| Komisyon Adı | : | MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU |
| Konu | : | Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721) (Alt Komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 27 .06.2016 |
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Şimdi, tabii, Sayın Yılmaz geçmişe girmese ben oradan girmeyecektim. Sadece bu yasa etrafında... Zaten o bile çok zamanımızı alacak ama o konuda da birkaç şey söylemek istiyorum. Tabii, eğitim gerçekten... Hani genel bir söz vardır, benim de katıldığım: Eğitimden tasarruf israftır. Yani bu anlamda Hükûmetin tabii ki bütçede birinci sırada eğitime vermesi, genel anlamıyla hepimizin, aklı başında herkesin olumlu karşılayacağı bir şey ama siz eğitime sadece bina, yatırım, kendi kadrolarınız gözüyle bakarsanız bugünkü tablo ortaya çıkıyor.
Sadece bir örnek vereceğim. Aslında Sayın Yılmaz'ın "İlk yirmi sekiz yıl yapıldı, biz hâlâ uğraşıyoruz." demesini ben şöyle okudum: Temel o kadar sağlam yapılmış ki bugün yapboz tahtasına çevirmenize rağmen, her şeye rağmen bir kök duruyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında yurt dışına gönderilen, eğitim için gönderilen öğrencilerin, öğretim üyelerinin özellikle tümü ama tümü geri dönmüş. Öyle bir aşkla gitmişler, öyle bir ruhla gitmişler. Cumhuriyetin yetiştirdiği Cahit Arf, bütün dünyaca bilinen Arf Teoremi'nin kurucusu. Bugün öyle birisini yetiştiremedik daha. İşte, Lütfi Bey söyledi 1965'te 62'nci sıradayız. Cumhuriyetin o ruhunu şöyle anlatıyor Arf, diyor ki: "Biz okullarda -İzmir Atatürk Lisesi mezunu- öyle bir aşk ve öyle bir cumhuriyet heyecanıyla yetişiyorduk ki bütün problemleri çözeceğimize inanıyorduk matematiksel olarak. Bütün problemleri çözdükten sonra -anılarında söylüyor bunu- yeni problemler üretip onu çözeceğimize inanıyorduk." bir matematikçi olarak ve bunu başarıyor. Bütün dünyada bilinen Arf Teoremi'nin kurucusu, Ordinaryüs Profesör Cahit Arf, işte cumhuriyetin o ilk yıllarındaki o heyecanla, o ruhla yetişen kişilerden sadece biri. Buna verilecek onlarca örnek var. İşte, Attila İlhan da yine cumhuriyet heyecanını öyle anlatıyor ki okul sıralarında, diyor ki: "Karnemize zayıf gelirse cumhuriyetin zayıflayacağına inanırdık." İşte, böyle bir ruh vardı, böyle bir öğrenci ruhu vardı. Bugün hepimiz muhakeme edelim -vardı, yoktu tartışmasına girmiyorum ama- maalesef okullarımızda bugün aynı ruhun kalmadığını görüyoruz.
Sayın Uçma, "Öldürüyorsunuz, savunuyorsunuz." gibi garip bir şey söyledi, burada olsaydı onu açmasını rica edecektim. Daha sonraki şeyde açarız. Ama Sayın Uçma Maarif Vakfının Meclisteki görüşülmesi sırasında dedi ki: "Bu yasayı beğenmiyorsanız siz gelir, siz değiştirirsiniz." Yani yasalara böyle bakıyorsunuz. Burada gerçekten, yürekten söylemek istediğim şu: Politik söylemden önce eğitimin sorunları anlamında ben konuşmamı o zemine oturtmak istiyorum. Sayın Baydar da o zeminde söyledi, buna inanmanızı diliyorum.
Arkadaşlar, bu getirdiğiniz yasanın neredeyse tümü daha önce değişmiş yasalar. Milattan önce mi? Hayır. Atatürk döneminde mi? Hayır. İnönü döneminde mi? Hayır. Sizin döneminizde değişmiş. Şimdi, en temel değiştirdiğiniz, en temel getirdiğiniz konulardan biri "Teftiş kurulunu yeniden getiriyoruz." diyorsunuz. Kim kaldırmıştı? Siz kaldırdınız. Yani on dört yıldır yazboz tahtasına döndürdünüz.
