| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı (1/727) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 28 .06.2016 |
YAKUP AKKAYA (İstanbul) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli bürokratlar, Komisyonumuzun değerli üyeleri, sayın basın mensupları, STK'ların, sendikaların değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
23/6/2016 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan, Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı'yla iş gücü piyasalarına ilişkin bir dizi değişiklik önerisi getirilmektedir bu düzenlemede. Söz konusu tasarı 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun'u yürürlükten kaldırmaktadır. Esas itibarıyla 4817 sayılı Yasa'yla getirilen ana yaklaşım yabancılara çalışma izni verme mantığını devam ettirmektedir.
Bu değişikliğin gerekçesi her ne kadar ülkemize gelen yabancıların niteliğinin değişmesi, rekabet edilebilirlik olarak belirlenmişse de kanun tasarısının genel gerekçesinden de anlaşılacağı üzere Çalışma Bakanlığı, diğer bakanlıklar ve meslek örgütlerinin yetki ve izin, inceleme haklarını kendi bünyesine almak, yabancıların çalışmasıyla ilgili konularda Bakanlığın tek yetkili olmak istemesidir.
Bize göre hâlihazırda yürürlükte olan iki kanun bu açıdan yeterli kanunlardır. Bu kanunun yapılmasının arkasındaki temel nedenlerden birisi ise Çalışma Bakanlığı bünyesinde yeni bir genel müdürlük kurmaktır. Ancak böyle bir niyet olsa dahi özellikle Dışişleri Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve YÖK'ün görev ve yetki alanlarını daraltacak şekilde düzenlemeler yapılmış olması, ayrıca, daha önceki konuşmacıların da milletvekili arkadaşlarımızın da belirttiği gibi tartışılması gereken bir konudur.
Kanunun diğer bir amacı da çeşitli maddelerde görüldüğü üzere yabancılara, mültecilere ve geçici koruma kapsamındakiler ile yatırımcılara -yani yatırımcılar derken burada parası olanlardan bahsediyoruz- çalışma izni verilmesinin kolaylaştırılmasıdır. Bu kolaylaştırmayı yaparken de tek yetkili makam olarak biraz önce de söylediğim gibi İçişleri Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve YÖK'ün görev alanları daraltılarak tamamen Çalışma Bakanlığının öne çıkarılmasıdır.
Söz konusu kanun tasarısı genel anlamda yabancılara çalışma izninin verilmesinin usul ve esaslarını düzenlemekte ve bunun Çalışma Bakanlığı aracılığıyla yapılmasını düzenlemektedir. Anayasa'mızın 48, 49 ve 50'nci maddeleri çalışma hak ve özgürlüklerini düzenlemiştir. "Çalışma herkesin hakkı ve ödevidir." diyen Anayasa'mız vatandaş ile yabancıya eşit hak düzenlemiştir, bu doğru bir düzenlemedir. Bu hükümler Anayasa'mızın 16'ncı maddesiyle de sınırlandırılmışlardır ve bazı çalışma türlerinin kanunlarla yabancılar için sınırlandırılması da bu madde doğrultusunda yapılmıştır. 1932 yılında çıkarılan 2007 sayılı Kanun, Türkiye'de Türk Vatandaşlarına Tahsis Edilen Sanat ve Hizmetler Hakkında Kanun yetmiş bir yıl yürürlükte kaldıktan sonra 2003 yılında köklü bir anlayış değişikliğiyle yerini 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun'a bırakmıştır. Bu kanunla esas olarak, diğer kanunlarda sınırlandırılmamış olmaması hâlinde, yabancıların çeşitli iş kollarında çalışabilmesine ilişkin belirli süreli, belirsiz süreli çalışma izinleri ile çalışma izin muafiyetlerinin kimlere tanınacağı, çalışma izninin istenmeyeceğinin istisnası durumlar saptanmıştır.
