KOMİSYON KONUŞMASI

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, öncelikle bütün çabamızın ülke adına doğru dürüst bir yasa düzenleme yapma çabası olduğunu göz ardı etmemenizi özellikle istirham ederiz.

Türkiye, diğer bütün ülkelerde son zamanlarda moda olan, ancak neredeyse elli yıllık bir geçmişi olan bir kurumu yeniden kurmaya çalışıyor. Aslında bu tür kurumları kurmaya çalışırken veya kurarken, geçmişte acaba bu hiç düşünülemedi mi, mademki elli yıllık bir geçmişi var, Türkiye niye bunu acaba yapmadı diye aklınıza gelebilir. Yaptı.

İlkini biraz önce Sayın Öztrak söyledi, daha sonra da 1984 yılında rahmetli Özal döneminde Türkiye'ye gerçek anlamıyla büyük bir proje, Türkiye yatırımlarının altyapısını hazırlayacak kaynakların yaratılması için böyle bir fon yapıldı, kuruldu.

O fonun kurulmasıyla ilgili olarak hazırlanan kanun tasarısının gerekçesinin birinci fıkrasında, "Ülkemizin en önemli meseleleri arasında kamu altyapı yatırımlarının gittikçe artan ihtiyaçlara paralel olarak süratle yapılmasıdır. Her şeyden önce bu bir kaynak meselesidir, kaynakların artırılması ise tasarrufların etkili ve güvenilir bir şekilde teşvikine bağlıdır. Bu kanun tasarısında, kamu kurum ve kuruluşlarına ait tesisler, gelir ortaklığı senedi, hisse senedi, işletme hakkı aracılığıyla tasarrufların teşviki..." falan falan diye gidiyor.

Arkadaşlarımızın çoğu hatırlarlar, bütün bunların hepsi belirli bir süre sonra hazineye dolaylı olarak inanılmaz yükler yükleyen, altından kalkılamayan bir gider kapısı oldu bütün bu fonların hepsi ve 2000 yılında da bir kanunla kaldırıldı, hepsi hazineye devredildi.

Şimdi, daha önceden bu tür deneyler yaşamış olan bir ülke olarak yeniden böyle bir acı deneyim yaşamak zorunda mıyız? Tekrar etmek zorunda değiliz bu olguları. Oralarda verilen örnekleri özel olarak getirdim buraya, okuyacağım: "Gelir ortaklığı senetlerini satmak suretiyle, buralardan..." "...kurum ve kuruluşların gelir ortaklığı senedi çıkartılmak suretiyle kaynak sağlanacak." Yani köprüyü satarım ya da sattırmam tartışmalarını, rahmetli Özal ile rahmetli Calp arasındaki tartışmaları içinizde hatırlayanlar vardır. Birisi oranın gelir ortaklığı senetlerini satmaya çalışıyor, öbürü de "sattırmam" diye masayı yumrukluyor idi.

Sonuç olarak, buralardan gelir ortaklığı senetleri çıkartıldı, ne köprü satıldı ne köprünün sahibi değişti, bir şey değişmedi ve arkasından o fonlar ve arkasından yaratılan hisse senetleri vesaireler daha sonra kapatıldı. Ortada çözülen bir olay da yoktu, buradan sağlanan kaynaklarla, denildiği gibi büyük altyapı yatırımlarının sağlanmasına dönük herhangi bir şey de gerçekleşmemişti.

Peki, nasıl bu gelir ortaklığı senedi çıkartılıyordu? Yani kaç liralık gelir ortaklığı senedi çıkartılacak ve kaça satılacaktı insanlara? Bununla ilgili olarak kanun tasarısında verilen örneğe özellikle dikkatinizi çekmek isterim. "Misal olarak" diye başlıyor, "...yılda 2 milyar TL gelir getiren bir altyapı tesisi için 10 milyar TL'lik gelir ortaklığı senedi çıkarılabilir." Yani gelirden hareketle, "Eğer bunun yüzde 20'si kâr ise demek ki bunların değeri de 10 milyar liradır." diyor. Bu senetlerin 1 milyar liralık kısmı ilgili kamu kuruluşu üzerinde kalabilir, geriye kalan 9 milyar liralık gelir ortaklığı senedi hakiki ve hükmi şahıslara satılabilir. Satılan senetlerden elde edilen gelirler Kamu Ortaklığı Fonu'nda toplanır, yani bizim Varlık Fonu bunun yerine, yeni yatırımlar için kaynak teşekkül eder.