Şimdi, burada -ki Musa Çam da söz etti- siz bu yasayı, buradaki çalışmaları Kamu İhale Yasası'nın dışına çıkartacaksınız. Bakın, Kamu İhale Yasası'ndan birkaç somut rakam vereceğim. Kamu İhale Yasası'nı on dört yıllık AKP iktidarı döneminde -Sayın Bakan, sizin de bilginizde olmasını diliyorum- 173 kez değiştirdiniz, 173 kez. Yasa 70 madde, 67 maddesini değiştirdiniz, Allah aşkına. Rekor 3'üncü maddesinde. 3'üncü maddesi istisnaları içeriyor. İstisnalar maddesini, Sayın Yılmaz, 24 kez değiştirdiniz. Bu da Atatürk döneminde çıkan yasa nedeniyle mi oldu ya da önceki dönemlerden mi kaynaklandı? Hayır. Kamu İhale Yasası Şubat 2002'de çıktı, iktidara geldiniz, zaten ilk değiştirdiğiniz yasalardan biriydi ve şimdi hem yasayı değiştiriyorsunuz, Kamu İhale Yasasını, o yetmiyor, pek çok ihaleyi de bu yasanın dışına çıkartıyorsunuz. Lütfen, kendiniz muhakeme edin yani bunun neresi doğru, neresi yanlış, kabahat bizde mi? Çünkü yasayı siz çıkartıyorsunuz. Bence sadece Kamu İhale Yasası'nın tablosu bile AKP iktidarının genel ruhunu anlatmaya değer.
Şimdi, diğeri, gene çok somut, önceki dönemlere vurgu yaptınız ama dershaneleri biz mi kaldırdık? Siz kaldırdınız. Şimdi kim getirdi? Siz getiriyorsunuz. Lütfen, Kızılay'da Atatürk Bulvarı'nda şöyle bir yürüyün. Yepyeni tabelalar göreceksiniz Sayın Başkan, Sayın Bakan. Bu yeni tabelalar ikiye ayrılıyor: Etüt eğitim merkezi, özel öğretim kurumu. Dershaneleri, klasik, daha iki yıl önce kaldırdığınız dershaneleri şimdi ikiye böldünüz. İlköğretim okullarına etüt eğitim merkezi, liselere de özel eğitim kurumu dediniz. Şimdi, bunun yönetmeliklerinde de sorun çıkmış. Ben biraz anlamaya çalıştım, gerçekten karmakarışık çünkü neden karışık? Çok değiştirilmiş.
Arkadaşlar, bu etüt eğitim merkezlerini açtığınızda "Üç dersli eğitim verebilir." demişsiniz. eğitim verebilir." demişsiniz. Kimseye çekici gelmemiş Sayın Bakan. "3 dersten kurs açarsak olmaz." demişler. Altı ay sonra ne yapmışsınız? 5 derse çıkarmışsınız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Danıştay...
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Danıştay ama her şeyi Danıştay... Tümüyle kendi elinizde, Danıştayın müdahale etmeyeceği bir yasa çıkartın. Yani, orada, yasanın dışında ya da yönetmeliklerle yaparsanız... 3'tü, 5'e çıktı, eminim iki ay sonra 7'ye çıkacak. Arkadaşlar ve şimdi, açtığınız o temel liselerin hepsi kapanmaya başladı, onlar, şimdi, tekrar etüt merkezi paralı kurs olabilir mi onun arayışına girdiler. Bunlar sadece sizin döneminizde yapılmış olanlar, tekrar altını çiziyorum.
