| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 19 .11.2014 |
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben öncelikle hepinize teşekkür ediyorum. Gerçekten burada çok değerli görüşler ifade edildi, sunuş konuşmamda da belirttim, biz bu görüşlerden 2015 yılı çalışmalarımız içerisinde istifade edeceğiz, bunun özellikle bilinmesini isterim.
Tabii, Divandan benim bir de ricam olacak: Konuşmalar sırasında da bayağı sorular soruldu, cevaplar istendi, izniniz olursa onlara da kısaca değinmek isterim.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, değerlendirmelere cevap verin ancak spesifik soruları burada olan arkadaşlarımızdan alalım. Bütün bakanlıklara ve kurumlara da şu an biz zaten yazı gönderdik, 25 Kasım Salı gününe kadar bize bütün bu sorulan soruların cevaplarının verilmesi noktasında.
Buyurun.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Peki.
HSYK'nın yapısı ve seçim usulü konusu çok tartışıldı, ben bu tartışmaların sağlıklı olduğunu düşünüyorum çünkü HSYK'nın seçim usulünün ben de yargıyı ayrıştırdığına, böldüğüne, kutuplaştırdığına, politize ettiğine inanıyorum, ben bu inancımı değişik vesilelerle ifade ettim; hâkim ve savcılarımız da "Bizi bundan kurtarın." diyorlar yani onlarla görüştüğümüzde onlar da bu noktada müştekiler. O yüzden, ben çağrımı burada ifade ettim, daha önce siyasi partilerin grup başkan vekillerini HSYK Kanunu görüşmeleri sırasında bizzat gidip ziyaret ettim ancak bir uzlaşma zemini olmadı ama Türkiye'nin HSYK'nın yapısı ve yargıyla ilgili konularda ciddi bir anayasa değişikliğine ihtiyacı var. Bu eleştiriler dün öyleydi, bugün böyleydi, onu bir tarafa koyarak bizim bakmamız lazım, realite budur, biz bunu ne kadar geciktirirsek o kadar ülkemizin aleyhine olur. Onun için, yeni anayasa konusunda eğer gruplarımız uzlaşma imkânı bulamazlarsa hiç olmazsa yargıyla ilgili konularda birlikte oturalım, birlikte yazalım, birlikte tartışalım ve birlikte bir adım atma imkânını bulalım. Bunu biz başarabiliriz, bunu yapabiliriz. 2018'deki HSYK seçiminin yeni usulde yapılmasının yargıya da hepimize de çok büyük yararı olacağı kanaatini buradan ifade etmek isterim.
Tabii, hasta tutuklularla ve hükümlülerle ilgili konuda eleştiriler yapıldı, ben de bu eleştirilere kısmen katılıyorum. Bizim bu konuya insani yönden bakmamız lazım, öyle de bakıyoruz. İnsani açıdan önce bir yasal düzenleme yaptık, sonra bu düzenlemenin uygulamasında bazı aksaklıklar çıktı, o aksaklıkları giderici bir değişiklik yaptık, "Toplum güvenliği bakımından tehlikeli" kriterinin önüne "Somut tehlike" kriterini koymak suretiyle rapor alanların genel değerlendirmeleriyle bu imkândan yararlanmasının engellenmesinin önüne geçmek istedik. Bu uygulama şu hâliyle devam ediyor ancak bunu da biz yeterli görmüyoruz işin doğrusu. Bunun üzerinde de yeni bir çalışmayı yaptığımızı buradan paylaşmak isterim. Hasta tutuklu ve hükümlülerle ilgili yeni bir çalışmayı hem Kanunlar Genel Müdürlüğümüz, Adli Tıp Kurumumuzla da Ceza Tevkifevleriyle de iş birliği içerisinde bir hazırlığımız yürüyor, bu hazırlık bittiği zaman da onu kamuoyuyla paylaşacağımızı buradan ifade etmek isterim.
