| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 21 .11.2014 |
İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan, Millî Eğitim Bakanlığımızın değerli bürokratları, YÖK ve ÖSYM'nin değerli başkanları, değerli basın emekçileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakanım, gerçekten sabahleyin Millî Eğitim Bakanlığının önündeki o izbe görüntüden Bakanlığın bir an evvel kurtarılması gerektiğini düşünüyorum, onu bir kez daha hatırlatmayı da görev biliyorum çünkü en işlek yerde ve makamınızın tam da önünde, Atatürk'ün heykelinin önü sekiz aydan bu yana tamamlanabilmiş değil.
Sayın Bakan, 2014 bütçeniz 55,7 milyarken şimdi 62 milyarlık bir bütçeyle, yüzde 11,3'lük bir artışla 2015 yılında eğitim camiasının sorunlarını çözmeye çalışacaksınız. Elbette yeterli değil çünkü bunun sadece yüzde 78'i personel harcamalarına yani ücret, maaş ve Sosyal Güvenlik primlerine gidecek bütçenizin.
Konuşmanızda bazı rakamlar verdiniz sabahtan. Ben, öncelikle o rakamlarda hiç olmazsa Millî Eğitim Bakanlığı gibi bir Bakanlığın bir yıllık bir değerlendirme yapmasını ve milletvekillerinin, Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinin gerçeği, Türkiye'nin geleceği olan gençlerin, çocukların hangi koşullarda nereden nereye gittiğini daha iyi görmeleri açısından bir yılı esas almanızı beklerdim. Çünkü, AKP'nin anlayışı milattan önce, 2002'den önce; milattan sonra, 2002'den sonra gibi. Bütün bakanlar bize, sanki biz hiçbir şey bilmeyiz ya da anlamayız, rakamları okuyamayız anlayışıyla on iki yıllık bir bütçe öngörüsü içerisinde sunum yapıyorlar. O zaman ben size anlatayım, ben de aynı bakış açısını taşıyarak. AKP'nin bakanlarına söylüyorum: Bütçe Kanunu bir yıllık bir kanundur. Bir önceki yılın kesin hesaplarını, o yılın harcamalarını, bir sonraki yılın öngörülerini tartışan, konuşan, karar bağlayan ve Mecliste kanunlaştırmadan önce olgunlaştıran bir komisyondayız burada. Onun için, ben Millî Eğitimin nereden nereye doğru gittiğini görebilmek açısından bir yılı görmek isterdim, onu görebilmiş değilim.
Boğulduğunuz rakamların içerisinde, on iki yıllık AKP iktidarı döneminde, işte başladınız 2002'den itibaren, mesela bu dönemde Millî Eğitim bütçesinin millî gelirlere oranı 2003'te yüzde 2,8'ken şimdi, 2015'te yüzde 3,2'ye çıkmış, bir artış söz konusu. Ama OECD ortalaması, millî gelire oranları, yüzde 6 civarındayken bizim yarı yarıya daha geride olmamız da durumumuz açısından objektif olarak bakmamız gereken bir durum. Yine Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinden eğitim yatırımlarına, arkadaşlar söyledi, ayrılan pay 2002'de yüzde 17,1, bugün yüzde 8,9 yaklaşık olarak. Ama 1997, 1998 yılında yüzde 30. Şimdi bunu niye söyledim Sayın Bakan? Yani, bir devleti devlet yapan, olmazsa olmaz kamu hizmetleri içinde eğitimin birinci sırada olması gerekir, sağlık ve güvenlik ondan sonra gelir. Bunlar olmadıktan sonra, bunları kamu hizmeti, kamu yararı kavramları içinde değerlendirmedikten sonra devlet olmanızın hiçbir özelliği kalmaz.
Bakınız, şimdi, siz bu on iki yıllık dönem içerisinde Millî Eğitimi devlet okullarını sorunlarıyla baş başa bıraktınız. Gerçekten, okulları bir ticarethaneye, okul müdürlerini tacir, velileri de bir müşteri gören anlayışınız içerisinde okulların geldiği nokta geçtiğimiz hafta basına yansıdı. Bu, Niğde'de okuyan öğrencilerin resmi, okul temizliyorlar, ya okul anneleri, veliler ya da çocuklar. Biz 1960'lı yılların başında -benim köyüm Beypazarı'nın 40 kilometre kuzeyinde, orman köyü- köyümüzde sabahleyin okula giderken koltuğumuzun altında -bir çantamız da olmaz- defterimiz, kitabımız, öbür kolumuzda da iki tane odun parçasıyla okula gider, ısınırdık. Şimdi, 1960'lı yıllara geri dönüş başladı. Bu resim, o resim; utanç verici bir resim bu, Millî Eğitim camiasının komple ders alması gereken bir resim.
Bakınız, ben bu konuda... Tabii, zaman çok dar olduğu için koşar adım gitmek zorundayım, pek çok da konu var gerçi. Siz, özel okullarda öğrenci başına, okul öncesine 2.500, ilkokula 3 bin, özel ortaokul ve liselere 3.500 lira ödeme yapıyorsunuz. Ya, bunu devlet okullarından, devlet okullarına giden öğrencilerden niye esirgersiniz? Yani, fakir fukara bu ülkenin yurttaşı değil mi? Nedir bu zengin hayranlığınız Allah aşkına?
Sayın Bakan, gerçekten, okulların durumu perişan, öğrenciler paspas yapıyor, yer siliyor, yer temizliyor, öğretmenlerin durumu da onlardan farklı değil.
Yine burada ilginç rakamlar var, ben onlara da gelmek istiyorum. Yine, siz 2002'den başladınız, ben 2002 yılında... Bu rakamlar elinizde vardır, mesela, en düşük memur maaşı 293 lira iken öğretmen maaşı 560 liraydı. Şimdi, öğretmen maaşlarının nereye çıktığına bir bakın. Tamamı, 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırının altında maaş alıyor. Öğretmenlerin dışındaki eğitim emekçilerinin durumu daha da vahim çünkü onlar eğitim ödeneği gibi cüzi de olsa bir ödeneği de alamıyorlar.
Bunun yanında, tabii, öğretmenlerin pek çok sıkıntısı var. Mesela, Türkiye'de -arkadaşlar, birkaç arkadaşım tek tek verdi- OECD ortalamalarının çok altında maaş alıyor öğretmenler. Öğretmenlik mesleği, döneminizde o kadar itibarsızlaştırıldı ki sadece öğretmenlik değil, müdürlük, müfettişlik... Az sonra geleceğim müfettişliğe. Yani, Türkiye'de öğretmenlerin büyük bir bölümü geçinebilmek için ek iş tutuyor. Kahvehanelerde çay dağıtıcılığı yapan öğretmen var. Yani, ikinci iş tutarak geçimini sağlıyor.
Bir de siz -biraz evvel arkadaşımın da söylediği- ücretli öğretmenlik diye bir icat yarattınız. Öğretmenlik mesleğinin saygınlığını kaldırdınız. 800 liraya, 1.000 liraya bir ay ücretli öğretmen talim eder de onun yetiştirdiği öğrenci gelişebilir mi? Öğretmen rahat olmadan öğrenciye pozitif enerji verip bilgi aktarabilir mi? Yani, öğretmenleri perişan ettiniz.
Sadece öğretmenleri perişan etmediniz Sayın Bakanım. Eğitim camiasında, tabii, 33'üncü yılı geride kaldı, YÖK diye bir kurumumuz var. Yani, Başkanıyla kişisel olarak bir şeyim yok, kurum olarak söylüyorum. İktidara gelmeden evvel YÖK'e karşıydınız, iktidarı ele geçirince YÖK'ü sahiplendiniz. Yani, eğitimin, gerçekten, yozlaştırılmasında... Az evvel Zozani arkadaşımız buradaydı, gitti. Her ilde bir üniversite yapıldı. Üniversitelerin sorunlarına az sonra değineceğim, dağlar kadar büyük sorunları. Yani, diplomalı işsizler ordusu yarattık. İşsizlik oranlarında eğitimlilerin işsizliği diğer meslek grupları içinde en yüksek noktada şu anda, eğitimli gençlerin işsizlik oranı. Yani, YÖK'ü kapatacaktınız iktidara gelince, şimdi tam da tüccar siyaset anlayışınıza uygun bir model olduğu için ta kuruluşundan günümüze, sahiplendiniz, ona dört elle sarıldınız.
Yine, döneminize kadar Türkiye'de, iddiayla söylüyorum, yakın çalışmalarını geçmişte çok iyi bildiğim kurumlardan bir tanesi ÖSYM idi. Sınav yapamaz oldu. Yaptığı sınavların her birisi bir öncekini aratır derecede kalitesiz. Geçtiğimiz haziran ayında LYS sınavına yaklaşık 10 bin öğrenci giremedi. E, bir daha sınav hakkı da yok bu öğrencilerin. Neymiş? Öğrenciler İnternet'ten kodlamayı yanlış girmişler, parayı yatırmışlar tabii bunlar. Tabii, bu öğrencilerin çoğu da belki İnternet kullanmayı bilmiyor bilgisayardan yoksun olduğu için, yoksul ailelerin çocukları. Hayatlarını kararttınız.
Yaptığınız sınavlarda da beceriksizlik had safhada. Konudan muhtemelen haberiniz de var. Bu konuda bir şey yapmadınız Sayın Bakan, özür diliyorum,ya ÖSYM Başkanına laf geçiremediniz ya da adam, kusura bakmayın, sizi takmıyor, ben onu bilemem.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - İzzet Bey, ek süre veriyorum.
Buyurun lütfen.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Ek süreye geldik mi hemen?
BAŞKAN - Geldik efendim.
İZZET ÇETİN (Ankara) - YÖK'le ilgili de; YÖK, 2003'te gayrisafi millî hasıladan 0,94 pay alırken bugün 0,95 düzeyinde pay alıyor. Öğrenci sayısını artırdınız, üniversite sayısını artırdınız ama ödenekte bir farklılık yok. Eğitimin kalitesini, varın, aradan geçen bunca yıldan sonra siz düşünün.
Sayın Bakanım, iki konu var: Bir, müfettişler. Sizi daha evvelki Bakanlık müfettişi ile ilköğretim müfettişini birleştirerek maarif müfettişi yaptınız ama maaşları farklı, özlük haklarında büyük farklılıklar var. Ya, eğer unvanda birlik varsa ücrette de bir birlik sağlayın. Ben şeye benzetiyorum, 2005 yılıydı zannediyorum, SGK'nın temeli atıldı, sosyal güvenlik kurumlarını birleştireceğiz dediniz, güya birleştirdiniz, tek çatı altında topladınız; bugün SSK'sı ayrı, BAĞ-KUR'u ayrı, Emekli Sandığı ayrı, adı bir. Şimdi de siz müfettişleri birleştirdiniz, adı maarif müfettişi oldu ama özlük hakları ayrı, davranışlarınız, müfettişlere bakış açılarınız, makamınıza gelmek istediklerinde ilginiz, alakanız farklı.
Sayın Bakan, bir de -arkadaşlar değindi- bu müdür atamalarına ilişkin yandaşlık ölçütünün çok somut bir örneğini size okumak isterim. Bakınız, yandaş atamayla ilgili olarak -ismi de verebilirim, hiçbir şey yok çünkü yazıyı okuyunca çok dürüst ve namuslu olduğuna güvendiğim birisi- Muğla'da okul ve kurum müdürlerini atamak için 16-23 Ekim tarihleri arasında mülakat yapılma kararı alınıyor, mülakat için 2 komisyon belirleniyor, Valilik onayıyla komisyon üyeleri atanıyor. Komisyon üyelerinden mülakatın ilk gününde Rehberlik Araştırma Merkezinde...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Ankara) - ...toplanan ikinci komisyonun üyesi Seydikemer İlçe Millî Eğitim Şube Müdürü Ali Öğütveren'e Komisyon Başkanı İradet Genç "İlçe millî eğitim müdürlerinin kimlerle çalışmak istedikleri, hatta kimin hangi okula atanacağı belirlendi. Biz de bu isimlere bu puanları vereceğiz." diyor. Komisyon Başkan Genç, AKP'ye yakın olduğu bilenen Öğütveren'den mülakatlar sırasında kendisinin vereceği puanın aynısını ya da yakın bir puan vermesini istiyor. Öğütveren de bu talebi kabul etmeyeceğini, hak ve adalet ölçüleri içinde puan vereceğini belirtiyor. Öğleye kadar mülakatlarda yer alan Öğütveren, bu süre zarfında 13 adayı mülakattan geçirdikten sonra, öğleden sonra İl Millî Eğitim Müdürü Tamer Kırbaç'ın "İstifa et." telefonu üzerine Valiliğe verdiği dilekçeyle Komisyondan istifa ediyor. Öğütveren dilekçesinde Allah korkusu taşıdığını, öğleden sonra İl Millî Eğitim Müdürü Tamer Kırbaç'tan gelen "İstifa et." talebi nedeniyle Komisyondan istifa ettiğini ve eğitim camiasının da yara almamasını düşündüğünü söylüyor. Şimdi, bu kadar açık yandaşlık ölçütleri içerisinde müdür atıyorsunuz.
Sayın Başkan, affınıza sığınarak bir tek konu var, ona da bir değinmek istiyorum, kısa bir şey. Neyse, onu da soru olarak söyleyeyim.
Bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.
Çok teşekkür ederim.