2013 yılında çıkartılan 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu da bu alanda tamamlayıcı nitelikte bir kanun olarak karşımıza çıkmış ve bu kanun çerçevesinde mülteciler, şartlı mülteciler, göçmenler, geçici koruma kapsamındaki kişilere yönelik ikamet, vize, pasaport vesair gibi hak ve yükümlülüklerle çalışma izinleri arasında çeşitli maddeler yoluyla ilişki kurulmuştur. Ayrıca bu kanunla İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulan Göç Politikaları Kurulu da bu alandaki politikaları belirleyen bir kurul olarak tanımlanmıştır. Aynı şekilde bazı gruplar için de verilen izinlerin çalışma izni olarak tanımlanması da uluslararası hukuk çerçevesinde düzenlenmiştir. Örneğin yabancı öğrencilerin staj ve çalışmalarına imkân tanıyıcı düzenlemeleri de bu yöndedir.
Sayın Başkan, Değerli Bakan; getirilen bu yasa tasarısı bir yandan Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanunu'nu yürürlükten kaldırırken diğer yanda
n Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nu da değiştirmektedir, özellikle yeni bir sistem getirmektedir. Bu sistem Çalışma Bakanlığı bünyesinde kurulan bir genel müdürlük aracılığıyla yapılmakta ve Göç Politikaları Kuruluna benzer, zaman zaman çatışan düzenlemeler yoluyla yabancıların çalışmalarına yönelik izin sistemlerini, politikalarını tek belirleyici olarak karşımıza çıkarmaktadır. Oysa bu alanda yapılacak sınırlamaların, düzenlemelerin kanunlarla yapılması Anayasa'nın 16'ncı maddesi gereğidir.
Ayrıca, yabancıların çalışma izinlerinin çeşitlerine yeni bir sistem getirilmektedir bu düzenlemeyle. Kanun tasarısıyla getirilen Turkuaz Kart sistemi aynı zamanda Türk Vatandaşlığı Kanunu'yla ilişkilendirilmekte ve yatırımcıların yanı sıra Turkuaz Kart sahiplerine de vatandaşlık yolu açmaktadır. Turkuaz Kart sistemi, tanımında da görüleceği üzere nitelikli ve niteliksiz bütün yabancılara Bakanlığın takdiriyle verilebilmektedir. Bu sistemde çalışma izinleri için herhangi bir zaman şartı olmadığı gibi, Türkiye'deki işsizlik ve iş kollarının ve sektörlerin durumuna ilişkin kısıtlayıcı önlemler de söz konusu edilmemiştir. Yine, yabancılar hukuku açısından sorunlu olduğunu düşündüğümüz "Türkiye'deki yatırımının ve faaliyetinin Türkiye ekonomisine ve istihdamına etkisi" ibaresi oldukça tartışmalıdır. Burada İçişleri Bakanlığının ön incelemesi veya uluslararası düzeyde sınır dışı edilmiş kişilere çalışma izninin verilebileceği anlamı bulunmaktadır. Süresiz çalışma izniyle farkı burada ortaya çıkmaktadır. Örneğin Yasin El Kadı meselesi. Biliyorsunuz, Yasin El Kadı Amerika'dan kaçıp ilk önce Arnavutluk'a, daha sonra da Türkiye'ye geldi. Bu, burada şişirildi, bir iş adamı pozisyonuna sokuldu ve ona burada çalışma imkânları sağlanmıştı ama bugün Yasin El Kadı'nın nerede olduğunu biliyoruz, yani bu El Kaide liderlerinden olduğu kamuoyunda yer alan bir şeydi. Yani bu düzenlemeyle bunlar hiç dikkate alınmadan, İçişleri Bakanlığının da Dışişleri Bakanlığının da bu konularla ilgili görüşü alınmadan, bu tür suça bulaşmış olan kişilerin Türkiye'ye gelip, direkt -parası varsa bile- böyle gözden kaçabilecek birtakım olaylarla karşılaşabiliriz.
Yine, çalışma izin türleri açısından bağımsız çalışma izninde de benzer bir sorun bulunmaktadır.