Tabii, ceza infaz kurumlarındaki personelin durumu konusundaki eleştirilere katılıyorum, hakikaten çok zor şartlar altında görev yapıyorlar, bunların durumlarını iyileştirmek gerektiğine biz de katılıyoruz. Şu anda Genel Kurulun gündeminde bulunan cezaevlerinin dış güvenliğine ilişkin kanun tasarısı içerisinde yıpranma payını getiriyoruz. Bunlar artık yıpranma payından, yıpranmadan istifade edecekler. Özlük haklarında da yani çok böyle üst düzeyde bir iyileştirme değil ama şu anki mevcut durumu biraz daha ileri götüren bir iyileştirmeyi de ceza infaz kurumlarında görev yapan personelimizle ilgili yaptığımızı bilmenizi isterim. Ceza infaz kurumlarının dış güvenliği tabii değiştikten sonra, Adalet Bakanlığına geçtikten sonra da kademe olarak dış güvenlikle ilgili 15 bin civarında bir infaz koruma istihdamı yapılacağını da buradan ifade etmek isterim.
Tabii, yine, burada ak sarayla ilgili konuşmalar oldu. Orada benim ifade etmem gereken bir husus var. Yargı tartışmaları yapıldı ama yargı konusunda bir eksik bilgi var. Zira bu konu yargıya taşınmış, Ankara 11. İdare Mahkemesi 17/2/2014 tarihinde yürütmeyi durdurma kararı vermiş, bu yürütmeyi durdurma kararı Danıştaya taşınmış, Danıştay 14. Dairesi aynen şu kararı veriyor, diyor ki: "İşleme konu alanın yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri ile insanlık tarihi, millî tarihimiz veya askerî harp tarihi açısından çok önemli tarihî olayların cereyan ettiği alanlar olarak tanımlanan tarihî sit özelliklerini taşımadığı ve bunu ortaya koyacak herhangi bir bilgi ve belgeyle bilimsel araştırmanın da olmadığı, ayrıca 24/3/1950 günlü, 5659 sayılı Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü Kuruluş Kanunu ile statüsünün ve koruma kullanma koşullarının belirlendiği görüldüğünden tarihî sit şerhinin kaldırılmasına ilişkin dava konusu işlemin iptali yolundaki idare mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle uyuşmazlığın niteliğine ve temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenlere göre Ankara 11. İdare Mahkemesinin ilgili kararının kanunun 52'nci maddesinin (1)'inci fıkrası uyarınca yürütmesinin durdurulmasına oyçokluğuyla karar verilmiş." ve 11/6/2014'te onunla ilgili karar bu. Dolayısıyla, burada mahkeme kararı sanki burayı iptal etmiş, burada kaçak bir durum varmış gibi bir şey var, ilk derece mahkemesinin verdiği karara Danıştay onay vermemiştir. Dolayısıyla, burada bir mahkeme kararını uygulamama gibi, mahkeme kararına aykırı davranma gibi bir durum söz konusu değildir.
Öte yandan, benim, sarayla ilgili... Saray deniyor ama Cumhurbaşkanlığı hizmet binası esasında orası diyelim veya başka bir isim alınır, Çankaya Köşkü'ydü, şimdi Cumhurbaşkanlığının yeni binası. Şimdi, bir değerlendirme yapılıyor, ben bunu Antalya'da değerlendirdim. Neden değerlendirdim? Çünkü sanki özel bir mülk yapılmış gibi, şahsa bir saray yapılmış gibi değerlendirme yapılıyor, hâlbuki bu ülkenin bir Cumhurbaşkanlığı makamı hizmet binasıdır, o amaçla kullanılacaktır, özel mülk değildir. İkincisi: Sanki Cumhurbaşkanımız lükse çok düşkün, şatafatla ilgili bir derdi var, böyle bir isteği var, onun için yapılmış gibi bir algı da meydana getirildi. Ben milletvekili oldum 2002'de, o zaman milletvekili lojmanları vardı burada ve vekiller lojmanda oturuyordu. Sayın Cumhurbaşkanımız -o zaman Başbakanımızdı, hiç unutmuyorum- Bilkent Otelde dedi ki: "Milletvekilleri halktan kopuk bir yerde değil, halkın arasında olacaklar, aynı apartmanda, aynı pazarda, aynı yerde olacaklar, lojmanları boşaltıyoruz." İlk yaptığımız iş bizim budur, lojmanları boşalttık. Sayın Cumhurbaşkanımız on iki yıla yakın Başbakanlığı süresinin içerisinde Keçiören'de bir mahallemizde, hepimizin oturduğu türden bir evde oturmuştur. Şimdiye kadar, bugün "saray, saray" diyenler, işte oradan bir itibarsızlaştırma operasyonu -Sayın Cumhurbaşkanımıza dönük- yapanlar, on iki yıldır Başbakanlık Resmî Konutunu kullanmayan, daha iyi bir yer kullanma imkânı olabilir, çünkü yasalar da müsait, yapmayan ama halkın arasında, onlarla beraber, hepimizin evi gibi bir evde oturan Sayın Cumhurbaşkanımızın bu oturmasını, buradaki ikametini hiç dile getiren olmadı. Sanki başka bir noktaya konu çekildi. Bu bir itibarsızlaştırma operasyonu. Ben Antalya'da bunları anlattım. Ayrıca dedim, bakın on iki yıldır ramazanda iftarlar olur, daha bir tane iftarı lüks yerde yapmamıştır, katılmamıştır. Bize de tavsiyesi, "Siz de katılmayın, halkın arasına gidin, çadırlara gidin, mahallelere gidin." Hiçbir tane örneği yoktur.