Değerli arkadaşlar, gördüğünüz gibi, kavramlarda, ifadelerde her şeylerde daha önceden düşünülmüş, bir şeyler yapılmaya çalışılmış. Peki, bu fonların niye kapatıldığını 2000'li yıllarda ve niye işe yaramadığını -bu kadar tanımları filan da uygun- düşünmek gerekmiyor mu? Burada söylenilen olay, bu gibi şeylerin fona konulmuş olan ve hisse senetleri satılan varlıkların işletilmesiyle ilgili ve bunların yenilenmesi, vesairesiyle ilgili kaynak ayrılmaması ve bunların sürekliliğinin sağlanmaması olduğunu daha sonradan itiraf etti herkes. Yapıyor, çıkıyor, oradan elde edilen gelir kaybolup gidiyor, nereye gittiği belli değil.

Türkiye Varlık Fonu'yla ilgili olarak ne gibi tanımlar yapılacağını tasarıdan çıkartamıyoruz, sadece bir bakıyorsunuz ki, aklınıza gelen bütün varlıkların hepsi olduğu gibi fona devrediliyor. Fona devredilen gayrimenkullerin içerisinde çok önemli bir kavram var, o da "tahsisli olanlar dâhil olmak üzere" hazineye ait bütün gayrimenkuller fona devredilecek. Bu, ne anlama gelir? Türkiye Büyük Millet Meclisi hazinenin bir mülküdür, hazinenin gayrimenkulüdür, Türkiye Büyük Millet Meclisine tahsislidir yasama faaliyetlerinin yapılması için. Onu çok rahatlıkla bu fonun içerisine koyup değerlendirebilirsiniz demektir. Bu, gerçekten budur. Soru olarak Sayın Bakana sorun, bu yanıtı almak zorundasınız, alacaksınız. "Hayır, Meclis hariçtir." diyemez.

BAŞKAN - Teknik olarak tabii.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - "Genelkurmay Başkanlığı hariçtir." diyemez, "Hava Kuvvetleri Komutanlığı hariçtir." diyemez, diyemezsiniz.

Peki, "kamu yararı" denilen olay nedir? Değerli arkadaşlar, bir gayrimenkulü herhangi bir amaca tahsis ediyorsanız eğer, bu bir hukuki işlemdir ve tahsiste kamu yararı aranır, o kuruma o yasayla veya o tahsisle verilen görevler devam ettiği sürece siz o tahsisli gayrimenkulü oradan alıp da "Ben şuradaki fonun içerisinde koydum, satıyorum." diyemezsiniz. Bizim hukukumuz bunu gerektirir eğer bir hukuk devletiysek. Bunların buralardan ayrılıp alınmasının da usullerinin olması gerekir, bunların yapılmasında uyulacak bazı kuralların da olması gerekir. "Şu nedenle oradaki tahsis kaldırılmıştır." demeniz gerekir, herhangi bir şeye gerek duymuyorsanız eğer ve arkasından "Bunun bundan sonra böyle değerlendirilmesi daha uygun." demeniz gerekir. Bütün bunların hepsini diyecek kimdir? Yasamadır. Bunları yapacaksınız, teker teker devredeceksiniz, işletmenin tanımını yapacaksınız devrettiğinizin, vereceğiniz kaynakları belirleyeceksiniz, ondan sonra da diyeceksiniz ki: Bak, burada böyle gelir elde eden bir kaynağınız var sizin. Alın ve bunu bütün dünyaya duyurun. Bizde böyle bir varlık var, bunun getirisi de bu veya gelsin herkes kendisi işte uluslararası muhasebe standartlarına göre hazırlanmış rasyolarına baksın, tablolarına baksın, oradan değerlendirsin, gelsinler, yatırımlarını yapsınlar. Oradan gelen kaynakla da siz ikinci bir yatırım daha yapın. Olay, bu şekilde kurulması gereken bir olay.

Şu yasanın içerisinde bu fonun ne şekilde işleyeceğini belirleyemiyoruz. Bütün bu kaynakların hepsi fona devredilir, daha doğrusu Fon Yönetim AŞ'sine devredilir, anonim şirkete devredilir. Peki, ne yapar anonim şirket bunları? Ne yapar, nasıl değerlendirecek, sadece satacak mı? Bütün bu yatırımların hepsiyle altyapı yatırımlarının tamamını tanımlama gibi bir yetkisi var mı, kapabilitesi var mı? Yok. Öyle bir olayınız yok.

