KOMİSYON KONUŞMASI

MUSA ÇAM (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Komisyonumuzun değerli üyeleri, Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli temsilcileri, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi selamlıyor ve iyi akşamlar diliyorum.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığının bütçesini konuşuyoruz, 2015 bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyoruz.

Biraz önce, toplantı başlamadan önce buraya ben 3 afiş getirmiştim. Bunlardan bir tanesi kaçak sarayla, bir tanesi kaçak villalarla, bir de İzmir Karabağlar bölgesinde Limontepe'yle ilgili kentsel dönüşümle ilgiliydi. Onlar üzerinde burada bilgi verecektim. Bunlardan bir tanesi kaçak sarayla ilgili. Şimdi, tabii, şöyle söyleyebiliriz: Türkiye Cumhuriyeti 75 milyonluk bir ülke, iktidar partisi milletvekilleri sürekli bunu dile getiriyorlar. Böyle büyük ülkede çok daha modern, çok daha güzide bir Cumhurbaşkanlığı sarayına veyahut da köşküne ihtiyaç duyuyoruz ve bu nedenle de yaptık. Olabilir, böyle bir ihtiyaç varsa mutlaka o yapılabilmeli fakat bunun ön koşulları olmalı, yeri, mekânı çok doğru bir şekilde tespit edilmeli ve ona göre yapılmalı. Düşünün, cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Atatürk bir bataklık hâlindeyken, bir tek ağaç yokken, kırsal bir yerken orayı alıyor, mütevazı bir ev yapıyor, orman hâline getiriyor ve orada birtakım hayvancılık, besicilik dâhil olmak üzere tarım yapıyor orada ve Atatürk Orman Çiftliği'ni bugün o hâle getiriyor arkadaşlar. Şimdi, ben Ankaralı değilim, buradan İzmir'e giderken İzmir yolu üzerinde bugünkü sarayın yapıldığı alandan katbekat daha fazlasını yapacak ve o bölgeyi güzelleştirecek, orman hâline getirecek, yeni ağaçlar dikilecek bir alan bulunup oraya bir saray yapılabilirdi, orası zenginleştirilebilirdi ama var olan ağaçları keserek, var olan tabiatı yok ederek onun yerine bir köşk yapmak, saray yapmak kabul edilebilir bir iş değildir. Hele hele Ankara Mimarlar Odasının açmış olduğu davalara rağmen onu sürdürmek, "Kimin gücü yetiyorsa gelsin, yıksın. Ben bitireceğim, içine de girip oturacağım." demek bu ülkenin ne Başbakanına ne Cumhurbaşkanına ne milletvekiline ne bir vatandaşına, hiç kimseye yakışan bir tutum ve davranış biçimi değildir. Dün burada Adalet Bakanlığı görüşülürken yine bu konuyu dile getirdik, Adalet Bakanlığına bir yargı kararından bahsettik. Benim elimde açılmış yaklaşık yirmiye yakın dava ve bununla ilgili, yürütmenin durdurulmasıyla ilgili verilmiş olan kararlar var. Dün Sayın Bakanın vermiş olduğu, okumuş olduğu bir başka mahkeme kararı ama orayı meşru hâle getirmez.

Geçelim ikinci afiş, kaçak villalarla ilgiliydi. Kaçak villalar da İzmir'in Urla ilçesinin Zeytineli köyünde yine Sayın Cumhurbaşkanının Başbakan olduğu dönemden kaynaklanarak yapmış olduğu villalardı. Ya, bu ülkenin Başbakanı, bakanı, milletvekili tabii ki normal vatandaş nasıl bir yazlık sahibi oluyor ise, bu ülkenin bakanı da, Başbakanı da, milletvekili de, Cumhurbaşkanı da, diğer vatandaşlardan farklı bir tarafı yok, o da tabii kendisine bir yazlık ev yaptırabilir, tatilini gidip orada geçirebilir, bunda hiçbir sorun yok ama bunlar yapılırken hepsi mevzuata uygun bir şekilde, yasalara uygun bir şekilde yapılması, kanunlara uygun bir şekilde yapılması gerekiyor. Yarımadada, Çeşme yarımadası, Urla, Seferihisar, Çeşme, Karaburun bölgesinde oturan köylü vatandaşlar, yurttaşlar, evlenecek kızına, evlenecek oğluna, evlenecek torununa bir göz oda yapamaz iken, denizin kenarına getirip o görkemli villaları yapmayı bir ülkenin Cumhurbaşkanı da Başbakanı da bakanı da milletvekili de yapmamalı arkadaşlar ve bu ülkenin milletvekili, bakanı, Başbakanı, Cumhurbaşkanı sürekli kaçak yapılarla anılmamalı arkadaşlar. Bu bize yakışmaz, bu bize itibar kaybettirir, prestij kaybettirir ama bunları dile getirdiğimizde biz bir günah keçisi oluyoruz, bu doğru değil, bunlar doğru değil arkadaşlar. Bu ülkenin Başbakanı da Cumhurbaşkanı da en iyi evde oturabilir, en iyi yazlıkta oturabilir, bunlar yapılabilir, bunda hiçbir sorun yok ama bunların hepsi yasalara, kanunlara, mevzuata uygun bir şekilde yapılmalı ve ikinci bir statü yaratılmaması gerektiğini düşünüyorum.