Sayın Cumhurbaşkanımızın çocuklarının düğünleri olmuştur. İstanbul'da herkesin yaptığı yerlerde düğün yapılmıştır, hiçbir otelde düğünü yoktur. Biz başkaları nerelerde düğün yaptı biliyoruz. Benim evladımın veya herhangi bir vatandaşımızın evladının düğünü nasılsa aynen öyle oldu. Şimdi, şu son olaylar nedeniyle bir iftira kampanyası içerisinde gündeme gelmese, yani Sayın Cumhurbaşkanımızın evlatlarının isimlerini bile Türkiye kamuoyu -bir tanesi hariç- doğru dürüst bilmezdi. Ama şu son 17 Aralık sürecinden sonra bir itibarsızlaştırma katliamı çerçevesinde maalesef insafsızca, haksızca eleştiriler oldu. Bu, ülkemizin itibarı için de önemli bir konudur.
Hatırlarım ben, Esenboğa Havaalanı vardı. Türkiye'yi büyük görenler, havaalanına inince Türkiye'nin kaçıncı dünya ülkesi olduğunu bilmezlerdi. Sonra gecekonduların arasından -o yol da çok kötü- o yoldan geçer Ankara'ya gelir, kafasındaki büyük Ankara, büyük Türkiye hayali yıkılır. Ona göre burada görüşmesini yapar giderdi. Bizim ilk yaptığımız iş Esenboğa'dır, sonra o yoldur, sonra o yolun etrafıdır. Şimdi gelenler ne yapıyor? Türkiye'ye ilişkin iyi bir kanaatle gidiyor. Cumhurbaşkanlığı Hizmet Binasının, bu ülkenin ve milletin onuruyla, büyüklüğüyle mütenasip olmasını arzu etmek kötü bir şey değil ki.
Geçmişte Çankaya'nın yapıldığı zaman Türkiye'nin ekonomisi daha kötüydü, Pembe Köşk'ün yapıldığı zaman Türkiye'nin ekonomisi daha kötüydü. Ben oraları biliyorum, oraları gittim ziyaret ettim, içinde neler olduğunu da biliyorum. Orada, bilardo var Pembe Köşk'ün içerisinde, o günün şartlarıyla bugünün şartları bir değil. O şartlarda yapılıyor. Niye bu millet hiç eleştirmiyor? Çünkü, herkes Çankaya gibi, bu ülkenin Cumhurbaşkanının olduğu yeri ülkenin itibarıyla, milletin itibarıyla ilgili olduğunu bilir ve buradaki harcamalara kimse bir şey demez. Dünyanın bütün ülkelerinde böyledir. Bir tane Cumhurbaşkanının şeyi var, onu kalkıp eleştirmek, fevkalâde yanlış buluyorum ben. Ha "Daha iyi şöyle yapılabilirdi." denebilir ama burada bir haksızlığın olduğunu özellikle ifade etmek isterim.
