KOMİSYON KONUŞMASI

RIZA TÜRMEN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Komisyonun değerli üyeleri, değerli bürokratlar, basının değerli mensupları; ben Sayın Bakanın konuşmasında değinmediği bir konuyu dile getirmek istiyorum. Zorunlu din dersi, bu konuya temas etmek istiyorum. Bu konuda, biliyorsunuz, 16 Eylül tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir karar kabul etti, Mansur Yalçın ve diğerleri kararı. Bu kararın önemi şurada: 2007'de de Eylem Zengin, Hasan Zengin kararı vardı, orada da bir Alevi aile din dersinin zorunlu olmaması için şikâyette bulunmuştu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2007'de verdiği kararla Türkiye'de bu din kültürü ve ahlak dersinin objektif, nesnel bir şekilde okutulmadığı, çoğulcu bir şekilde okutulmadığı ve eleştirel bir şekilde okutulmadığı için eğitim hakkının ihlaline karar vermişti. Ondan sonra din dersi kitaplarında değişiklikler yapıldı çeşitli Alevi çalıştaylarıyla. Fakat bu karar işte, bu Mansur Yalçın kararı, yeni karar bütün bu yapılan değişiklikleri gözden geçirerek verilmiş bir karar, o bakımdan önemli ve Mansur Yalçın kararında da bu değişikliklerin yeterli olmadığı, bu değişikliklerin amaca hizmet etmediği ve eğitim hakkının ihlal edildiği sonucuna varıldı.

Şimdi, Mansur Yalçın kararında şunu söylüyor: Devletin bütün dinler karşısında tarafsızlığı ilkesine değindikten sonra "Bir kere, eğitim hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ndeki eğitim hakkı ailenin dinî inançlarına uygun bir eğitim verilmesini öngörür. Türkiye'de Alevi ailesinin dinî inançlarına uygun bir eğitim verilmiyor. İkincisi, çocuğun okulda öğrendikleriyle evde öğrendikleri arasında çok büyük bir fark var ve bu kadar büyük bir farkın olmasının tabii ki çocuk üzerinde çok olumsuz etkileri var. Bu farkın kapatılması ise din dersi kitaplarında değişiklik yapılarak imkânsız görülmekte." diyor ve şu soruyu soruyor -Hristiyan ve Yahudi çocukları çünkü muaf tutuluyor din dersinden- diyor ki: "Eğer bu din kültürü ve ahlak dersi söylendiği gibi bütün dinlere eşit yaklaşan bir kültür dersiyse niçin Yahudi ve Hristiyan çocukları muaf tutuluyor? Yok, böyle değil de sadece Sünni İslam öğretiliyorsa niçin zorunlu?" Bu sorunun cevabı yok. Mahkeme diyor ki sonuç olarak: Vakit geçirmeden Türkiye'nin diğer bütün Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bu din kültürü ve ahlak dersini zorunlu olmaktan çıkarması için gerekli tedbirleri almasını istiyor Hükûmetten. Bu karar 16/9'da verilmiş bir karar. Demek ki üç ay sonra kesinleşecek, 16 Aralıkta kesinleşecek eğer Büyük Daireye gitmezse, Büyük Daireye giderse dava yeniden görülür tabii, başka bir karar olur. Ama zannetmiyorum Büyük Daireye gideceğini. 16 Aralıkta kesinleşecek, üç ay geçtikten sonra. Fakat kesinleşmesine gerek kalmadan Sayın Başbakan, çıktı, dedi ki: "Biz bu kararı uygulamayız." Şimdi, bu çok vahim bir şey. Yani tabii ki hükûmetler yargı kararlarını sevmeyebilirler, bu gayet doğaldır. Yargıyla hükûmet arasında bir gerginlik olabilir, bu da doğaldır. Ama doğal olmayan şey, "Ben bu karar sevmiyorum, o yüzden uygulamayacağım." demek. O zaman, tabii, bu ne demek? Bu "Hukuk devletini ben ortadan kaldıracağım, ben hukuk tanımıyorum." demek. Hukuku tanımadığınız zaman ortada hiçbir şey kalmıyor, ortada tamamen keyfî bir yönetim kalıyor, "Ben keyfim istediği zaman tanırım, keyfim istediği zaman tanımam." kalıyor. Bu, tabii, ne demokrasiyle ne hukuk devletiyle bağdaşmayan bir durum. Kaldı ki bu kararı tanıyıp tanımamak gibi, böyle seçimlik bir hak yok ortada.

Sözleşmenin 46'ncı maddesi gayet açıktır, "Devletler mahkeme kararıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararıyla bağlıdırlar ve bu kararı uygulamakla yükümlüdürler." Tanımazsanız ne olur? Bu, efendim, işte, bu kararları uygulamakla sorumlu olan Avrupa Konseyinin Bakanlar Komitesi de gelecektir. Bakanlar Komitesi Türkiye'den kararın uygulanmasını isteyecektir. Türkiye kararı uygulamıyorsa tekrar gönderebilir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ve karar çıkartabilir. O karar çıktıktan sonra uygulanmadığına dair, Türkiye üzerinde baskı merdivenleşen bir şekilde artar ve sonunda Türkiye'nin Avrupa Konseyinden ihracına kadar gider.

Bir de tabii, yani, özgürler bakımından baktığınız zaman, siz nasıl bu dersi okumak istemeyen bir aileye "Sen zorla bu dersi okuyacaksın. Sen bu bilgileri öğreneceksin." dersiniz? Bu, tabii, özgürlükle de bağdaşmayan bir şey. Avrupa'da nasıl uygulama? Mahkeme onu da söylüyor: üç şekil görüyorsunuz, üç yöntem görüyorsunuz. En popüler olan, 47 devleti var Avrupa Konseyinin, 20'den fazla devletin yaptığı gibi seçimlik ders olarak tanımak. En büyük çoğunluk bunu yapıyor. Bazıları başka bir ders getiriyor. Bunu almak istemiyorsanız o zaman başka bir dersi almak zorundasınız. Bazı devletler de 10 kadar, 10'dan biraz daha fazla devlet de zorunlu din dersini kabul ediyor fakat çekilme hakkını tanıyor. Yani din dersinden istemezse çekilme hakkını tanıyor.

Şimdi, yani, Sayın Bakan şunu söylemesin lütfen: "Efendim, biz kitaplarda daha fazla değişiklik yaparız ve bunu bütün dinlerden eşit bir şekilde bahseden bir kültür dersi hâline..." Bu argüman artık geçerli değildir çünkü mahkemenin istediği, kararın uygulanması, din dersini zorunlu olmaktan çıkarmaktır. Yani kitaplarda daha fazla değişiklik yaparak bunu bütün dinlere eşit bir kültür dersi hâline getirmek mahkeme kararını uygulamak anlamına gelmeyecektir, onu da bilmek lazım.

Bir hususu daha son derece kısa olarak...

BAŞKAN - Sürenizi uzattım, lütfen, toparlarsanız sevinirim.

RIZA TÜRMEN (İzmir) - Sayın Bakan, engellilerle ilgili konuya değinmek istiyorum. Yani bugün Türkiye'de engellilerin toplumla bütünleşmesi önündeki en önemli engel, en önemli sorun eğitim çünkü eğitim sistemi ve müfredat engelli olmayanlar için planlanmış, onlar için uygulanan bir müfredat, daha baştan eğitim sistemi engellilerimizi dışlıyor. Özellikle zihinsel özürlü ve otistik çocuklar bakımından sorun çok vahim çünkü sınırlı merkezler var Türkiye'de otistik çocuklar için fakat bunlar çok sınırlı, erişim güçlüğü var bu merkezlere bir kere. Ondan sonra, kaynaştırma eğitimi uygulanmıyor doğru dürüst çünkü öğretmenler yetersiz, bu konuda teçhiz edilmemişler, gerekli bilgiye sahip değiller kaynaştırma eğitimini uygulamak için ve her okulda da yok ve bir de tabii, fiziksel koşullar yetersiz, fiziksel koşullar buna uygun değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RIZA TÜRMEN (İzmir) - Yani bu durumda otistik çocuklar aslında Türkiye'de eğitim dışında kalıyor, pek çok çocuk ve bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine açılmış davalar var, otistik çocukların ebeveynleri tarafından açılmış, aileleri tarafından açılmış davalar var. Yani orada da bir ihlal kararı çıktığı takdirde Türkiye'nin bunu yeniden gözden geçirip otistik çocuklara ve diğer zihinsel özürlü çocuklara nasıl bir eğitim verilmesi gerektiğini ve bunu nasıl yaygınlaştırıp nasıl etkili bir şekle getirmek gerektiğini değerlendirmesi gerekecek.

Teşekkür ederim.