KOMİSYON KONUŞMASI

MUSA ÇAM (İzmir) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli temsilcileri, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hem içinde bulunduğumuz ay itibarıyla hem de ülkemizde yaşanan olaylar itibarıyla tabii ki son derece üzüntülüyüz. Özellikle şehitlerimizin her gün artarak devam etmesi ülke olarak hepimizi içinden yaralıyor. Dileğimiz ve arzumuz bunun sona ermesi, ülkemize barışın ve kardeşliğin egemen olacağı güzel günlerin gelmesidir.

Kuşkusuz, Cumhurbaşkanı, Başbakan, iktidar partisi milletvekilleri, muhalefet partisi genel başkanları, milletvekillerimiz, diğer arkadaşlarımız cenazelere katılıyor ama şunu görüyorum: Ben de İzmir'de şehit cenazelerine katıldığımda, iktidar bakanları... Özellikle sanki cenazeler bile böyle bir gösteriş alanına dönüyor gibi. Bundan bizim özellikle imtina etmemiz gerekiyor. Acı hepimizin acısı, herkesin acısı. Oralarda özel olarak bir gövde gösterisi yapmak, hangi partiden olursa olsun onu protesto etmek, onu alkışlamak, onun lehinde veya aleyhinde gösteri yapmak hiç yakışık değil, özellikle bizim inanç merkezlerinde bunu gerçekleştirmek gerçekten hiç hoş olmayan şeyler. Dün İstanbul'da yaşanan, daha önceden yine Ankara'da -yani açık söyleniyor- Ankara Büyükşehir Belediye Başkanının örgütlediği yumurta atma olayı dâhil olmak üzere, buna benzer şeyler yapılıyor. Bunlar hoş şeyler değil, doğru şeyler değil. Kendileri buralarda olmadıkları için savunma hakları, konuşma hakları olmadığı için arkalarından çok fazla konuşmak değil ama...

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Onun için öyle söylememek lazım Sayın Çam. Bakın, kendisi yok. "Söyleniyor." diyorsunuz. Böyle bir şey olur mu ya!

MUSA ÇAM (İzmir) - Hocam, şunu da söylemek lazım: Bakın, dün hem muhtarlara yapılan konuşmada hem de akşamüstü Amerika'ya giderken havaalanında yaptığı konuşma Cumhurbaşkanının... Bakın, ne diyorum, severiz sevmeyiz, yüzde 52 oy almış, karşıyım ama bakın...

BAŞKAN - Sayın Çam, Cumhurbaşkanımızla ilgili burada bir konuşma yapmanın doğru olmadığına inanıyorum.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Niye doğru olmaz?

MUSA ÇAM (İzmir) - Ama, Sayın Başkan, bakın...

BAŞKAN - Efendim, burada, Komisyonda bir yasa tasarısı var ama burası etik olarak doğru bir şey değil efendim.

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Hakaret etmeyin.

MUSA ÇAM (İzmir) - Bakın, ben hakaret etmiyorum, bir şey söylemiyorum.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Eleştirilmez mi?

BAŞKAN - Efendim, eleştirilebilir tabii ama burası yeri değil.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Milletvekilleri özgürce fikrini söyler.

BAŞKAN - Burada bir tasarı görüşüyoruz. Tasarıyla ilgili, burada olmayan...

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Tasarıyla ilgili bir kelime konuşulmadı.

MUSA ÇAM (İzmir) - Bakın, ben cümlelerime çok özen gösteriyorum, dikkatli seçiyorum. Hakaret, herhangi bir şey değil.

BAŞKAN - Anladım. Sayın Cumhurbaşkanımızla ilişkili...

MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Cumhurbaşkanı, havaalanında, Amerika'ya giderken söylemiş olduğu cümlelere...

BAŞKAN - Efendim, Genel Kurulda görüşebilirsiniz.

MUSA ÇAM (İzmir) - Hepimizin özen göstermesi gerekiyor. Sayın Bakan da dün cenazedeydi, o da oradaydı. Biz şunu isterdik, özellikle bir protokol olarak şunu görmek isterdik: Başbakan cenaze namazına geldiğinde onun duracağı yer ana muhalefet parti liderinin yanı olmalıydı, durmadı orada. Normalde protokol olarak olması gereken, Sayın Başbakan geldiğinde ana muhalefet partisi liderleri var ise onun yanında saf durmaktır, onun yanında cenaze namazını idrak etmektir, böyle olmalıydı ama ne oldu? Gitti öbür tarafta durdu. Şimdi, bizim buna, bu tip inceliklere...

İSMAİL TAMER (Kayseri) - Cenaze namazında nerede yer bulursan oraya girersin.

