KOMİSYON KONUŞMASI

SÜMER ORAL (Manisa) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, kıymetli milletvekili arkadaşlarım; "çevre" dediğimiz olay, günümüzde ülkelerin üzerinde titrediği bir konuma geldi. Çevre duyarlılığı, insan oğlunun üzerinde yaşamakta olduğu yerküresini koruma ihtiyacının bir sonucudur. Bir yandan yerkürede süratli artın nüfus, diğer yandan zenginliğin, refahın yolu olan sanayinin gelişmesi yerküremiz bakımından ciddi riskleri de beraberinde getirdi.

Nüfus süratle artıyor. Hazreti İsa'dan yüz yıl önce 300 milyon olan dünya nüfusu bugün 7 milyarın üzerine çıktı. Bu nüfusu taşıyacak yerküremiz ise aynı yerküre. Sorunun kaynağında da işte bu yatıyor.

Şimdi burada size bir iki rakam vermek istiyorum: 19'uncu asrın başında, 1804 ile 1927 arasında 123 yıl vardır, o dönemde dünya nüfusunda 1 milyar artış için 123 yılın geçmesi gerekiyordu ama 1987 yılına gelindiğinde 1 milyar nüfus artışı için sadece 12 yıl gerekti ve bugün de 1999 ile 2011 arasında yani 12 yılda dünya nüfusu 6 milyardan 7 milyarı buldu ve biraz da aştı.

Diğer yandan, sanayinin ihtiyaç duyduğu enerji günümüzde büyük ölçüde kömür, odun, gaz ve petrolden sağlanıyor. Karbonlardan çıkan gazlar da havaya karışarak yerküremizin çevresinde bir tabaka oluşturup dünyamızın ısınmasına ve "iklim değişikliği" dediğimiz hadiseye neden oluyor. Bu iki gelişme, başta hava ve su olmak üzere doğal kaynakları ve dünyamızı ciddi ölçüde kirletmekte ve tahrip etmekte. İnsan oğlunun bugün karşı karşıya bulunduğu büyük tehlike bu. Hâlen dünyada 2011 yılı itibarıyla enerjinin kömürden, karbondan sağlanan kaynağı yüzde 67'yi buluyor. Bunun 2035 yılında yüzde 56'ya düşmesi öngörülüyor ve bu düşüş de tamamen yenilenebilir enerjinin yüzde 20'lerden yüzde 31'e çıkması ile telafi ediliyor.

Sayın Başkan, küremizi büyütemediğimize göre ortada onu gözümüz gibi korumaktan başka seçenek de kalmıyor. Burada hükûmetlere düşen görev ve sorumluluk kendini öne çıkarıyor. Bu olay insanoğlu tarafından 1970'li yılların başında ciddi olarak ele alındı. İlk olarak 1972 yılında Stockholm'de yapılan toplantıda Dünyamızı çevreleyen atmosferin korunması iradesi ortaya konuldu. Stockholm'de başlayan süreç fasılalarla devam etti, 1992'de Rio'da bu açıdan önemli bir konferans yapıldı. Birleşmiş Milletler organizasyonunda, çeşitli ülkelerde bu toplantılar devam etmekte. Suları, havayı, toprağı ve çevreyi korumaya dönük çeşitli tedbirler belirlendi. Sera gazı emisyonunun aşağıya çekilmesi için sözler verildi ve belli anlaşmalar yapıldı. 2009 yılında Kopenhag'da yapılan toplantının başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından 2013 Ekim ayında Varşova Konferansı'nda bir yol haritası kabul edildi. Gelecek büyük randevunun ise 30 Kasım ve 11 Aralık 2015 tarihlerinde Paris'te gerçekleştirilmesi benimsendi. Bu toplantıda, Kyoto Protokolü sonrası 2020 yılında yürürlüğe girecek yeni anlaşmanın esasları ele alınacak, muhtemelen de imza atılacak. Bu yeni dönemde, daha somut, âdeta muhasebeleştirilebilecek tedbirler öne çıkacak. Bu düzenlemeler kuşkusuz beraberinde ülkelere yeni ek maliyetler de getirecek. Böylece, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler bu alanda müşterek fakat farklı bir sorumluluk taşıyor. Kyoto Protokolü'nde ülkeler arasında ciddi bölünmeler vardı onlara uzun uzun girmiyorum, dünyayı en fazla kirletenler buna yanaşmadılar ancak ülkeler arasında bu ciddi bölünme bir ölçüde kaybolmaya başladı ve ülkelerin bugünkü tavırlarına bakıldığında gelecek yıl Paris'te yapılacak konferansın başarı ile sonuçlanması bekleniyor, genel hava bu. Bugün, ülkelerin en önemli gündemi iklim değişikliği, bir başka ifade ile küresel ısınmadır. Nitekim, birçok ileri ülkelerde hükûmetlerin göreve başlarken özellikle başbakanların veya başkanların açtıkları ya da masalarında buldukları ilk dosya budur.

Sayın Başkan, dünya, küresel ısınmaya ve çevre konularına bu kadar önem verirken, âdeta bunlarla yatıp bunlarla kalkarken biz de nedense bu konulara gerekli özenin ve duyarlılığın gösterildiğini görmüyoruz. Geçen yıl gene Çevre Bakanlığının bütçesi görüşülürken söylemiştim, Sayın Abdullah Gül'ün sanıyorum Meclisteki son Meclis açılış konuşmasıydı, o konuşma bir hayli de genişti fakat içerisinde çevreyle ilgili bir cümle yoktu; bu, çok dikkatimi çekmişti. Bu defa da 1 Ekim 2014 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanının konuşmasında da çevreyle ilgili bir cümle göremedim. Dikilen ağaçlardan bahsediliyor ama çevre sadece ağaç dikmek değil. Yani bu, çok önemli. Kamuoyunun bu konularda bilgilendirilmesinde büyük zorunluluk var.