Sayın Başkan, rüzgâr gülleri... Hiç karşı değilim. Nükleer santrallere karşıyım ama bu ülkenin enerjiye ihtiyacı varsa mutlaka rüzgâr gülleri olmalı ama bunların yeri doğru tespit edilmeli. İzmir'e gidiyorsunuz, Çeşme'ye gidiyorsunuz, Alaçatı'ya daha gelmeden onlarca rüzgâr gülü var. Hiç itirazım yok çünkü neden? Yerleşim alanlarına oldukça uzak mesafelerde, rahatsızlık vermiyor ama siz rüzgâr güllerini alıp gelip Çeşme'nin içerisinde Ovacık bölgesine veyahut da Karaburun yarımadasında, Karaburun yerleşim alanında, eve 100 metre kalan yerlere getirip o devasa rüzgâr güllerini koyuyorsanız bu yanlış. Getirip Urla'ya, Seferihisar'a, yerleşim yerlerinin dibine, hayvanların otlatıldığı yerlere, insanların ikamet ettiği yerlere getirip o devasa rüzgâr güllerini koyuyorsanız ve buna Çevre ve Şehircilik Bakanlığı izin veriyorsa, ÇED raporu veriyorsa burada bir yanlışlık var arkadaşlar. Rüzgâr güllerine karşı değiliz, olmalı ama bunların yerleri seçilirken, demin Özgür arkadaşımızın söylediği gibi, kaymakamın, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının il müdürlüğünün yardımcılarının, üç beş bürokratın, on bürokratın veyahut da oradaki kimilerinin hemen örgütleyerek orayı toplayıp da "Halkımız buna evet diyor." diyerek bu şekilde yapamazsınız arkadaşlar, yapılmaması gerekiyor. Rüzgâr gülleri doğru yerlerde ve doğru alanlarda yapılmalı ve vatandaş rahatsız olmamalıdır orada. Bugün Ovacık'ta işte, üç tır oraya gitti, vatandaşın özel arazilerinin içerisinden geçirilerek o rüzgâr güllerinin devasa şeyleri oraya gidiyor, vatandaşla şirket sahipleri karşı karşıya geliyor ve ister istemez bir güvenlik güçlerinin müdahalesiyle karşı karşıya kalıyorlar. Bunlar doğru değil. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının bu konularda daha dikkatli olması gerektiğini düşünüyorum.

