KOMİSYON KONUŞMASI

YAKUP AKKAYA (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, sayın bürokratlar, STK'ların, sendikaların değerli temsilcileri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Mübarek ramazan ayının ilk günlerindeyiz. Ramazan ayının ülkemize, milletimize barış, huzur, doğruluk, mutluluk getirmesini dilemek istiyorum ama ne yazık ki daha ramazanın ilk günlerinde her gün acılar yaşadığımız... Dün şehitlerimiz vardı iki şehrimizde. Ben şehitlerimize buradan bir kez daha Allah'tan rahmet diliyorum, gazilerimize acil şifalar diliyorum, vefat eden sivil vatandaşlarımıza da Allah'tan rahmet diliyor, yakınlarına, ailelerine başsağlığı diliyorum.

İşte böyle acı günler yaşadığımız bu mübarek günlerde dün İstanbul'daki şehit cenazesinde Genel Başkanımıza yapılan saldırı kabul edilemez. Bir mafyavari şekilde yapılan bu saldırı, Türkiye'de demokrasiye de yapılan bir saldırıdır esasen bakıldığı zaman. Demokrasiyi hazmedemeyen, kendi çoğulculuğuna ya da birtakım yerlere güvenerek, fütursuzca devletin en üst makamlarının bulunduğu yerde Sayın Başbakanın, eski Cumhurbaşkanının, İçişleri Bakanının bulunduğu yerde böyle bir saldırının yapılması devletin zafiyetini de ortaya koymaktadır Sayın Başkan. Ne yapılmak isteniyor? Yani bu ülkede, yönetenler, her şeyden önce bu ülkenin birliğini, beraberliğini tesis etmek zorundadır. Bu ülkeyi ana muhalefet partisi, muhalefet partileri yönetmiyor. Bu ülkeyi iktidar yönetiyor. Doğal olarak, bu ülkede iktidarın, yapılanların en başında sorumlusu olması gerekir. Yani bu ülkede yüzde 49 oy almış bir iktidar, yüzde 51'e bu şekilde tahakküm edemez. Bu ülkede yüzde 52 oyla seçilmiş bir cumhurbaşkanının, yüzde 48'e, ona oy vermeyen halkına ayrıştırıcı ve bölücü hareketler içinde bulunmaması lazım.

Yani dün Ankara'da -hiçbir kimseden açıklama gelmedi- billboardlarda çarptırılarak, sapıkça birtakım düzenlemelerle, bütün şehirlere donatılan o afişlerle ilgili Hükûmet yetkililerinin bir açıklama yapmaması da anlaşılmaz. Devletin o billboardlarını kim kiralamış? Ne kadar ücret ödenmiş? Ne zaman yapılmış? Bunlar anlaşılacak şeyler değildir. Yani Genel Başkanımızın televizyonda yapmış olduğu konuşmayı, bugün Mehmet Metiner'in yaptığı açıklamayla Genel Başkanımızın yaptığı çalışmalarını teyit ettiği görülmektedir. Yani buna sanki bir yerden bir şey bulunmuşçasına üzerine atlamak ve buradan siyasi rant elde etmeye çalışmak çok doğru bir şey değildir Sayın Başkan. Hepimiz bu ülkenin içinde yaşıyoruz ve bizim gidecek başka bir yerimiz yok. Ve şurada da hiç kimse iddia etmesin, "Ben bu ülkeyi sizden daha çok seviyorum." diye. Ben bu ülkeyi seviyorum, biz hepimiz bu ülkeyi seviyoruz. O hâlde bu ülkenin içindeysek birbirimizi ayrıştıracak, bölüştürecek söylemler yerine, çalışmalar yerine birbirimizle nasıl kucaklaşabiliriz onu yapmamız lazım. Birbirimize benzemek zorunda değiliz, siyaset yapıyoruz burada. Önemli olan burada ortaklaşa bir şeyler yapmaktır. İşte bugün toplandık komisyonda, bir öneriyle geldiniz ve biraz sonra bu maddeleri görüşeceğiz. Bizim de farklı düşüncelerimiz var. Burada dayatma olmadan nasıl -işte geçen komisyonlarda da- bir sürü çalışma yapıyorsak, bütün Türkiye'nin genelinde de her kurumun bunu yapması lazım. Yani özellikle, devleti yönetenler bunu yapıyorsa başka kurumlarda "Yani siz şöyle yapın." demek de bana göre biraz sahtelik olacaktır. Onun için ben bu Meclis çatısı altında, bu mübarek günde daha farklı şeyler söylemek isterdim ama ne yazık ki gerçekten çok üzüntülüyüz ve bu konuda da çok canımız sıkılıyor. Çünkü birbirimizin yüzüne bakıyoruz her şeyden önce.

