| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 24 .11.2014 |
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Soru-cevap kısmında arkadaşlarımızın tüm sorularını ve yorumlarını elimden geldiği kadar cevaplayacağız Değerli AB Bakanımızla birlikte.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Bakanlığımın 2015 mali yılı bütçe tasarısının Komisyonumuzda görüşülmesi vesilesiyle huzurunuzda bulunuyorum. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yüce Meclisimiz dış politikamız bakımından temel meşruiyet kaynağı ve denetim mercii konumundadır. Bu kutsal çatı altında gerçekleştirilen bugünkü oturumda dış politika gündemimizdeki temel meseleler ve izlediğimiz politikalar hakkındaki değerlendirmelerimi sizlerle paylaşacak olmaktan memnuniyet duyuyorum.
Dünyada ve özellikle Türkiye'nin yakın komşuluk alanını oluşturan coğrafyada tarihî gelişmelerin yaşandığı bir dönemde Dışişleri Bakanı olarak atandım. Şüphesiz, bu değişim ve dönüşüm süreci pek çok zorluk ve sınamayı ortaya çıkarmış olsa da önemli fırsatları da beraberinde getirmiştir ve gururla söyleyebilirim ki ülkemiz, bu süreci etkileme ve doğru mecralara yönlendirme kapasitesine sahiptir.
Şu an yüce milletimize karşı taşıdığımız sorumluluk bu sınamalardan başarıyla geçmemizi zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle hem cesur hem de bilinçli olmamız gerektiğinin farkındayız. Soğuk savaşın sona ermesini takip eden yıllarda ortaya çıkan süreçlerin hâlen devam etmekte olduğunu, bunların da yeni değişim dalgalarını birlikte getirdiğini görüyoruz. Avro sahası örneğinde gördüğümüz bütünleşmeler olduğu gibi, Ukrayna örneğinin hatıra getirdiği sert kırılmalar da söz konusudur. Güneyimizde ise insanların değişim taleplerine güç kullanımıyla cevap verildiğini maalesef görüyoruz. Akdeniz havzasında Afrika ve Asya'nın en doğusuna kadar yaşamakta olduğumuz krizler küresel istikrarı tehdit etmektedir. Ayrıca, yıllardır çözülmemiş sorunların yani dondurulmuş ihtilafların da hareketlendiğini gözlemliyoruz.
Öte yandan kitle imha silahları, yoksulluk, gelir dağılımındaki adaletsizlikler, iklim ve çevre sorunları, uluslararası terörizm ve organize suçlar, göç ve bulaşıcı hastalıklar gibi kısa zaman öncesine kadar küresel gündemin üst sıralarında yer tutmamış yeni sorunlar da çözüm beklemektedir. Çok da iyimser olunmasına imkân vermeyen bu tablonun ortaya çıkmasındaki temel nedenleri ve bunların iç yüzünü iyi tahlil etmeden doğru politikalar üretmek mümkün değildir. Bu çerçevede, Bakanlığımın temel vazifesi, mevcut verileri ülkemizin hak ve çıkarları süzgecinden geçirerek bütüncül politikalar oluşturmak ve bu politikaları uygulamaktır. Dikkatlerinize sunacağım bilgileri, bu hususları göz önünde bulundurarak değerlendirmenizi sizlerden istirham ediyorum.
Değerli Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; yakın komşularımızın yer aldığı çevrede karşı karşıya bulunduğumuz karmaşık görüntüde 3 husus özellikle dikkat çekmektedir. Öncelikle, insan onurunu ayakta tutarak yaşamak isteyen halkların despotik rejimlerce cezalandırıldığını ve her türlü yöntemle bastırılmaya çalışıldığını görüyoruz.
İkinci olarak, Avrupa'da aşırı sağ ve yabancı düşmanlığının yükselmeye başlaması da endişe vericidir. Avrupa, sorunlarıyla cebelleşirken bir de içine kapanmamalı, kimseyi ötekileştirmemeli.
Üçüncü olarak, Ukrayna ile Rusya arasında ortaya çıkan derin anlaşmazlık, soğuk savaşın bazı unsurlarının tam manasıyla ortadan kalkmadığını göstermektedir. Türkiye'nin böylesine kritik bir dönemde üzerine düşen ilkeli ve insan odaklı siyasi vizyonu etrafına yansıtmaktadır. Hatta bölgemizde her gün hayatta kalma mücadelesi veren halklar düşünüldüğünde bu anlayışımızı hayata geçirmek aynı zamanda bizim için de bir ödevdir. Yakın çevremizdeki güncel krizler ve sorunlar, olumlu vizyonumuzu çevremize yansıtma hedefimizi tabiatıyla etkilemektedir. Ancak uluslararası ilişkilerin doğası gereği dinamik bir nitelik taşıdığını da unutmamamız gerekiyor. Mevcut sıkıntılar aşıldığı zaman Türkiye'nin etrafında bu bölgesel iş birliği ve refah kuşağı oluşturmak doğrultusunda kurduğumuz bu alt yapıdan faydalanma imkânına her zaman sahip olacağız. Türkiye tüm komşularıyla ve bölge ülkeleriyle ilişkilerini karşılıkla yarar temelinde iş birliği ve diyalog yoluyla geliştirmeyi hedeflemektedir. Buradaki temel hedefimiz tehdit algılamalarından ziyade iş birliği olanaklarına odaklanmaktır. Böylelikle siyasi diyaloğu geliştirmeyi, çeşitli araçları kullanarak karşılıklı ekonomik bağımlılık tesis etmeyi hedefliyoruz. Bu, haklar arasındaki sosyokültürel etkileşimi de artıracaktır.
Geride bıraktığımız döneme baktığımız zaman, bu hedef doğrultusunda önemli bir mesafe kat ettiğimizi görmekteyiz. Özgün bir iş birliği modeli olarak yüksek düzeyli iş birliği konseylerini birçok komşumuz olan 17 ülkeyle hayata geçirdik. Bu ülkelerle 34 konsey toplantısı gerçekleştirdik ve çeşitli konularda toplam 376 anlaşma ya da belge imzaladık. Serbest ticaret anlaşmalarına özellikle öncelik verdik ve on iki yılda 17 yeni anlaşma imzaladık. Hâlen 12 ülkeyle ve 2 uluslararası örgütle Güney Pazar Ortağı dediğiniz MERCOSUR ve Körfez İş Birliği Konseyi ile serbest ticaret anlaşma müzakerelerini sürdürüyoruz. Seyahat serbestisinin ticaretin önünü açacağı ve hakların tamamını kolaylaştıracağı düşüncesiyle birçok ülkeyle vize muafiyeti anlaşması imzaladık. Nitekim 2002 yılı itibarıyla umuma mahsus pasaport hamili vatandaşlarımız 42 ülkeye vizesiz seyahat edebilmekteyken 2014 yılı Kasım ayı itibarıyla bu sayı onay işlemleri tamamlanmak üzere olan hukuki düzenlemelerle birlikte 70'e ulaşmıştır. Ayrıca Moldova ile 1 Kasım 2012 tarihinde, Belarus ile 29 Mart 2013 tarihinde imzalanan vizelerin karşılıklı olarak kaldırılmasına ilişkin anlaşmalar 1 Haziran 2014 tarihi itibarıyla Meclisimizin de onaylamasıyla yürürlüğe girmiş bulunmaktadır.
Vize muafiyeti anlaşmalarının da katkısıyla son on iki yılda 2002-2013 döneminde ülkemizi ziyaret eden turist sayısı yılda 13 milyondan 35 milyona ulaşmıştır.
Ticari verilere baktığımız zaman, 2002 yılında 13 milyar seviyesinde olan komşularımızla olan toplam dış ticaret hacminin geçen yıl sonu itibarıyla 94 milyara ulaştığını ve komşularımızın toplam dış ticaret hacmimizdeki payının yüzde 15'ten yüzde 23'e çıktığını memnuniyetle görmekteyiz.
