| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/750) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 10 .08.2016 |
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli temsilcileri, meslek örgütlerinin, sivil toplum örgütlerinin çok değerli katılımcıları, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Güzel bir gün diliyorum, mutlu bir gün diliyorum, iyi bir gün diliyorum.
Karşımızda tabii, yine Sayın Süreyya Sadi Bilgiç'in çabaları ve katkılarıyla hazırlanmış -her şeyi içerisine soktuğu bir torba, çuval, heybe ne derseniz deyin arkadaşlar- hepsi birbirinden farklı 37 kanun hükmünde kararnameyi ilgilendiren bir yığın şey var.
BAŞKAN - Zaten adamın adı çıkmasın yani, o kadar masumum ki burada.
MUSA ÇAM (İzmir) - Bunları görüşüyoruz. Varlık vergisi geri çekildi, 10, 12'nci maddeler geri çekildi ama bununla birlikte yaklaşık yine 60'a yakın madde var. Gerçekten hepsi birbirinden farklı ve bunların her biri farklı komisyonlarda görüşülmesi ve tartışılması gereken konular. Yani şimdi devlet memurlarını ilgilendiren konu var, işçi sendikalarını ilgilendiren konular var, maden mühendislerini ilgilendiren konular var, hekimleri ilgilendiren, sağlığı ilgilendiren konular, ormanı ilgilendiren konular var. Bunların ayrı ayrı, farklı komisyonlarda ve ilgililer tarafından en ince ayrıntısına kadar tartışılıp konuşulması gerekirken... Bizler, tabii, hepimiz artık bu beş yılda, yeni seçilen, gelen arkadaşlarımız da önümüzdeki dört yıl içerisinde bu konularda uzmanlaşacaklar değil mi Sayın Bilgiç.
BAŞKAN - İnşallah.
MUSA ÇAM (İzmir) - Dolayısıyla, diğer komisyonların falan olmasına da gerek yok, onlar da feshedilsin. Plan ve Bütçe Komisyonu üye sayısı biraz artırılsın. Artık bütün kanunlar, hepsi buraya gelsin, buradan yürüsün gitsin yani başka yapacak bir şey yok.
Şimdi, tasarı vergiden sağlığa, sosyal güvenlikten ormana, Karayolları Trafik Kanunu'ndan Kamulaştırma Kanunu'na kadar birçok değişik kanunu yakından ilgilendiriyor ve bunların da ayrı ayrı komisyonlarda görüşülmesi gerekiyor.
Yine, benden önceki değerli milletvekili arkadaşlarımız da konuştu. Türkiye'de siyasi partiler, vakıflar, sendikalar, meslek kuruluşları, kooperatifler, birlikler ve derneklere radyo televizyon yayın lisansı verilmiyor. Bu tasarının 60'ncı maddesiyle vakıflara radyo televizyon yayın lisansı verilmesinin önü açılıyor. Buna neden ihtiyaç duyuldu, çok anlamış değilim. Aslında demokrasi açısından, özgürlükler açısından, temel insan hakları açısından bu kurumların da radyo ve televizyon kurmalarında bence hiçbir mahzur yok. Ama, şimdi adını saydığımız bütün kurumlara, sendikalara, meslek örgütlerine, siyasi partilere radyo ve televizyon kurmak yasak ama vakıflara açık. Bu, doğru bir şey değil. Şimdi burada acaba hangi vakıflara lisans verilecek, hangi vakıflar radyo ve televizyon kuracak? İster istemez insanın kafasında soru işaretleri oluşuyor, hemen kafama geliyor. Bu kıyak TÜRGEV'e mi, bu kıyak Ensar'a mı, bu kıyak bundan sonraki birtakım cemaat örgütlerine mi yapılacak? Bununla ilgili ciddi endişelerimiz ve çekincelerimiz var. TÜRK-İŞ de radyo ve televizyon kurabilsin, HAK-İŞ de kurabilsin, DİSK de kurabilsin, KESK de kurabilsin, KAMU-SEN de kurabilsin, MEMUR-SEN de kurabilsin, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu TİSK de kurabilsin, partiler de kurabilsinler. Bunların hepsine yasak ama kimi vakıfların önü açılacak arkadaşlar, onlar radyo ve televizyon lisanslarını alıp istedikleri yayınları yapacaklar. Zaten şu anda yeteri kadar -iller de dâhil olmak üzere- birçok radyo ve televizyon var, birtakım yayınlar yapılıyor ama şimdi bu düzenlemeyle beraber birtakım vakıflara, özellikle TÜRGEV ve Ensar gibi vakıflara özel bir kıyak yapılacağıyla ilgili ciddi endişelerimiz ve kaygılarımız var. Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu niye kuramasın? Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği niçin kuramasın arkadaşlar? Bunlar da kursunlar. Bunlar da kendi üyelerini aydınlatıcı bilgiler, yayınlar çok rahat yapabilsinler arkadaşlar. Ama bunlara yok, sadece bu vakıflara bir yol açılıyor. Dolayısıyla burada çok ciddi bir endişenin ve tehlikenin altını bir kez daha çizmek istiyorum.
