KOMİSYON KONUŞMASI

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, değerli bürokratlar, değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım, sevgili basın mensupları, Komisyonumuzu dışarıdan izleyen milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.

Millî Eğitim Bakanlığının bütçesini görüşüyoruz. Kuşkusuz, bu bütçeyle ilgili birtakım rakamsal analizler yapılabilir ya da nicelik artışları, yapılan derslikler, atanan öğretmenlerin sayısı gibi göstergeye girebilecek niceliksel, ölçülebilir rakamlar verilebilir. Şimdi, kuşkusuz, bunları tartışabiliriz, konuşabiliriz ama bence daha önemli olan şey, Sayın Bakanım, bunun içeriğidir yani ne kadar para verdiğimizden ziyade verdiğimiz paranın içeriğidir. Yani nasıl bir eğitim sistemi, bu eğitim sisteminin niceliksel olmasının ötesinde niteliksel sorunlarının ne olduğu, bir yönlendirmenin söz konusu olup olmadığı, nasıl bir toplum tahayyül ettiğimiz, nasıl bir insan tipi yetiştirmek istediğimiz gibi konulardır aslında. Dolayısıyla, en genel anlamda baktığımız zaman, eğitimin kendisi aslında ideolojik bir duruştur yani insanları bir "uniform" içerisinde değerlendiren, bir genel çerçeve içine sokmaya çalışan, ta Aydınlanma Çağı'ndan bu yana bir ideolojik şeyin uzantısı olarak görülmüştür eğitim. Daha sonra, işte, millî devletler içerisinde bu millî devletlerin önemli konularından biri hâline gelmiştir. Zaten adında "millî" olan 2 tane bakanlık var, bir Millî Savunma Bakanlığı var, bir Millî Eğitim Bakanlığı var. Dolayısıyla, adında "millî" geçen bir Bakanlığın yani bütün bu genel çerçeve içerisinde böyle bir Bakanlığın başındasınız ve böyle bir Bakanlığın bütçesini biz konuşuyoruz.

Şimdi, dolayısıyla, eğitim sisteminin de bu geniş ideolojik çerçeve yerine daha dar bir ideolojik çerçeveye indirilerek daha çok, bir partinin, bir siyasal düşüncenin toplumu değiştirme, dönüştürme ve şekillendirme iddiasının bir parçası hâline getirilmiş olup olmadığı meselesi çok önemli bir meseledir ve bu konuyla ilgili çok ciddi tereddütler var. Muhalefet bunu çeşitli kerelerdir dile getiriyor, bu önemli bir sorun. Eğitim sisteminin elbette ki pedagojik yanı var ve meselenin toplumu değiştirme ve dönüştürme iddiasıyla ilgili bir boyutu da var. Ama bizim eğitim sistemimize ilişkin yani Türkiye'deki eğitim sisteminin gitmesi gerektiği yere ilişkin illa da bir genel çerçeve arıyorsak bence bu genel çerçeveyi 2 temel ayak üzerine oturtmalıyız. Bunlardan birincisi, demokrasi ve çoğulculuk yani toplumun demokrasi algısını, demokrasiye ilişkin bakış açısını geliştiren, o ülkenin demokrasi kültürüne, çoğulculuk kültürüne katkı veren, otoriter ve totaliter bir anlayış yerine bireylerin taleplerini mümkün olduğu kadar duyarlılıklarıyla yansıtan bir eğitim modeli kurmak, bir eğitim modeli sergilemek son derece önemli.

Şimdi, bugüne kadar yapılmış olan uygulamaların, Hükûmetiniz tarafından yapılmış olan uygulamaların bu genel çerçevenin uzağında olduğunu değerlendirmek isterim. Özellikle 4+4+4 kesintili eğitim sisteminin en büyük sıkıntılarından birinin bu olduğunu -yani 4, 4, 4 diye böldüğünüzde- düşünüyorum. Çünkü şöyle bir algı var: Eğitimin, bir siyasal partinin bir toplumu dönüştürme iddiasının bir parçası hâline dönüştüğüne ilişkin bir algı var. Dolayısıyla, daha çok, insanları bir genel çerçeve içerisinde gören ve bir genel çerçeve içine sokan bir bakış açısı olduğu algısı var.

