| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 21 .11.2014 |
MUSA ÇAM (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Plan ve Bütçe Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri, Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli yöneticileri, basınımızın değerli temsilcileri; bu haftanın son oturumunu gerçekleştiriyoruz. Millî Eğitim Bakanlığımızın bütçesinin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Geçen on iki yılda bu koltuğa oturan isimleri bir kez daha sizlere hatırlatmak isterim: Sayın Erkan Mumcu, daha sonra Sayın Hüseyin Çelik, ardından Sayın Nimet Çubukçu, Sayın Ömer Dinçer ve nihayet 4+4+4 çalışmalarında üstün başarılar gösteren çok değerli Hocamız Profesör Doktor Nabi Avcı bugün Millî Eğitim Bakanlığı koltuğunda oturuyor. Kendisine de başarılar diliyoruz.
Kısaca hatırlayalım, bu 5 sayın bakan neler yaptı bu on iki yıllık süre içerisinde, kronolojik olarak size bir hatırlatmak isterim.
Yıl 2003: YÖK'ün, 1999'da üniversiteye girişte kullanılacak ortaöğrenim başarı puanı ile çarpılacak katsayıyı, öğrencilerin alanları dışındaki yükseköğretim branşlarını seçmeleri durumunda 0,2; alanları içindeki lisans programlarını yazmaları durumunda 0,5 olarak belirleyen kararı 0,3 ve 0,8 biçiminde düzenlenerek katsayı farkı daha da artırıldı. Katsayı engelini önce aşılmaz bir duvara dönüştürdüler ve uygulamadan en çok meslek liseliler mağdur oldular.
Yıl 2005: Liselere Giriş Sınavı (LGS) yerine Ortaöğretim Kurumları Sınavı (OKS) getirildi. Bu sınavla öğrencilerin üç yıllık ortaöğrenim sonunda tek bir sınava girmeleri hedeflendi ve ilk OKS 2006 yılında yapıldı.
Yıl 2007: Sayın Hüseyin Çelik dönemi geldi ve yeni geçilmiş olan tek sınav sisteminin kaldırılmasına karar verildi. 1 yerine artık 3 sınav yapılacaktı; 6'ncı, 7'nci, 8'inci sınıflarda Seviye Belirleme Sınavı(SBS) yapılacak, bu sınavların yanı sıra yıl sonu başarı notu ve davranış notunun da liseye geçişte etki edeceği bir sisteme geçilmesine karar verildi Sayın Hüseyin Çelik döneminde.
Yıl 2009: Üniversiteye girişte uygulanan ÖSS'nin değiştirilmesine karar verildi. 1999'dan önce uygulanan sistem gibi yeniden iki aşamalı bir sınav sistemine geçildi. Yeni sınavların adı Yükseköğretime Geçiş sınavı (YGS) ve Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) oldu. LYS ise 5 ayrı testten oluşacak ve 5 oturumda yapılacaktı.
Buna karşılık Danıştay 8. Dairesi, farklı statüde bulunan öğrencilerin aynı konumda değerlendirilmesinin anayasal eşitlik ilkesine aykırı olduğuna karar verdi. YÖK'ün yapmış olduğu itiraz da Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca reddedildi. Bu kez YÖK, Aralık 2009'da, Danıştay kararının gereğini yerine getirmek üzere yeniden farklı bir katsayı tespit etti.
Yıl 2010: 6'ncı, 7'nci ve 8'inci sınıfta uygulanan 3 sınava dayalı SBS sistemine geçişin üzerinden üç yıl geçmişken, bu kez, bakan koltuğuna oturan Nimet Çubukçu tarafından, iflas eden politikanın itirafıyla kaldırıldı. Yeniden tek sınav sistemine dönüldü. Yeni sistemde öğrenciler bir tek 8'inci sınıfta SBS'ye girecekti. Bakan Çubukçu, üç yıl önce dershaneye bağımlılığı azaltacağı söylenerek getirilen sistemin okul dışı kaynaklara yönelimi artırdığını söyledi ve sistemi değiştirdi.
Yıl 2011: YÖK, katsayı farkını kaldırmak için yeniden harekete geçti. Kasım 2011'de farklı katsayı uygulaması ikinci kez kaldırıldı ve her aday için 0,12 olarak belirlendi. 2012'deki sınav sonuçlarının hesaplanmasında farklı katsayı uygulaması rafa kaldırıldı.
Geldik şimdiki Sayın Bakanın büyük kariyer hamlesini gerçekleştirdiği 2012 yılına: Sayın Başkan, Şubat 2012'de AKP'nin İstanbul İl Gençlik Kolu Kongresinde Sayın Erdoğan "Dindar bir gençlikten bahsediyorum; dininin, dilinin, kininizin davacısı gençlik olun." diyordu. Bunu takip eden günlerde, eğitimle uzaktan ilgisi olmayan 5 AKP'li milletvekilinin vermiş olduğu kanun teklifiyle "4+4+4" ülke gündemine geldi. 23 Şubatta başlayan ve 11 Marta, kanlı pazara kadar devam eden Komisyon görüşmelerine müdahale eden dönemin Başbakanı, Mardin'den "Bu cumartesi, pazar çalışılacak ve Komisyon çalışmaları bitecek." talimatını Türkiye Büyük Millet Meclisine verdi. Onun emriyle bilinen 11 Mart kanlı pazar gerçekleşti. O güne kadar Komisyona hiç uğramayan, Komisyonun kapısını bile bilmeyen yüzlerce AKP milletvekili, Komisyon sıralarını işgal etti, muhalefet milletvekillerinin konuşmaları engellendi, milletvekilleri tartaklandı, yumruklandı, yerlerde sürüklendi, tekmelendi, Komisyon görüşmelerinin görüntüleri alan basın mensupları da bu menfur saldırıdan nasiplerini aldılar. Kameramanlar tartaklanarak kayıt altına aldıkları görüntülere el konuldu. Bu görüntüler, ne bizlerin hafızasından ne de gelecek kuşakların hafızalarından asla silinmeyecektir. Millet iradesine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi şahsiyetine ve demokrasiye yapılmış bu saldırının planlayıcısı olan kişi ise malum irade tarafından Türkiye Cumhuriyeti'nin bugünkü Sayın Bakanı olarak karşımızda duruyor, Sayın Bakan.
Emrine verilen Bakanlık 5+3 şeklinde uygulanan sekiz yıllık kesintisiz eğitimi 4+4+4 şeklinde on iki yıllık zorunlu eğitime çevirdi. Yeni sistemde okula başlama yaşından eğitim süresine kadar birçok unsur değiştirildi, âdeta eğitim sistemi on iki yılda delik deşik edildi. Yeni sistemle ilkokul 5 yıldan 4 yıla düşerken, ortaokullar geri geldi. Kapatılan imam-hatip ortaokullarının açılması da böylece sağlanmış oldu. Zorunlu okula başlama yaşı 5,5 yaşa düşürülürken isteğe bağlı olarak okula başlama yaşı da 5 yaş -60 ay- oldu. Haftalık ders saatleri değişirken, ortaokul ve lisedeki seçmeli dersler artırıldı, Türkiye'deki bütün okulların âdeta imam-hatibe dönüştürülmesi tek hamlede böylece sağlanmış oldu.
Okula başlama yaşının düşmesiyle sınıf mevcutları, özellikle sosyal ekonomik seviyesi düşük bölgelerde arttı. Özellikle 60-66 aylık çocuklar okullarda büyük sorunlar yaşadı, yaşamaya devam ediyor. Sınıflar 60-84 aylık öğrencilerden oluşmaya başladı Okuma yazma bilenler var, tuvaletini tutamayanlar var, kalem tutanlar var, kalemi oyun aracı olarak görenler var, ağlayanlar var, anne veya babalarıyla sınıfa girenler var. 1'inci sınıf öğrencileri boylarına uygun olmayan sıralarda bir ders yılı oturmak zorunda kaldılar.
Değerli milletvekilleri, kesintisiz on iki yıllık eğitim ve okul öncesi eğitimin her çocuk için sağlanması yerine 4+4+4 sistemi getirilerek imam-hatip ortaokulları yeniden açıldı. Laikliği ortadan kaldırıp, ayrımcı, âdeta Vahabi-Selefi bir devlet inşa etmek niyetindeki din eğitimli merkezde duran bir politika konumunda. Dindar ve kindar nesiller yetiştirmenin anahtarı bu noktayla görülüyor. Bu sebeple, yeterli ilgiyi görmeyen okullar için sağlanan teşvikler yanında zorla imam-hatipleştirmelerle kin kusan bir anlayış işbaşında. Eğitim ve bilim alanına siyaset kurumunun bu denli müdahalesiyle ağır bir tahribat günbegün hayata geçirilmektedir. Birçok okul, bölgede hiçbir talep yokken imam-hatip ortaokuluna dönüştürülmüş, öğretmenler ve öğrenciler sürgün edilmiştir.