Değerli Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Orta Doğu ve Kuzey Afrika çalkantılı bir değişim ve dönüşüm sürecinden geçmektedir. Bölge halklarının özgürlük ve refah talepleri bu yeni dönemin temelini teşkil etmektedir. Ancak kendi güçlerini ne pahasına olursa olsun sürdürmek isteyen bazı rejimler, halkların bu meşru taleplerini karşılamak yerine, mevcut durumu, etnik ve mezhepsel fay hatları yaratmayı ve kimlik siyaseti gütmeyi tercih etmektedirler. Ortaya çıkan bu talihsiz konjonktüre rağmen, Arap halklarının meşru talep ve haklarını karşılayacak hakkaniyetli bir düzenin tesisine yönelik vizyonumuzu muhafaza ediyoruz. Bu hassas süreçte muhataplarımıza toplum içindeki dinî, mezhepsel ve etnik her türlü ayrımcılığı reddeden bir yaklaşım benimseyerek anayasal garantiler altında vatandaşlık esasına dayalı bir düzen tesis etmeleri çağrısında bulunmayı sürdürüyoruz. Esasen çok yakın tarihî ve toplumsal ilişkilerimiz olan kardeş halkların hak ve özgürlükleri için verdikleri mücadeleye en başından beri ilkeli bir destek veriyoruz. Kendi demokratik deneyimimiz çerçevesinde tecrübelerimizi paylaştık. Demokratik hayata geçişte gereksinim duydukları kapasite inşası için maddi, manevi her türlü desteği sağladık.
Bölgedeki değişim ve dönüşüm sürecinin inişli çıkışlı bir çizgi izlemesinde Suriye'deki mevcut durum şüphesiz başrol oynamaktadır. En başından itibaren Suriye'deki rejimin sırf kendisini kurtarma, nasıl olursa olsun kendi bekasını sağlama kaygısıyla hareket ettiğini, bu yüzden meseleye tüm bölgeyi ateşe atacak mezhepsel bir boyut kazandırmaya çalıştığını ifade ettik ve ifade etmeye devam ediyoruz.
Tüm çağrılarımıza rağmen, uluslararası toplumun bu konuda takındığı kararsız tavrın da etkisiyle, Suriye'deki otorite boşluğunun mezhepsel farklılıkları istismar eden radikal gruplar tarafından doldurulduğunu görmekteyiz. Rakamlar ortadadır. Suriye rejiminin körüklemekten bıkmadığı bir iç savaşın neticesinde 200 binden fazla insan hayatını kaybetmiştir, 7 milyon kişi ülke içinde yerinden edilmiş, 3,5 milyona yakın insan ise komşu ülkelerde yaşamaktadır. Bu büyük insanlık dramı karşısında Batı ülkeleri takınacakları tavır bakımından da tarih önünde çok önemli bir sınavdan geçmektedirler.
Hepimizin bildiği gibi ülkemizde 1,6 milyonu aşkın Suriyeliyi misafir etmekteyiz. Bu insanların yaklaşık 221 bini 10 ayrı ilimizde kurduğumuz 22 barınma merkezinde, geriye kalanı ise değişik illerimizde yaşamaktadırlar. Ülkelerindeki iç savaştan kaçıp Türkiye'ye sığınan Suriyeli vatandaşlar için ülkemizin yaptığı harcamaların toplam tutarı 4,5 milyar doları aşmıştır. Uluslararası toplumun sağladığı katkı ise, yaklaşık, maddi olarak, ayni olarak yaptığı yardım ise sadece 265 milyar dolar civarındadır ve son derece sınırlıdır.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Milyon mu, milyar mı?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - 265 milyar dolar civarındadır.
HASİP KAPLAN (Şırnak) - Milyon, milyar değil.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Milyon, özür dilerim.
Çok özür dilerim, milyon.
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Trilyon de de eski hesapla karışmasın.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Uyarınız için teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Arkadaşlar, 3 sıfır fazla konulmuş, o nedenle.
Buyurun.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Özür diliyorum sizden, 265 milyon dolar civarındadır, bizim harcadığımız miktar ise 4,5 milyar dolar civarındadır arkadaşlar.
Doğru ve kalıcı bir çözüme olan ihtiyaç son derece acil hâle gelmiştir. Suriye muhalefetine tam destek verilmediği sürece aşırılık yanlısı gruplar çekim merkezi olmayı ve mevcut durumu istismar etmeyi, rejim de bu durumdan yararlanmayı sürdürecektir.
Bugün DAESH'in Suriye bağlamında uluslararası alanda öncelikli tehdit olarak addedildiği görülmektedir. Bu durum, Suriye'deki itilafa çözüm konusunu geri plana itme riskini de beraberinde getirmektedir. ABD öncülüğündeki koalisyon DAESH'le mücadele kapsamında başlattığı hava harekâtı hem Suriye'de hem de Irak'ta devam etmektedir. Suriye'de bu harekât Aynel-Arap yani Kobani bölgesinde yoğunlaşmıştır. Uluslararası toplumun dikkatinin bu bölgeye yönelmesini fırsat bilen rejim ise muhaliflerin kontrolündeki bölgelere hava saldırılarını artırmış ve arazideki bazı kritik noktaları ele geçirmiştir, dolayısıyla uluslararası toplumun Suriye'ye bakışındaki zemin kayması rejimin üzerindeki baskının da azalmasına yol açmıştır. Bölgede DAESH ve benzeri terörist örgütlerin ortaya çıkmasını ve palazlanmasını sağlayan Suriye rejimidir. Dolayısıyla DAESH'ten kaynaklanan tehdidin ortadan kaldırılması için hava harekâtının da tek başına yeterli olmayacağı açıktır ve bu da görülmüştür. Ülkemizin bu konudaki yaklaşımı birçok kere uluslararası kamuoyuyla paylaşılmıştır ve paylaşılmaya da devam edilmektedir. Bu kapsamda, Suriye rejiminin son günlerdeki temel hedefi açıktır. Rejimin amacı: Halep'i çevreleyerek buradaki muhaliflerin uluslararası yardımlara ulaşmasını engellemek ve muhaliflerin Türkiye'yle bağlantısını da kesmektir. DAESH'in bölge nüfusu üzerindeki baskısı, rejimin kendi halkı üzerindeki hava saldırısı düzenlemeye devam etmesi Suriye'de çok daha büyük insani kriz ve zorunlu göç baskısı meydana getirme riski taşımaktadır. Eğer Halep düşerse 2 ile 3 milyon arasındaki insanın göçe zorlanarak Türkiye sınırlarına ulaşması söz konusu olabilir.
Suriye'nin sınırımıza yakın kısmında uçuşa yasak... Bu nedenle Türkiye, Suriye'nin sınırımıza yakın kısmında uçuşa yasak bölgeyle güvenli bölgeler oluşturulmasını istemektedir. Zira, tüm bu yükün yani bugüne kadar 1,6 milyon insanın -bu rakam sürekli artıyor- ve bundan sonra olası göçmen sayısının hepsi dikkate alındığı zaman tüm bu yükün Türkiye ve diğer komşu ülkelerce üstlenilmesini beklemek de hakkaniyetli bir yaklaşım değildir ve sürdürülebilir değildir. Türkiye itilafın başından bu yana çözümün siyasi zeminde gerçekleştirilmesini arzu etmiştir. Bu bakımdan, Suriye'de, halkın talebi doğrultusunda, gerçek bir siyasi dönüşümle bir hükûmetin iktidara gelmesi önem taşımaktadır.
Bildiğimiz gibi Aynel-Arap yani Kobani halkı bugün Türkiye'dedir. Ülkemiz Türkiye'ye sığınmak isteyen Kobanili Araplara da, aynı şekilde Kürt kardeşlerimize de sınırını açmıştır, kapısını açmıştır, gönlünü de açmıştır ve Kobani'nin düşmesini hiçbir zaman arzu etmeyiz. Bunu önlemek için baştan beri tüm imkânlarımızı seferber ettik. Aynel-Arap'a yönelik elden gelen insani yardımı sağladık. Bu bölgeye yaptığımız insani ve tıbbi yardım miktarı da yaklaşık 11 milyon dolar civarındadır ve bu yardımlarımızı devam ettiriyoruz.
Son olarak da, Iraklı peşmerge güçlerinin destek için Aynel-Arap'a geçişlerine de yardımcı olduk, bunları zaten sizler de takip ettiniz. Ayrıca DAESH'e karşı mücadele için Özgür Suriye Ordusu'nun Kobani bölgesine destek birlikleri göndermiş olmasının önem taşıdığını düşünüyoruz. Tabiatıyla Kobani'den gelen Suriyeli Kürt kardeşlerimizin tekrar evlerine dönüp huzur ve güven içinde yaşamalarını biz de arzu ediyoruz. Bu nedenle Aynel-Arap'ın kurtulmasına dönük çabalara katkılarımızı devam ettireceğiz.
