalkınma Bankasını geçmişten beri takip eden bir hukukçu olarak söylüyorum. Son derece birikimi yerindedir, onların deneyiminden yararlanabiliriz. Buna çok ciddi ihtiyaç var Türkiye'de. Aslında bu borç yapılandırması, iflas ertelemesinin bu hâliyle yeniden düzenlenmesinde büyük fayda görüyorum.

Teşekkür ediyorum.