Burada herhangi bir sınırlama getirilmemesi de oldukça eleştirilmektedir. Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun'a göre bağımsız çalışma için beş yıllık ikamet şartı kaldırılmaktadır. Bize göre hem süre şartı getirilmeli hem de esnaf ve sanatkârlara yönelik meslek dalları ile kent ve kır ayrımının burada yapılması gerekir.
Yine, kanun tasarısının geneli üzerinde yapılacak eleştirilerden birisi de yabancıların çalışma izni başvurularının reddedilmesi prosedürüdür. Çalışma izni verilmesi gibi verilmemesinin objektif gerekçelerinin kanunla düzenlenmesi gerekir. Özellikle Türk yurttaşlarının korunması açısından bu sınırlamanın ne şekilde olacağı, hangi ölçütlerle bu sınırlamaların yapılacağı ve sürelerinin de kanunla tanımlanması gerekir. Nitekim, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun'un 14'üncü maddesinde bu izin isteminin reddine dönük kıstaslar belirtilmişti. Oysa bu kanun tasarısıyla bu kıstaslar da kaldırılmıştır. Yapılması gereken ise gerek Anayasa Mahkemesinin 2014 yılında vermiş olduğu karar gerekse Danıştay 10. Dairesinin 2010 yılında vermiş olduğu karar ve bu benzeri kararlar ışığında yeni bir düzenleme yaparak dengeleyici ve düzenleyici objektif kısıtlamalar getirmektir.
Genel olarak üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise çeşitli kanunlarla sadece Türk vatandaşlarına hasredilmiş olan bazı meslekler ile gerek meslek örgütleri gerekse çeşitli bakanlıklara yönelik ön izin sistemlerinin değiştirilmesidir. Özellikle Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu çerçevesinde Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğine verilen yetki bu kanun tasarısıyla kaldırılmaktadır. Aynı şekilde yabancı mühendis ve mimarların diplomalarının denkliği sisteminden vazgeçilmekte, sadece tanınmış üniversite tanımlaması getirilmektedir.
Kanun tasarısının 12'nci maddesinde Bakanlar Kuruluna hukuki belirlilik ilkesini zedeleyici çok geniş bir yetki verilmektedir. Anayasa'ya bu konuda aykırılık söz konusudur. Bu yetkiye göre Türk vatandaşlarına hasredilmiş bütün işler için yabancı çalışma izni verilebilecektir. Bu da çeşitli konularda belirlenen yasakları fiilen ortadan kaldırma anlamına gelir.
Ayrıca çalışma izni hakkı aynı zamanda ikamet hakkını da doğurmaktadır. Bunun dışında ikamet izni alma zorunluluğu bulunmaktadır. Yani YUKK'un madde 12'de ancak yasa tasarısının 13'üncü maddesinin 7 no.lu fıkrasıyla çalışma izni alınmadan çalışma izni muafiyeti tanınan bazı kişiler Türkiye'ye yerleşebileceklerdir. Bu da gene yabancıların çalışma mevzuatına aykırıdır. Örneğin bu ülkede kurulmuş bir anonim şirkete ortak olmuş bir kişi doğrudan Türkiye'de çalışabilme imkânına kavuşmaktadır. Bu paranın kaynağı hiç sorulmayacaktır. Buna ilişkin İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarının yetkileri de ortadan kaldırılmaktadır. Tabii, maddelere ilişkin de maddelere geçildiğinde Sayın Başkan eleştirilerimiz olacaktır.
Yalnız, tabii, kanunun genel niteliğine baktığımız zaman, yüksek nitelikli iş gücünün Türkiye'ye getirilmesiyle yani yabancılar tarafından en azından bu açığın kapatılmasıyla ilgili bir düzenleme. Ama şu soru ortaya çıkıyor: Türkiye genç nüfusu olan bir ülke. Peki, niçin yüksek nitelikli iş gücü yaratamıyoruz? Hep övünüyoruz hem Sayın Başbakan, Sayın Cumhurbaşkanı, diğer bakanlar alanlara çıktığında 2002'den günümüze kadar Türkiye'de 200'e yakın üniversite olduğunu, işte, 2002'den önceki üniversiteler ile 2002'den sonraki -2016 yılına kadar olan üniversiteler- hem vakıf hem devlet hem de özel üniversitelere baktığımız zaman 200'e yakın üniversite olduğuyla övünüyoruz. Bugün Türkiye'de her 5 üniversite mezunundan 3'ü işsiz ne yazık ki.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Ne zaman kuruldu üniversiteler?