Şimdi, ikincisi, ikinci aks tabii ki refah yaratmak. Yani bu toplumun refaha ihtiyacı var. Küresel ölçekte bilgiye dayalı, kaliteli insan yetiştiren, insan kalitesini artıran, küresel ölçekte mal ve hizmet üreten ve bu mal ve hizmeti üretmeye uygun ekonomik modeli kurgulamaya çalışan, ona destek veren bir eğitim modeli kurgulamak önemlidir yani nitelikli insan yetiştirmek. Dolayısıyla, çoğulcu, demokratik ve nitelikli insan yetiştiren eğitim algısının bizim eğitim sistemimizin ana akslarından biri olması gerekir.

Şimdi, bu çerçeveden bakacak olursak bizim eğitimimizin temel sorunları var yani bütün bunlardan farklı olarak ya da bütün bunların içinde olarak. Şimdi en temel sorunlarımız neler diye şöyle bir baktığımda, çok da zaman almadan, şu maddelere indirgeyebilirim:

Bir defa, okul öncesi eğitim konusunda bizim sıkıntılarımız var. Biliyoruz ki okul öncesi eğitim alıp almamak ya da bu yönde bir eğitime tabi tutulmuş olup olmamak, bireylerin bundan sonraki yaşamları açısından son derece önemli. Ancak, varmış olduğumuz noktada hâlâ okul öncesi eğitimin zorunlu olmadığını görüyoruz. Ben bunu önemli bir eksiklik olarak görüyorum. Üstelik bunun ücretsiz olmadığını da görüyoruz. Yani bir yandan üniversitelerimiz ücretsiz, öbür yandan okul öncesi eğitimimiz zorunlu değil ve ücretli. Bunun bir eşitsizlik de yarattığını düşünüyorum ben ve önemli bir problem olduğunu düşünüyorum. Dediğim gibi, bununla ilgili çok ayrıntılar vardı ama bunlara girmeyeceğim. Özellikle dezavantajlı bölgeleri kapsayacak şekilde okul öncesi eğitimin kapsamının genişletilmesi, zorunlu hâle getirilmesi ve ücretsiz verilmesinin en önemli sorunlarımızdan biri ve yapmamız gereken alanlardan biri olduğunu düşünüyorum.

İkincisi, eğitimimizin kalitesi konusunda ciddi problemlerimiz var. Ha, birkaç tane örnek vereyim: Türkiye'de hem 4 hem de 8'inci sınıf öğrencilerinin dörtte 1'i temel düzeyde yeterliliğe sahip değil. Mesela, 15 yaş grubundaki öğrencilerin yüzde 15,5'i matematikte en temel yetilere bile sahip değil. Mesela bunun OECD ortalamasının yüzde 8 olduğu söyleniyor. Türkiye burada çok geride. Üst gelir gruplarında bu oran yüzde 1,2 yani burayı gelir dağılımıyla ilgili problemlerin de yansıdığı bir alan olarak görüyoruz.

Şimdi, bir başka nokta şu: Doğrusu, eğitimin kalitesi konusunda ciddi sıkıntılarımız var.