DAESH'le mücadelede sorunun kaynağına inilmesi gerektiğinin altını sürekli çiziyoruz ve bundan başka bir çıkar yolun olmadığını da burada vurgulamak isterim. Dün başka terör örgütleri vardı, bugün DAESH var, işte, Horasan çıktı, yarın başka bir terör örgütü de ortaya çıkabilir. Dolayısıyla, sorunun kaynağına inilmesi şarttır. Bugüne kadar yüz binlerce Suriyelinin ölümünden sorumlu olan rejimin yerini Suriye halkının tümünü kapsayacak temsili bir hükûmete bırakması elzem olmuştur. Söz konusu siyasi dönüşümün gerçekleşmesine matuf adımların Cenevre Mutabakatı uyarınca alınması bizim için de daima öncelikli olmuştur. Esasen bugün hem rejimle hem de DAESH tehdidi ile mücadele eden tek unsur Suriyeli muhalif güçlerdir. Bu bakımdan, DAESH'le mücadele çerçevesinde ılımlı muhalefetin desteklenmesini teminen ilgili taraflarla temaslarımız ve çalışmalarımız da sürmektedir. Suriye halkına yönelik sıfır noktasında yardım faaliyetlerimize ilaveten, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2139-2165 sayılı kararları çerçevesinde de Suriye halkına insani yardımların ulaştırılmasını teminen ülkemiz etkin bir rol üstlenmiş bulunmaktadır.
Irak'ta 2010 yılından itibaren gittikçe artan dışlayıcı ve mezhepçi yönetim anlayışının ülkeyi siyasi çıkmaza ve güvenlik krizine götüreceğine dair öngörülerimiz maalesef bugün doğru çıkmıştır. Nitekim, Suriye'deki çatışma ve kaos ortamından beslenen terör örgütleri Irak siyasetinden dışlanan grupları da kendi karanlık amaçları için istismar etmişlerdir. Eylül ayı başında tesis edilen yeni Irak Hükûmetinin geçmişteki yanlışlardan gereken dersleri çıkarmış olduğunu ümit ediyoruz ve somut adımları atmasını da kendileriyle yaptığımız görüşmelerde özellikle söyledik. Bundan sonraki süreçte Iraklı tüm tarafların uzlaşıyı ön plana çıkaran, kapsayıcı bir anlayış içinde hareket etmeleri önem taşımaktadır. Bizim hiçbir kimseye ve bir kesime yönelik ön yargımız kesinlikle bulunmamaktadır, isimlerin değil zihniyetlerin önemli olduğuna inanıyoruz. Irak Hükûmetine, kapsayıcı ve kucaklayıcı bir çizgide hareket etmeleri hâlinde güçlü destek sunmaya hazır olduğumuzu belirtmekteyiz. Irak Anayasası'nda öngörüldüğü şekliyle, adil bir güç ve gelir paylaşımı esasına dayanan federal bir sistemin işletilebilmesi bu açıdan önem taşımaktadır.
Irak Dışişleri Bakanı İbrahim Caferi davetim üzerine 5-7 Kasım tarihlerinde Ankara'yı ziyaret etti. Bu, yeni hükûmetin kurulmasının ardından Irak'tan ülkemize gerçekleştirilen ilk üst düzey resmî ziyarettir. Ziyaretin başarılı geçtiğini düşünüyoruz ve ikili ilişkilerde yeni bir sayfa açma konusunda hemfikir olduk. Bu ziyaretinde Sayın Caferi ile ikili ilişkiler ve DAESH tehdidi konusunda detaylı görüşmeler de gerçekleştirdim. Geçmiş Irak Hükûmetinin hatalı siyasi tercihleri nedeniyle ilişkilerimizde yaşanan durağanlığın bu yeni sayfa çerçevesinde, yeni hükûmet döneminde aşılabileceğini görüşmelerde müşahede ettik. Irak tarafı, ülkeyi kaosa sürükleyen geçmiş dönem hatalarının farkındadır, bunu kendileri de söylüyorlar. Kapsayıcı ve kucaklayıcı siyasetin sorunların aşılmasında anahtar konumda olduğu açıktır ve farkındalar. Bu yeni dönemde Irak'la ilişkileri daha üst seviyeye çıkarmayı, ayrıca DAESH ve PKK gibi terör örgütlerinin yok edilmesine dair iş birliğini geliştirmeyi amaçlıyoruz. İlişkilerde açılan yeni sayfanın devamı niteliğinde, Irak tarafının daveti üzerine Sayın Başbakanımız 20-21 Kasım tarihlerinde Bağdat ve Erbil'i ziyaret etmiştir. Önümüzdeki dönemde de Irak Başbakanı İbadi'nin ülkemizi ziyareti ve Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi'nin toplanması planlamaktadır, bu ziyaretin aralık ayında gerçekleşmesini bekliyoruz.
Irak ordusunun yeniden yapılanması, Iraklı yetkililerle yaptığımız temaslarda gündeme gelmektedir. Zira, Irak tarihinin en büyük güvenlik krizlerinden biriyle karşı karşıyadır ve Irak güvenlik kuvvetleri mevcut hâliyle DAESH tehdidini tamamen ortadan kaldırabilecek yapı ve kapasiteye de sahip değildir. Nitekim, DAESH Irak'ın en büyük 2'nci şehri Musul dâhil ülkenin yaklaşık yüzde 35'i yani yaklaşık üçte 1'ini kontrolü altında bulundurmaya devam etmektedir, Bağdat'ın yakın çevresinde çatışmalar sürmektedir. Ancak, Irak'ta 3 bini aşkın askerî danışman kadrosu bulunduran ABD'nin ilgili makamları ve Iraklı yetkililer başkentin yakın bir tehdit altında olmadığını, gerekli tedbirlerin alındığını da ifade etmektedirler. Son dönemde özellikle muharrem ayında artan terör saldırılarının amacının mezhepler arası yeni bir çatışma döngüsü yaratarak DAESH'le mücadeleyi engellemek olduğunu düşünüyoruz. Irak'ın, terörle mücadelesinde yanında olduğumuzu yinelemek isterim burada, kendilerine de defalarca söyledik.
Türkiye, her zaman olduğu gibi önümüzdeki dönemde de Türkmen toplumunun Irak'taki mevcudiyetinin ve güvenliğinin garantörü olmaya devam edecektir. Öte yandan, ülkede yaşanan çatışmalar, başta Musul, Kerkük, Selahaddin ve Diyala vilayetleri olmak üzere ağırlıklı olarak Türkmenlerin yaşadıkları bölgeleri kapsamaktadır. Bu nedenle, krizden en fazla etkilenen toplumların başında da Türkmenler gelmektedir. Söz konusu güvenlik krizinin etkilerinin hafifletilmesi, ayrıca DAESH'le etkin mücadele sağlanabilmesi için ülkemiz Irak Hükûmetine ve uluslararası koalisyona destek vermektedir. DAESH'le mücadelenin başarılı olması, en başta Türkmen soydaşlarımızın güvenliğine hizmet edecektir. Irak'ta güvenlik krizinin tırmanışa geçtiği 2014 Haziran ayından bugüne kadar aralarında on binlerce Türkmen'in de bulunduğu yaklaşık 1,8 milyon Iraklı, yaşadıkları şehirleri terk etmek zorunda kalmıştır. Göç etmek durumunda kalan Irak halkına ayrım yapılmaksızın krizin ilk günlerinden bu yana kesintisiz bir şekilde acil insani yardım ulaştırılmaktadır. Ülkemiz, yerlerinden edilmiş Iraklıların mağduriyetinin giderilebilmesi amacıyla Irak sınırları içinde çeşitli barınma merkezleri ve kamplar kurulması konusunda da çalışmalarını sürdürülmektedir.