ALİ YİĞİT (İzmir) - Siz döneminizde kurdunuz.
YAKUP AKKAYA (İstanbul) - Çok üniversite açmakla nitelikli elaman yetiştirme, nitelikli iş gücü yetiştirmenin birbiriyle paralel olmadığını görüyoruz. Türkiye'de nitelikli iş gücünü yetiştiren üniversitelerin sayısı ne yazık ki iki elin parmaklarından bile az, bunu görüyoruz. Onun için burada yapılması gereken üniversitelerin niteliklerinin artırılmasıdır, yani dogmaya yönelik değil özgür bir üniversite -YÖK'ün ortadan kaldırılması- ve özgür bilime dayalı, araştırma yapan, bütçelerini ona göre ayarlayan üniversiteler kurulmasıdır.
Ayrıca, gene nitelikli ara elaman sıkıntısıyla ilgili meslek liselerimize bir bakalım. Yani Türkiye'de işte, övünüyoruz, 1 milyona yakın imam-hatip lisesi öğrencimiz var diyoruz ama öbür tarafta meslek liselerine hiç yatırım yapmıyoruz. Yani imam-hatip liseleri mi nitelikli iş gücünü sağlayacak bu ülkede yoksa meslek liselerinin daha nitelikli hâle getirilmesi mi bu bizim ara elaman açığımızı kapatacak?
Bakın, ben Millî Eğitim Bakanlığının Da Vinci Projesi'nde yer aldım. Hem Japonya'da hem Almanya'da bu ara elamanlarla ilgili meslek liseleri konusunda araştırmalar yaptık, gittik o ülkelere. Türkiye'ye döndüğümüzde ne kadar geri bir ülke olduğumuzu gördük bu anlamda çünkü meslek liselerine bu ülkede yeterli imkân tanınmıyor, yeterli yatırım yapılmıyor. Hem Almanya'da hem Japonya'da meslek liselerine gidin bakın, hepsi birer laboratuvar gibidir ve o meslek liselerinden mezun olan çocuklar; Alman çocukları ile Japon çocukları herhangi bir fabrikaya gittiklerinde son sistem makinelerle karşılaşırlar çünkü o son sistem makineleri meslek lisesinde görmüşlerdir. Ama gidin bizim meslek liselerine, Türkiye'nin neresine bakarsanız bakın -birkaç tane istisnadır- yirmi beş yıllık, otuz yıllık geri teknoloji makinelerde bizim çocuklarımız eğitim görmekte, o okuldan mezun olduktan sonra herhangi bir fabrikaya gittiklerinde o makineleri ancak o fabrikada görmekte, onun için çırak muamelesi görmektedir.
Yani buradaki olay; elbette ki yabancı istihdama ilişkin zaten bu kanunumuz var, elbette ki bu yabancı istihdamında bir düzenleme yapılması lazım ama burada sömürüye açık bir düzenlemedir. Niçin? Türkiye'de işsizliğin had boyutta olduğu günümüzde, bugün özellikle yabancıların çalışma koşullarına baktığımızda hem Suriyelilerle ilgili hem diğer mesleklerle ilgili baktığımız zaman 4857 sayılı İş Kanunu'nun belirlediği haftalık çalışma sürelerinin üzerinde çalıştıkları görülmektedir. Bunun için de Türkiye'de yabancılar tercih edilmektedir yani sömürülen bir iş anlamına gelmektedir yabancıların Türkiye'de çalıştırılması. Esasen bunları da ortadan kaldıracak bir düzenleme yapmak en temel görevimiz olmalıdır.
Şimdilik, sözlerimi bununla sonlandırıyorum Sayın Başkan.