| Komisyon Adı | : | MİLLİ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU |
| Konu | : | Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/721) (Alt Komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 27 .06.2016 |
GAYE USLUER (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, eğitim üzerine uzun uzun konuştuk, eğitimin ne kadar iyi duruma geldiğini, iyi duruma gelsin diye neler yapıldığını konuştuk.
Gerçekten, bu noktada hepimizin sorgulaması gerekiyor, eğitimi ne için yapıyoruz, ne için eğitim yapıyoruz ya da? Tabii, her şeyden önce, amacımız iyi yurttaş yetiştirmek. Daha iyi yaşam için eğitim diyoruz, refah düzeyini artırmak için eğitim diyoruz, iş bulabilelim diye eğitim diyoruz ama biraz önce bir sayın hatibin söylediği gibi kodlama üzerine eğitim yapmıyoruz. Kodlamadan bahsettiğimizde, belli bir tipte, belli bir prototipte insan yetiştirmekten bahsediyoruz ki buradaki amaç ne daha iyi yurttaş yetiştirmektir ne daha refah düzeyini artırmaktır, kodlama dediğimizde hedefimize uygun insan tipi, bunun doğru bir tanımlama olmadığına işaret etmek istiyorum.
Şimdi, iyi eğitimin tabii ki, çeşitli ölçütleri var, bunlardan bir tanesi derslik sayısı. Derslik sayısının çoğalması elbette ki iyi eğitim ölçütlerinden nicelik olarak ama nitelik için bir karşılığı var mıdır? Her zaman yoktur. Derslikteki öğrenci sayısı elbette ki önemlidir. Ben 60 kişinin okuduğu bir derslikten mezun oldum, sınıfımızdan 6 kişi tıp fakültesini kazandı en yüksek puanlarla yani her zaman bu da tek başına bir ölçüt olmamakta. O derslikteki üniversite sınavını kazanan öğrenci sayısı önemlidir elbette ki, bütündeki sayı önemlidir. Üniversite sayısının artmış olması iyidir ama üniversite sayısının artmış olması eğer o ülkede refah oranını değiştirmiyorsa, o ülkede iş bulma oranını değiştirmiyorsa yine bir anlam taşımaz. Hafta sonu İstanbul'daydım, bir devlet üniversitesinden bir vakıf üniversitesine geçen tıp kökenli bir hocaya "Nasıl?" dedim, "Çok iyi." dedi. "Ne iyi?" dedim, "Ekonomik olarak, para iyi." dedi. "Peki, eğitim nasıl?" dedim, "Çok kötü." dedi. "Neden?" dedim... Özel hastaneye gelen hasta öğrenciye muayene olmak ister mi? Özel hastaneye gelen hasta öğrencinin kanını almasını ister mi, sonda takmasını ister mi? Yani bu vakıf üniversitelerinde tıp fakülteleri bir garabet. YÖK temsilcimiz de burada, özel hastanelerde öğrenciye hiçbir işlem yaptırılamaz. Üniversite hastanelerinde, devlet üniversitelerinde bile hasta eğer hocanın özel hastasıyla der ki: "Hocam, benim kanımı intörn almasın." Dolayısıyla, üniversite sayımız çok, tıp fakültesi sayımız çok da o tıp fakültelerinden mezun olan doktorlara canımızı nasıl emanet edeceğiz ben onu düşünüyorum, gelecekte onlar bizim doktorlarımız olacak.
Şimdi, PISA sonuçları elbette ki önemli, neden önemli? Bir ölçüt, yani eğitimde derslik sayısını artırdık, çok başarılıyız; öğrenci sayısını düşürdük, çok başarılıyız; üniversite sayımız çok; bunlar ölçü değil, somut değerler üzerinden ölçmemiz gerekiyor. son PISA 2015'te yapıldı ama sonuçları bu yılın sonunda yayınlanacak, 2012 bizim elimizdeki son sonuç. 65 ülke arasında 45'inci sırada olduğumuzda herhâlde hemfikiriz, sorun yok; matematikte 44, okuma anlamada 42, fen bilimlerinde 43. Şimdi, 2009 sonuçlarımız da aynı, 2009-2012 arasında hiçbir değişiklik yok ama biraz önce Sayın Bakanımız söyledi, 2013 ile 2012'yi kıyaslarsak bazı iyilikler var ama bu iyiliklere de hani, istatistiki bilgiye ne taraftan bakarsanız sonucu öyle yorumlama şansınız var. Şimdi, bir asgari performans düzeyi var PISA'da bir ve ikinci derecede. Şimdi, asgari performans düzeyine ulaşamamış öğrenci sayımız, dikkat edin, asgari performans düzeyine ulaşamamış öğrenci sayımız 2003 ile 2012'yi kıyasladığımızda azalmış yani iyileşme bizim asgari performansı sağlayabilen öğrenci sayımızda. Ne kadar? Matematikte asgari performans düzeyinde yüzde 42 oranında iyileşme var, okuma anlamada yüzde 22, fen bilimlerinde de yüzde 26. Şimdi, Çin'deki rakamlara baktığımızda -en iyi ülke- 613, 580, 570 gibi ölçümler var, bizde 450'ler civarında yani bu rakamlar bize gerçek durumu vermesi açısından önemli.