Peki, bu şirkettekilerin sorumlulukları, bunlarla ilgili olarak kendisine bu devirlerin yapılması sırasındaki hazırlıkları var mı? "Bunlar yönetmelikle belirtilecek." diyor. Bütün o olayların hepsini yönetmelikle belirteceksiniz. Ama kanunda diyorsunuz ki: Varlık Yönetim Anonim Şirketi bu kanun çıktığı andan itibaren resen tescil edilir. Peki, neyi tescil edeceksiniz? Ana sözleşmesi yok, ana sözleşmesi yok bunun. Şirket, sözleşmeleriyle beraber gidip tescil edilir, ne yapacağı, ne edeceği, faaliyet konuları, kimin sorumlu olduğu vesairesiyle beraber, oradan sonra yeniden oturulacak bununla ilgili yeni bir düzenleme yapılacak, o tescil edilecek. Peki, burada sormak gerekiyor: Meclisin yasama yapma yetkisi ne oldu? Bu kanunla beraber Varlık Yönetim Anonim Şirketini tescil ettiniz, güzel, oradan sonra yapılacak olan ana sözleşmeyle ilgili olarak hükümleri kim yapıyor? Varlık Anonim Şirketi, istediği her şeyi yazabilir. Bu da resen tescil ediliyor. Kanunlardaki hiçbir sınırlamaya tabi olmaksınız yapıyorsunuz bunu.

Şimdi, bu kadar belirsizlik içerisinde bir kurum yaratamazsınız, yaratırsınız da bir işlev görmez. Bizim burada uyarmaya çalıştığımız konu çok büyük ölçüde bu. Varlık Yönetim Şirketinin bu tür varlıkları ne şekilde değerlendirileceği, sonra da fona hangi şekilde devredileceğinin aha burada kararlaştırılması lazım. Varlık Yönetim Şirketinin bu varlıkları ne şekilde devralacağı, oradan sonra da bunları gelir getirecek hâle getirdikten sonra altında kuracağı alt ana fon veya daha alttaki fonlara nasıl devredeceğine ilişkin kararı sizin vermeniz lazım, başka türlü olmaz.

Güney Kore'nin fonu... Çok net bir şekilde, Güney Kore'de anonim şirketler veya özel teşebbüs çok değerli araştırma-geliştirme faaliyetleri yapamıyorlar, "know-how"ları yok, patenleri yok. Yani, sonuç olarak "Gelecekte üretimin şeklini tayin edecek olan temel unsurlardan mahrum bir sanayi kurmaya çalışıyoruz." diyor. Bunları satın alıp kendi işletmelerine yani Kore işletmelerine kullandırmak üzere fon kuruyor. "Know-how"larını satın alıyor, satın alıyor, patentleri satın alıyor, sonra fonu kullanmak isteyen insanlar buraya bir gelir ödüyorlar, gelir payı ödüyorlar, kira ödüyorlar, fon bu şekilde büyüyor. Onlarla yenisini satın alıyor, yenisini satın alıyor. Dolayısıyla, bu tanımları yaparak ortaya çıkıyor bu insanlar.

Şimdi, değerli arkadaşlar, olaya bu şekilde baktığınız zaman, bu şekilde kurulacak olan fonların işlev göreceği, işlevsel olacağı kaçınılmaz. Ama biz bunların hangi işlevi göreceğini, ne yapacağını, hangi sorumluluklara sahip olduğunu gerçekten bilmiyoruz. Bilmediğimiz bir kanunu onaylamak gibi bir lüksümüz de yok yani. Böyle bir sonuca ulaşamazsınız, ulaşmanız mümkün değil. O nedenle, eğer bu yasadan olumlu sonuçlar almak istiyorsanız, devletin denetim hakkını asla yadsımayarak...

Değerli arkadaşlar, burada hiç değilse çalışanlarının şu Komisyona saygı göstererek bir şeyler yapması gerekiyor. Bu telefonlardan böyle bağıra çağıra konuşulması, vesairesiyle falan bu çalışmalar yürütülmez. Buradaki insanların bütün vakitlerinin hepsini telefonla değerlendirdiğini zaten görüyorsunuz, ediyorsunuz ama hiç değilse çalışanlarının buna saygı göstermesi gerekir, böyle şey mi olur yahu?

BAŞKAN - Evet, arkadaşlar...

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Ama bunu da benim söylemem gerekir doğal olarak, burada bir Başkanlık Divanımız var.

BAŞKAN - Evet, bu konuda daha hassas olmalarını rica ediyorum arkadaşların, doğru.

Sayın Temizel, buyurun.

ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Değerli arkadaşlar, özet olarak ne söylersek söyleyelim noktasına geliyoruz. Yani, bizim açımızdan bu kanunun bu şekilde sunuluş şekli, şurada oturup da şunun üzerinden hiç değilse birkaç gün zaman geçirip de çalışılarak belki kabul edilir ya da tartışılabilir hâle getirilemeden sunulmuş olmasını daha önceki çalışmalarımızdaki uyarıların kanunun niteliğine kavuşmasıyla ilgili olarak yeterli açıklamalar asla olamayacağını sizlere bir defa daha hatırlatmak istiyorum.

Bu kanunla kurulacak olan fon sadece ve sadece bu tür gelirlerin veya satılarak yaratılacak olan varlık değerlerinin bütçenin dışında her türlü kanundan etkilenmemiş olarak, hiçbir kanuna tabi olmamış olarak alınıp değerlendirilmesi için kurulacak bir sistemse bu devlet veya bu kurduğumuz devlet organizasyonu buna izin vermez. Fon kuruyorsunuz, hiçbir kanuna tabi değil. Kanunlar sayılıyor, sayılıyor, sayılıyor, her ihtimale karşı unutulmuş da olabilir diye "Bunların dışındakilerden de muaftır." diyor. Yapamazsınız, bunu yapamazsınız, muaf tutacağınız bu kuruluşlara tabi olmadan, 5018 sayılı Yasa'ya tabi olmadan yönetilecek aşamaya getirilmesi çok farklı bir olaydır, o noktaya geldiği zaman olabilir, onunla ilgili özel bir denetim sistemi kurabilirsiniz, Meclisin de içerisinde olduğunu sağlayarak bu olur ama bütün bunların hepsinin dışında tutamazsınız bunu. Meclis denetiminin dışında tutamazsınız yani kalkıp da siz herhangi bir şirketinizi birilerine yönetin diye verdiyseniz arada sırada onları denetlettirmiyor musunuz? Peki, devlet niye denetlettirmesin bunların hepsini, niye yani denetimden kaçmanın nedeni ne? Denetim sistemini kurmak zorundasınız.

Son olarak şunu söylüyorum: Varlık yönetim şirketleri, ulusal varlık yönetim şirketleri ve fonlar aslında mevcut kaynaklarını satarak elde ettikleri gelirlerle altyapı yatırımlarını kurmak üzere kurulan fonlar değildir. En önemli olayı şu şekilde belirlenir: Borçlanma, devletin şu andaki yükümlülüklerini gelecek nesillere taşıma anlamına gelir. Madem onlar da yararlanacaklar, hepsini kalkıp da bugün yaşayanlar ezilerek ödemesinler bu yükümlülükleri öbürleri ödesin denir yani borçlanmayla siz yükümlülükleri taşırsınız başka nesillere. Ulusal varlık yönetim şirketlerinin amacı da bugün tükenmekte olan varlıklarını gelecek nesiller de yararlansın diye onlardan pay ayırarak gelecek nesillerin hizmetine sunma olayıdır. Tanım olayı budur, bu tanımın dışına çıkamazsınız. Petrol kaynaklarınız var, petrol çıkartıyorsunuz, belirli bir süre sonra bitecek, biteceğini biliyorsunuz, o zaman hiç değilse şu sırada üretilmiş olan petrol kaynaklarından belirli bir miktarı bu tür fonların içerisine koyun, değerini artırarak devam ettirin, gelecek nesiller de bundan yararlansın diyeceksiniz. Ulusal varlık fonlarının görevi budur, borçlanmayla o nedenle kıyaslanamaz. Borçlanma ayrı bir olaydır, ulusal varlık fonu ayrı bir olaydır. O nedenle ne cari fazla verenler bu fonları kurarlar, biz şu an da devletin bir sürü kaynağını harcıyoruz, harıl harıl tüketiyoruz, bu nedenle cari fazla veriyoruz. Gelecekte belki bu cari fazlaları verecek doğal kaynaklarımız kalmayacak, hiç değilse bunlardan bir pay ayıralım, koyalım, gelecek nesiller de yararlansınlar. Bu arada gelecek nesiller yararlansınlar derken de bazı gelecek nesillere hazırlayacağımız altyapı yatırımlarını da yapalım derler. Elbette ki şu anda kurulan fonların hepsi cari fazla veren ya da doğal kaynaklarını değerlendiren ülkelerin kurdukları fonlar değil, sadece bununla sınırlı değil, başka amaçlarla da kuruluyor ama her birisi çok net olarak tanımlanmış, örneğin emekli fonlarını değerlendireceğim ben burada denmiş. Emekli fonları neye yatırıldıysa onlardan oluşturulan portföyü getirip fonun içerisine koymuşlar. Her birisinde buraya kadar inebilirsiniz, bu ayrıntıda düzenleme yapabilirsiniz ama bu kadar global şekilde Türkiye'nin bütün varlıklarının hepsini bundan sonra bu anonim şirkete devrediyorum, o anonim şirket de bunları fonlara koyacak, satacak, savacak, onların paralarını buraya koyacak, bunları değerlendirirken de hiçbir kurala tabi olmayacaksınız, uluslararası denetim kuruluşları bunu uluslararası veya Sermaye Piyasası Kurulunun koymuş olduğu standartlara göre denetleyecek. Yok öyle bir olay, öyle bir olay yok çünkü hangi kaynağın hangi amaçla nereye tahsis edileceği bütçe yapma hakkının bir parçasıdır. Bunu siz vereceksiniz, gelecek buradan şunları şunları şu şekilde değerlendirmek üzere şu fona aktarmak istiyoruz diyecek. Tartışacaksınız, uygun görüyorsanız vereceksiniz ama burada bir yetkiyle bütün her şeyi, tahsisli gayrimenkuller dâhil olmak üzere bütün varlıklarınızın hepsini bu fona devredebilirsiniz, bu konuda yetkiyi aldı gitti, bitti. Böyle kanun olur mu Allah aşkına ya? Böyle kanun olur mu, her şeyimizi verdik, bitti, bir daha buraya uğramayacaklar. Sınırlamaya bile koymadınız, önce şunları şunları alsın, ondan sonra şunları alsın bile demiyorsunuz. Yani olayın vahametini anlatmak için başka örnek bulamıyorum, gerçekten bulamıyorum ama tahminlerimizin ötesinde olumsuz sonuçlar doğuracak. Bu ulusal varlıklarımızdır, bize aittir diyebileceğiniz herhangi bir şeyin kalmayacağı bir sisteme doğru gidiyor olay... Varlıklarımızı kesin değerlendirelim ama bununla ilgili kararları demokratik sistemlerde Parlamento verir, o, onun bütçe hakkıyla ilgilidir. O bütçe hakkınızı devredecek durumda değilsiniz, bu Anayasa'ya aykırıdır zaten. Burada bile Bakanlar Kuruluna bir yetki verirken "Bakanlar Kuruluna sınırları belirli olmayan yetki verilemez." diyorsunuz değil mi çünkü farklı bir yetki verdiğiniz zaman Anayasa Mahkemesi pat diye iptal ediveriyor. "Meclis kanunlarla Bakanlar Kuruluna ancak alt ve üst sınırları belli olan yetkilerini devreder." diyor. Burada alt ve üst sınır ne, neyi verdiğinizi gerçekten biliyor musunuz? Yok, ama her şeyi veriyoruz.