Bakın, ufak bir not bu konuyla ilgili: Hükûmetlerarası Eksperler Grubu var; bu, şeylere bağlıdır, toplantılarla ilgili Birleşmiş Milletler kapsamında... İklim değişiklikleri konusunda hazırladığı 5'inci Evolüsyon Raporu'nda iki önemli konuya yer veriyor; birisi bölgesel riskler, ikincisi sıcaklık artışlarına karşı mücadele ve uyum için sosyoekonomik opsiyonlar. Dikkat çeken önemli bir husus, iklim değişikleri ve sonuçlarının önceki raporlara kıyasen daha alarmen yani daha endişe verici olduğu işaretlerine rastlanıyor.

Sayın Başkan, bugünkü iktidarın çevre anlayışı, Türkiye'nin altına imza attığı uluslararası tüm anlaşmaların büyük bir bölümüne aykırıdır. Dünyanın hiçbir ülkesinde böylesine yoğun çevre facialarına göz yumulmaz ve izin verilmez. Ülkemizin doğal zenginliklerine, ormanlarına ve yeşil örtüsüne son yıllarda çok büyük zararlar verilmektedir. Maden ruhsatları ormanlarımızın delik deşik olmasına yol açmıştır. Bütün bu çevre tahribatına çok sayıda örnek vermek mümkündür ama sadece İstanbul'da yapılan kıyımı göstermek yeterlidir. Bir devlet elbette yatırım yapacaktır, bir devlet elbette enerji için dışarıya ödediği parayı azaltmaya da gayret sarf edecektik ama bunun için çevreye kıymak yerine en az zarara uğratacağımız bölgelere yönelmek ve yeşil değerlerimizden iyice uzaklaşma yolunu seçmeliyiz.

Ülkemizin en güzel, zengin ve turistik bölgelerinin geleceği Özel Çevre Koruma Kurumunun lağvedilmesiyle tehlikeye atılmıştır. Özel Çevre niçin lağvedilmiş ve niçin adı Tabiat Varlıklarını Koruma Kurumu olarak değiştirilmiştir? Bunun mantıklı bir izahını yapmak kolay değildir. Özel Çevrenin iyi kötü yetişmiş personeli, çevre işleri Şehircilik Bakanlığına bağlandığı için, Orman Bakanlığında kalmış, bu yüzden günümüzde çevreden sorumlu personel, çevreden değil inşaattan daha fazla anlayan elemanlar hâline gelmiştir. Bunu da anlamak pek fazla mümkün değildir.

Sayın Başkan, iktidarın şimdiye kadar büyük tehditlere maruz bıraktığı çevreyle mutlaka barışması gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Oral, uzatıyorum.

SÜMER ORAL (Manisa) - Aksi hâlde çevrenin intikamı sert ve acı olacak, bunun da zararını sadece iktidar ve partisi değil, bütün Türk milleti çekecektir. Sadece ormanlarımız değil, sahil ve güzelim koylarımız da tehlike altındadır. Yarın ne yapılacağı ve hangisine zarar verileceği bilinmemekte ama endişeyle beklenmektedir.

Turizm bölgelerinin deniz suyu giderek kirleniyor. Denizlerimiz karadan kirletiliyor. Otel ve belediyelerin büyük bir kısmı arıtma tesisine sahip değil, olanları da doğru dürüst çalışmıyor. Durum gerçekten iç acıcı değil ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığının öncelikle Ege ve Akdeniz gibi bölgelerde belediyelerin arıtma tesislerini yapması ve sağlıklı şekilde çalıştırılmasına gayret göstermesi çok yararlı olacaktır.

Manisa'mız ile özellikle Soma, Turgutlu'yla ilgili konuları kıymetli arkadaşım Akçay uzun uzun ve çok isabetli bir şekilde anlattı. O konulara zaten -zamanım da bitti- fazlaca değinmek istemiyorum, zaten yeteri kadar da kamuoyu da bu konuda bilgi sahibi.

Sayın Başkan, bu gibi ciddi çevre konularında süratli hareket edilmeli ve gereği de süratle yapılmalıdır. Önemli olan, iş üretmektir ve bu yapılmalıdır. Kesilen ağaçlara bakıp "Ama biz kestiğimizden fazlasını dikiyoruz." bahanesi gerçekten inandırıcı olmuyor. Dikilen ağacın büyüme süresi en az elli yıldır. Paralanan ormanların yenisini görmeye sizin değil, bizim değil, torunlarımızın dahi ömrü yetmeyebilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

SÜMER ORAL (Manisa) - Sözlerimi şöyle bitiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

SÜMER ORAL (Manisa) - Türkiye'nin genel çevre sorunlarının görüşüleceği, tartışılacağı ve millî bir politika oluşturacağı bir çevre şûrasını toplayınız. Siz, Akil Adamlara çok önem veriyorsunuz, çevrenin de akil ama gerçekten akil adamları var. Bunları da dinleyiniz ve bunlara da kulak veriniz. Hem çevrenin akil adamları devlete masraf da ettirmezler, gerekirse tüm harcamaları ceplerinden yaparlar.

Sizi bu duygularla selamlıyor, çevreye daha ciddi bir özen ve önem vermenizi rica ediyorum.

Teşekkür ederim.