| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | Uluslararası İşgücü Kanunu Tasarısı (1/727) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 28 .06.2016 |
ALİ YİĞİT (İzmir) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, saygıdeğer sivil toplum örgütlerinin değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Başkanım, aslında, siz çok saygı duyduğum, çok da beğendiğim, değer verdiğim insanlardan birisiniz ama bugünkü yönetimde çok da hoş olmayan şeyler oldu. Biraz önce Sayın Aytuğ Atıcı İç Tüzük'le ilgili bir şey söyledi, tali komisyona gönderildiğini, tali komisyondan geldikten sonra bu görüşmenin devam etmesi gerektiğini söyledi. Aslında, mantıken çok doğru. Bitmiş gördüğümüz ve karar verdiğimiz bir kanunla ilgili yeni yan komisyonlar veya tali komisyonlar nasıl bir karar verebilir ki, onların ne anlamı olur? Önce onların görüş ve düşünceleri alınır ve öylece sonuçlandırılır. Eğer biz bugün burayı bitirirsek o arkadaşlarımıza o tali komisyonlara selam gönderelim, hiç de görüş bildirmesinler, hiç de görüşmesinler, "Bizim zamanımız yok." desinler, bıraksınlar.
Onun dışında, yanınızda bir uzman arkadaşımız var. Biraz eleştiri gibi olacak ama saygı duyduğum için çünkü bu Komisyon üyelerinin çoğu doktor. Yani malzemesi insan, insanların sağlığını düşünürler, onların mutluluğunu düşünürler. Bu ülkedeki insanların sağlığını, mutluluğunu en çok bu Komisyon düşünür ve çok da değer verdiğim bir Komisyon. Bu Komisyona girmek için özellikle de uğraş verdim, kavga verdim o şeyde. 60 doktor vardı, o 60 doktora rağmen, seçilen 6 arkadaşınızdan biriyim. Ben dedim ki: Orada çok değerli insanlar var, onların hedefinde insan var, insan sevgisi var, insanların sağlığını düşünürler, mutluluğunu düşünürler ve biz orada orayı çok iyi götürürüz ama bugün hayal kırıklığına uğradım. Yanınızda uzman duruyor, bu ülkeden aylık alıyor, buradaki görüşünü söyleyecek, onu yorumlayacak ve bize açıklama yapacak ama öyle yapmadı, çok üzüldüm.
Biraz önce, sayın doktorum söyledi "Bu üniversiteler kimin zamanında kuruldu?" Doğru, AKP döneminde yüzlerce üniversite kuruldu, her ilçede, her yerde, neredeyse her semtte bir üniversite kuruldu ama oradan mezun olan çocukların tamamı işsiz. Ben hep kendimi çok mutsuz hissetmişimdir. Ya, öyle bir dönemden gelmişiz ki, öyle bir çocukluk yaşamışız ki yani önce doğarken annemiz, babamız bizi sigortası olarak görmüş ama bugün hem annemizin, babamızın sigortası olmuşuz hem çocuklarımızın sigortası olmuşuz, öyle bir dönem yaşıyoruz. Yüzlerce, binlerce gencimiz işsiz güçsüz sokakta. Keşke bunları yaşamasak, keşke çok daha iyi günler, güzel günler görsek.
Biraz önce konuşmacıları dinledim, sivil toplum örgütlerinden gelen arkadaşların hepsini dinledim, şunu söylüyorlar, diyorlar ki: "Ya, daha dün geldi bize inceleyemedik, bununla ilgili çok da görüş belirtemeyiz, daha sonra bildireceğiz." Ne var yani bir alt komisyona gönderilse, o alt komisyonda o insanlar düşüncelerini net söyleseler, konuşsalar veya orada görüş alışverişinde bulunduktan sonra tekrar toplansak, tekrar konuşsak, belki de çok aman aman itiraz edecek şeyler de yoktur. Bunu çok rahat konuşabilirdik ama buna fırsat verilmedi, bu da beni üzdü.
Biraz önce, tekrar sivil toplum örgütlerini, özellikle TMMOB'dan gelen arkadaşların görüşlerini dinlerken dedim nitelikli iş gücü, nitelikli iş gücü... Arkadaşlar, nitelikli iş gücü falan değil sadece, asıl amaç, bugün burada mühendis, mimar değil, burada oturum ve çalışma müsaadesi verilecek bir hava verilmeye çalışılıyor, yapılmaya çalışılıyor. Yani sadece bu gelecek teknik personelle ilgili değil, parası olan, nasıl o parayı edindiyse çok önemli değil. Hemen Orta Doğu'da, yanı başımızda Irak'ta, Suriye'de aylardır devam eden bir kavga var. İnsanların nerede, nasıl para kazandıkları belli değil. Yani düşünün, kadınlar köle olarak alınıp satıldılar o pazarlarda, petrol kuyularına el konuldu, o petrol kuyularından kazanılan paralarla belki Türkiye'de yatırım yapacaklar, iş adamı olacaklar ve belki bu para yarın bir gün kirli ellerde kullanılarak geleceğimizi tehdit edecek. Kimin kapısını yarın çalacağı belli değil. Hepimizin kapısını çalabilir bu terör. Onun için, terör nereden gelirse gelsin karşı çıkacağız. Bunun için de önceden önlemlerimizi alacağız, sonraya havale etmeyeceğiz. Gerekirse İçişleri Bakanlığı buraya yatırım yapacak, arsa alacak, ev alacak, iş yeri alacak, her insanın soruşturmasını yapacak ve ondan sonra bu ülkede yatırım yapmasına müsaade edecek. "Parası olan düdüğü çalar." yok, ona müsaade etmeyeceğiz değerli arkadaşlar.
