| Komisyon Adı | : | SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/724) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 09 .06.2016 |
ÜNAL DEMİRTAŞ (Zonguldak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli Komisyon üyeleri; hepinize içten sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Mübarek ramazan ayında son iki gündür yaşadığımız terör saldırıları sonucunda yaşamını yitiren polislerimize ve vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum ben de, yakınlarına da başsağlığı diliyorum. Bütün Türk milletinin başı sağ olsun diyorum.
Özellikle dün Genel Başkanımıza yapılan bu saldırıyı da buradan kınadığımı ifade etmek istiyorum. Cenazeler, hele hele şehit cenazeleri ve cami avlusunda olan böyle bir olay maalesef hepimizi derinden üzmüştür. Yani bu şekilde kutsal mekânları ve şehit cenazelerini böyle kirli siyasete alet etmek son derece yanlış. Ben buradan sizlerin de iktidar partisi olarak bunu kınamanız gerektiğini düşünüyorum çünkü bu bugün bize olmuştur, yarın size olabilir. Maalesef, bu şekilde toplumun içerisinde 1 kişi de olsa bu tür yanlış davranışlar içerisine giren insanlar olabiliyor. Dolayısıyla, buradan tabii ki bunu hep beraber kınamamız gerektiğini düşünüyorum.
Sayın Bakanım, bu emekli olan memurlarla ilgili düzenlemenizi ben doğru ve yerinde bulunuyorum ancak eksik buluyorum. Biliyorsunuz 2014 yılına kadar memurlar, Anayasa Mahkemesinin iptal kararına kadar ne kadar uzun süreli çalışırlarsa çalışsınlar en fazla otuz yıllık süreyle emekli ikramiyesinden yararlanabiliyorlardı ve bunun kaynağıysa, bunun sebebiyse Emekli Sandığı Kanunu'nun 89'a 4'üncü maddesiydi. Bu maddeye göre, özetle, "Yukarıdaki fıkralara göre verilecek emekli ikramiyesinin hesabından otuz fiili hizmet yılından fazla süreler dikkate alınmaz." denilmekteydi. Bu sebeple de örneğin kırk yıl çalışan bir devlet memuru kırk yıl üzerinden değil ancak otuz yıl üzerinden emekli ikramiyesi alabilmekteydi. Bu da tabii gerçekten son derece yanlış, son derece haksız, son derece adaletsiz ve son derece hukuksuz bir uygulamaydı. Yani hem devlet memurunu kırk yıl çalıştıracak hem de otuz yıl üzerinden ikramiye verecek. Yani böyle bir şeyin elbette kabul edilmesi mümkün değildi. Devlet memuru ömrünü devletine vermiş, yıllarca hizmet etmiş, yıllarca çalışmış, aldığı maaş ise üç kuruş. Eğer bu devlet memuru dürüstse, namusluysa zaten iki yakası bir araya da gelmemiştir, başını sokacak bir evi dahi yoktur. Bütün memurlar emekli olunca bir ev alma hayaliyle yaşarlar genelde ama bakıyoruz bu koşullarda başını sokacak bir ev dahi alamayacak noktadalardır. Yani, maaşı düşük olduğu için otuz yıl üzerinden almış olduğu emekli ikramiyesiyle bugünkü koşullarda yani bir ev fiyatının uçan daireye dönüştüğü bir durumda ya bir kümes alabilir ya da bir kulübe alabilirdi. Eğer bir devlet memuru, iktidarın memuru olduysa, işi bilen bir memursa, çalışırken köşeyi döndüyse tabii bunlar başka ama bizim burada bahsettiğimiz köşeyi dönen, işini bilen memurlar değil, dürüst ve namuslu memurlar. Bu sebeple memurun otuz yıl üzerindeki hakkının gasbedilmesi haksız ve hukuka aykırı bir durumdu. İşte Anayasa Mahkemesi 2014 yılında vermiş olduğu bu kararla Emekli Sandığı Kanunu'nun bu maddesinin yani 89'a 4'üncü maddesinin iptaline karar verdi. Yüksek mahkeme vermiş olduğu iptal kararında, özetle, Anayasa'nın 10'uncu maddesinde belirtilen kanun önünde eşitlik ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle bu kararı verdi.