Tabii, "Yargıtay, Danıştay üyeliği seçimi için 20 olan kıdemi 17'ye indirdiniz." dendi. Şimdi, bir defa 17'ye indirme konusu teklifte yoktu. Adalet Komisyonu görüşmeleri sırasında muhalefet partilerimizden gelen öneri üzerine, biz de onu kabul ettik, tamam dedik, bir uzlaşmayla... Önerge AK PARTİ'li vekiller tarafından verilmiştir ama bu konuda partilerin bir uzlaşması olmuştur, öneri de onlardan gelmiştir. Bizim gündemimizde böyle bir şey yoktu. Öyle olunca biz de madem böyle bir uzlaşma var, biz o uzlaşmaya uyduk, o çerçevede bir değişiklik yaptık. Onu özellikle ifade etmek isterim.
Tabii, bu taşıtlarla ilgili bazı şeyler soruldu, Bülent Bey yok, o zaman Başkanın dediğine uyalım, yazılı cevap verelim ama...
BAŞKAN - Lütfen.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - ...ben sadece, bu taşıtlarla ilgili şunu söyleyeyim: Bunların bir kısmının ömrü dolmuş yani 98'den önceki tarihli bakım, onarım ve benzeri nedenlerle daha büyük masraf tutuyor. Bunlar düşülüyor şeyden, yenileri alınıyor. Yani zaruretten kaynaklanan bir durum var. Yoksa lüks taşıt ihtiyacından falan değil. Bunu özellikle ifade etmek isterim. Diğer konularda, sayın vekilimiz olsaydı cevap verirdim ama şimdi burada yok. Onun için onu erteleyeyim, diğer arkadaşlarımızın sorularına cevap vereyim.
Şimdi, tabii suçların artmasıyla ilgili konuşuldu, Vahap Bey bunları dile getirdi. Gerçekten, suçlularla ilgili rakamlar büyük yani hakikaten şey değil. Biz bu ekonomiyle veya ülkedeki kamu düzeni, kamu güvenliğiyle bir irtibatını bunu kurmak isteyen kurabilir ama bizim yaptığımız analizlerde şöyle bir şey var: Eskiden, suçların cezası yüksek değildi. Şimdi cezalar arttı. İnfazı eskiden beşte 2 yani yüzde 40 infaz ediliyordu, şimdi üçte 2'si infaz ediliyor. İnfaz da arttı. Tabii Yargıtay, Danıştayda daire ve üye sayısı eskiden az olduğu için dosyalar uzun süre beklediğinden karara bağlanması da gecikiyordu. Şimdi, daha hızlı karar alma gibi bir imkân da doğmuş oldu. Tabii, yeni suç tipleri de çıktı. Özellikle, iletişimle ilgili konularda geçmişte olmayacak kadar bir şey de çıkmış oldu. O nedenlerle, bunun artmalarının olduğunu düşünüyoruz. Tabii, bizim özellikle bunun üzerinde tekrar mutlaka durmamız gerekiyorsa, bizim durmamız da lazım. Onun üzerinde, çünkü Bakanlık olarak bizim görevlerimizden biri de bu. Türkiye'nin adalet politikasını belirlemek ve bu konuda suç ve cezayla ilgili konularda da herkesten daha fazla emek vermek. Bunun üzerinde, bundan sonraki süreçte de çalışmalarımızı devam ettireceğiz.
Bu AİHM istatistikleriyle ilgili ihlal sayıları ve derdest dosya sayısına göre yayın yapılmaktadır. Kabul edilebilirlik kararı verilen dosya sayısına ilişkin istatistik yok. Bizimki, benim verdiğim buradaki dosya sayısına göredir. Sayın Gök burada yok ama onun verdiğiyse ihlal sayısına göredir. Şimdi, o oradan baktı, ben buradan baktım. Normaldir, muhalefet aleyhte olan bir noktadan bakıyor, biz de pozitif olan bir noktadan bakmış olduk. Ama benim verdiğim bilgi yanlış bir bilgi değil. Ben, doğru olan bir bilgiyi değerli heyetle paylaştım, bunu özellikle bilmenizi isterim.
