| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Varlık Fonu Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/750) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 10 .08.2016 |
ZEKERİYA TEMİZEL (İzmir) - Değerli arkadaşlar, Türkiye yeniden yirmi beş yıl sonra reeskont kredisi uygulamalarına geçiyor. Bunu hiç sıradan bir olay olarak saymayın. Hafızaları tazeleme adına, gerçi hafızasını tazeleyecek kadar yaşlı insan yok burada, herkes çok genç, 1980'deki reeskont kredisi uygulamalarını bir hatırlatmak isterim gençlere. Merkez Bankasının o zaman Türkiye'nin bir sürü ilinde şubeleri vardı Erzurum'dan Samsun'a, İçel'den İstanbul'a kadar. Bankaların vermiş oldukları o teminatları da yeterli bulmaz, ayrıca bankası aracılığıyla o firmalar üzerinde incelemeler de yaptırır idi. 1983'lü yıllardan sonra inanılmaz derecede reeskont kredileri kullanılmaya başlandı. Bankaların ve yatırımcıların, hatta normal işletmelerin finansmanında reeskont kredileri kullanılmaya başlandı. Yağmur gibi yağardı Merkez Bankasına. Merkez Bankası incelemelerini tamamlar, sonra yapılacak olan ödemeleri sıraya dizerdi. Herkes sırasını bilirdi, 9'uncu sıradayım, 11'inci sıradayım diye. Ondan sonra gider bakanlıkların kapısını tırmalarlardı, tanıdıkları bakanlar, Başbakan... En fazla da Başbakan, rahmetli Özal müdahale ederdi bu olaylara. İkide bir telefon edilirdi, şunu erkene alın, şunu geç tarafa çekin, şunu şöyle yapın, bunu böyle yapın diye. Dolayısıyla 1991 yılına gelindiğinde artık bu tahammül edilemez bir hâle geldiydi. Merkez Bankası 1991 yılında radikal bir karar alarak o zamana kadar yapılmış bütün taleplerin hepsini birden de karşılamak suretiyle "Bundan sonra reeskont kredisi kullandırmıyorum." dedi. Bu, ayrıca tartışılır bir konu. Yani bir kurum yozlaştırıldı diye olduğu gibi ortadan kaldırılması söz konusu olamaz. O ayrı bir olay. Kaldırıldı. O zamandan sonra da sadece Eximbank üzerinden ihracat kredisi kullandırıldı. Bu şekilde piyasaya finansman sağlanmasının sonuçlarını 1994 kriziyle çok net olarak gördük. 1999 krizinde bunun etkisi çok fazla olmadı ama 1994 krizi özellikle 1980'den, 1988 ve 1989 yılındaki birikimlerden kaynaklanan ciddi bir krizdi.
Şimdi yeniden reeskont kredisi kullanımına geçiyoruz. Bunu şu sınırlar içerisinde veya Sayın Başkan Yardımcısının anlattığı sınırlar içerisinde kalacağını asla düşünmeyin. Sayın Uslu'nun dikkat çektiği belirli projelerin bu kanalla finanse edilmesi gerçeğini de bir olgu olarak bir tarafa koyun. Bunlar sıradan olaylar değildir. Yirmi beş yıl önce ortaya çıkmış olan bu mahzurları yeniden yaşatacak herhangi bir olguya doğru gidiyorsanız sonuçlarını hemen yarın almazsınız, ondan emin olun. Hatta ekonomide bir canlanma da söz konusu olabilir. Ama belirli bir süre sonra bu olayın yaratacağı sakıncaları, geçmişte olmuş olaylardan hareketle, bunları çok net olarak görürsünüz. O zamanlar da bazı bankalar sürekli olarak Başbakana giderlerdi, özellikle Yüksek Planlama Kurulu toplantılarında ben derhâl kredileri -o zaman yüzde 60'larda, yüzde 50'lerde dolaşırdı kredi faizleri- yüzde 10'un altına indireceğim deyip Merkez Bankasından yüzde 7'yle reeskont kredisi isterlerdi. Yüzde 7'yle almış olduğu reeskont kredisini tutar bunlara dağıtırlardı.
Türkiye'deki bu olayların hepsi unutulmaması gereken olaylar, öyle sıradan olaylar falan değil. Çünkü eğer bu sakıncaları daha önceden yaşanan olayların hepsini unutarak sanki bu olay bütün dünyada çok iyi oluyor, özellikle 2008 krizinden sonra bütün dünya bunu kullandı, finansman gereksinimini bundan karşıladı derseniz eğer, onlar açısından da hâlâ bu durumu toparlamak için kararsızlıklar yaşadıklarını, belki de krizin bu nedenle hâlâ devam ettiği gerçeğini o zaman yeniden masaya yatırmanız gerekir.
Reeskont kredisi iyi kullanıldığı zaman stratejik yatırımların, özellikle de Türkiye'nin ithal ikamesine dönük ama dışarıya açık yatırımlarıyla ilgili projelere dayalı olarak doğru dürüst denetlenerek verilmesi hâlinde uygun bir olaydır. Bunu çok net bir şekilde ifade ediyorum. Görüşüm her zaman da böyleydi ama bunun bankaların finansmanı için, bankaların likidite temini için kullandıkları bir araç hâline getirilmesi hâlinde, hele yarın belirli etkilerle Merkez Bankası yeniden şubelerini kurup da bu finansmanı dağıtmaya başladığı anda gerçekten sonun başlangıcı tık tık diye kapıya vurmuş olur. Çok hassas bir konudur, çok hassas bir konudur. Belki de değişik yerlerde birkaç defa detaylı bir şekilde değerlendirilmesi gereken, konuşulması gereken bir konudur. İlkeleri çok net bir şekilde açıklanması gereken bir konudur. Merkez Bankasının hemen basın duyurularıyla, reeskont kredilerinde değişikliğe gittiğine ilişkin duyurularını vesairelerini bunun tehlike çanları olarak görüyorum. Vadedeki uzama da, kısa vadeli reeskont kredileri birden bire uzun vadeye doğru yaygınlaşmaya başlıyor. Tanımını değiştirmeden, nerede kullanıldığını değiştirmeden vadelerle ilgili bu oynamanın herhangi bir anlamı yoktur. Şu anda gördüğümüz kadarıyla ihracat kredileri, yani reeskont edilenler, birkaçı da o. Bunlarla ilgili 240 günlük süre şimdiye kadar gayet iyi işledi, pek fazla bir sorun olmadı. Şimdi 360 gün oldu. Yarın iki yıla çıkacak, üç yıla çıkacak. O nedenle de şu çok kısa olarak hikâyesini anlattığım dönemi, özellikle 1980'in kesin olarak unutulmaması ve iyi değerlendirilmesi gerekir. Bankada bu hikâyeleri bilenler, neler yaşandığını bilenler vardır. Merkez Bankasının reeskont kredileri kullandırma konusunda şimdiye kadar bir riski olmadı, olması da mümkün değil, zaten bankalar üzerinden kullanılıyordu. Banka gereken teminatları alıyordu. Dolayısıyla her hâlükârda banka, bankaların kendisinde tuttukları rezervler nedeniyle garanti altındaydı biraz önce Sayın Başkan Yardımcısının söylediği gibi ama şimdi bankaların da teminatlarını zayıflatıyorsunuz. Ha, gerçi geçmişte alınan teminatlar ne işe yaradı derseniz, o da ayrı bir olaydı. Dağ, taş, beş kuruş etmeyen yerleri tapulayıp getirip, değerlendirip, "aha size teminat" diye verilenlerin daha sonra ne hâlde olduğunu, bankalar açısından nasıl belalar olduğunu görüyordunuz. Söylemekten hicap duyduğum, asla yeniden tekrarlanmasını hiçbir şekilde tahmin etmediğim bir de komisyonculuk olayı vardı bu işin içerisinde. Birileri görevini yapardı, görevini yerine getirirdi, o görevinin yerine getirilmesi nedeniyle bir yerlerden birileri onların hiç haberi olmadan komisyonlar alır, dolandırıcılıklar yaparlardı. Olay buydu sayın arkadaşlar. Olay, geçmişte bu şekilde yürütülüp yirmi beş yıldan beri uygulanmayan bir olgunun şimdi yeniden canlandırılmasıyla ilgili.
1211 sayılı Yasa'nın 45'inci maddesindeki "3" sayısını "2" yaptık, aradaki teminatla ilgili kısmını kaldırarak üçüncü imzayı ortadan kaldırdık şeklinde sıradan bir düzenleme olarak asla tanımlanmaması gerekir bu olgunun, asla tanımlanmaması gerekir, bu kadar basit değildir bu olay. O nedenle kurallarının konulması, ilkelerinin verilmesi, bankanın bu konuda nasıl bir politika değişikliğine gittiğini işte bu güvenceler ve bu güven içerisinde bu sistemi yürütmeye başladığını her tarafa duyurmanız gerekir ve denetim sisteminizin de tam anlamıyla koyduğunuz ilkelerin uygulanması şeklinde olması gerekir.
Yararlı olacak kısımlarının olduğunu bir defa daha söylüyorum. Özellikle ülkenin ihracata dönük stratejik yatırımları açısından çok önemli bir araçtır. İhracat kredileri açısından da önemlidir, iyi de işlemiştir zaten ama bundan sonra nereye yaygınlaştırılacağı konusunu, şu anda ekonominin finansman gereksinmesini sağlayacak bir araç gibi görüldüğünü, dolayısıyla da herkesin gözünü buna diktiğini asla unutmayın.
Teşekkür ederim.