Ve şimdi öğretmen atamalarında da... Yine beş yıl önce kaldırdınız -bugün Sayın Bakan adına "çakılı" dedi ama beş yıl önce "zorunlu"ydu- şimdi yeniden getiriyorsunuz. Ne değişti? Demek ki birisi yanlış; ya beş yıl önce yaptığınız yanlıştı ya şimdiki yanlış. Hakikaten, eğitim... Bir nesil yetiştiriyorsunuz. Bu başka bir bakanlıktaki yapılan hata değil. Mesela, İsrail'le hata yapıyorsunuz, altı yıl sonra başa dönüyorsunuz. Eskiden terörist ve düşman İsrail vardı, bugünden itibaren dost ve kardeş İsrail var yani yine sizin döneminizde. Ama olur mu? Olur. Uluslararası diplomasinin tanımlarından birinde zaten "Ülkeler kendi çıkarları için yalan söylerler." denir, diplomatların sözlerinden biri budur ama bu eğitim. Şimdi, bu sonbaharda -dilerim yanlıştır, Bakanın bu soruyu yanıtlamasını rica edeceğim- bir müfredat değişikliğinden söz ediliyor. Özellikle tarihte, bütün tarih müfredatını almışlar, bir taslak olarak İnönü'süz İkinci Dünya Savaşı, Atatürk'süz Kurtuluş Savaşı. Yani, nasıl yazacaksınız ben de merak ediyorum ama bunların... Dilerim yanlıştır, yanlışsa da "Öyle değilmiş." deriz ama yepyeni bir müfredat hazırlığına başlamışsınız. Şimdi, o zaman, bu müfredat da dört yıl önce değişmişti.
Arkadaşlar, özeti, artık geçmiş iktidarlar dönemini suçlayacağınız vakit geçti. On dört yıl. Çok örnek verdiğiniz Atatürk on beş yılda yaptı her şeyi, 1923-1938. Ama şimdi geldiğiniz günden beri eğitimin bütün alanlarını yapboz tahtasına çevirdiniz ve şimdi yeni bir dershaneyi öne çıkartıyorsunuz, Doğru Tercih Dershanesi. Görünen o ki paralelin yerine... Ha, devletin içinde hiçbir başka paralel güç olamaz, yani kabile devleti bile bunu kabul etmez, tamam ama onun yerine o güçlenmesin diye şimdi bambaşka bir güç ortaya çıkartıyorsunuz Sayın Bakan, Doğru Tercih Dershanesi, Etüt Merkezi diye. Onlar bütün binaları satın almaya başlamışlar, "Bakanlık bizi tercih ediyor." diye bir söz de yaymışlar ve şu an her yerde bütün öğretmenler de oraları tercih etmeye başlamışlar. Bütün bunlar sizin döneminizin bu karmaşasından kaynaklanıyor.
Yine, bir başka altını çizmek istediğim konu -sabrınızı çok zorlamak istemiyorum- engellilerle ilgili eğitim kurumları. Evet, önemli. Arkadaşlar, dünyanın her ülkesinde 10 kişiden 1'i engelli. Yani o engelliler bizim adımıza engelli çünkü her 10 kişiden 1'i engelli. Onların eğitimiyle ilgili Hükûmet de doğru bir adım atmıştır. Şimdi, onları biz biyometrik kimlik taramasından geçireceğiz. Bu konuda bilgiler geldiğinde popülist davranıp gazetelere haber yaptırmak üzere demeç verebilirdik, vermemeyi, burada size söylemeyi tercih ettik. Belki doğru değildir, belki doğrudur ama sizin çıkaracağınız bu biyometrik kimliği sadece bir firma üretiyor -5 milyon dolardır- sadece o firmadan almaya mecbur bu kişiler. Bu doğru mu? Firmanın adını vermişsiniz, bu doğru mu? Bunu geçtim, benim de yakın tanıdıklarım var, eminim hepinizin vardır yani engelli olan. O kişileri eğitime götürmek bile bir sorun ama orada elini tutu, dik tut... Yani o kişiler zaten oraya zorla getirilmiş, en ufak bir şeyden... Özellikle o otistik, down sendromlu olanlar böyle, en ufak bir olumsuzluk hissettiğinde orayı terk ediyor. Bunu yapacağınıza kamera sistemini getirin. Bakın orada kamerayla "Bir ay saklı kalması mecburdur." deyin, kaç öğrenci derse girmiş, girmemiş görürsünüz. Yoksa, o şey geldiğinde, bir tasavvur edin, bir engellinin... Kırk beş dakika ders Sayın Bakan, 5 kişi derse girdi, her birinin orada yoklaması ne kadar sürebilir? Bas-çek, biz bile zorlanıyoruz bazen. Yani, kimi yerleri ziyarete gittiğinizde el şeyi gerektiğinde, göz okuması falan gerektiğinde tam tutamıyorsunuz, "Odaklan." diyorlar. Biz zorlandığımız hâlde bu özürlüler, engelliler zorlanmayacak mı? Yani, dediğim gibi iki husus var: Tek firmadan almak zorunluluğu doğru mu, bu 5 milyon dolarlık bir alan mı? Zaten o kırk beş dakikalık dersi yoklamayla bu kadar geçirmek verimli mi?
Şimdi, burada, tabii, yasamızla ilgili, maarif müfettişliğiyle ilgili konulara zaten yeri geldikçe uzun uzun değineceğiz ama ben tekrar, o konuya girmeden, benim dileğim, sizin... Evet, bu bir kariyer mesleğidir, bu kariyer mesleğindeki kişiler bu kariyerlerinden olduğunda buna "Bir kere değişmekle bir şey olmaz." denmez. O kişiler hem kendileri mağdur olacaklar hem de Millî Eğitime giren kişi o kuruma olan saygısını yitirecek "Ya, her an değişebiliriz, kariyer mesleği ama farklı bir durum olabilir." diyecek ve zorlanacak.
Çok fazla girmedi Sayın Bakan ama bir de liseler konusuna girmek istiyorum. Bu liseler neden ayakta Sayın Bakan? 370 lisede neden bildiri yayınlanıyor? Burayı biraz deştiğinizde, onların proje okullar olmasından kaynaklanan bir müdür ataması çıkıyor ortaya. İstanbul Erkek Lisesinde başladı. Şimdi, bunu siz çıkardınız, dediniz ki: "Bunlar proje okul." Nasıl proje okul? "Proje okullara müdür ataması genel hiyerarşi dışı olacak, istediğimiz kişiyi atayacağız." Ama orada çıkan sonuç da bu. Liyakat... Biraz önce benden önceki arkadaşların çok sık söylediği gibi, bir müdürün bu tür okullarda, hele gelenekselleşmiş okullarda... Yani, öğrencilerin her biri zaten... Yani, on dört yaşından sonra hepimizin... İşte, benim çocuğum on beş yaşına geldiğinde "Baba ben hafta sonu arkadaşlarımla beraberim, kaç döneceğimi ve nereden alacağını söylerim sana." diyor. Kimliği oluşuyor o kişilerin. Onları böyle kimliksiz... "Onlara biz söyleriz, istediğimiz gibi kıvama getiririz." diyemezseniz. Bu proje okulları da, proje müdürleri de... Yani, ne projesiyse bizi de bu konuda bir aydınlatmak... Çünkü, nasıl bir sonuç aldınız, bunu değiştirmeyi düşünüyor musunuz, o müdürlerden nasıl bir verim aldınız, bu konuda bilgi sahibi olmak istiyoruz.
Bir de şimdi, burada, beş yıl güneydoğuda... Tabii ki zaman zaman ben de gittim, orada gezilere gittiğimizde özellikle doktorlarla ilgili, bir doktor güneydoğuda bir yıldan fazla kaldıysa "Buralı oldu, bu artık buralı" diyorlar çünkü bir yıldan fazla kalmıyorlar. Öğretmenler için de evet, orada kalmaları sorun ama mecburen orada tutacağınız kişi nasıl bir formasyona sahip olacak? Yani şimdi birden "Biz yaptık, oldu." deyip nasıl bir sonuç alacaksınız? Yani kuralı belli değil; ben baktım, yönetmeliği var mı, belli değil. Nasıl atanacaklar? "Sonra açıklayacağız." demişsiniz yani o şeyde. "Sonra" ne? Yani, madem böyle bir şey planladınız, bunun ayrıntıları belli mi? O belli değil.