Kısaca rakamlara bakıldığında, 2012-2013 eğitim öğretim yılında 730'u bağımsız, 369'u imam-hatip lisesi bünyesinde toplam 1.099 imam-hatip ortaokulu varken 2013-2014 eğitim öğretim yılında bu sayı 945'i bağımsız, 410'u imam-hatip lisesi bünyesinde toplam 1.355 ortaokulu vardır. MEB, imam-hatip okullarına beklenen talep olmamasına rağmen imam-hatip olmayan ortaokullar bünyesinde de imam-hatip sınıfları açmaya başlamıştır. Bakanlık ayrıca, 2010-2011 eğitim öğretim yılından itibaren Türkiye genelinde 1.477 genel liseyi dönüştürmeye başlamış ve 2014 Temmuz itibarıyla Türkiye genelinde 952 Anadolu imam-hatip lisesi olmuştur. Üstelik, AKP Hükûmeti, eğitimde yaşanan yoğun ticarileştirme uygulamalarına paralel olarak hayata geçirilen dinî içerikli eğitimle, yıllardır arkabahçesi olarak gördüğü imam-hatip okullarına yönelik pozitif ayrımcılık yapmış ve çok sayıda devlet okulu ödenek yetersizliği ile karşı karşıya kalırken, bugüne kadar hiçbir imam-hatip okulu kaynak sıkıntısı çekmemiş ve talepleri anında yerine getirilmiştir.
Zorla açılan bu okullara talep yaratmak için AKP il ve ilçe teşkilatları özel çalışmalar yaptılar. Kentlerde, mahallelerde imam-hatiplere kayıt olanlara barınma, beslenme, yol yardımı yapılacağına dair duyuru pankartları asıldı, cep mesajları sistemleri, özel toplantılar, camilerde vaazlar, imam-hatiplere kayıt olma ve seçmeli din derslerine kayıt yaptırma çağrıları örgütlendi. Belediyelerden yardım alan aileler, imam-hatiplere âdeta yönlendirildiler.
Değerli milletvekilleri, kronolojik olarak çerçeveye devam edersek, biliyoruz ki göreve gelince Sayın Bakan "2014 yılında SBS yapılmayacak." dedi. Yerine BTS, Başarı Takip Sistemine geçileceğinin haberleri paylaşıldı. 18 Kasım günü ise Ortak Sınav Birinci Dönem Genelgesi yayımlandı. Amaç, dershanelerin kaldırılması olarak açıklandı. Talimat yine malum yerden geldi. Ardından dershanelerin özel okula dönüştürülebileceği söylendi. "Okullar kurun, biz de sizden hizmet alımı yapalım, bedeli neyse biz verelim." ifadesi kullanarak, asıl amacının özel dershane sistemini kaldırmak değil, dershanelerin daha da kurumsal yapılar olan özel okullara dönüştürülmesi olduğunu açıkça itiraf etti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çam, toparlayabilirseniz lütfen.
MUSA ÇAM (İzmir) - Toparlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; karma eğitimle ilgili birkaç şey söylemek isterim. Dünyada ve Türkiye'de karma eğitim karşıtlığının temelinde büyük ölçüde dinî gerekçeler ve muhafazakâr yaşam olduğu biliniyor. Buna rağmen bazı çevrelerin karma eğitimin kaldırılmasına yönelik gerekçelerini Tek cinsiyetli okullarda kızlar daha başarılı." gibi ifadeleri gündeme getirerek dinî gerekçeleri geri plana itmeleri bile bu konuda samimiyetlerini görmek açısından önemlidir.
Osmanlıdan başlayarak, günümüze kadar hemen her dönem kız ve erkek öğrencileri harem selamlık uygulamasına tabi tutma, ayrı ayrı kız ve erkek okulları açılması düşüncesi gündeme getirilmiş, özellikle ergenlik döneminde bulunan öğretim kademeleri için böylesi bir ayrım yapılması istenmiştir. Bütün bu girişimlerin temelinde eğitimden çok dinî kuralların ve muhafazakâr yaşam tarzının olduğu bilinmektedir.
"Kız okulları daha başarılı, kızlar dikkati dağıtmazsa erkekler de daha başarılı olacak." söylemi büyük bir kandırmacadır. Türkiye'deki eğitimin niteliği sürekli düşerken cinsiyet ayrımcılığı üzerinden oluşturulacak okullarda kız ya da erkek öğrencilerin sadece başarılı değil, mutlu olmaları da mümkün değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitimi kendi dünya görüşleri doğrultusunda biçimlendirmek isteyenler, en büyük kötülüğü çocuk ve gençlerimize yapmakta, onları tek tip bireyler olarak yetiştirip kendilerine ve iktidarlarına biat etmeye zorlamaktadır. Demokratik olmayan bir düşünce yapısıyla demokratik bireyler yetiştirmek, onlara eşitliği, paylaşmayı, dayanışmayı ve kardeşliği öğretmek mümkün olmadığı gibi, Orta Çağ zihniyetine dayalı eğitim sisteminin demokratik olması mümkün değildir.
Sözlerime şöyle son vermek istiyorum: Tabii ki, Sayın Bakan, konuşmasının bir bölümünde 24 Kasım Öğretmenler Günü'yle ilgili söyledi, bize de birer kurşun kalem ve küçük not defteri dağıttı. Kalemin üzerindeki yazıda "Ulusları kurtaran yalnız ve ancak öğretmenlerdir." diyor. Öğretmen arkadaşlarımızla ilgili birkaç şeyi de söyleyerek konuşmamı bitirmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Bakan, eğitim emekçilerinin sorunlarına değinmeden sözlerime son vermek istemem. Bir ülkenin geleceğini yetiştiren eğitim ve bilim emekçilerinin açlık ve yoksulluk çekmesi, o ülke için utanç verici bir durumdur. Eğitim emekçilerinin içinde bulundukları sıkıntılara rağmen görevlerini en iyi şekilde yerine getirme çabaları, toplumun tüm kesimleri tarafından takdir edilmekte, ancak siyasi iktidarlar eğitimin sorunlarına olduğu gibi, eğitim emekçilerinin sorunlarına ve taleplerine kulaklarını tıkamaktadırlar. Bugün eğitim emekçileri Dikmen Kapısı'nda bu konuyla ilgili bir basın toplantısını da gerçekleştirdiler, taleplerini Sayın Komisyon Başkanımıza dosyalar hâlinde ilettiler. Türkiye'nin dört bir yanında görevlerini büyük fedakârlıklara katlanarak sürdüren -bitiriyorum- öğretmenlerimizin yaşadığı sorunlar bu konuşmanın kapsamına sığmaz. Birkaç noktaya değinmekle yetinmek zorundayım. Bu noktaları daha önce de dile getirdim, bir arpa boyu yol alınamadı ne yazık ki. Türkiye'de çalışan öğretmenler, OECD ülkeleri içinde en çok çalışan, en düşük maaş alan öğretmenler arasındadır. Öğretmenlerin yüzde 80'i geçinebilmek için ek iş yapmak zorunda kalmaktadırlar. Öğretmenler, sık sık değişen eğitim politikalarının ve siyasi iktidarın tasarruflarının mağduru olmayı sürdürmektedirler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSA ÇAM (İzmir) - Bitiriyorum.
Öğretmenlik mesleğinin standartları özellikle AKP döneminde düşürülmüş, nitelikli öğretmen yetiştirme politikaları terk edilmiştir. Öğretmenlerin bugünkü çalışma koşulları ve maaşlarıyla kendilerini mesleki olarak yetiştirmeleri ve geliştirmeleri mümkün değildir. Öğretmen açığı sorununa kalıcı çözümler üretilememekte, 300 bini aşkın işsiz öğretmen kadrolu olarak atanmayı beklemektedir ve her gün telefonlarımıza binlerce atanamayan öğretmen mesaj çekmektedir. Özellikle ocak ve şubat ayında kaç öğretmene kontenjan açılacağıyla ilgili söyleminizi burada sizden duymak isterim.
Son sözüm: Öğretmen açığı ücretli öğretmenler tarafından kapatılmak istenmekte, eğitimde esnek, güvencesiz ve kuralsız çalışma uygulamaları her geçen gün artmaktadır. Eğitimde benimsenen esnek çalışma uygulamaları, aynı işi yapan...
BAŞKAN - Sayın Çam...
MUSA ÇAM (İzmir) - ...farklı statülerde öğretmen istihdamını gündeme getirmiş, kariyer basamakları uygulamasıyla öğretmenlerin sınıflandırılması eğitimin niteliğini olumsuz etkilemiştir.
BAŞKAN - Sayın Çam, toparlar mısınız lütfen.
MUSA ÇAM (İzmir) - Bitiriyorum, son üç cümle.
Sınıf mevcutlarının fazlalığı, okul öncesi çağdaki çocukların zorla ilkokula kaydedilmesi gibi sorunlar eğitimi ve öğretmenlerin mesleklerini sağlıklı bir şekilde yapmalarını engellemektedir. Öğretmenlerin büyük bölümünde iş yükü artışına paralel olarak meslek hastalıklarında artış yaşanmaktadır. Demokratik haklarını kullandıkları ve sendikal çalışmalara katıldıkları için her yıl çok sayıda öğretmen soruşturma geçirmekte, cezalandırılmakta ya da sürgün edilmektedir diyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Çam.
MUSA ÇAM (İzmir) - 2015 yılının hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
YÖK Başkanına da başarılar diliyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
MUSA ÇAM (İzmir) - Ama özgür bir üniversite istiyoruz. Üniversite öğretim üyelerinin, öğrencilerin daha demokratik bir üniversitede kendilerini ifade edecek koşulların getirilmesini talep ediyor, başarılar diliyorum.