Tabii, bir başka konu da bu IŞİD'le alakalı, OECD raporuyla ilgili söylendi. OECD raporu, Ekim 2014 tarihinde gerçekleştirildi ve yayınlandı. Şimdi, OECD raporu, yabancı Rüşvetle Mücadele Çalışma Grubu'nun üç aşama incelemesinden Türkiye başarılı bir şekilde geçti. Esasında, İsveç gibi Yunanistan gibi pek çok Avrupa Birliği üyesi ülke, bu süreci geçemezken Türkiye ilk incelemede bu süreçten geçti. Tabii, Türkiye'ye övgüler de var, eleştiriler de var. Tabii OECD raporunda kendi yetki alanı yani göreviyle ilgili kısımda çalışma yaparken Türkiye'de görevi dışında da bir değerlendirme yapmış oldu ama burada bir hususu özellikle ifade etmek isterim. Hani Türkiye'de yabancılarla ilgili rüşvet konularında dava açılmadığı, ceza alınmadığına ilişkin bir eleştiri var. Bu eleştirinin ceza alınmadığına ilişkin kısmı doğru ama bu sadece Türkiye'yle ilgili değil. Bugün, gruba üye, OECD'de 41 ülkenin yarısından fazlasında mahkûmiyet bir tarafa, yürütülmekte olan herhangi bir soruşturma dahi yok. Yani bu şeye baktığınız zaman, böyle bir durumla da burada karşılaştığımızın bilinmesini özellikle isterim.
Tabii, Niğde Ulukışla'daki IŞİD terör örgütü üyelerinin saldırısına ilişkin kişiler şu anda Türkiye'de, cezaevindeler. Benim elimdeki şeye göre Ankara 2 No.lu F Tipi Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu durumdalar. Yargılamaları devam ediyor, 3 terör örgütü mensubu. Şu anda cezaevlerinde, 19/11/2014 tarihi itibarıyla ceza infaz kurumlarında bulunan -şu anda bana arkadaşlarımın verdiği şeye göre- 16 tane IŞİD terör örgütü üyesi ve onun adına eylem yapmaktan kişi, şu anda cezaevlerimizde tutuklu olarak bulunmaktadır.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - İçerisinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları var mı?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Elimde o bilgi yok Adil Bey yani bana rakamlar verilmiş arkadaşlarımız tarafından.
VAHAP SEÇER (Mersin) - Takas yok anladığım kadarıyla.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Anlamadım.
VAHAP SEÇER (Mersin) - Takas yapılmadı o zaman rehinelerle ilgili.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Hayır, şimdi o takasla ilgili -Siz mi sordunuz?- bir arkadaşım sormuştu.
VAHAP SEÇER (Mersin) - Ben sordum.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Şimdi, Danimarka'yla ilgili konuda Danimarka'nın iddia ettiği isim mahkeme tarafından tahliye kararı verilmiş, tahliyeye istinaden de çıkmış. Bizim, Adalet Bakanlığı olarak bu konuya bir müdahale etmemiz söz konusu değil, mahkemenin kararı. Mahkeme tahliye kararı veriyor, tahliye kararına istinaden çıkıyor.
Bir de tabii, Sayın Musa Çam, İzmir Milletvekilimiz, bu ses, "tape" konularıyla ilgili adli tıp kurumu raporu konusu. Tabii, burada rapor ses ile sesin konuşanlara ait olup olmadığı üzerinde bir inceleme yapıyor, bir de "tape"lerle ses arasında uyum olup olmadığına dair bir inceleme yapıyor adli tıp kurumu. Ama, burada montaj ve kurgu olup olmadığına dair bir inceleme yapmıyor. Sadece "Ses konuşana aittir, "tape" ile ses arasında uyum vardır." şeklinde bir rapor veriyor. Yoksa, bunların içerisinde ilave, çıkarma, montaj, kurgu konusunda bir inceleme yapılmadığını buradan onu özellikle ifade etmek isterim.
Efendim, 2013 Ocak ayı itibarıyla 443, 2014 yılı Ocak ayı itibarıyla 519, bugün itibarıyla 446 hâkim ve savcı Bakanlık merkezinde görevlidir. 2014 Mart ayında 515, Nisan ayında 328, Mayıs ayında 443 hâkim ve savcı sınıfından görevli personel olmuş yani mart, nisan, mayısta.
Sayın Keskin'in sorusunda, orada rakamlar yok. Çünkü, biz hemen burada -size yazılı olarak isterseniz- bu rakamları çünkü birden sorduğunuz için onlara yazılı...
