| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/750) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 10 .08.2016 |
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, tabii, Merkez Bankasının reeskont uygulaması, geçmişte çok yaygın olarak gündemde olan, daha sonra para politikasında temel program felsefesinin, metodolojisinin değişmesi sebebiyle çok fazla tercih edilmeyen bir uygulamaydı.
Benim hatırladığım, 2006 yılında Merkez Bankası ilk defa stratejik plan yazarken Piyasalar Genel Müdürlüğündeki bazı arkadaşlarımız, reeskontu bir politika aracı olarak kullanmamak gibi bir stratejik amaç belirlemeye çalışmışlardı o zaman, biz de itiraz etmiştik banka yöneticileri olarak. Yani böyle, bir şeyi kullanmamak gibi stratejik amaç olmaz çünkü şöyle bir kabul vardı o zamanlar, bu reeskont gibi uygulamaların biraz geçmişte kalmış para politikası araçları olduğunu, para politikasının tamamen bankalar ile Merkez Bankası arasında devlet iç borçlanma senetleri üzerinden yürütülmesi gerektiği. Tabii, bununla ilgili geçmişten gelen birtakım kötü hatıraların etkisinin olduğunu da kabul etmeliyiz ama şunu da mutlaka dikkate almamız lazım: Reeskont, gerçekten, bugün, özellikle de bu 2007'de başlayan krizden sonra hem Amerika Birleşik Devletleri'nin hem Japonya'nın hem Avrupa Merkez Bankasının yani bunlar gibi böyle küresel rezerv para ihraç eden merkez bankalarının hem de daha küçük merkez bankalarının mesela Hong Kong'un, mesela Singapur'un, mesela Çin'in yaygın olarak kullandıkları ve etkili olan bir para politikası aracı oldu. Dolayısıyla, reeskontu sadece burada ihracatı kolaylaştıracak bir araç olarak değil, daha kapsamlı olarak Merkez Bankamızın değerlendirmesinde ben fayda olduğunu mütalaa ediyorum.
Tabii, bu arada küçük de bir eleştiri yapayım, yani böyle konular, bunlarla ilgili yasal düzenleme yapılırken Plan ve Bütçe Komisyonunda bu konuda gerçekten bilgili, tecrübeli, geçmişte bu alanda belli yetkinliklerini de ortaya koymuş arkadaşlarımızın olduğunu da dikkate alırlar, oradan öncesinde bir fikir alma... Mesela işte Bihlun Hanım çok önemli konulara işaret etti, Sayın Bakanımız, BDDK Başkanlığı da yapmış olması hasebiyle çok önemli konulara işaret etti, işte Erhan Bey var keza, naçizane ben de adımı listenin en sonuna ekleyebilirim belki.
BAŞKAN - Sayın Öztürk de fena sayılmaz.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Mutlaka, yani uzatabiliriz bu listeyi de yani istifade ederlerse faydası olur.
Ben, iki hususu hatırlatmak istiyorum. Şimdi birincisi: Aslında bu Eximbank üzerinden kullandırılan ihracatı desteklemek için reeskont kredilerinin yeniden bir politika aracı hâline gelmesi bu 2007 krizinden sonra oldu bizde de ve bunun çok etkili olduğunu gördük. Önce çok düşük, 1 milyar dolarla başlamıştı bu, şu anda 20 milyar dolara kadar çıktığını görüyoruz, hakikaten güzel bir gelişme.
Burada o üçüncü imza, üçüncü imza diye sorgulanıyor ya üçüncü imza eskiden Eximbank'ın imzasıydı. Yani krediyi kullanan ihracatçı şirket, aracılık eden, ihracat finansmanını sağlayan banka, çünkü karşılığında bunun bir poliçe oluyor çoğunlukla.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - 20 milyar doların 17 milyar doları Exime ait.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Evet, üçüncüsünü de Eximbank atıyordu fakat sonra, yani bu, aslında bu aracın amacına uygun bir mekanizma değil. Neden değil?
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Şu anda öyle yapıldı. 25 Temmuzda 20 milyar doların 17 milyar doları Exime ait.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - İşte, onu düzeltmeye çalışıyor arkadaşlarımız aslında.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Hayır, bu yeni yapılan bir şey.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Hayır, hayır, en son durumu özetliyor. İşte bu düzenlemeyle beraber aslında diğer bankların kullanma limitlerinin de artmasını eminim bekliyorlardır çünkü öyle bir mesele de var. Yani bu limitin bir kısmı Eximbank'a ayrılıyor bir kısmı diğer bankalara ayrılıyor ama siz Eximbank'ın imzasını bir şart olarak gördüğünüz zaman aslında o hazine garantili yani dolaylı olarak hazine garantili bir taahhüt olmuş oluyor. Yani devletin bir taahhüdü olmuş oluyor. Hâlbuki bu garantiyi biraz sektöre bırakmakta fayda var fakat orada da şöyle bir şey çıkıyor ortaya onu hatırlatmak istiyorum ben özellikle Merkez Bankasındaki değerli arkadaşlara: Şimdi, bu reeskontun bir politika aracı olarak kullanıldığı dönemde Merkez Bankasının yaygın bir istihbarat birikimi vardı, istihbarat ağı vardı. Yani firmaları bir anlamda kredi yetkinliği, kredi derecelendirme, krediye değerlik anlamında da inceliyorlardı. Neden? Çünkü Merkez Bankasının kullandırdığı kredi diğer bankaların kullandırdığı krediye benzemiyor. Merkez Bankasının kullandırdığı kredi bir şekilde temerrüde dönüşürse bunu Merkez Bankasının zarar yazması söz konusu olmaz. Bu aktifleştirilir ve aslında parasal genişlemenin bir parçası hâline gelir.
Ben hem kişisel olarak hem iktisat alanında az buçuk okumuş kabul ediyorum kendimi o bakımdan yani teorik olarak hem de uygulamadan edindiğim intibalarla, aslında Merkez Bankasının özel sektörün hele de yatırıma, yönetime, istihdama dönük kıymetleri karşısında parasal genişleme yapmasının çok daha sağlıklı olduğuna inanıyorum. Doğru olanın da bu olduğunu düşünüyorum ancak bunu yaparken şayet uzun zamandır bu konudaki tecrübesini, yetkinliklerini, alışkanlıklarını çok aktif bir şekilde kullanmamış Merkez Bankası teşkilatı bir sıkıntıya düşerse bununla ilgili geçmişte farklı anlamlarda oluşmuş zararların bir süre sonra Merkez Bankası bilançosunda soruna yol açması gibi böyle bir risk olabilir. Bunu da arkadaşlara hatırlatıyorum ama eminim onlar da bu konuları zaten değerlendirmişlerdir. Yani kredi riski yönetimi biraz daha önemli bir hâle gelecek, sadece ona da dikkat etmelerinin faydalı olacağını düşünüyorum. Bu karar, bence son derece yerinde ve bu reeskontun bir politika aracı olarak daha yaygın kullanılması noktasında Merkez Bankasını biraz daha cesaretli hareket etmeye davet etmemiz, teşvik etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Komisyona saygılarımı sunuyorum.