Son zamanlarda görüştüğümüz konulara ve çıkartılan yasalara baktığımızda bunların AKP'nin kendini veya iktidarını koruma veya kollama yasaları olarak uluslararası anlaşmalardan kaynaklı düzenlemeler olduğunu görüyoruz. Bunun için hafızalarımızı fazla zorlamaya gerek yok. Yargıtayı, Danıştayı da bir kenara bırakırsak, bizim Komisyonda özellikle görüştüğümüz son iki tasarı bile bu tespiti doğrulamaya yetiyor. Önce "özel istihdam büroları" dedik, taşeron işçiliğini, modern köleliği getirdik, biz de buna bir imza attık, sonra Emekli Sandığı Kanunu ile faiz ve mahkeme masraflarından kurtulmak için otuz yılı aşkın çalışmış olan memur ve emeklilerin alın terlerine ve hak ettikleri ikramiyeyi verirken mahkeme kapılarında süründürmemek için bir yasa düzenledik. Bugün görüştüğümüz tasarı da yine ulusal mevzuatımızın uluslararası mevzuata uyumu için düzenlenmiş ancak aceleye getirilmiş bir tasarı. Aslında, daha çok bu sivil toplum örgütlerinde görüşülebilirdi, işçi temsilcileri bununla ilgili düşüncelerini söylerdi, memurlar söylerdi, herkes söylerdi, sonuçta biz bunu tekrar geçirebilirdik ama acele ettik çünkü ne diyoruz: "Avrupa" diyoruz, "uluslararası anlaşmalar" diyoruz, birçok alanda onlara benzemeye çalışıyoruz ama insan hakları geldiği zaman, hukuk, adalet, eşitlik, demokrasi, sosyal haklar, bireyin özgürlüğü, gelir dağılımı, eşitsizliği gibi konularda nedense Avrupa Birliğini hiç mi hiç örnek almıyoruz, aynı duyarlılığı gösteremiyoruz. Bu bağlamda, "Tüm dünyada da böyledir." deniliyor ve geçiştiriliyor. Ancak, tasarının içine öyle şeyler sıkıştırılıyor ki sapla saman birbirine girmiş durumda. Bugün burada görüştüğümüz tasarının aynı şekilde içine de birçok şey sıkıştırılmış ve aceleye getirilmiş bir düzenleme. Tasarının geneline ve ruhuna baktığımızda, uluslararası iş gücü düzenlemesinden çok ülkeye sermaye ve para çekme tasarısı gibi bir amaca hizmet etmektedir.
Tasarıya yönelik eksiklikler, eleştiriler ve önerilerimizi maddelerin görüşülmesi sırasında aktaracağız.
Genel olarak baktığımızda fotoğrafın bütününde bir şey göze çarpmıyor. Birincisi, oturma, çalışma, ikamet, yatırım, sermaye, vatandaşlık gibi konularda birçok yetki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında toplanmaya çalışılıyor. Daha önce bu işler işte İçişleri Bakanlığında Göç Dairesi bu işlere bakıyordu ve hepimizin bildiği gibi, tekrar Avrupa Birliği Bakanlığı veya Dışişleri Bakanlığından bu görüşler alınıyordu ama bugün bu yetkilerin tamamı Çalışma Bakanlığına veriliyor. Bürokratik hantallıktan ve dağınıklıktan belki kurtuluyoruz ama çok tehlikeli şeyler olabilir diye düşünüyorum. Bu yönüyle bu yasa tasarısı yanlıştır diyorum, bürokrasiyi azaltır ama yarın bir gün, biraz önce söylediğim gibi, büyük sıkıntılar getirebilir.
Dış ilişkilerde ve yanlışlardan dolayı ithalat, turizm, yatırım, sermaye girişlerinde büyük bir darboğazın içindeyiz, paraya ihtiyacımız var, sıcak para lazım ama bu durum parası olanın elini kolunu sallayıp bu ülkeye girmesi anlamına da gelmiyor, buna da müsaade etmemeliyiz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ediyorum Başkanım.