Peki Anayasa Mahkemesi bu kararı iptal etti ve 7 Ocak 2015 tarihinde Resmî Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi ama memurlar otuz yılın üzerindeki haklarını alabildiler mi? Maalesef alamadılar. Bu düzenleme gelinceye kadar eğer bir dava açmadılarsa alamadılar. Yani yaklaşık 1,5 yıldır Anayasa'ya aykırı bir uygulama iptal edilmiş olmasına rağmen memurlar haklarını alamamaktaydılar. Dolayısıyla bu şekilde memurlar Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra haklarını aramaya kalkıştıklarında, SGK'ya müracaat ettiklerinde SGK reddediyordu bunları ve memur da doğal olarak mahkemeye gidiyordu, mahkemede hakkın arıyordu ve mahkemeler de memurlar lehine kararları veriyorlardı ve çıkan sonuçta memur hakkını almış oluyordu. Aslında burada memur bu yasayla iptal edilmeden önce mağdur edilmişken bu uygulamayla bir kez daha mağdur ediliyordu, mahkeme kapılarında sürünüyordu. Bu da tabii ki elbette SGK'ya da ekstradan bir yük getiriyordu, yargı yükünü getiriyordu. Geç de olsa bu düzenlemenin bir buçuk yıl sonra gündeme getirilmesi, memurların analarının ak sütü gibi olan bu haklarını alması gerçekten doğru bir uygulama. Ancak burada, tabii bu uygulamanın geliş şekline baktığımızda yine bir mağduriyet ortaya çıkıyor. Şöyle mağduriyet ortaya çıkıyor, örnek veriyorum: 1990 yılında emekli olmuş bir memur, Anayasa Mahkemesi kararından sonra ve bu kanunla da hakkını aramaya kalkıştığında 1990 yılındaki haklarını alabilecek, 1990 yılına göre haklarını alabilecek. Burada bir mağduriyet ortaya çıkıyor. Ya bu memura 1990 yılından bugüne kadar olan faiz verilmeli ya da bu memurun bugün itibarıyla, hakkını aldığı gün itibarıyla eş değer bir memurun hakkı ne kadarsa o kadar bir ödeme yapılmalıdır. Aksi takdirde, yine bu düzenleme bu şekliyle bir adaletsiz uygulamaya yol açacaktır.
Yine aynı şekilde, 7.500 liraya kadar olan hakların bu yıl içerisinde 2 taksitle verilmesi ve 7.500'den sonraki hakların da bir sonraki sene sonuna kadar taksitlendirilerek ötelenmesi ayrı bir haksız durum ortaya çıkarmaktadır. Bunun da düzeltilmesi gerekir. Sayın Bakan tabii maliyeti açıkladı, yaklaşık 408 bin memur ve 2 milyar gibi bir maliyetten bahsedildi. Bu maliyet, tabii ki devletin sırtına kambur gibi gözüküyor ama aslında değil. Niye? Çünkü bu insanların alın terinin karşılığı bu. Eğer devlet bu insanları kırk yıl, kırk beş yıl, elli yıl çalıştırdıysa bu hakkını da ödemeli. Öte yandan, bakıyoruz, devletimiz birçok şirkete büyük ödemeler yapıyor, yandaş şirketlere, havuzcu şirketlere birçok ödemeler yapıyor. Onlara ödemeler yapılırken devletimizin eli çok açık ama memurlara gelince yine cimri davranıyor devletimiz. Bu da kabul edilemez bir uygulama. Bu konuyla ilgili önergelerimiz var, bunların da kabul edilmesini diliyoruz sizden.