Mısır, Kuzey Afrika ve Orta Doğu'daki dönüşüm sürecinin seyri ile Arap halk hareketlerinin geleceği açısından önemli bir konumdadır ancak insan haklarına ve temel özgürlüklere saygılı, siyasi açıdan kapsayıcı, demokratik bir sistemin inşası 2014 yılında da maalesef mümkün olmamıştır. Bununla birlikte, demokratik seçimler yoluyla iş başına gelen ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin devrilmesiyle başlayan süreç ikili ilişkilerimizi olumsuz etkilemiştir. Mısır'ın istikrar ve gelişmesinin ancak bu ülkede halkın iradesiyle ve halkın iradesine saygıyla mümkün olabileceği görüşünü savunan ilkesel ve demokrasi yanlı tutumumuz Mısır'da çeşitli çevrelerce eleştiri konusu olmuştur. Bu meyanda, mütekabiliyet ilkesi gereğince Mısır yönetiminin kararına karşılık diplomatik ilişkilerimizin 23 Kasım 2013 tarihinde maslahatgüzar seviyesine indirilmesi kararı alınmıştır.
Mısır'da, halka ve muhaliflere yönelik baskılar kapsamında adil yargılama ölçütlerini karşılamayan ve muhaliflerin idam ya da ömür boyu hapisle cezalandırılabildikleri davalar sürmektedir. Çok sayıda uluslararası kuruluş ve sivil toplum kuruluşu, raporlarında temel hak ve özgürlüklere yönelik ihlaller ve demokratik olmayan siyasi ortamdan ötürü yönetimi eleştirmektedir. Biz de halkların meşru ve demokratik taleplerinin yerine getirilmesi gerektiğini savunan, askerî müdahaleler yoluyla demokratik yönetimlerin sona erdirilmesini reddeden ve demokrasiye bir an önce dönülmesi çağrısına vurgu yapan ilkeli duruşumuzu muhafaza ediyoruz.
Malumunuz olduğu üzere, Tunus, bölgedeki değişim ve dönüşüm sürecinin ilk kıvılcımının ateşlendiği ülkedir. Bu bakımdan, belki de Tunus'ta bundan sonra yaşanacak gelişmelerin sembolik önemi de büyük olacaktır. Bu ülkede anayasanın kabulünden sonra demokratik dönüşüm sürecindeki en önemli adımlardan birisini teşkil eden parlamento seçimleri 26 Ekim 2014 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Demokratik, barışçıl ve şeffaf şekilde gerçekleştirilen seçimler diğer Orta Doğu halkları için de bir emsal niteliğindedir. Dün gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile Tunus halkı bu sürecin başarıyla tamamlanması yolundaki önemli bir adımı daha atmış olacaktır.
Çok değerli Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Libya'daki kriz ise ciddiyetini korumaktadır. Güvenlik durumu nedeniyle Trablus'taki yerleşik çoğu diplomatik misyon gibi büyükelçiliğimiz de geçici olarak faaliyetlerini askıya almış durumdadır. Faal durumdaki Misurata Başkonsolosluğumuzun da katkılarıyla Libya'daki gelişmeleri yakında takip ediyoruz. Libya'daki tüm taraflarla iletişim kanallarımızı açık tutmaya ve tarafları diyaloğa teşvik etmeye yönelik çabalarımız sürmektedir. Mevcut krizin barışçı yollarla çözülmesi ancak kapsayıcı ulusal diyalogla mümkün olabilir. Bu görüş çerçevesinde, Ankara Milletvekilimiz Sayın Emrullah İşler, Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Hükûmetimizin özel temsilcisi sıfatıyla 20-21 Ekim tarihlerinde Libya'nın Tobruk, Trablus ve Misurata kentlerinde ve 3 Kasım tarihinde Beyda'da gerçekleştirdiği temaslarda görüşlerimizi aktarmıştır. Bu bağlamda, acilen ateşkes sağlanmasının gerektiği, kapsayıcı diyaloğun tek çıkar yol olduğu, Birleşmiş Milletlerin bu yöndeki çabalarının desteklendiği, ulusal birlik hükûmeti kurulması lazım geldiği, dış müdahalenin ve özellikle askerî müdahalenin kabul edilmez olduğu mesajlarımızı tüm taraflara ilettik. Öte yandan, Libya Yüksek Mahkemesi -sizler de takip etmişsinizdir- 6 Kasım 2014 tarihinde Temsilciler Meclisi aleyhine bir karar almıştır. Mahkemenin anayasal bildiride yapılan bir değişikliği ve bunun neticesinde yapılan genel seçimleri anayasal bildiriye aykırı bularak Temsilciler Meclisinin feshedilmesini hükme bağladığı anlaşılmaktadır. Olayların seyrini ciddi biçimde etkileme potansiyeline sahip böyle bir kararın mevcut siyasi kutuplaşmayı derinleştirmemesi büyük önem taşımaktadır. Bu itibarla, tarafların atacakları adımlarda Libya halklarının menfaatlerini her şeyin üzerinde tutmaları gerektiğini tekrar hatırlatma ihtiyacı hissediyoruz.
Yemen de Arap halklarının yaşadığı değişim ve dönüşüm sürecinde kısa süre öncesine kadar örnek gösterilen bir ülke iken ülkede son dönemde yaşanan gelişmeler maalesef kaygı vericidir. Bu ülkenin 2011 yılında başlayan siyasi geçiş sürecini tamamlayarak mevcut krizin üzerinde mutabakata varılan anlaşmalar çerçevesinde diyalog yoluyla aşılmasını temenni ediyoruz. Yemen'in istikrarına kavuşmasına ve toprak bütünlüğünün korunmasına önem veriyoruz. Bu doğrultuda, Yemen'in tamamında meşru devlet otoritesinin hâkim olması ve kamu düzeninin tesisi de şarttır. 7 Kasım günü kurulan yeni hükûmeti ülkedeki siyasi istikrar ve toplumsal huzurun tesisi açısından önemli bir fırsat ve yeni bir adım olarak değerlendiriyoruz. Bu anlayışla, Yemen'deki tüm taraflara yeni hükûmetin tam olarak desteklenmesi, Ocak 2014'te ulusal diyalog konferansında sağlanan mutabakata bağlı kalınması, şiddetin sona erdirilmesi ve 21 Eylül tarihli Barış ve Ulusal Ortaklık Anlaşması'na riayet edilmesi çağrımızı yineliyoruz.
Arap Yarımadası'nda bulunan diğer ülkelerle ilişkilerimizi her alanda geliştirmek yolundaki hedefimiz de devam etmektedir. Nitekim, Bakanlık görevini üstlendikten sonra 9-11 Eylül 2014 tarihleri arasında Ürdün, Bahreyn ve Katar'a ikili ziyaretler gerçekleştirerek bu ülkelerle ikili ilişkilerimizin yanı sıra bölgesel gelişmeleri de ele alma imkânı bulduk. En son 6 Kasımda da Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'a bir çalışma ziyareti gerçekleştirdim. Önümüzdeki süreçte Kuveyt ve Umman gibi bölgedeki diğer ülkelere de ikili ziyarette bulunacağım.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Orta Doğu bölgesindeki sorunların temelinde yer alan İsrail-Filistin ihtilafının bir an önce adil, kalıcı ve kapsamlı bir şekilde çözüme kavuşturulması zaruridir. Ablukanın kaldırılması başta olmak üzere Filistin halkının meşru hak ve taleplerinin karşılanması önem taşımaktadır. Gazze'de ardı ardına yaşanan tarifsiz yıkım ve acılar tekrarlanmamalıdır. İsrail'in Kudüs ve Harem-i Şerif'in statüsünü değiştirmeye yönelik son haftalardaki pervasızca yürüttüğü kışkırtıcı eylemler bölgeyi yeni bir kaosun eşiğine getirmiştir. İsrail, Harem-i Şerif ve Mescid-i Aksa'ya yönelik vahim bir ihlal gerçekleştirmiştir. İsrail'in bu bölgedeki özellikle Harem-i Şerif'in kutsiyetini ve Mescid-i Aksa'daki Müslümanların inanç ve ibadet özgürlükleri başta olmak üzere temel insan haklarını pervasızca çiğneyen bu çirkin uygulamalarını hiçbir şekilde kabul etmiyoruz, edilemez. İsrail, bu tutumuyla barışa hizmet etmemekte, bölgeyi saracak yeni bir yangını da körüklemektedir. Başta İslam ülkeleri olmak üzere uluslararası alanda, İsrail'in bu sorumsuz tutumuna bir an önce son vermesi ve Harem-i Şerif'teki tarihî statükonun, mevcut durumun korunması için girişimlerde bulunuyoruz. Filistin davası ve Kudüs'ün korunmasına büyük önem veren ülkemiz, İsrail'in ağır ihlallerine karşı uluslararası toplumun gereken duyarlılığı göstermesini teminen ilgili tüm platformda ve her düzeyde çabalarını sürdürecektir.