Bir başka konu, öğretmen politikaları yani eğiticilerin eğitimine ilişkin ya da eğiticilerin kalitesine ilişkin ya da eğiticilerin eğitim sistemi içindeki yerine ilişkin birtakım sıkıntılarımız var. Şimdi, mesela, yine bir örnek vereyim: 2013'te öğretmenlik alan bilgisi testinde hiçbir aday 50 üzerinden net 30 doğruya ulaşamamış. Bu çok acı bir şey, 50 üzerinden 30'a ulaşamayan -en son 2013'te yapmış olduğunuz sınavda- bir eğitmen ordumuz var. Yani eğitim ve öğretim elemanlarının kalitesini göstermek açısından çok önemli. Öte yandan, öğretmenlerin eğitimine yönelik, onların kalitesinin artırılmasına yönelik hizmet öncesi birtakım projeler ve programlar ta 1994'ten beri var. Bunların bir kısmı, işte, 2002'de öğretmen yeterlilik çalışmaları, 2006'da okul temelli mesleki eğitim modelleri, en son 2011 yılında -sizin sunuşunuzda da yer alıyor- Ulusal Öğretmen Strateji Belgesi. Ancak, bu belgenin henüz uygulandığına ilişkin, bu bahsettiğimiz 1994'ten bugüne kadar gelen süre içerisinde bunların hiçbirisinin uygulanmadığını görüyoruz. Dolayısıyla, burada eğiticilerin eğitimi konusunda, onların kalitesi konusunda Türk millî eğitiminin en sorunlu olduğu alanlardan biri bu. On iki yıldır iktidardasınız, on iki yıldır iktidarda olduğunuz hâlde burada herhangi bir uygulamanız yok. Bunu ben çok acı olarak değerlendiriyorum yani olmaması gereken bir durum, 21'inci yüzyıl koşullarında olmaması gereken bir durum olarak değerlendiriyorum.

Şimdi, bir başka sorun: Eğitimde eşitlik meselesi. Yani, eğitim alıp almama ve eğitime erişmede eşit olup olmama, toplumsal gelir dağılımı ve toplumun eşitliği açısından ya da daha eşit bir toplumsal model oluşturabilmek açısından kritik bir öneme sahip. Mesela bununla ilgili iki tane örnek vereyim, biraz önce söyledim: Okul öncesi eğitim ücretli ama yükseköğretim ücretsiz. Ama bireylerin yükseköğretime gidip gitmeyecekleri, ileride daha iyi bir eğitim alıp almayacakları okul öncesinde almış oldukları eğitimin kalitesiyle ya da eğitim alıp almadıklarıyla ilintili bir şey. Şimdi, dolayısıyla, okul öncesi eğitimi ve eğitimin ilk aşamalarını daha geniş toplumsal kesimlere yayacak politikaları ana önceliklerden biri hâline getirirsek, o zaman yükseköğretimin paralı olup olmamasının hiçbir önemi kalmaz, bu çok önemli.

Yine bir başka şey: Mesela orta, üst gelir gruplarına mensup ailelerin, sosyoekonomik olarak oralarda bulunan ailelerin çocuklarının, mesela fen liselerinde okuyanların yüzde 52'sinin bu çocuklardan, bu ailelerin çocuklarından olduğu anlaşılıyor ya da anadolu liselerinde okuyanların yüzde 42'sinin; bunların da üniversiteye gitmesi, yükseköğretim almak ve daha iyi işler bulabilmesi, daha yüksek gelirlerde işlere ulaşabilmesi açısından çok önemli. Dolayısıyla, şöyle bir sorun ortaya çıkıyor: Daha yüksek gelirleri elde edebilmek için daha iyi eğitim almış olmak gerekiyor ama daha iyi eğitim alan aileler daha çok orta ve üst gelir grubuna mensup olan aileler, maalesef böyle bir problemimiz var ve bu orta ve uzun vadede eşitliği ciddi şekilde zedeliyor.

Yine bir başka nokta, biraz önceki tartışmayla da aslında çok yakından ilişkili. Arkadaşlar her ne kadar bunun bir arz talep meselesi olduğunu söyledilerse de, Sayın Badak bu konuya hiçbir müdahale olmadığını ve insanların arz ve talep ilişkileri içinde şekillendiğini söylese de aslında gerçek öyle değil.

SADIK BADAK (Antalya) - Tamamen öyle.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Yani, imam hatibe gitmenin özendirildiği... Kuşkusuz şöyle bir şey yok: "Senin çocuğun illa imam hatibe gidecek." biçiminde bir zorlama yok ancak imam hatibe giden öğrencilerin özendirildiği, o okulların fiziki mekânlarının daha iyi mekânlar hâline dönüştürüldüğü ...

SADIK BADAK (Antalya) - Anadolu liseleri gibi.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Müsaade eder misiniz.

...onun ötesinde diğer okullara gitmenin aslında bir politik tercihin ürünü olmadığını insanlarda hissettirildiği bir süreç yaşadık.

SADIK BADAK (Antalya) - Hiç öyle bir şey yok.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Bakın, ben kendi bölgemde bunun çok örneklerini verebilirim, İstanbul Birinci Bölge'de Anadolu Yakası'nda bunun çok örneklerini verebilirim. Ben bunları yaşadım, bunları gördüm.

Şöyle bir şey oldu: 2011'den sonra, 2012'den sonra bu okulların, düz liselerin dönüştürülmesi süreci içerisinde, örneğin mesleki ve teknik lise sayılarında yüzde 23'e yakın, anadolu liseleri sayısında yüzde 57, imam hatiplerde ise yüzde 73'e yakın bir artış oldu yeni açılan okullarla beraber.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Talep var Sayın Sarı.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Şimdi, arkadaşlar, mutlaka bu işin bir talep boyutu var, ben bunu yadsımıyorum ama, bakın, ben başka bir şey söylüyorum: İnsanların tercihlerinin...

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Planlaması yok mu?

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Planlamayla ne alakası var?

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Planlamayla alakalı.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Arkadaşlar, tamamen planlamayla ilgili bir şey bu. İnsanların tercihlerinin yönlendirildiğini söylüyorum. Elbette şöyle bir şey var: Bakınız -şimdi Sayın Bakan cevap verir bunlara- 28 Şubat sürecinden sonra yaşadığımız olaylar burada bir baskı yarattı, ben bunu görüyorum ve burada birikmiş bir talep olduğunu da görüyorum. Dolayısıyla, bu birikmiş talebin akacağı bir alanın olduğunu da görüyorum yani böyle bir potansiyelin olduğunu da görüyorum ve değerlendiriyorum ama siyasal iktidarın imam hatibe gitme ya da diğer liseleri tercih etme konusunda bireylerin tercihleri üzerinde yönlendirici bir etkisinin olduğunu da görün. Ben bunu yaşadım diyorum, yaşadım. Birebir örnekleri var, isterseniz paylaşırım sizinle. Dolayısıyla, bu tercihlerin ciddi şekilde çarpıtıldığını da söylemek gerekir.

Son olarak -Sayın Başkan, affınıza sığınarak- "Bugün eğitim sisteminin, bütün bu sorunlara ek olarak en önemli, en kanayan sorunu nedir?" diye bana sorsanız ben size ataması yapılmamış öğretmenler olduğunu söylerim. Bakınız, geçen bütçede de bunu burada söyledik, bu mesele sizin Hükûmetlerinizi de aşan bir mesele bir boyutuyla yani burada yılların getirdiği bir birikim var, bunu görüyorum ancak on iki yıldır iktidarda olan bir iktidarın da bir eğitim planlaması yapamamış oluşunu anlayamıyorum. Yani, sizin bu kadar öğretmene ihtiyacınız yoksa, bu kadar öğretmeni kamuda istihdam etmek gibi bir durumunuz söz konusu değilse lütfen, bu eğitim fakültelerini kapatın, kapatın yani ihtiyacınız yoksa. Bir öğrencinin liseden üniversiteye kadar eğitilmiş olmasının maliyetini biz genel bütçe içinde çekmeyelim o zaman yani bunun bir maliyeti var devlete. Bu insanları "Öğretmen olacaksınız." diye eğitim fakültelerine yönlendiriyorsunuz, ondan sonra diyorsunuz ki "Benim ihtiyacım yok." O zaman bu ihtiyaç ve arz ve talep dengesini lütfen kurun, bunu geçen bütçede de size söyledik yani bunun için hiçbir adım atmıyorsunuz, hiçbir çabanız yok. Hayır, biz görmüyoruz yani sonuca ulaşmış...

Mesela bana deyin ki: "Ben her yıl 100 bin öğretmen yetiştiriyorum ama benim 50 bin öğretmene ihtiyacım var, 50 bin fazlam var, 50 bin tane. Şu şu şu fakülteleri şu kadar süre içinde kapatacağım." deyin Sayın Bakan.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI NABİ AVCI (Eskişehir) - 294 tane anadolu öğretmen lisesini kapattık, sosyal bilimler, fen lisesi yaptık.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Üniversiteden bahsediyorum, bakın, pedagojik formasyondan bahsediyorum.

(Oturum Başkanlığına Başkan Recai Berber geçti)

BAŞKAN - Üniversite için de. Onun da devamını Sayın Bakan açıklayacaktı cevaplarken.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Yani, buradaki bu birikimi engelleyebilmenin yolu bir eğitim politikası planlaması yapmaktadır Sayın Bakanım. Bu kanayan yara ve giderek büyüyor, azalmıyor da. Yani, bugün ataması yapılmayan ve bekleyen 300 binin üzerinde öğretmen var.

Sizlere de geliyordur arkadaşlar, yazanlar çizenler.

BAŞKAN - Evet, Sayın Sarı...

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Bir başka sorun, Sayın Bakanım, bu konuyla ilgili: Bakın, ücretli öğretmenlik meselesi, önemli bir sorun.

Şimdi, bir yandan diyorsunuz ki: "Bizim Millî Eğitim Bakanlığı olarak 130 bin açığımız var ama 40 bin kişi alacağız." Neden? "Bütçe olanaklarımız yetersiz." Peki, bu 90 bini nereden tamamlayacaksınız ya da bu 90 binin bir kısmını nereden tamamlayacaksınız? "Ücretli öğretmen çalıştıracağım." Niye ücretli öğretmen çalıştırıyorsunuz? Alalım bunları kadroya neyse bütçe olanakları.

Bakınız, bu önümüzdeki sene millî eğitim harcamalarının millî gelir içindeki payı bir önceki yıla göre düşüyor, sunumunuzda var. Çıkaralım bunu bir önceki yıl seviyesine, bu arkadaşları da kadrolu öğretmen olarak çalıştıralım, ihtiyacımız da var, bunu yapalım. Yani, bu konuda lütfen siz yardımcı olun, siz eğitim sektörünün içinden gelen bir insansınız. Sayın Başbakanla görüşün, bizler görüşelim, AKP'deki arkadaşlarımız görüşsünler. Yani, bu gerçekten önemli bir problem.

Bir de bu atamaların branş dağılımları konusunda sıkıntılar var yani bu dağılımların da mümkün olduğu kadar adil hâle getirilmesi önemli. Özellikle sınıf öğretmenleriyle ilgili bir problem olduğu bize ulaşıyor yani sınıf öğretmenliği norm kadro fazlasına dönüştüğü için bu dönüşüm sisteminde, branş öğretmenlerinin yerine bunların atandığı ve ikame edildiğine ilişkin bir değerlendirme var, bu konuda ciddi şikâyetler var. Daha adil yani ihtiyacı iyi planlayan bir sistemin olması gerektiğini... Lütfen bunu hep beraber sağlayalım ve bu sorunu hep beraber çözelim. Daha millî eğitimin sorunları çok ama on dakika içinde ancak bu kadarı anlatabildik.

BAŞKAN - Evet, hepsine zaman yetişmiyor.

MÜSLİM SARI (İstanbul) - Bütçenizin hayırlı olmasını dilerim.