Sizleri bu kanun üzerinde bir defa daha düşünmeye davet ediyorum. Türkiye'nin özellikle de belirli gereksinmelerini karşılamak, varlıklarını uluslararası sermaye piyasalarında veya o araçlarda değerlendirilmesini sağlayacak projelerine ihtiyacı var, bunu kabul ediyoruz. Bu proje böyle yapılmaz. Buna bir bakıverirler şöyle: Bu ne yahu derler, bu ne? Bu nereden gelecek nereye gidecek, sadece ve sadece oranın satış gelirleriyle siz yatırım yaparsınız, onları kullanarak başka bir kaynak sağlama olanağınız olmaz. Sayın Bakan, ulusal tasarruflarla ilgili olarak eksikliğimizi belirterek buna katkı sağlayacak dendi. Ulusal tasarruflarla ilgili olarak buradan sağlanacak bir tasarruf açığını kapatma olanağı yok, kesin olarak yok. Kim tasarruf ediyor ki? Hatta ve hatta bazıları açısından bu bir tüketim harcamasıdır, dayanıklı tüketim malı harcaması, bina satın almak, vesaire gibi, herhangi bir şeyde de kullanılmayacaksa. O nedenle olayı doğru dürüst değerlendirmemiz gerekiyor, olayı ciddi olarak değerlendirmemiz gerekiyor. Maddelerdeki teknik eksiklikleri vesaireleri falan gidermek ne dereceye kadar mümkün olur bilmem ama bu hâliyle bütçe hakkını sınırsız bir şekilde devredemeyeceğinizi, Anayasa'ya göre denetimi olmayan kamu kaynağı tahsisinin mümkün olmayacağını, bunlarla ilgili olarak da Plan ve Bütçe Komisyonunun çok büyük sorumluluğunun olduğunu, devleti, özellikle de Türkiye Büyük Millet Meclisini anayasal bir hakkından mahrum bırakmaması gerektiğini bir defa daha söylüyorum.

Teşekkür ederim.