Türkiye, Filistin halkının yaşam koşullarını iyileştirilmesi maksadıyla insani yardım faaliyetlerini de sürdürmektedir. TİKA tarafından 2004-2013 yılları arasında Filistin'de, 62 Gazze'de olmak üzere 335 proje gerçekleştirilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(Oturum Başkanlığına Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiç geçti)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, ek süre veriyorum. On beş dakika içinde tamamlama şansımız var mı?
MUSA ÇAM (İzmir) - Sorun yok Sayın Başkan, konuşabilir.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Sayın Başkanım yani dış politikayla ilgili her konuya değinmemizde fayda var.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
Bir yarım saat daha süre verdim, bu süre içerisinde toparlayalım lütfen.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Toparlarız. Bana başta söylediğiniz yani kırk beş dakika süre içinde genelde beklenen demişlerdi.
BAŞKAN - Ben size otuz dakika... Bir saat içerisinde tamamlayalım lütfen.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Tamam, tamamlarız, hiç merak etmeyin.
Teşekkür ederim.
Filistin'i konuşuyorduk Sayın Başkanım, müsaadenizle devam edeceğim.
Filistin'e 2004-204 yılları arasında yapılan resmî kalkınma yardımlarının toplamı 301 milyon dolardır. Ülkemiz, Filistin'in kalkınması için 2014-2017 döneminde 200 milyon dolar yardım taahhüdünde bulunmuştur. Ayrıca, şu anda gemiden Gazze'ye elektrik aktarımı çalışmaları da devam etmektedir.
2014 yılında üst düzeyli temaslar bakımından İran'la ilişkilerimizin yoğun bir dönem geçirdiğini söylemek isterim. Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanlık görevi sırasında 28-29 Ocak 2014 tarihlerinde İran'ı ziyaret etmişlerdir. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin 9-10 Haziran 2014 tarihlerindeki ülkemizi ziyareti sırasında da Yüksek Düzeyli İş Birliği Konseyi birinci toplantısı düzenlenmiştir. İran'la aramızdaki bazı görüş ayrılıklarına rağmen, ikili ilişkilerimizi karşılıklı menfaatlerimiz çerçevesinde geliştirme yönünde ortak irade mevcuttur.
Sayın Cumhurbaşkanımız, 18 Ekim 2014 tarihinde ülkemizden Afganistan'a kırk altı yıl sonra Cumhurbaşkanı seviyesindeki ilk ziyareti gerçekleştirmiştir. Bu ziyaret aynı zamanda Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani Ahmedzai'nin göreve başlamasının ardından bu ülkeye devlet başkanı seviyesinde yapılan ilk ziyaret olmuştur. Cumhuriyet tarihimizin en kapsamlı kalkınma yardımları programını yürüttüğümüz Afganistan'a güvenlik ve kapasite kullanımı alanlarındaki desteğimiz sürecektir. ISAF'ın görevinin sona ermesinin ardından NATO tarafından 2015 yılından itibaren Afganistan'a başlatılacak kararlı destek misyonu kapsamında hem Kabil çerçeve ülke görevini hem de Kabil Uluslararası Havaalanı'nın güvenlik dâhil işletme sorumluluğunu iki yıl süreyle üstleneceğiz. NATO'nun siyasi kanadının sorumluluğu da daha önce biliyorsunuz, eski Meclis Başkanlarımızdan ve Dışişleri Bakanlarımızdan Hikmet Çetin tarafından yürütülmüştü, şimdi ise Kabil Büyükelçimiz İsmail Aramaz bu göreve getirilmiştir. Diğer taraftan, her ikisi de dostumuz ve kardeşimiz olan Pakistan ve Afganistan arasında güven ortamının ve iş birliğinin geliştirilmesi amacıyla 2007 yılında başlattığımız üçlü zirve sürecini önümüzdeki dönemde yeni Cumhurbaşkanı Ahmedzai'nin katılımıyla etkin şekilde ve mevcut ivmeyi yitirmeden sürdürme kararlılığındayız.
Keza, köklü kültürel ve tarihî ilişkilerimiz bulunan Pakistan'ın karşı karşıya bulunduğu sorunların aşılmasında her türlü desteği vermeye devam edeceğiz. Pakistan'ın güven ve istikrar içinde olması, söz konusu kardeş ülkenin bekası kadar bölgenin istikrarı bakımından da büyük önem taşımaktadır.
Hindistan'la aynı şekilde ilişkilerimiz gelişmektedir. Hindistan'ın yeni Başbakanı Modi, o dönemde Başbakan olan Cumhurbaşkanımız tarafından tebrik edilerek ülkemize davet edilmiştir. Bu davet Sayın Başbakanımız Davutoğlu tarafından da yinelenmiştir. Yine, bu süreçte Hindistan'la ilişkilerimizi ticari, siyasi olarak geliştirmek için yeni bir eylem planı üzerinde müzakereler devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarihî ve kültürel bağlarımız açısından bizim için özel yere sahip bir başka bölge Balkanlardır. Batıya açılan fiziki kapımızı oluşturan bu bölgenin 1990'lı yıllarda yaşanan acı ve yıkım ortamına bir daha geri dönmemesi bizim en büyük arzumuzdur. Bu nedenle, bölgede kalıcı barış ve istikrar temelinde karşılıklı anlayış ve uzlaşıya dayalı bir ortamın tesisi için aktif çaba sarf etmeye devam etmekteyiz. Balkan ülkelerinin Avrupa-Atlantik yapılarıyla bütünleşme süreçlerini aynı anlayışla desteklemekteyiz. Yine Güneydoğu Avrupa iş birliği sürecinin günümüz şartlarına uygun bir şekilde güçlendirilmesine yönelik çabalarda da öncü rol oynamaktayız.
Bosna-Hersek'te Ekim ayında yapılan seçimlerin barışçı bir havada geçmesini önemli buluyoruz ve Bosna Hersek'te istikrarın korunması, bölgede kalıcı barışın tesisinde belirli olacaktır. Hükûmetin kurulma süreci de daha önceki seçimlerden sonraki süreçten daha kısa olduğunu gözlemlemekteyiz. Bu da ülkenin istikrarı ve geleceği için önemlidir. Siyasi ilişkilerimizin çok iyi düzeyde seyrettiği Bosna-Hersek'le 2014 yılında da yoğun, karşılıklı temaslar yapılmıştır. Bildiğiniz gibi, ülkede Mayıs 2014'te bir sel felaketi olmuştur ve ülkemiz maddi yardımları, nakdî ve ayni yardımları bu ülkeye en kısa sürede iletmiştir ve milyonlar değerinde yardımımız ülkeye ulaşmıştır ve bundan sonraki süreçte de yardımımız devam edecektir.
Yine, sel felaketinden etkilenen Sırbistan'a da aynı yardımı yaptık ve Sırbistan, Balkanlarda barış, istikrar ve refahın sağlanması bakımından kilit ülke durumundadır. Diğer Balkan ülkeleri gibi Sırbistan'ın da Avrupa yapılarıyla bütünleşme sürecini destekliyoruz. Türkiye-Bosna-Hersek-Sırbistan üçlü danışma mekanizması çerçevesinde, 23 Eylül 2014 tarihinde, New York'ta 3 bakanla bir araya geldik, bu toplantıyı gerçekleştirdik ve bu sürece ivme kazandırma konusunda hemfikir olduk.
Balkanların ve bölgemizin geneli için de önem arz eden bir diğer husus Sırbistan-Kosova ilişkilerinin normalleşmesi sürecidir. Bu sürecin de giderek iyiye doğru gitmesini görmekten mutluluk duyuyoruz. Öte yandan, şimdiye kadar 108 ülkenin tanıdığı Kosova'nın daha fazla ülke tarafından tanınması ve çok taraflı platformlarda temsilinin yaygınlaştırılmasına yönelik çabalarımız da devam etmektedir.