ADNAN KESKİN (Denizli) - Tamam, teşekkür ederim.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Hasta ve tutuklu hükümlüler konusunda Sayın Adil Zozani infaz tehir kararı verilen adli 272 kişi, terörden de 28 kişi olmak üzere, 300 kişi hakkında verilmiş, işlemi devam eden, hastane aşamasında 697 kişi var, adli tıp aşamasında ise 307 kişi var.
Burada bir şeyi daha ifade etmem lazım: Adli tıp aşamasında rapor konusu uzamıyor yani o konuda bir eleştiri var. Hemen gelir gelmez, en geç onbeş-yirmi günlük süre içerisinde geri gönderiliyor.
Hasta, tutuklu ve hükümlülerin sağlık bilgileri UYAP'ta tutulmaktadır. Ceza infaz kurumlarındaki personele hizmet öncesi ve hizmet içerisinde eğitim merkezlerinde insan haklarına ilişkin ders de yapılmaktadır.
Yabancı tutuklu, hükümlü sayısı şu anda 2.760 kişi var, bunlardan 700'ü Suriye'den ülkemize iltica edenlerden oluşmaktadır.
Şimdi, AİHM'in 3'üncü maddesine göre, Sayın Zozani'nin, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarına hükmedilmesi nedeniyle Abdullah Öcalan hakkındaki karar... Onu kastediyorsunuz değil mi?
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - O da var, başka karar da var.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Yok yani senin kastettiğin bu.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - AİHM...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - O da dâhil, başka.
Tabii, şu anda bizim kanunumuz ağırlaştırılmış müebbet hapisle ilgili bir hüküm içeriyor. Biz bunu uyguluyoruz. Bununla ilgili, AİHM bu konuda hak ihlali kararı verdi ama bu konuda şu anda bir değişiklik düşüncemiz yok. Onu özellikle ifade etmek isterim.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, dört dakikamız var. Uzattım ben süreyi. Lütfen toparlayalım.
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - 8 çocuk için Van Ceza... Hayır, bu iç hukuk düzenlememiz bizim.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Uyumlaştırma...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Hayır, şu anda bizim böyle bir çalışmamız yok, bir çalışma yapmayı da düşünmüyoruz yani onu da özellikle söyleyeyim.
8 çocuk için Van Ceza İnfaz Kurumunda uygun yer olmaması nedeniyle güvenlikleri açısından Sincan Çocuk Ceza İnfaz Kurumuna nakli yapılmış olup, sevk hususunda çocukların kendi istekleri de bulunmaktadır.
Dağıtım şirketleri dışındaki süreli yayınlar hususunda bir yasaklama bulunmamakta olup, sipariş verilen yayınlar ceza infaz kurumları kanunlarına alınmaktadır yani burada bir sıkıntı yok.
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Yeni bir genelgeniz yok mu bu konuda?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Bana verilen bilgi Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürümüz bu notu gönderdi yani ona da tekrar bir daha bakalım, şu anda şey yaptığına göre.
BAŞKAN - Sayın Zozani...
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Tabii, Türkiye geneli hâkim, savcı...
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Elinizde başka bir genelge yok mu?
BAŞKAN - Sayın Zozani...
ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Yeni bir genelge yok mu bu konuda?
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Ben şey yapayım tekrar.
HSYK genel kadro durumu, bunlarla ilgili yani HSYK'da şu anda Teftiş Kurulunda 55 tane, Genel Sekreterlikte 46 tane kadro durumu boş olarak... Teftiş Kurulunda 55 kişi boş yani şu anda kadromuz boş. Genel Sekreterlikte 46 tetkik hâkimi dolu. Şu anda da 110 müfettiş var, görev yapıyor. 250 idari personel görev yapıyor, şu anda 138 idari personel de boş bulunmaktadır. Oradaki rakamlar bu.
O görevlendirmelerle ilgili şu anda elimizde, onları hemen birden şu anda çıkarma imkânımız yok. Onları uzun uzun sordunuz ama onlarla ilgili rakamları biz size çıkardığımızda iletelim diyorum.
Ben, tekrar teşekkür ediyorum. Bütçemizin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Katkı veren, eleştiren bütün milletvekillerimize teşekkür ediyorum.