Şimdi, "Leyla Hanım'a cevap mı vereceksiniz?" dedi Beşir Başkanımız, şöyle efendim: PISA sonuçlarını değerlendiriyorlar, diyorlar ki: "Ülkeler arasındaki farklılıklar neler? Hani, neden bazı ülkelerde çok iyi, bazı ülkelerde de hep kötü?" Şimdi, ülkeler arasındaki sosyoekonomik düzey farklılığı sonuçları etkiliyor. Okul öncesi eğitim sonuçları etkiliyor. Okul öncesi eğitimin zorunlu ve yaygın olduğu ülkelerde PISA sonuçları daha iyi. Öz güven, öz güveni gelişmiş bireylerde PISA sonuçları daha iyi. İşte, okul öncesi eğitimde sosyalleşme, toplumla barışık olma, öz güven kazanma derken tam da bunlardan bahsediyoruz. Tabii ki, aileler, ailelerin beklentisi önemli, aile ne istiyor? Kız çocuğum erkenden evlensin mi istiyor, kızım da oğlum gibi okusun mu istiyor? Ailenin beklentisi sonucu etkiliyor. Tabii ki, o ülkenin öğretim, öğrenim yöntemleri önemli yani kodlama mı yapıyorsunuz, kodlama mı istiyorsunuz, yoksa iyi eğitim mi istiyoruz? Bu önemli. Öğretmenler çok önemli, mutlu öğretmenler, prestijli öğretmenler, tatmin olan öğretmenler; bu öğretmenlerin öğrencileri PISA sınavlarında da daha başarılı oluyor.
İşte, geldiğimiz nokta, gerçekten 4-6 yaş grubu için zorunlu okul öncesi eğitimin neden önemli olduğunu gösteriyor. Sayın Bakanım, elbette ki sıbyan okullarının tarihçesi eski, Osmanlı'da var, Selçuklu'da var ama en yaygın sıbyan okulları Osmanlı döneminde ve burada bir kodlama var bakın, çok enteresan, sıbyan okullarına başlama yaşı çocuklar için dört yıl, dört ay, dört gündü yani nasıl bir kodlama? 4, 4, 4 diye. Ha, bu bir şüphe, bu iyi niyet, kötü niyet, her şeyi diyebiliriz ama burada gerçekten dört yıl, dört ay, dört günlük olunca çocuklar sıbyan okullarına başlıyor ve Osmanlı'da bir sıbyan mektepleri var bir de modern koşullarda oluşturulmuş okullar var. Biliyorsunuz, Mustafa Kemal Atatürk'ün de hayatında öyle bir öykü vardır, annesi sıbyan mektebini ister, babası der ki: "Çağdaş bir okula gönderelim." Ve Osmanlı'nın son dönemlerine geldiğimizde bir sıkıntı olur, sıbyan mekteplerinin çocuklar için ne kadar olumsuz olduğu, çağa uyum açısından ne kadar sakıncalarının olduğu ve Osmanlı'nın son döneminde sıbyan mektepleri kapatılmaya başlanır. Şimdi, bugün geldiğimiz noktada, Sayın Bakanım, buradaki sorun Kur'an-ı Kerim'in öğrenilmesi asla değildir, Kur'an-ı Kerim öğrenilir ama bunun yaşı vardır, 4-6 yaş sakıncalı bir yaştır ve 4+4+4 yasasıyla birlikte Diyanet İşleri Başkanlığında değiştirilmiş olan Kur'an kursları yönetmeliği 4-6 yaş için Kur'an kursları yolunu, bir anlamda sıbyan mekteplerinin yolunu açmıştır. Bugün hepimiz biliyoruz Mektebim Okullarını, bu okulların yönetimlerinde kimlerin olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu sakıncadan gelin vazgeçelim. 4-6 yaşında çocuklarımızı kodlamayalım. Biz iyi yurttaş, iyi eğitim almış bireyler istiyoruz, kodlanmış bireyler, kodlanmış yurttaşlar istemiyoruz.
Teşekkür ederim.