Bulgaristan'da bir seçim yaşanmıştır ve burada Halk ve Özgürlük Hareketi (HÖH) üçüncü parti olmuştur ve 38 milletvekili çıkararak bugüne kadar kazanılan en yüksek milletvekili sayısına ulaşmıştır. Buna mukabil, GERB'in diğer, içinde radikal partilerin de olduğu bir koalisyon hükûmeti kurduğunu görüyoruz ve aşırı milliyetçi Vatanperver Cephe Partisi de bu koalisyonun içindedir ve seçim bildirisinde yer alan bazı olumsuz unsurların Hükûmet programında yer alması ya da protokole eklenmesi de bizi endişelendirmiştir. Bu süreci de çok yakından takip ettiğimizi burada özellikle söylemek isterim.
Bir diğer önemli komşumuz Yunanistan'la mevcut Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi sürecinin sağladığı olumlu ivmenin sürdürülmesine önem veriyoruz. Ancak iç siyasette hareketli günler yaşamakta olan komşumuzda 2015 yılında bir erken seçim gerçekleştirilmesi ihtimali bulunuyor ve Yunanistan'da, kamuoyuna, yönelik bu olası seçimden dolayı Türkiye'yi hedef alan bazı mesajları görmekten de üzüntü duyduğumuzu özellikle vurgulamak isterim.
Güney Kıbrıs Rum kesiminin 25 Eylül 2014 tarihinde Kıbrıs Adası'nın güneyinde deniz alanındaki sondaj faaliyetlerinin başlaması üzerine, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, yine Ada'nın güneyinde sismik araştırmalar başlatmıştır. Yunanistan tarafından bu gelişmeye verilen ve söz konusu Türk-Yunan ilişkileri boyutuna çeken aşırı tepkiyi da az önce değindiğim çerçevede değerlendirmek mümkündür.
Keza 9 Eylül 2014 tarihinde kabul edilen Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığıyla Mücadeleye Dair Yasa da buna örnektir. Sözde Pontus, Ermeni ve Küçük Asya soykırımlarına atıfta bulunan yasa, İktidarın büyük ortağı Yeni Demokrasi Partisinin aşırı sağa kaptırdığı oyları geri kazanma çabasını göstermektedir. Tasarının sahibi Adalet, Şeffaflık ve İnsan Hakları Bakanı Atanasiu'nun yasanın bir dış politika eylemi teşkil etmediği, ayrıca Türkiye dâhil hiçbir komşu ülkeyi hedef almadığı yönündeki ifadeleri ülkemizin her seviyede aktarılmış olan hassasiyetinin dikkate alındığını göstermektedir. Yasanın uygulanmasını da yakından takip edeceğiz.
Yunanistan Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Venizelos'la, son defa, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kapsamında, 25 Eylül'de New York'ta görüştük. 5-6 Aralık tarihlerinde Atina'da düzenlenmesi kararlaştırılan Türkiye-Yunanistan Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi Üçüncü Toplantısı'nda da kendisiyle bir ikili görüşme yapacağız. Aynı şekilde, Venizelos'u 29-30 Kasım tarihleri arasında da Ankara'da konuk edeceğim.
Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; Yunanistan'la ilişkilerimizden bahsetmişken Kıbrıs'a dair gelişmeleri de sizlere aktarmak istiyorum. Kıbrıs'ta iki halkın siyasi eşitliğine ve karşılıklı mutabakata dayalı siyasi bir çözüm istiyoruz ve bu konuda herkesten bir adım önde anlayışımızı devam ettiriyoruz. 11 Şubatta yeniden başlayan müzakere sürecine odaklanılmasını ve bu son fırsatın heba edilmemesini bekliyorduk ancak daha önce de değindiğim gibi, Rum tarafı, bir taraftan sondaj çalışmalarını başlattı, diğer taraftan da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin arzusuyla bu bölgeye gönderdiğimiz Barbaros Hayrettin Paşa Sismik Araştırma Gemisi'ni bahane ederek müzakere masasından maalesef çekilmiştir, katılmama kararı almıştır. Bu karar, esasen, Rum tarafının sürece ilişkin samimiyetsizliğinin göstergesi olmuştur ve bu endişeyi sadece biz değil... Daha doğrusu, çekilmeden önce de bu tereddüdü uluslararası örgütlerin temsilcileri de paylaşmaktaydı. Son dönemde bölgedeki gelişmelerin de etkisiyle Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum yönetimi ve Mısır arasındaki Doğu Akdeniz'deki deniz yetki alanlarına ilişkin sürdürülen temasları yakından takip ediyoruz. Doğu Akdeniz'deki en uzun kıyı şeridine sahip olan Türkiye'nin içinde yer almadığı herhangi bir sınırlandırma hakkaniyete uygun olmadığı gibi geçersiz kalacak, bölgede tansiyonu yükseltmekten başka bir amaca da hizmet etmeyecektir. Ülkemiz, Doğu Akdeniz'deki hak ve çıkarlarına halel getirecek hiçbir gelişmeye izin vermeyecektir ve bu doğrultuda atılacak adımlara ilişki hazırlıklarımızı da yaptık. Türkiye olarak çözüme yönelik her türlü iyi niyetli yaklaşıma destek vermeyi sürdüreceğiz. Kıbrıs Türk halkına uygulanan haksız kısıtlamaların kaldırılması yönündeki gayretimiz de her platformda kararlılıkla sürdürülecektir. Ekim ayında Budapeşte'de KKTC temsilciliği açılmasıyla KKTC temsilciliklerinin sayısı 17 ülkede 21'e ulaşmıştır. Bunların 10'u son on yılda gerçekleştirilmiştir.
Türkiye'den KKTC'nin verimli topraklarına hayat suyu gönderilmesini sağlayacak boru hattı projesinde de son aşamaya gelmiş durumdayız. Bu yıl sonu itibarıyla bu suyun Ada'ya ulaştırılmasını bekliyoruz. Bu projeyle Ada'ya ulaştırılacak su miktarı aslında Ada'nın toplamının, kuzey ve güneyinin su ihtiyacının 2 katı düzeyindedir ve bunun 10 katına çıkması mümkündür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kuzey komşuluk alanımıza dönecek olursak Türkiye-Rusya Federasyonu ilişkileri tarihî derinlik, bölgesel perspektif ve ortak çıkarlar zemininde gelişimini sürdürmektedir. 2010 yılında kurulan Üst Düzey İşbirliği Konseyi (ÜDİK) ikili, bölgesel ve uluslararası gündemin en üst seviyede yapıcı ve verimli bir çerçevede ele alınmasını sağlamaktadır. Rusya'yla ilişkilerimizde özel rolü bulunan bu ekonomik iş birliğindeki yüksek hareketlilik sürmektedir. Rusya Federasyonu, 2013 yılı sonu itibarıyla yaklaşık 32 milyar dolarlık hacmiyle ikinci ticaret ortağımız konumuna yükselmiştir. Müteahhitlerimizin Rusya'da üstlendiği projelerin toplam değeri ise 50 milyar doları aşmıştır. Karşılıklı yatırımlarımızın toplamı ise 20 milyar dolar civarındadır.
Komşumuz ve stratejik ortağımız Ukrayna ise bugün tarihinin en derin krizlerinden biriyle karşı karşıyadır. Sadece Ukrayna'nın değil tüm bölgenin güvenlik, huzur ve refahını olumsuz etkileyen krizin Ukrayna'nın toprak bütünlüğü ve uluslararası hukuk temelinde diplomatik yöntemlerle bir an evvel kalıcı bir çözüme ulaştırılmasını savunuyoruz. Bu kapsamda, biz de elden gelen katkıyı yapıyor, çözüme dönük ikili ve çok taraflı mekanizmalara destek veriyoruz ve bu anlamda en değerli diplomatlarımızdan biri olan Büyükelçi Ertuğrul Apakan AGİT Ukrayna Özel Gözlem Misyonunun Başkanlığını yürütmektedir. Ukrayna'da Parlamento seçimleri olmuştur. Bu seçim de barışçıl ve sakin bir ortamda geçmiştir ve ülkemiz yeni koalisyon hükûmetiyle yakın iş birliğini de sürdürecektir. Ülkenin doğusunda ayrılıkçı Donetsk ve Luhansk bölgelerinde 2 Kasımda gerçekleştirilen seçimleri biz de tanımıyoruz, geçerli olmadığını aynı şekilde belirttik.