Bugün Sayın Bakanın da açıkladığı, bugünkü bize gelen 1/724 esas numaralı Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'yla ilgili partimizin adına genel değerlendirme üzerine söz almış bulunuyorum. Öncelikle, İzmir Milletvekilimiz Musa Çam ve Grup Başkan Vekilimiz Özgür Özel ile vermiş olduğumuz kanun teklifiyle bu sorunun çözülmesiyle ilgili o gün hem Mecliste de anlatmıştık hem diğer konuşmalarımızda da ifade etmiştik. Sayın Bakan konuşmasında da söyledi, bu düzenleme Anayasa Mahkemesinin ve Danıştay kararları ve Danıştayın Anayasa Mahkemesine gittikten sonra ki memurların bu mağduriyetin önlenmesiyle ilgili düzenlemelerin, kanunun bir an önce yapılması gerekiyordu. Yapılmaması, devlete de birçok yük getireceğini gösteriyordu. Biz bunu öngörerek bu düzenlemeyi, bu kanun teklifini ocak ayında vermiştik. Bugün geldiğimiz noktada, işin bu noktaya gelmesi de bizim için sevindiricidir. Geç kalınmış olsa bile doğru bir düzenlemedir. Eksiklikleri var mıdır? Vardır. Elbette ki bu eksiklikleri burada tartışacağız ve önerilerimiz olacak. Bu öneriler çerçevesinde de umut ediyorum ki memurlarımızın, otuz yılın üzerinde çalışan memurlarımızın bu hakkı hak gaspı yapılmadan da bu komisyonlardan geçirilebilir.

Şimdi, değerli milletvekilleri, işte Anayasa Mahkemesi 2014 yılının Aralık ayında bir karar verdi ve memur emeklileri için emekli ikramiyesinin ödenmesinde kanunla getirilen üst sınır olan 30 hizmet yılı şartını kaldırdı. Bunun bir gerekçesi vardı. Biliyorsunuz işte, emeklilik şartları değişti, emekli yaşı yükseldi. Geçmişte bu kadar çok böyle büyük sıkıntı olmuyordu. Emekli yaşı yükseldikten sonra doğal olarak o yaşı bulabilmek için otuz yılın üzerinde çalışma artık bir şart olmuştu emekliler için. Elbette ki bu emekli ikramiyelerinin de buna göre değerlendirilmesi gerekiyordu. Daha önce bununla ilgili üniversitelerde böyle problemlerde ağırlık olacak. Biliyorsunuz üniversitelerde öğretim üyelerinin, profesörlerin emeklilik şartı diğer memurlarda 65, onlarda 67 yaş olduğu için onlarda daha çok bir hak kaybı söz konusu oluyordu ama bir bütününü kapladı. Bu bütünü kapladığı için keşke bu, vatandaşlarımız, yurttaşlarımız yargıya gitmeden, mahkeme kapılarına gitmeden bu iş kanun yoluyla çözülmüş olsaydı. Ancak, burada, bu getirilen düzenlemeyle memurlarımız yine mağdur edilmektedir. Bu memurlarımıza ödenecek ikramiyelerin emeklilik tarihindeki rakamlar üzerinden ödenmesi düşünülüyor.

Bu hakkaniyetli değil. Bu haksızlığın giderilmesi gerekmektedir. En azından, kanun teklifimizdeki gibi, ya bugünkü katsayılar üzerinden hesaplanmalı ve ödenmelidir veya emeklilik tarihinden bu yana ortaya çıkan satın alma gücü kaybını da değerlendirerek bir faiz ödenmelidir. Adalet ve hakkaniyet bunu gerektirir. Yani bundan on sene önce emekli olmuş. On sene önceki ücretleri üzerinden bir değerlendirme yapılacak bu gelen kanun tasarısı üzerinde ve o günkü ücretler üzerinden aradaki dört-beş senelik bir fark varsa o ödenecek ama onunla ilgili bir faiz ödemesi yapılmayacak. İşte, o günkü rakamlar ile bugünkü rakamları düşündüğümüzde çok cüzi ve çok hakkaniyeti olmayan ve emeklilerimizin mağdur edildiği bir rakam ortaya çıkmış olacak. Bizim düzenlemelerimizde -biraz sonra önergelerimizi de vereceğiz- siz değerli Komisyon üyeleri de takdir ederse... Çünkü "Emek en yüce değerdir." diyoruz, emeğin karşılığını verme konusunda da, sizlerin bu konuda da hassasiyetle duracağınızı ümit ediyoruz.

Bugün görüşeceğimiz diğer kanunlar ise Türkiye İş Kurumu Kanunu'na yeni iki madde eklemeye yöneliktir. Gerçi, en başında söylemeliydim, en başından beri AKP Hükûmeti "Yeni bir torba kanun getirmeyeceğiz." demişti. Her seferinde konuştuğumuzda hep öyle söyleniyordu: "Hadi bu son olsun, yeni bir torba kanun getirmeyeceğiz." diye ama bugün görüyoruz ki beş maddelik bile olsa küçük bir torba kanunla karşı karşıyayız. Neden böyle oluyor, bunu da anlayabilmiş değiliz. Çünkü sonuçta bu getirilen düzenlemeler geçmişte ve bu düzenlemenin gerekli olduğunu gösteren düzenlemelerdir. Niye torba kanuna ihtiyaç duyuluyor, onu anlayabilmiş değiliz.

Şimdi, Türkiye İş Kurumu Kanunu'na yeni iki madde eklemeye yönelik bu düzenlemede getirilen 2'nci maddeyle ilgili, bu eklenen hükümle Türkiye İş Kurumunun, yurt dışından Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve uluslararası kuruluşların projelerinden ve programlarından yararlanması, bu anlamda eğitim ve danışmanlık hizmetleri verilmesi düzenlenmektedir. Bu iyi bir düzenleme. Ancak bu yapılan düzenlemenin bir de KDV'si vardır. Bu da ulusal kuruluşlar ve uluslararası kuruluşlarla iş birliği içinde bu hizmetleri yerine getirmektedir. Bu kuruluşlar kimlerdir, kimdir, nedir, belli değildir. Nasıl bir iş birliği olacak, şartları nedir, belli değildir. Bu yolla hangi vakıflar, dernekler, şirketler sürece eklenecektir, bunlar net değildir. Türkiye'de, Sayın Başkan, 104 bin sivil toplum örgütü bulunuyor. Bu yüzden bu iş birliğinin kuralları ve kapsamı sınırlandırılmalıdır. Bu alanla ilgili sendikalarla, meslek örgütleriyle iş birliğine gidilmelidir. Yani bu düzenleme yapılacaksa, eğer öyle bir ihtiyaç varsa ucu açık değil, şartları belli olan, Türkiye'deki meslek örgütleriyle ve sendikalarla iş birliğiyle sınırlı olmalıdır. Bu değişikliğin devamında ise yurt dışından gelen paraların devlet hesabına girmemesi, ayrı değerlendirilmesi için bir öneri getirilmektedir. Böyle bir şey doğru değildir. Bu paralar bu kurumların gelirlerine eklenmeli, harcamaları belli olmalı, denetlenmelidir. Bunları veren kuruluşlar açısından denetlenmesi yeterli değildir. Devletin kendi muhasebe standartları ve mali denetim sistemine uygun olarak denetimlerinin gerçekleşmesi gerekir. Bu nedenle biz bu öneriye karşı çıkıyoruz. Bununla ilgili farklı bir önerimiz var. Yukarıda da söylediğim gibi hem bunların denetlenmesi hem de kimlerle iş birliği yapılacağının sınırlandırılmasıyla ilgili önergemiz olacaktır.

Şimdi, tabii, konuşurken hep şunu söylüyor değerli iktidar partisinin yetkilileri: "Ya, biz öneriler getiriyoruz ama siz bu önerilere hep karşı çıkıyorsunuz." Yok, doğru öneriler getirdiğiniz zaman bu önerilerinize karşı çıkmıyoruz. İşte, 4'üncü madde doğru bir öneridir. Suistimal edilmiştir, istismarlar söz konusudur. Biz bunu defaatle de söylemiştik zaten, bu maddeler gelirken bunların istismar edilebileceğine ilişkin ucu açık olmasının doğru olmadığına ilişkin. O zaman bizi dinlememiştiniz ama bugün geldiğimiz noktada bu kadar istismar edilmesine rağmen, "Zararın neresinden dönülürse kârdır." anlayışıyla getiriyorsunuz ve bu 4'üncü maddenin bu şekilde yapılması doğru bir düzenlemedir yani bunu destekliyoruz.

Yine 5'inci maddesiyle yapılan düzenlemeyi de biz esasen bu meslek standartlarıyla ilgili 2015 yılındaki bu komisyonlarda Cumhuriyet Halk Partisi gene bu eksiklikleri söylemişti ama gene dinlenmemişti. Bugünkü gelinen noktada biraz önce Sayın Bakanın da açıkladığı çerçevede Türkiye'de özellikle meslek standardının tam manasıyla oturmamış olması Türkiye'de hem kalifikasyonun eksik kalmasına ve bu konuda yetersiz bir çalışma ortamının doğmasına neden oluyor. Bu sadece 40 meslekte değil, esasen bütün üretim sektörlerinde bu meslek standartlarının Avrupa normlarında olduğu gibi olması bizim tek dileğimizdir. Biz bu konuda nasıl katkı vermemiz gerekiyorsa o katkıyı vermeye hazırız çünkü iş sağlığı, iş güvenliği açısından da önemli bir düzenleme olduğunu görüyoruz. Yalnız, bunların yapılmasının, ya bu sınav hizmetlerinin kamu eliyle yapılmasının doğru olacağını düşünüyoruz. Yani, işte bizim küçük de olsa yaptığımız araştırmalarda bazı sendikalarımızın iyi niyetli, özellikle YOL-İŞ ile İNTES'in bu konudaki yapmış olduğu çalışmalar var, Türk Metal Sendikasının metal işverenleriyle yapmış olduğu çalışmalar var ama bunlar ne kadar denetlenebiliyor, bunlar ne kadar doğru sertifikasyon, böyle belgeleri verebiliyorlar, bunu bilmiyoruz. Bunun biz kamu kurumu eliyle yapılmasının daha doğru ve daha sağlıklı olacağını düşünüyoruz. Onun için, maddelere geçtiğimiz zaman da diğer konularla ilgili önergelerimiz üzerinde de konuları değerlendireceğiz.

Çok teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum.