KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET METİNER (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Genel Müdürüm, öncelikle verdiğiniz değerli bilgiler için teşekkür ediyorum. Bizim de Cezaevi Komisyonu olarak cezaevlerinde yapmış olduğumuz gözlemlerle bire bir çakışan, çok doğru ve objektif, zaman zaman da öz eleştiriye açık, eksikliklerinizi de gören bir bakış açısı. Öz güveninizden dolayı ve verdiğiniz bilgilerden dolayı hassaten Alt Komisyon Başkanı olarak sizi tebrik ediyorum.

Şimdi, Mevlâna'nın çok güzel bir sözü vardır, der ki: "Sen ne söylersen söyle, söylediğin karşındakinin anladığı kadardır." Tabii, işin içine politika girince bunu belki başka bir düzeye de taşımak gerekir. Sen ne söylersen söyle, o politik çarpıtma süzgecinden geçirir, senin söylediklerinin kendi söylediklerini tekit anlamına geldiğini söyler.

Şimdi, siz çok anlamlı bir şey söylediniz, her birimizin söylediği, Sayın Bakanımızın da defalarca söylediği çok anlamlı bir şey. Bir: Sistematik ve kurumsal bir işkence, kötü muamele, zinhar yoktur. İki: Cezaevleri zaten sorunlu mekânlardır, pek tabii ki münferit olaylar olabilir. Şimdi, sistematik ve kurumsal işkence iddialarını teyit eden bir cümle değil bu, ama sizin anlattıklarınızdan sonra birilerimizin çıkardığı sonuç, çıkarsadığı sonuç bu. Siz zaten bizim dediklerimizi teyit ettiniz. Çok teşekkürler, çok başarılısınız. Yani, cezaevlerindeki işkence ve kötü muameleleri teyit edecek bilgiler verdiğiniz için, insan hakları ihlallerinin olduğunu buradan en üst bürokrat olarak da teyit ettiğiniz için sizi tebrik ediyoruz. Siz ne söylediniz, biz ne anladık. Bunu bir eleştiri olarak söylüyorum.

Bir diğer husus şu: A takımı meselesini o kadar güzel açıkladınız ki, hâlâ buradan farklı sonuçlar çıkartmak için insanın başka bir niyet taşıyor olması lazım. Yani, politik her türlü eleştiri anlaşılabilir ama bu açıklamalarınızdan sonra hâlâ A takımını, şöyle işkence salan, kötü muamele yapan, canavar bir ekip, infaz ekibi gibi sunumlayanları, anlattıklarınızdan bu sonucu çıkarsayanlarımızı başka hangi cümlelerle ikna edebilirsiniz, bilemiyorum. Ama, bence, bu bir ikna operasyonu değil, başka bir operasyon. Evet, çok güzel bir davranış. Bu şekilde eğitilmiş bir şeye cezaevlerinde ihtiyaç var ve anlattığınız çerçevede faaliyet gösterdiği için de ben sizi tebrik ediyorum.

Burada, kanun hükmünde kararnamede -önümüze koyalım- sadece FETÖ'yle mücadele edilecek diye bir şey yok; başta FETÖ olmak üzere bütün terör örgütleri. PKK da bu terör örgütlerinden biridir. Türkiye'yle savaş hâlinde olan bir terör örgütüdür ve kanun hükmünde kararnamenin, ilk kararnamenin 1'inci maddesi -yanılmıyorsam- "Başta FETÖ ve diğer terör örgütleri..." diye başlar. Dolayısıyla, sanki 15 Temmuzdan sonra sadece niye FETÖ'ye yönelik yapılmadığını sorgulamak kanun hükmünde kararnameyi de doğru anlamamak anlamına gelir. Ayrıca da 15 Temmuzdan sonra sadece FETÖ'yle mücadele edileceğine dair hiç kimsenin bir taahhüdü yok. Olağanüstü hal rejiminde, kanun hükmünde kararnamelerde "FETÖ ve diğer terör örgütleri" diyor; buna DHKP-C de dâhildir, buna PKK terör örgütü de dâhildir. Dolayısıyla, "Darbe yapıldı. Kim yaptı? FETÖ'cüler yaptı ama sadece FETÖ'cülerle hesaplaşılmıyor, başka örgütlerle de hesaplaşılıyor..." Başka terör örgütleriyle yapılan hesaplaşmalardan birileri niye rahatsızlık duyar Parlamento çatısı altında? Herhangi bir başka terör örgütüyle de çok rahatlıkla mücadele edilebilir, tasfiye yapılabilir. Bundan rahatsızlık duyan bir milletvekilinin doğrusu siyasi kimliği tartışılır yani.

Bir diğer husus, hasta hükümlüler. Evet, insani bir sorundur, bu sorunun çözülmesi gerekiyor, eyvallah, ama bazı münferit vakaların da görülmesi gerekiyor. "Cezaevlerinde tutulamaz." diye bırakılanların soluğu Kandil'de aldıklarını da biliyoruz. Diyecekler ki "Münferit olaylardır." Evet, münferit olaylar, siz de demin öyle söylediniz zaten. "Cezaevlerinde münferit vakalar olabilir, insan hakları ihlalleri. Bize yansıdığında da gereğini yapıyoruz." dediniz. Ama, bakınız, münferit bir vaka üzerinden söylediğiniz bir söz "Cezaevlerinde insan hakları ihlalleri vardır." biçimine dönüştürüldü. Şimdi, bakınız, hasta hükümlüler, içeride barınması sağlık açısından sorunludur diye hepimizin de insani nedenlerle çıkmalarını sağladığımız bu insanlar, çıktıktan hemen sonra soluğu Kandil'de alıyorlar. Bunun da dikkate alınması gerekiyor.

Mektup konusunda bir şey söyleyip bitireyim. Çok da umurumda değil ama gündeme getirildiği için, gündeme getirilmeseydi hiçbir şekilde cevap vermezdim. "Mehmet Metiner'i protesto ediyoruz..." Çok sevindim, beni protesto etmeselerdi kendimden kuşku duyardım. Söylediklerimin hepsinin arkasındayım, daha fazlasını da söylerim.

İki noktaya dikkat çekerek bitiriyorum. Bir: Kandil'deki terör baronları kimi hedef alıyorsa onların siyasi aparatları ve sözde insan hakları dernekleri de aynı kişileri hedef alıyorlar. Sözde insan hakları derneklerinin bir terör örgütünün arka bahçesi gibi çalışmaları da insan hakları açısından tam bir ironi örneğidir. PKK terörünü çıplak gözleriyle hiçbir şekilde görmeyen, onu adını zikrederek eleştirmekten kaçınan malum insan hakları derneklerini hiçbir şekilde ciddiye almıyorum, hiçbir sözlerini ciddiye almıyorum. Onların beni protesto etmelerini de kendi adıma şeref haneme yazıyorum.

Çok teşekkür ediyorum.