Yine 9-10 Kasım tarihinde Türkiye-Ukrayna Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyinin alt organı olan Ortak Stratejik Planlama Grubu'nun üçüncü toplantısı vesilesiyle Kiev'e bir ziyarette bulunduk ve burada hem Devlet Başkanı Poroşenko hem de Dışişleri Bakanı Klimkin'le görüştük. Bunun yanı sıra, hemen Kiev'e varır varmaz Kırım Tatar Türklerinin liderleriyle ve Ahıska Türklerinin temsilcileriyle de görüştük. AGİT Özel Gözlem Misyonunu da ziyaret ettim.
Son günlerde, Eylül 2014'te sağlanan ateşkes anlaşmasının hilafına ülkenin doğusundan gelen çatışma haberleri endişe vericidir maalesef. Biz, bu Minsk Süreci'nin devam etmesini arzu ediyoruz ve bu anlamda da Poroşenko'nun 20 Haziranda duyurduğu barış planının hayata geçirilmesine çok önem veriyoruz.
Kırım Tatar Türklerinin esenliği ve refahı, bu ülkedeki gelişmeler çerçevesinde bizim için en önemli unsurdur. Türkiye'nin ne Kırım'ın yasa dışı ilhakını ne de soydaşlarımıza karşı izlenen baskı ve sindirme politikasını kabul etmesi mümkün değildir. Kırım'daki soydaşlarımız bugüne kadar ve ilhaktan sonraki süreçte hak arayışlarını barışçıl ve demokratik bir çizgide sürdürmelerine rağmen baskı görmektedirler ve geleceklerinden emin değiller. Kırım Tatar liderlerinin Kırım'a, ana vatanlarına girişleri engellenmiştir. Eylül 2014 tarihinde Kırım'da Kırım Tatar Millî Meclisi binasına silahlı baskın düzenlenmiş, Kırım Tatarlarının ibadet yerlerine, okullarına hatta evlerine güvenlik güçleri tarafından zorla girilmiştir. Yarımada'dan şüpheli bazı kayıp şahıs ve ölüm haberleri de gelmektedir, bu gelişmeler bizleri de endişelendiriyor. Kırım'da yönetimi fiilen elinde bulunduran Rusya'nın Yarımada'da yaşayanların tümünün güvenliği için gerekli adımları atması bizim en doğal beklentimizdir ve bu beklentilerimizi ekim başında Putin'in ziyareti sırasında da gündeme getireceğiz.
Moldova'yla ikili ilişkilerimiz aynı şekilde iyi düzeyde gitmektedir. Sayın Ekonomi Bakanımız Nihat Zeybekci'nin eylül ayındaki ziyaretiyle beraber Serbest Ticaret Anlaşması'nı imzaladık. Aynı şekilde, 170 bin nüfuslu soydaş Gökoğuz toplumunun varlığı Moldova'yla ilişkilerimizin pekişmesine yardımcı olan bir köprü görevi görmektedir. Buradaki soydaşlarımızın sosyoekonomik durumlarının güçlendirilmesi amacıyla TİKA eliyle projeler gerçekleştirmeye devam edeceğiz.
İnsani ve kültürel bağlarımızın bulunduğu Kafkaslar ve Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerimiz dış politikamızın en önemli boyutlarından birini teşkil etmektedir. Bölge ülkeleriyle pek çok alanda yakın ilişki ve iş birliği tesis edilmiştir. Son bir yıl zarfında yapılan karşılıklı üst düzey ziyaretlerle bölge ülkeleriyle ilişkilerimiz daha da pekiştirilmektedir.
Uzun bir süredir durgun bir seyir izlenen Özbekistan'la ilişkilerimizde 2014 yılında önemli kazanımlar elde edilmiştir. Karşılıklı ziyaretler olmuştur, görüşmeler devam edecektir ve 2015'in ilk aylarında Sayın Cumhurbaşkanımız da Özbekistan'a bir ziyaret gerçekleştirecektir.
İkili ilişkilere ek olarak Kazakistan, Kırgızistan ve Azerbaycan'la aramızdaki dostluk kardeşlik ve dayanışmanın güçlendirilmesi amacıyla kurulan Türk Konseyi giderek bölgede daha güçlü bir kurumsallık içinde faaliyetlerini artırmıştır. Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan, Türkiye-Azerbaycan-İran üçlü dışişleri bakanları toplantıları bugün artık kurumsallaşmış, benzeri bir süreç Azerbaycan-Türkmenistan ve Türkiye olarak bu yıl içinde başlatılmıştır. Bu bölge enerji politikalarımız bağlamında da önem taşımaktadır. Ukrayna'daki kriz ve Avrupa'nın enerji güvenliğinin olumsuz etkilenmesi, güney gaz koridorunun ve bu koridorun belkemiğini teşkil eden TANAP Projesi'nin önemini artırmıştır ve artık bu TANAP Projesi geri dönülmez bir aşamaya gelmiştir. Bu projenin sadece enerji güvenliği bakımından, ekonomik bakımdan değil esas itibarıyla stratejik bir proje olduğunu burada özellikle vurgulamak isterim.
Sayın Cumhurbaşkanımız ülkemizdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra ilk ziyaretlerinden birini KKTC'den sonra Azerbaycan'a gerçekleştirmiştir. Azerbaycan'da 25 bini aşkın kişiye aşkın iş imkânı sunan 700'den fazla Türk şirketinin bu ülkede toplam yatırımları 5,3 milyar dolara ulaşmıştır ve Türk müteahhitlik firmaları Azerbaycan da bugüne kadar toplam 9 milyar dolar değerinde 328 proje gerçekleştirmiştir. Ve Azerbaycan'ın ülkemizde bugüne kadar yaptığı yatırım miktarı 4 milyar dolar civarındadır, 2018 yılına kadar ülkemize enerji ve altyapı alanlarında toplam 15 milyar dolarlık yatırım yapması beklenmektedir ve hedeflenmiştir.
Birçok stratejik enerji ve ulaştırma projesinin üzerinde yer alan Gürcistan'la ekonomik ve ticari ilişkilerimizi geliştirmeye devam ediyoruz ve Gürcistan'ın birinci ticaret ortağıyız. Gürcistan'a Ahıska Türklerinin dönme sürecini de yakından takip ediyoruz.
Yukarı Karabağ, Abhazya ve Güney Osetya sorunları Güney Kafkasya'da istikrarı tehdit etmeye maalesef devam etmektedir. Özellikle Azerbaycan'la özel ilişkilerimiz ve Ermenistan'la ilişkilerimiz üzerindeki etkisi nedeniyle Yukarı Karabağ sorunu gündemimizdeki yerini ve önceliğini korumaktadır.
Ermenistan'la ilişkilerimizin normalleştirilmesi yönünde kararlılığımız vardır ama Ermenistan ilişkilerin normalleştirilmesi yerine, 2015 yılını, 1915 olaylarının 100'üncü yılını suistimal ederek istismar ederek üçüncü ülkeler nezdindeki çabalarını devam ettirmektedir ve 2015'e giden süreçte Ermenistan'ın bu tutumunu da yakından takip ediyoruz. Bununla birlikte, 2015 bizim için bir başlangıç veya son teşkil etmemektedir. Türkiye, 2015 yılını soğukkanlılıkla, meseleyi çok daha geniş bir perspektifle değerlendirmekte ve uzun soluklu bir stratejiyle hareket etmektedir.
Sayın Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız iken biliyorsunuz 23 Nisan 2014 tarihinde uluslararası kamuoyunda son derece olumlu yankı bulan ve Ermeni çevrelerinde de şaşkınlık yaratan ya da ezber bozan bir mesaj yayınlamıştır. Bu mesaj Türkiye'nin konuya özgüveni yüksek, çağdaş ve demokratik bir devlete yakışır bir biçimde yaklaştığının bir göstergesidir. Önümüzdeki dönemde siyasi ve hukuki alanda çalışmalar ve projeler sürdürmeyi öngörüyoruz. Bu dönemde siyasi alandaki stratejilerimizde özellikle parlamenter diplomasisine önem veriyoruz. Bu anlamda da özellikle Meclisimizde bulunan dış komisyonların ve dostluk gruplarının üçüncü ülkelerdeki parlamentolar nezdinde çalışma yapmasının önemli olduğunu vurgulamak isterim. Bu konuları da Meclis Başkanımız Sayın Cemil Çiçek'le de görüştük ve gerekli bilgileri ve notları da aktarmaya devam ediyoruz.