Yine bir başka uygulama, Mesleki Yeterlilik Kurumuyla ilgili bir uygulama. Bu kanunun 2016'nın sonuna kadar uzatılması hedefleniyor. Tabii, Sayın Bakan bazı rakamlar verdi Mesleki Yeterlilik Kurumuyla ilgili, dedi ki: "Bugüne kadar 56 bin kişiye Mesleki Yeterlilik Kurumu mesleki yeterlilik belgesi verdi ve yıl sonuna kadar hedefimiz 300 bin." Ama baktığımız zaman, bu hedef gerçekçi bir hedef değil, bir; bunun 300 bine tamamlanması şu koşullarda bana göre mümkün değil. İkincisi, bu sektörlere baktığımız zaman, 40 meslek dalı var Sayın Bakanım. Bunların 17 tanesi inşaat iş kolunda. Bakın, inşaat iş kolunda 1 milyon 604 bin kişi çalışıyor. Bu ne demek oluyor? Yani on yılda 35 bin kişiye vermişti ve son rakam 56 bin kişi; Mesleki Yeterlilik Kurumunun vermiş olduğu rakam bu, şimdi, yıl sonuna kadar hedefimiz 300 bin, geri kalan 1 milyon 300 bin ne olacak? Artı, sadece ve sadece inşaat iş kolundan bahsediyorum, 17 meslek dalından bahsediyorum ama Mesleki Yeterlilik Kurumuna baktığımız zaman 40 meslek kolunu kapsıyor ve bunlar tehlikeli ve çok tehlikeli iş kolları ve son derece de önemli. Şimdi bu rakama baktığımız zaman, bunu gerçekleştirme ihtimali bana göre sıfır. Yine inşaat iş kolunun dışındaki iş kollarını da dâhil ettiğimiz zaman belki 2,5 milyon, belki de 3 milyon civarında bir çalışandan bahsediyoruz. Bu rakamlar çok büyük rakamlar. Siz, bunu sadece ve sadece 2016'nın sonuna kadar uzatırsanız eğer bunun gerçekleşme ihtimali sıfır. Nitekim, bir önceki kanun yani 25 Mayıs 2015 tarihinde çıkan genelgeden sonra bir yıllık süre verilmiş ve o bir yıllık sürede zaten tamamlanamamış. Dolayısıyla, buna bizim bir çare bulmamız lazım. Ben, Sayın Bakana soru önergesi de vermiştim bu konuda. Burada, ben, Çalışma Bakanlığının görevini ihmal ettiğini düşünüyorum. Eğer bu kadar önemliyse bu konu... Ben, mesleki yeterlilik konusunun son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü, bu eğitimde iş sağlığı ve iş güvenliği eğitimi de veriliyor bu işçilere ve ona göre bu yeterlilik belgesi veriliyor.
Şimdi bakıyoruz, yine inşaat iş kolundan örnek vereceğim size. Bakın, en fazla iş kazalarının olduğu iş kolu inşaat iş kolu. Bakın, elimde veriler var, 2012 yılında 9.209 iş kazası olmuş, bunun 568'i sürekli iş göremezlikle sonuçlanmış, 256 kişi yaşamını yitirmiş. 2013 yılında, bakın 26.967 iş kazası olmuş, 463 sürekli iş göremezlik -yani sakat kalmış, işini yapamaz hâle gelmiş- 521 işçimiz de yaşamını yitirmiş. 2014 yılında 29.699 kaza, 404 sürekli iş göremezlik, 501 iş cinayeti. 2015 yılında ise elimizde tam sağlıklı bir veri yok ama İş Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisine göre 426 işçi iş cinayetine kurban gitmiş inşaat sektöründe. Rakamlar korkunç. Bakıyoruz, son bir yılda şehitlerimiz yaklaşık 540 civarında, 550 civarında asker ve polis anlamında, vatandaşımızla beraber bine çıkıyor. Hemen hemen aynı rakamlar ve her yıl aynı şekilde devam etmiş.
Dolayısıyla, bu Mesleki Yeterlilik Kurumunun daha işlevsel hâle gelmesi gerekir, daha hızlı hareket etmesi gerekir, daha çok belge vermesi gerekir ve daha doğru bir strateji izlenmesi gerekir. Yani bu stratejiyle, bu kanun maddesiyle bu, geçici, palyatif bir çözüm. Aksi takdirde, bu çıkmasaydı da bu sefer ne olacaktı? 1 milyon 600 bin, diğer meslek kollarıyla 3 milyona yakın işçi yapıyor diyelim tahminî, resmî bir veri yok elimde, ama 1 milyon 600 bin kesin, bu kadar çok ceza kesilecek ve işçi başına da 500 lira idari para cezası yapıyor. Bu da bakın, inşaat sektöründe özellikle kargaşa ve kaos yaratabilecek bir rakam. Yani işveren ne yapacak? Mesleki yeterliliği olmayan işçiyi mecburen çalıştıracak, iş kazaları olmaya devam edecek, iş müfettişi gelecek iş yerine, denetimlerini yapacak ve işverene ceza kesecek. Dolayısıyla, buna daha farklı bir çözüm yolu bulunması gerekir diye düşünüyorum yani 2016'nın sonuna kadar bunun ötelenmesi ve aynı zamanda Bakanlar Kuruluna bir yıl daha uzatma yetkisinin verilmesi bence yeterli değil, sorunu sadece ötelemekten ibaret. Bu şekliyle yani 300 bin hedefini de ben gerçekçi bulmuyorum çünkü bu konuda bu kadar çok eğitim verebilecek kurum yok yani bunun sağlanması mümkün değil. Buna uygun şekilde yeni bir düzenleme yapılması gerekir diye düşünüyorum.
Diğer maddelerle ilgili görüşlerimi de yine ilerleyen süreçte ifade edeceğim.
Çok teşekkür ederim.