MUSA ÇAM (İzmir) - Hocam, dur, bizden sonra sen de konuş ya.

Bizim, siyasetçiler olarak, milletvekilleri olarak bunlara çok özen göstermemiz gerekir ki, oraya gelen cemaat de görmeli ki "Ya, Başbakan geldi, ana muhalefet partisi -A, B, C hiç fark etmez- onun yanında durdu ve bir görüntü verdi." Bu, Türkiye'ye verilecek en önemli mesajdır. Bunlar zor şeyler değil, bizim bunu yapmamız ve yapabilir durumda olmamız gerekiyor, bu zor bir şey değildir ki. Eğer öyle olmuş olsa o zaman "Haa..." Ve alkış alacak Başbakan. Diyecek ki: "Bak, Başbakan ana muhalefet partisi liderinin yanına geldi ve orada saf tuttu." Bu çok önemli bir görüntüdür, önemli bir mesajdır bu. Buradan bizim ders çıkarmamız gerekirken bunlardan biz imtina ediyoruz, imtina ettikçe de toplumdaki gerginlikler ve kutuplaşmalar daha da artarak devam ediyor. Bizim hepimizin bundan uzak durmamız gerekir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Elektrik Üretim AŞ Genel Müdürlüğü Maden Sahaları Daire Başkanlığında tekniker olarak görev yapmakta iken isteği üzerine emekliye ayrılan ve 5434 sayılı Kanun'a tabi otuz altı yıllık hizmetinin otuz yıla kadarki kısmı için emekli ikramiyesi ödenen davacı tarafından, otuz altı yıllık hizmetinin kalan altı yıllık kısmı için tarafına emekli ikramiyesi ödenmesi istemiyle yapmış olduğu bir başvuru var 2012 yılında. Mahkeme karar vermiş, reddetmiş. Sonra, ilgili mahkeme bu konunun Anayasa Mahkemesine götürülmesi gerektiğine kanaat getirmiş ve konuyu Anayasa Mahkemesine götürmüş. Anayasa Mahkemesi de 25/12/2014 tarihinde kararını vermiş ve 2015 Ocak ayında da gerekçesiyle yayınlanarak yürürlüğe girmiş. Bunun üzerine, otuz yılın üzerinde kamu görevi yapan devlet memurlarının, daha üstünde çalıştıkları yıllarla ilgili emekli ikramiyeleriyle ilgili vermiş oldukları bu mücadele sonucunda bunu kanuna dercediyoruz ve bununla ilgili bir düzenleme yapıyoruz.

Vatandaş haklı, kamu çalışanları haklı yani işçilerde de ne kadar yıl çalışırsan o kadar yıllık kıdem tazminatı alırken kamu çalışanlarına, devlet memurlarına böyle bir hakkın verilmemesi büyük bir çifte standart ve bunun yargıdan dönmüş olması da sevindirici bir karardır. Bu nedenle, bununla ilgili bir düzenleme yapılıyor, bir yıl gecikmeli bir şekilde bir düzenleme yapılıyor. İyi bir düzenlemedir, hayırlı bir düzenlemedir. 408 bin vatandaşımıza hayırlı ve uğurlu olmasını diliyoruz. İstiyoruz ki, en kısa zamanda bu arkadaşlarımızın bu mağduriyetleri de giderilecektir. Ancak, bu teklifin birinci paragrafının son cümlelerinde "Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce başvuru yapıp dava açmamış olanların başvuruları bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte yapılmış sayılır."la ilgili ve yine ikinci paragrafın "Mahkemelerce bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış davalarda davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilir." cümlelerinin yasa yapma tekniği ve hukuku açısından çok doğru olmadığını düşünüyorum. Her şeyden önce, maddede yer alan bu demin söylemiş olduğum "Mahkemelerce bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış davalarda, davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilir." ifadesinin, burada, Anayasa'mızın 2'nci maddesinde hukuk devleti ilkesine aykırı olduğunu düşünüyorum. Yine, Anayasa'nın kurucu ilkelerinden biri olan kuvvetler ayrılığına, yargı bağımsızlığını düzenleyen Anayasa'mızın 138'inci maddesine açıkça aykırı olduğunu düşünüyorum. Bunu özel olarak, teknik olarak söylüyorum ki, yasa yapma tekniği açısından ileride başımıza bir iş açmayalım.

Anayasa'nın 138'inci maddesine göre "Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz." Burada "Mahkemelerce bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış davalarda, davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilir." cümlesi, bana göre burada mahkemelere bir tavsiye ve telkinde bulunma anlamını taşır ki, bu yasa yapma tekniği açısından bir sıkıntının olacağı düşüncesindeyim.

Yine, 1'inci maddeyle yasama yoluyla mahkemeye açıkça emir ve talimat niteliği de taşıyabilir, böyle bir algı oluşabilir, böyle bir kanaat de ortaya çıkabilir. Öte yandan, Anayasa Mahkemesi kararı ve Sosyal Güvenlik Kurumuna karşı açılan davalarda çıkan kararlar gereği, otuz yılı aşan hizmet sürelerine ilişkin emekli ikramiyesi için başvuru yapanların ödemelerinin yapılması gerekir ama bu düzenlemelerin ilki 2 taksit getiriyor yani ilkini 7.500 liraya kadar olanlar derhâl, ondan sonrakiler de bir yıl içerisinde aynı ayda ödenmek koşuluyla... Oysa sosyal hukuk devletinin vatandaşlara böyle bir taksit ve bunu kanunla yapması doğru değil yani kanuna bunu dercetmesi, kanunda açıkça belirtmesi de doğru değil. Bunun defaten ödenmesiyle ilgili bir çalışma yapması gerekir.

Maddedeki diğer bir hukuk kuralı da, işte "Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce başvuru yapıp dava açmamış olanların başvuruları bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte yapılmış sayılır." denilmektedir burada. Bu maddeye göre, örneğin 2015 yılı Şubat ayında başvuru yapmış ancak henüz dava açmamış olan vatandaşların başvuru tarihleri, maddenin yürürlüğe girdiği tarih -yani burada görüşülecek, Genel Kurulda görüşülecek, Cumhurbaşkanı onaylayacak, Resmî Gazete'de yayımlanacak- yürürlük tarihi olarak kabul edilecektir. Bu durumda vatandaşlar yaklaşık bir buçuk yıllık süreye ilişkin faiz talep edemeyecektir bu düzenlemeyle arkadaşlar. Bu da vatandaşın aleyhine olan bir iştir. Bu nedenle, bu 1'inci maddenin bu söylediğim paragraflarının, bu cümlelerinin hukuki olarak gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Burada, vatandaşın, yine hem faiz hakları dâhil olmak üzere, bir mağduriyetinin olacağını düşünüyorum.

2'nci ve 3'üncü madde Türkiye İş Kurumuyla ilgili, bu dışarıda yapılacak projelerle ilgili. Türkiye İş Kurumu yetmiş yıllı bir kurum, belki burada bulunanların birçoğu bir şekilde önünden geçti, ben şahsen önünden geçtim 1970'li yıllarda. Eski ismiyle İş ve İşçi Bulma Kurumu, daha sonraki değişiklikle yeni ismiyle İŞKUR oldu. Önünden geçtiğim, onun sayesinde iş bulduğum bulamadığım günler oldu. Benim için önemli bir kurum, yetmiş yıllık bir kurum bu. Birçok değişikliğe uğradı ama özellikle son yıllarda yapılan değişikliklerle birlikte, özellikle geçtiğimiz son günlerde yapılan değişiklikle artık özel istihdam büroları hâline geldi. Bizim bildiğimiz eski İş ve İşçi Bulma Kurumu, İŞKUR artık esas görev yapması gereken alanda tamamen terk edildi, artık oralar özelleştirildi ve "özel istihdam büroları" adı altında uzun zamandır, üç dört yıldır özel istihdam büroları marifetiyle iş bulmaya çalışıyor. Geçtiğimiz günlerde de özel istihdam büroları bütün uyarılarımıza, bütün karşı çıkmalarımıza rağmen Parlamentodan geçti ve yasalaştı.

Evet, İŞKUR birtakım projeler yapıyor, görüyoruz, duyuyoruz. Şimdi, Avrupa Birliği standartlarında, Avrupa Birliğiyle veya diğer ülkelerle partner olarak birtakım projeler alacak. Büyük paralardan bahsediliyor, milyon dolarlardan bahsediliyor. Alınacak, alınsın ülkemiz açısından faydalı işler yapılacaksa, doğru işler yapılacaksa, bundan herhangi bir endişemiz, herhangi bir kuşkumuz yok ama Sayın Bakan, bilmiyorum yanlış mı anladım, konuşmanızın bir bölümünde "Bazı giderlerin Sayıştay tarafından bütçede yer almadığı için eleştireler var diye bir cümle kullandınız." Doğru mu değil mi?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Bizim gelir gider hesabımızın içerisinde yer alıyor burada. Bunu Sayıştay bir yeni özel hesapta bulunduruyor. Yani, ben senin gelir gider hesabının içerisinde şeyi görmüyorum. Diyelim ki, Avrupa Birliği eliyle gelen bir kaynağın, fonun senin gelir ve giderinle birleşiyor. Bunu özel bir hesapta izler ve ben bunu özel bir hesapta takip ederim. Sayıştay diyor ki: "Sana tavsiye edilen veya harcayacağın kaynak bu kalemde. Bir başka kalemden gelen bir kaynağı bu kaleme getirip de iki kalemi benim incelemem noktasında bırakma." Zaten başka bir şey daha söyleyeyim: Bu Avrupa Birliğinden gelen fonların incelenmesi, Avrupa Sayıştayından bizim Sayıştayımıza kadar, Başbakanlık Müsteşarlığına kadar yukarıdan aşağıya tadat edilmiş birçok denetim süreci var ki, bu bizim denetim sürecimizden daha keskin bir denetim süreci yani sadece Sayıştayın veya diğer denetim süreçlerinden daha keskin bir denetim sürecidir.

MUSA ÇAM (İzmir) - Yani, sonuç itibarıyla, bu projelerin alınmasına karşı değiliz ama bunların harcama kalemlerinin işte Sayıştay denetimi dışında bırakılması veya Sayıştayın -ona biz de bakacağız Sayıştay raporlarına- Çalışma Bakanlığı ve İŞKUR'la ilgili...

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI SÜLEYMAN SOYLU (Trabzon) - Pardon, yeri gelmişken, sorunuz da olmuşken bir şey daha söylemek istiyorum: Ulusal kuruluşlar belli, kanunda da belli, mevzuatta da belli. TİKA, AFAD, sendika konfederasyonları ve kalkınma ajansları. Uluslararası kuruluşlar da belli. BM ihtisas kuruluşları, ILO, OECD, WEPs, muadili kamu istihdam kurumları, ülkelerin kalkınma ajansları, Dünya Bankası. Projelere ilişkin mevzuatla ilgili kuruluşlar da belli. AB kuralları, AB Bakanlığının mevzuatı, ÇSGB mevzuatı, Kalkınma Bakanlığının yatırım programı, Maliye Bakanlığı mevzuatı ve Ekonomi Bakanlığı mevzuatı yani bu çerçevenin dışına çıkabilme ihtimali hiçbir şekilde yok yani herhangi bir sivil toplum kuruluşu veya bir başka kuruluş burada yukarıda hepsi belirtilmiş, bu belirtilmenin çerçevesi içerisinde hareket kabiliyeti var çünkü bizde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bir AB İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığı var. Yani o kadar zor, o kadar çetrefilli ve o kadar denetime açık ki. Yani orada bir milim hareket etme kabiliyeti yok. Avrupa Birliği verdiği fonun bir kuruşunun bile nasıl ve ne şekilde olduğunu kendi adına denetleyebilecek birçok elek koyulmuş.

Teşekkür ediyorum.

MUSA ÇAM (İzmir) - Evet, yani sonuç itibarıyla bunların çok açık ve şeffaf olması gerekiyor. Örneğin toplum yararına çalışma, İŞKUR'un yine projesi içerisinde. Biz orada istihdam edilen insanlara karşı değiliz ama orada istihdam edilenlerin özellikle... 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri öncesinde ben kendi ilimde tanığım yani, kendi ilimin ilçelerinde tanığım. Yani toplum yararına çalışma projesi içerisinde bir şekilde vatandaş işe girmiş ama 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde nasıl ve ne şekilde girdi? O insanlar çıkartılıp AKP ilçe örgütleri marifetiyle işe sokulan insanlar var.

Şimdi, bunlar çok kabul edilebilir değil, yani, sonuç itibarıyla on ay, on bir ay istihdam edilen bu insanlara bu kadar partizanca yaklaşmak, bu kadar parti marifetini işe sokmak, ister istemez insanları, bu milyon dolarla yapılacak olan bu projelerde kimler istihdam edilecek, hangi uzmanlar orada yönetici olacaklar, kimler marifetiyle bu projeler yürütülecek, kaynaklar nasıl harcanacak... Ben biliyorum Avrupa projelerinin ne kadar sıkı denetim altında olduğunu. Ama bizim ülkemizde son yıllarda bunun oldukça gevşediğini ve bununla ilgili sıkıntı olduğunu ve Avrupa Birliğinin bu konularda ciddi çekinceler koyduğunu da görüyoruz ve uyuyoruz. O nedenle özellikle İŞKUR'un bu konuyla ilgili yapacağı projelerin çok da açık ve şeffaf olmasının, meslek örgütleri ve kimi sivil toplum örgütlerinin bu konularda partner olarak koyulmasının projenin daha güven verici bir noktaya gelmesini de sağlayacağını düşünüyorum.

Benim bu konuda söyleyeceklerim bu kadar. Öncelikle bu 408 bin memura şimdiden hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum.