KOMİSYON KONUŞMASI

BAŞKAN - Ben de teşekkür ediyorum değerli Bakanlık bürokratlarına, Sayın Bakan Yardımcımıza ama ben de bir kısa ilave yapmak durumundayım.

Niyazi Bey'in, tabii, temennileri çok daha geniş ve üst platformlarda değerlendirilmesi gereken temenniler ama bir hususu da belki ben yanlış anlamış olabilirim ama çok da orayı çözemedim. "Taban tabana zıt" gibi bir kelime kullandı ama nerede taban tabana zıt olduğumuzu açıkçası ben çok kestiremedim.

Şimdi, biz buraya... Tabii, demokrasi hepimiz için lazım. İşte Burhan Bey'in bahsettiği, esas üzerinde durmamız gereken konu ve bizim de çeşitli platformlarda, o gün de büyükelçiler geldiğinde direkt söylediğimiz mesele bu. Yani, her şeyi bir tarafa bırakın, kim yapmış, nasıl yapmış falan bunlar ikinci, üçüncü planda konuşacağımız şeyler. Eğer demokrasiyi savunuyorsanız, burada demokrasimiz yara almıştır, demokrasimiz darbe almıştır, hedef alınmıştır. Madem siz bu kadar her platformda demokrasiyi gündeme getiriyorsunuz, her konuda demokrasiyi başımıza kakıyorsunuz, insan haklarıdır, şudur, budur, işte burada herkesten önce Avrupa Birliği olarak bütün kuruluşlardan önce sizin inisiyatifi ele alıp bu konuda bir adım atmanız gerekirdi ama kusura bakmayın, bu konuda eksik kaldınız; biz bunu her yerde ifade ediyoruz, o gün büyükelçilere de aynı şeyi Meclis Başkanımızın kabulünde ifade ettik.

Demokrasi, dediğim gibi, hepimize lazım. Biz buralara -eğer ben bugün Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Başkanı olarak görev alıyorsam- demokrasiye olan inancımızdan ve bir demokratik mücadelenin neticesinde gelmişizdir. Ben, hep şunu söylerim, belki bilmeyen bilmez ama: Bir aile hikâyesi olarak, eğer Türkiye Cumhuriyeti'nde Gülpınar ailesinin sıkıntıları çözülmüşse, Gülpınar ailesi demokratik mücadele neticesinde bir kazanım elde etmişse demek ki Türkiye Cumhuriyeti'nde gerçekten birçok sorun hallolmuş demektir. Çünkü, bunun için aile hikâyesini bilmek lazım, aile yapısını bilmek lazım. Bu sadece cumhuriyetle ilgili değil, 1860'dan beri ben ele alırsam padişah zamanından bile gelen antidemokratik uygulamalar neticesine maruz kalmış ve Türkiye Cumhuriyeti'nde zaman zaman ikinci, üçüncü sınıf olarak kabul edilmiş bir kökenin, bir ırkın mensubu olarak eğer, bakın, bugün ben burada Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Başkanlığı görevini yürütüyorsam bu kesinlikle bir demokrasinin kazanımıdır. Ve aynı şekilde bir ilave: Dedesi idam olmuş bir torun olarak yine bu görevi yürütüyorsam yine bu, demokrasinin kazancıdır. Biz, hiçbir zaman taban tabana zıt olmadık, biz demokrasiye güvendik, cumhuriyete güvendik, cumhuriyetin kazanımlarına güvendik ve Avrupa Birliği sürecini de inançla, işte, bu öz güvenle -onu da özellikle vurgulayacağım- bunu götürmek durumundayız ve sizlerle her zaman birlikte olmayı biz arzu ediyoruz, değil ki 15 Temmuzdan sonra, burada arkadaşlarla çok güzel diyalogumuz var. Evet, belki dünya görüşü olarak farklı olabiliriz, belki sizin kastettiğiniz o olabilir ama demokrasiye olan inancımızda kesinlikle hiçbir şekilde bir tezatlık, bir farklılık, böyle bir şey söz konusu olamaz. Cumhuriyetin kazanımlarına, cumhuriyete, kurucu unsurlara hiçbir şekilde öyle bir antidüşünce veya öyle bir muhalif duruşumuz olamaz. Fakat, dediğim gibi dünya görüşü, o da çok doğaldır. Hepimiz ayrı bir siyasi partiyiz, biz el ele, birlikte yürümeye... Hatta gönül arzu ederdi ki -bunu da her zaman söylüyoruz- keşke HDP de bu sürecin içinde olsaydı. Aslında, darbe olsaydı... Yani, normal darbe mantığına baktığımız zaman, bizden de daha fazla zarar görmesi gereken ve görecek olan, mantığını eğer doğru işletebilirsek, HDP olması gerekirken ama sanki bu iş direkt AK PARTİ'yi hedef almış, sadece AK PARTİ'ye yönelik bir darbe girişimiymiş gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor, bunu da anlamış durumda değilim ben açıkçası. Keşke onlar da bu işin içinde olsa, bu süreci hep birlikte, demokrasinin bu zedelenmesi hususunu Avrupa'da çok daha kuvvetli bir şekilde dile getirebilsek diye arzu ediyorum. Ümit ederim ki önümüzdeki süreçte onlar da bizimle beraber hareket etmeye yeltenirler, onlar da böyle bir niyet değişikliğine giderler.

Toplantımız sona ermiştir. Her ne kadar... Onursal Bey'e de ben sataşmalar olduğu için, şimdi ona da laf yetiştireceğim. Onursal Bey'den biraz önce bir laf duydum, "Bir daha belki toplanamayız." diye.

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Ben onu ağabeye söyledim. Çünkü, biz istedik bu toplantı olsun falan diye de, onun için...

BAŞKAN - Bir dakika, siz istediniz falan değil.

Bakın, arkadaşlar, şimdi Bakan Yardımcımız burada. Uzun zamandır bizim aslında niyetimiz Sayın Bakanın gelip burada brifing vermesiydi. Ömer Bey'le ilk günden beri bunu konuşuyoruz, Selin Hanım da katkı sağladı, onu da inkâr etmeyelim, emeği zayi etmeyelim ama, baştan beri konuştuğumuz, Ali Bey'le de istişare ettiğimiz, Sayın Müsteşarımızla da istişare ettiğimiz, dediğimiz gibi, bizim niyetimiz Sayın Bakanın buraya gelip bilgi vermesiydi. Ama, şimdi kısmet olmadı fakat eylül, ekim gibi Meclis açılır açılmaz onun sözünü aldık Bakan Beyden. Umarım daha yeni gelişmeler olur, daha güzel olumlu şeylerle karşı karşıya kalırız, Bakan Bey de bu sefer gelip bir de onun ağzından son gelişmeleri dinlemek durumunda kalırız. Ama, o, işte "Bir daha toplanamayabiliriz" deyince insanın aklına bu aralar komplo teorileri çok...

ONURSAL ADIGÜZEL (İstanbul) - Uzun zamandır toplanamayınca biz de tabii bekliyorduk böyle bir toplantı. Öğrencilerin bursu geride kaldı, onun için söyledim yani.

BAŞKAN - Ya, biz isterseniz her hafta toplanırız Onursal Bey. Ama, burada şimdi çay, kahve içeceksek toplanmanın da bir anlamı yok yani burada biz gündeme göre toplanacağız. Şimdi, gündem bunu gerektirdi toplanacağız. Dediğim gibi, tali komisyondan belki çıkarsak, asli komisyona dönersek biz de Dışişleri Komisyonu gibi her çarşamba toplanırız burada, belki onlarca anlaşmayı peş peşe burada görüşmek durumunda kalırız. Yani bizim çalışmaktan bir çekincemiz yok ama Komisyonun fıtratı bu maalesef, bunu da kabul etmek lazım. Yani geçmiş yıllarda da -Ali Bey burada, Sayın Bakan Yardımcımız- Komisyonunun çalışma temposu... Yine bu sene çok iyi gitti yani siz bakmayın, o ilk vize serbestisinden falan dolayı çok toplandık sayılır Eskiden hiç öyle bir şey... Yani, çok nadir toplanırdık öyle, kırk yılda bir. Biz istiyoruz ki her hafta toplanalım yani bunda bir sıkıntı yok. Çünkü, dediğim gibi, orada o komplo teorileri çok yaygın. "Bir daha toplanamayız." falan deyince insanın aklına her türlü saik geliyor, "Acaba yine bir darbe mi olacak, başka bir şey mi? Avrupa Birliğiyle süreci mi koparacağız?" Tamamen bu tür şeyleri çünkü çok dikkatli kullanmak lazım Onursal Bey.