BAŞKAN - Sayın Balbay, lütfen, toparlarsanız...
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Peki, toparlıyorum.
Bir de şimdi, gerçekten, hani cumhuriyetin ilk yıllarına, bu yıllara değil de tümüne bir bütün olarak bakıp eğitimde, her alanda gelişmeyi kafaya koymak lazım ama güncel bir sorun da var. Arkadaşlar, hepiniz az çok, futbolla doğrudan ilgili olmayanlar bile televizyonlardan izliyordur. 2002 yılında Türkiye -bizim Komisyonumuzun adı Spor Komisyonu, spor da bizim Komisyonumuzun sahasına giriyor- dünya 3'üncüsüydü, bugün Avrupa'da ilk 16'ya giremedik. Lütfen bir muhakeme edin, neden bu? Şimdi, bakıyorsunuz, bütün gazetelerde -istisnasız ama- birinci sorun iyi oynamaktan önce para, oraya da girmiş. Çünkü, gene, biraz önce Kamu İhale Yasası'nda söylediğim gibi... Hatta, Millî Eğitim bütçesinde de asıl unsur paranın nerede harcanacağı. Yani o öne çıkmış arkadaşlar. Ve burada sporcularımız yani o futbolcular "Ben 240 bin euro prim alıyorum, öteki futbolcu 20 bin euro alıyor." diyor. Bu neye göre, belli değil.
Yine, öteki alanlarda da -bizim Komisyonumuzun da sahası olduğu için söylüyorum- cumhuriyet tarihimizin en çok dopingli sporcusunun olduğu dönem bu dönem. Çünkü, onlara "Kısa sürede sonuç alalım." deyip doping... Arkadaşlar, en azından ahlaksız bir şey doping ama bu dönem... Ben üniversite yıllarımda atletizm yaptım, 6 madalyam hâlâ benim için şeydir yani ilgiliyim bu alanla, sadece ilgiliyim bu alanda, sadece bilmeden, gazete haberleriyle konuşmuyorum. Kendi atletlerimiz, kendi başarılı olabilecek atletlerimiz ikinci plana itilip... "Ya önümüzdeki ay madalya alalım." Sayın Yılmaz bütün şeyiniz bu, "Ya önümüzdeki ay madalya alalım." Yani böyle üç ay sonra...
Olaylardan sonuç çıkarıp ve...
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) - Öyle bir derdimiz yok, çarpıtmayın lütfen.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Ama işte devşirme, dünyadan getirdiğiniz....
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) - Olaylardan sonuç çıkarıp bize çarpıtma yapmayın, bizim öyle bir derdimiz yok.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Hayır, hayır, genel, bu iktidarın dönemi.
BAŞKAN - Evet, lütfen...
MEHMET AKİF YILMAZ (Kocaeli) - Spora da yaptıklarımızı...
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - "Ben başka Yılmaz'a demiştim, Bakan Yılmaz'a demiştim." diyeyim, peki.
Sayın Bakan, devşirme mantıkla olunca ortaya bu çıkıyor.
BAŞKAN - Sayın Balbay, lütfen.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Şimdi, burada ÖSYM'yi de biz alt komisyonda sadece dinlemekle yetindik, burada biraz daha ek bilgiler de aldık, onların da altını çizeceğiz.
BAŞKAN - İlgili kısım gelince zaten maddeler üzerinde görüşeceğiz, çok teşekkür ederiz.
MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Peki Sayın Başkan ama bu değişikliklerin de yüzde 80'inin, daha önce bu iktidar döneminde yapılmış değişikliklerin değişikliği... Bu Nasrettin Hoca'nın tavşanının suyunun suyu gibi bir hâl aldığını vurgulayarak noktalıyorum.