Balık çiftlikleri... Evet, büyüyen bir ülkeyiz, gelişen bir ülkeyiz, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkeyiz. Vatandaşlarımız mutlaka daha ucuza, daha ekonomik balık almak isteyebilirler, bu karşılanmalıdır, buna hiçbir itirazımız yok ama siz getirip 3 ton üretilecek olan balık çiftliğine ruhsatı öyle alıp veyahut da kıyıdan 1,8 mil açıkta kurmanız gereken balık çiftliğini getirip hemen kıyıdan 800 metre ileriye koyup ve tonajı da 1 ton yerine 50 ton çıkartırsanız, 5 ton çıkartırsanız bu olmaz arkadaşlar. Bakın, İzmir'in Karaburun yarımadası, Çeşme yarımadası, Seferihisar yarımadasına arkadaşlar, size yemin ederim, 29 Ekimde gittiğimde, o bölgeyi gezdiğimde, Sayın Bakan, denizin üstü bir parmak yağdı. "Neden?" dedim, balık çiftlikleri çünkü onlara verilen o yemler kimyasal ve bir süre sonra onların her tarafı, denizin üstü olduğu gibi, katmerce bir yağ. E, bizim çocuklarımız oraya girecekler, sizin çocuklarınız, hepiniz... Doğanın bu kadar katledilmesine, yetmez, benden önce bir arkadaşım söyledi, denize gemilerin sintine bıraktığıyla ilgili aynı şekilde sıkıntılar var. Yoksa biz balık çiftliklerine karşı değiliz ama bunların yine ölçümlü bir şekilde, tonajına ve kıyıdan uzak mesafelere ve doğru yerlere koyulduğu takdirde ancak bu olabilir. Yoksa öbür türlü getirip siz insanların denize girdiği yerlere, kıyılarına yakın mesafelere getirip de o balık çiftliklerini koyup da denizleri kirletmeye hiçbirimizin hakkı yok ve tarih bizi affetmeyecek diye düşünüyorum.

Taş ocakları, mıcır ocakları... Evet, büyüyen bir ülkeyiz. Her tarafa otobanlar, duble yollar, şunlar yapılıyor, bunlar yapılıyor. Yapılmalı, daha modern bir ülke olmalıyız, doğru. Bunun için de taş ocaklarına ihtiyaç var, mıcır ocaklarına ihtiyaç var duble yollar için, otobanlar için ama arkadaşlar, siz bu taş ocaklarını, mıcır ocaklarını getirip orman alanları içerisine veyahut da yerleşim alanlarının içerisine getirip kurarsanız sadece maliyetten kaçmak ve daha fazla kâr etmek için... Menderes, İzmir Havaalanının olduğu yer hemen, Yeniköy var; arkadaşlar, yirmi dört saat, her gün 50-60 tonluk tırlar mıcır taşıyor arkadaşlar ve köyün 3 kilometre içerisine ve orman arazisi içerisine arkadaşlar. Taş ocağına karşı değiliz, mıcır ocağına karşı değiliz ama getirip bunların tamamını yerleşim alanlarına ve orman arazileri üzerine kurup da hem doğayı hem de o bölgede yaşayan insanları yaşanmaz hâle getirip bu şekle sokmanın hiç kimseye bir faydası yok arkadaşlar.

Geçen hafta Bergama Kozak'taydım. Bergama Kozak dünyanın en kaliteli, en verimli çam fıstığının üretildiği yerdir arkadaşlar ama oradaki taş ocakları, mıcır ocakları, granit ocaklarına ve Soma'dan gelen kirlilik, Aliağa'dan gelen kirlilik nedeniyle Bergama Kozak yaylasında doğal döllenme yapılmıyor ve yaklaşık 2005 yılından beri Bergama Kozak yaylasında çam fıstığı alınmıyor arkadaşlar. Bunun nedeni, yaratılan çevre kirliliğidir arkadaşlar.

Bir diğer konu da kentsel dönüşüm. Sayın Bakan, bana bugün iletildi. İzmir'de, Karabağlar bölgesinde oturan insanların...

BAŞKAN - Sayın Çam, toparlayabilirseniz...

MUSA ÇAM (İzmir) - Topluyorum Sayın Başkan.

...gönderdikleri bir yazıyı, bunu sizinle paylaşmak istiyorum:

"Sayın Musa Çam, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yürütülmekte olan Karabağlar kentsel dönüşüm kapsamında İzmir ili, Karabağlar ilçesinde 15 mahallede 17 bin binanın yıkılmasını hedefleyen çalışmalar devam etmektedir. 540 hektar alanı kapsayan bu dönüşüm projesi, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamında kabul edilen 07/12/2012 tarih ve 2012/4048 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'na dayandırılmaktadır. Hâl böyle olmakla birlikte, bugüne kadar, Karabağlar kentsel dönüşüm bölgesinin hangi afet riski ile karşı karşıya olduğu ve afet riski tespitinin dayandığı bilimsel kriterler ile inceleme metodunun ne olduğuna ilişkin rapor, analiz sonuçları, belge, herhangi bir dayanak kamuoyuyla ya da bu bölgede yaşayanlarla paylaşılmamıştır.

İstanbul ve Ankara'da gerçekleştirilen kentsel dönüşüm örneklerinin bu tür projelerin gerçekten afet riskini ortadan kaldırmayı amaçlamaktan, kentin tarihî ve kültürel varlıklarını, doğal yapısını gözetmekten uzak olduğunu, sağlıklı ve yaşanabilir bir kent yaratmak yerine rant yaratmayı hedefleyen niteliğini açıkça ortaya koymuştur.

Kamu yararı perspektifinden yoksun kentsel dönüşüm projeleri en çok da uygulandığı alanda yaşayan halkın barınma hakkının ihlali ve çalışma olanaklarının ortadan kaldırılması sonucunu yaratarak mağduriyetlerine neden olmuştur. Yaşam alanlarından koparılarak şehre uzak toplu konut alanlarında yaşamaya mahkûm edilen insanların eğitim, sağlık, ulaşım gibi kamu hizmetlerinden yararlanmaları da kısıtlanmış, yaşayış biçimlerine müdahale edilmiştir.

Karabağlar'da gerçekleştirilmek istenen kentsel dönüşüm projesinin yaşanmış örneklerinden farklı sonuçlar yaratmayacağı şimdiden anlaşılmaktadır. Çalışmaların hiçbir aşamasında şeffaflık ilkesine uygun davranılmamış, bölgede yaşayanların ihtiyaç ve talepleri tespit edilmemiş, yerelde bulunan meslek örgütleri, üniversiteler ve demokratik kitle örgütlerinin görüşü alınmamıştır. Bugün, bir yandan, Bakanlıkla imzaladığı sözleşme gereğince Yeni Hedef Harita Limited Şirketi tarafından uzlaşma görüşmeleri yapılmakta fakat yıkılacak binalara ne kadar kıymet takdir edildiği, teklif edilen taşınmazın parasal değeri ve nerede olduğu konusunda bilgi verilmemektedir. Bakanlık, yapılan bilgi edinme başvurularını cevapsız bırakmakta, muhatap gösterilen şirket ise tüm bilgilerin Bakanlıkta olduğunu söylemektedir. Kentsel dönüşüm sonunda kaç taşınmaz yapılacağı, arazinin ne kadarının kamusal hizmete ayrıldığı, hangi kamu hizmetlerinin sağlanacağı hâlen belirsizdir. Kentsel dönüşüm alanında yaşayan yaklaşık 55 bin insanın geleceği, oluşturulacak büyük bir ranta kurban edilme riski altındadır." diyor ve devam ediyor.

Şimdi, bizim sizden ricamız, isteğimiz, genel olarak, evet kentsel dönüşüm yapılmalı ama bu yapılırken o bölgelerdeki insanlar dinlenilmeli, mağduriyet yaratılmamalı, her şey çok açık ve şeffaf biçimde gerçekleştirilmelidir. Bu insanlar neden şirkete gidiyorlar, bilgi alamıyorlar? Bilgiler Bakanlıkta; Bakanlığa yazıyorlar, "Gidin, şirketle anlaşın." deniyor. İnsanlar şirketlerin kucağına atılmamalıdır diyorum ve özellikle, Sayın Gökhan Günaydın İstanbul ile ilgili söyledi, bir şey söyleyeyim, 16/9, Sayın Başbakanın da küs olduğu, traşlanmasını istediği ama traşlanmayan binalar da dâhil olmak üzere... Siz de İstanbul'da, Tuzla'da üç dönem belediye başkanlığı yaptınız, Büyükşehir Belediye Meclis üyeliği yaptınız, bütün prosedürü biliyorsunuz, o gökdelenlere verilen ruhsatların tamamı İstanbul Büyükşehir Belediyesinden verilen ruhsatlarla oluyor.

Şimdi, Sayın Bakan, biz sermayeye karşı değiliz, bir gökdelenlere de karşı değiliz ama bunların o kentin siluetini, o kentin doğal yapısını ve çehresini bozmayacak, katletmeyecek bir şekilde olduğu takdirde bu ülkenin güzelleştirilmesi, zenginleştirilmesi için hiçbir sorun yok ama İstanbul'a her gittiğimizde, gerçekten o gökdelenleri gördüğümüz zaman kentin içerisine sokulmuş hançerden başka bir şey değil diyorum.

2015 bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum, saygılar sunuyorum.