Bu darbe girişimiyle birlikte Türkiye'de vakıfların da nasıl kullanıldığı ortaya çıktı. Kamu kaynaklarını aktarıp besleyip büyüttüğünüz vakıflar bu halkın başına ne yazık ki bela oldu. Yine aynı şeyleri yapmaya hazırlanıyorsunuz. Gerçekten geçmişten hiç ders almıyorsunuz, almayacağınız da ortada, gözüküyor. Vakıflara tanıdığınız bu ayrıcalığı sendika ve meslek örgütlerine, kooperatiflere, derneklere, hatta siyasi partilere de tanımak gerekir diye düşünüyorum.
Belediyelerin kurduğu -yine tasarının içerisinde- elektronik trafik denetim sistemleri aracılığıyla kesilen para cezalarının yüzde 30'u ilgili belediyeye aktarılıyor. Tasarıda bu paranın bir süre sonra yüzde 5'e düşürüleceğiyle ilgili düzenleme var. Bu, son derece yanlış bir düzenleme. Bu uygulama belediyelerin gelirlerinde önemli bir azalmaya neden olacak. Belediyeler trafikle ilgili çok ciddi yatırımlar yapıyorlar; kentlerde, şehirlerde, il ve ilçelerde ciddi yatırımlar yapılıyor. Bunun önümüzdeki süreçte kademeli olarak yüzde 5'e düşürülmesi demek, belediyenin gelirlerinin ciddi anlamda yok olması demektir arkadaşlar. Bunu bir kez daha maddeye gelince önemli bir şeyle konuşacağız ve tartışacağız.
Yine, şehit yakınlarına ÖTV ödemeden araç alma hakkı tanınması doğrudur, parti olarak biz de bunu destekliyoruz ama benden önce Kadim arkadaşımız konuştu, gaziler var arkadaşlar, gazileri unutmamamız gerekiyor. Bu madde geldiğinde gazilerle de ilgili de bir önergeyi verip gazilerimize de böyle bir imkân... Çünkü, birçok gazimiz var arkadaşlar, sakat kalmış ve araca ihtiyacı var. Bu araçların da ÖTV'siz bir şekilde alınmasıyla ilgili gazilere de bir minnet borcumuz var arkadaşlar.
Madenlerle ilgili, kamu çalışanlarıyla ilgili, hekimlerle ilgili de birtakım düzenlemeler var. Onları sırası gelince maddeler üzerinde konuşacağım.
Ama bunda temel iki madde var: Özellikle bazı illerin ilçe yapılması, bazı ilçelerin de il yapılmasıyla ilgili maddeler var. Onlarla ilgili de birkaç şey söylemek istiyorum.
Türkiye'de 2 Mayıs 1954'te yapılan genel seçimlerde Demokrat Parti çok partili dönemde yakaladığı en büyük oyu aldı arkadaşlar, yüzde 58 ve yaklaşık olarak 503 milletvekili çıkardı. Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 35,1 aldı, 31 milletvekili; Cumhuriyetçi Millet Partisi yüzde 4,5 oy aldı, 5 milletvekili ve 2 de bağımsız milletvekili çıktı arkadaşlar. Cumhuriyet döneminde bir siyasi partinin aldığı en yüksek oydur arkadaşlar 1954, yüzde 58. Fakat bir şey oldu o seçimlerde. Millet Partisi kapatılmıştı, onun yerine Cumhuriyetçi Millet Partisi kurulmuştu. Rahmetli Osman Bölükbaşı Kırşehir Milletvekiliydi ve Kırşehir'deki 5 milletvekilinin 5'ini de Cumhuriyetçi Millet Partisi çıkardı arkadaşlar. Demokrat Parti Kırşehir'de hiç milletvekili çıkaramadı arkadaşlar. Demokrat Parti oturdu, dedi ki: Bu nasıl olur? Nasıl Kırşehir'den hiç milletvekili çıkaramam?" Kırşehir'i ilçe yaptı arkadaşlar. 30 Haziran 1954'te çıkarılan bir kanunla Kırşehir ili ilçe yapıldı arkadaşlar. Şimdi, ondan on beş gün önce bir başka şey daha gerçekleştirildi; Malatya'da -İsmet İnönü rahmetli- oradaki milletvekillerinin tamamını Cumhuriyet Halk Partisi kazanmıştı. Adıyaman, Kırşehir gibi ilçe yapılmadı ama Malatya ikiye bölündü arkadaşlar. Adıyaman Malatya'nın bölünmesinden sonra il oldu arkadaşlar. Yani geçmişte, 1954'te bir seçim sonucunda bir siyasi iktidar, her 2 ilde başarısız sonuç almış olmasından kaynaklanarak 2 ili cezalandırdı arkadaşlar. Bu, kabul edilebilir bir iş değil, bunu onaylamak mümkün değildir arkadaşlar.
Şimdi geldiğimiz güne bakalım. Kırşehir ilçe yapıldı ama bir süre sonra, 1957 seçimlerine giderken tekrar Kırşehir il yapıldı arkadaşlar. Şimdi, dün yine Şırnak'ta birçok şehidimiz var. Bundan dolayı üzgünüz, üzüntülüyüz, acımız büyük, şehitlerimizi rahmetle anıyoruz arkadaşlar. Ama, şimdi özel olarak Şırnak ve Hakkâri ilinin yaşanan bütün olaylardan kaynaklanarak şimdi ilçe yapılması ve diğer 2 ilçenin de il yapılması gerçekten kabul edilebilir bir tutum ve davranış biçimi değildir arkadaşlar. Evet, güneydoğuda, bölgemizde büyük bir sıkıntı yaşanıyor. Bu yaşanan sıkıntılar bir sonuç. Esas sorunu çözmediğimiz sürece, soruna doğru parmak basmadığımız sürece ve bunun çözümüyle ilgili ciddi adımlar atmadığımız sürece ne yazık ki o bölgede bu tip sıkıntıları yaşamaya devam edeceğiz. Ama bu sıkıntıları çözmenin yolu... O illere cezalandırarak, o illeri ilçe yaparak, başka ilçeleri de il yaparak çözmek mümkün değil, bunu yapmamamız gerekiyor. Eğer o ilçelerin il yapılması gerekiyor ise onlar yapılsın, ona bir itirazımız yok ama yıllardır il olarak görev yapan bu illerimizi ilçe yaparak cezalandırmak, o kentlerde yaşayan insanlarımız karşı yapılan en büyük haksızlık ve adaletsizlik olduğunu düşünüyorum çünkü o insanların onurlarını, gururlarını çok rencide etmiş oluruz. Bu doğru değil, bu doğru biçim değil, şekil değil, bunu yapmamamız gerekir bizim. Cumhuriyetimizin kurucularından önemli isimlerden biri olan rahmetli İsmet İnönü'nün o günlerde bununla ilgili söylemiş olduğu çok güzel bir sözü var: "Biz cumhuriyeti kan ve gözyaşıyla kurduk ama intikam ve nefretle yürütemeyiz." Evet, yapılan birçok haksızlık olabilir, birçok yanlışlık olabilir, doğrudur ama bütün bunların totalinde şimdi kalkıp da Hakkâri ve Şırnak'ı ilçe yapmak orada yaşayan insanlarımıza karşı yapılan çok büyük bir haksızlık ve onlara karşı yapılan büyük bir zulümdür arkadaşlar, bunları yapmayalım. Kırşehir nasıl 1954'te ilçe yapıldı, 1957 seçimlerine giderken o yanlıştan dönüldü, tekrar il yapıldıysa hiçbir kuşkunuz ve kaygınız olmasın ki bundan sonraki iktidarlar döneminde de... Eğer parmak sayısına dayanarak ilçe yaparsanız, bütün bu hassasiyetlerimizi, bütün bu uyarılarımızı dikkate almayıp da ille bunu yapacağız deyip yaptıktan sonra, inanın ki bir başka iktidar döneminde, en kısa zamanda, ilçe yapılan bu iller kesinlikle ve kesinlikle tekrar eski statülerine kavuşturulacaktır arkadaşlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi böyle kin ve nefret duygularıyla kanun çıkarmamalıdır, yapmamalıdır ve buna da tenezzül etmemelidir arkadaşlar.
Olağanüstü Hal Yasası var, doğrudur. Olağanüstü Hal Yasası'nın kötü bir şekilde kullanılmaması ve suistimal edilmemesi gerekiyor arkadaşlar. Halkın oyuyla seçilen kim olursa olsun, milletvekili, belediye başkanı, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması dâhil olmak üzere arkadaşlar -hiçbir kuşkumuz, korkumuz, kaygımız yok- kalksın, yargılanalım. Ama sonunda milletvekillerinin kürsü dokunulmazlığıyla ilgili konularda yapılan değişiklikler başta olmak üzere, şimdi bazı illerdeki belediye başkanlarının, İçişleri Bakanlığının veyahut da vali veya kaymakam emriyle görevden alınması, belediye meclis üyelerinin görevden alınması kabul edilebilir bir iş değildir arkadaşlar. Bunlar yargı yoluyla yargılanmalı, yargı yoluyla görevden alınmalı ve bu insanlara -görevden alınanlarla ilgili olarak- yargı yolu açık olmalıdır. Şimdi, bu düzenlemeyle beraber kaymakam, vali dilediği belediyeyi, ilçe belediyesini, il belediyesini, belediye meclis üyesine varıncaya kadar görevden alıyor. Bunların tekrar göreve iade edilmesi yine o makamlar tarafından gerçekleştiriliyor. Yani seçilen insanların yargıya giderek hakkını arama şansını, imkânını, olanağını elinden alıyorsunuz arkadaşlar. Bu, kabul edilebilir bir iş değildir. Bu, millî iradeye yapılan bir darbedir. Diyoruz ya "Millî iradeye yapılan bir darbedir 15 Temmuz." Doğrudur, buna karşı çıkmamız gerekiyor ama ona karşı çıkarken bize başka sivil darbeler yapma hakkını da doğurmaz arkadaşlar. Bu nedenle, bu 2 ille ilgili yapılan düzenleme son derece yanlıştır ve antidemokratiktir ve haksızdır. Görevden almalar dâhil olmak üzere, atananlar da dâhil olmak üzere... Şimdi, o alınan belediye başkanlarının, belediye meclisi üyelerinin yerine hiç kuşkunuz olmasın ki iktidar partisinin parti başkanının orada önereceği isimler belediye başkanı olacak, belediye meclisi üyesi olacaklar arkadaşlar; olmaz.
Mademki sizler on dört yıllık iktidarlığınız döneminde, hem 2007 hem 2010 yılında hem de Cumhurbaşkanlığı seçimi olmak üzere halka gittiniz, o zaman mademki bu illeri ilçe yapacaksınız, hodri meydan, gidelim referanduma, oradaki insanlar gerçekten eğer referandumla kendi illerinin ilçe yapılmasını kabul ediyorlarsa o zaman ilçe yapılsın arkadaşlar. Ama onlara sormadan, onların görüşlerini almadan, sadece burada Komisyonda ve Genel Kurulda iktidar partisinin milletvekili çoğunluğuyla "Biz bunu böyle yapacağız." demek kabul edilebilir bir tutum ve davranış biçimi değildir. Eğer illa ilçe yapılacaksa referanduma gidilsin, Hakkâri'de ve Şırnak'ta halk kendi kaderini kendisi çizsin, "Evet, biz ilçe olmak istiyoruz." desinler ve noktayı koysunlar arkadaşlar. Yoksa bizim burada yapılacak düzenlemelerle o illeri ilçe yapma kararımızın, kesinlikle, hem insan haklarına hem hukuka hem de o insanlara karşı yapılabilecek en büyük yanlışlık olacağını düşünüyorum.
Maddelerin üzerinde sırası geldiğinde ayrıca tek tek görüşlerimi sunacağım.
Teşekkür ediyorum.