Doğu Perinçek'in İsviçre aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde açtığı davada mahkeme İsviçre'nin ifade özgürlüğü ihlal ettiğine hükmetmiştir. Bu kararı, konunun ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini açık bir biçimde ortaya koymuş olması bakımından son derece anlamlı buluyoruz.
Kazakistan'la ilişkilerimiz aynı şekilde istikrarlı bir şekilde artarak devam etmektedir. Yine, ülkedeki yatırımlarımızın miktarı 2,5 milyar dolardır. Müteahhitlerimizin Kazakistan'da üstlendiği projelerin toplam ederi ise 20 milyar doları aşmıştır.
Türkmenistan'la ilişkilerimiz Sayın Cumhurbaşkanımızın 6-7 Kasım 2014 tarihinde bu ülkeye gerçekleştirdiği ziyaretle daha da ivme kazanmıştır. Türkmenistan'da en fazla yatırım yapan ülke Türkiye'dir ve Türkmen doğal gazının ülkemize ve ülkemiz üzerinden Avrupa'ya nakline ilişkin teknik çalışmalar 2013 yılında imzalanan çerçeve anlaşma temelinde sürdürülmektedir.
Yine, bölgede önemli bir ülke olan Kırgızistan'ın ekonomik kalkınmasının sürdürülmesine yönelik desteğimiz devam etmektedir.
Tacikistan ve Moğolistan'la ilişkilerimizin daha da güçlendirilmesi için, bu ilişkilerin ileri noktaya götürülmesi için çalışmalarımız devam ediyor.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin dünyaya olan ilgisi tabiatıyla kendi komşularıyla ve bölgesiyle sınırlı değildir. Küresel bir aktör olmak küresel bir bakış açısı ve vizyon gerektirmektedir. Ayrıca, büyüyen ekonomimiz yeni pazarlara açılmamızı zorunlu kılmaktadır. Bu hususlar ışığında, Afrika, Asya Pasifik, Latin Amerika ve Karayipler bölgesine yönelik açılım politikalarımız hayata geçirilmiştir. Ekonomi Bakanlığımız, TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, Türk Hava Yolları gibi ülkemizin tüm kurum ve kuruluşlarıyla el ele verilmiş, bu ilişkilerin gelişmesinde önemli mesafeler katedilmiştir.
2050 yılında 30 trilyon dolarlık bir ekonomiye sahip olması beklenen Afrika'ya yönelik açılım politikamız çerçevesinde Afrika Kıtası'ndaki büyükelçiliklerimizin sayısını 12'den 39'a çıkardık ve bu yılın son çeyreğinde 4 tane başkentte büyükelçilik açtık. Afrika Kıtası'yla 2002 yılında 3 milyar doların altında bulunan toplam ticaret hacmimiz bugün 23 milyar dolar civarına çıkmıştır. Kıtadaki program koordinasyon ofisi sayısını 2'den 9'a çıkaran TİKA ve Afrika'daki 42 noktaya sefer düzenleyen Türk Hava Yolları da burada ülkemiz adına önemli bir varlık göstermektedir. Keza, iş adamlarımız da çeşitli ülkelerde önemli altyapı çalışmalarını ve buna benzer projeleri üstlenmeye devam etmektedir.
Türkiye, bölge insanıyla temaslarını da artırmaktadır ve kıtanın insani sorunlarına eğilerek kalkınmaya dair konularda sorumluluk üstlenmektedir. Ülkemizin resmî kalkınma yardımlarından üçte 1'ini -yaklaşık 780 milyon civarındadır Afrika'ya düşen pay- bu kıtadaki ülkelere yapılan yardımlar oluşturmaktadır. Afrika'da barış ve istikrarın tesisi ve korunmasına yönelik uluslararası çalışmalara sağladığımız destek kapsamında, ülkemizin hâlen kıtada görev yapmakta olan 9 Birleşmiş Milletler misyonundan 6'sına personel katkısı bulunmaktadır. En son, Meclisimizden geçen tezkereyle birlikte Avrupa Birliğinin Mali ve Orta Afrika'daki güçlerine de bu anlamda, barışın korunması anlamında da katkı sağlayacağız.
Yine, Türkiye 2008 yılında Afrika Birliği tarafından kıtanın stratejik ortağı olarak ilan edilmiş ve 1'inci Türkiye-Afrika Birliği Zirvesi 2008 yılında İstanbul'da düzenlenmiştir. Ve 2013 yılı itibarıyla, artık Afrika'ya açılım politikası yerini Afrika ortaklık politikasına bırakmıştır. Ve 19-21 Kasım 2014 tarihlerinde Ekvator Ginesi'nin başkenti Malabo'da düzenlenen 2'nci Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi'nde ilişkilerimizi daha da ileriye götürmeye yönelik yol haritaları belirlenmiştir ve söz konusu zirveye Sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte ben de iştirak ettim.
Afrika'ya yönelik politikalarımızda Somali'nin özel bir yeri olduğunu sizlere uzun uzun anlatmaya gerek yok ve Afrika'da izlediğimiz insani diplomasi odaklı dış politikanın en güzel örneklerini Somali'de görebiliriz. Yine, Türkiye insani yardım ve kalkınma alanında Somali'ye yaklaşık 400 milyon dolar yardım yapmıştır. Mogadişu'da inşa ettiğimiz ve önümüzdeki aylarda açılacak hastane 200 yataklıdır ve Somali'de değil tüm Afrika'da en önemli projelerden bir tanesidir. Yine Sudan Darfur Nyala'da inşa ettiğimiz 150 yataklı hastane de bölgede ve kıtada örnek niteliğindedir. Öte yandan, Mogadişu Limanı ve Havaalanı'nın işletilmesi de Türk firmaları tarafından üstlenilmiştir.
Diğer taraftan, Asya-Pasifik bölgesi giderek dünyanın önemli ekonomi merkezlerinden birisi hâline gelmektedir. Bölgedeki önemli ülkelerden Çin Halk Cumhuriyeti, Endonezya, Japonya, Kore Cumhuriyeti, Malezya ve Singapur'la ilişkilerimizi stratejik ortaklık seviyesine çıkardık. Diplomatik temsil ağımızı bu bölgelerde de genişlettik. Aynı şekilde, bu bölgede çok sayıda büyükelçilikler açtık. Yine, birçok ülkeyle, Kore Cumhuriyeti gibi, Malezya gibi birçok ülkeyle de ticaret anlaşmaları imzaladık, Singapur'la ise ülkemiz açısından bugüne kadarki en kapsamlı serbest ticaret anlaşmasını hâlen müzakere ediyoruz. En büyük 3'üncü ticari ortağımız Çin Halk Cumhuriyeti'yle ilişkilerimizde karşılıklı üst düzey temas ve ziyaretlerle yakalanan ivmeyi muhafaza etmeyi hedefliyoruz. Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde yaşanan olaylardaki endişelerimizi ve Çin'le aramızdaki dostluk köprüsü olarak gördüğümüz Uygurlar'ın yaşam düzeyinin yükseltilmesi beklentimizi her fırsatta Çinli muhataplarımızla paylaşıyoruz.
Japonya'yla diplomatik ilişkilerimizin tesisinin 90'ıncı yıldönümü 2014 yılında iki ülkede karşılıklı etkinlikler gerçekleştirilmektedir. Aynı şekilde, Sinop Nükleer Santral Projesi'ni Japonya'nın yapmakta olduğunu hatırlatmak isterim.
Diğer taraftan, Pasifik bölgesiyle gelişen ilişkilerimiz çerçevesinde önümüzdeki dönemde Pasifik ada devletlerinden Fiji'de büyükelçilik açmayı planlıyoruz ve bu bölgedeki ikili ilişkilerimizi bu bölgenin bölgesel örgütleri düzeyinde de devam ettiriyoruz ve ASEAN'ın kurucu anlaşmasına taraf olduk ve şimdiki hedefimiz ASEAN'ın diyalog ortağı olmaktır. Aynı şekilde, Şanghay İşbirliği Örgütüyle diyalog ortaklığını ve Pasifik Adaları Forumu'yla iş birliği ortaklığını sürdürmekteyiz.
Dış politikadaki ve küresel ticaretteki etkinliğimizin yakın coğrafyamızın ötesine taşınmasında önem taşıyan bir diğer bölge Latin Amerika ve Karayipler'dir. Ve bu bölgede de ticaretimizin son on yılda 9 kat arttığının, 8 milyar dolara ulaştığını görüyoruz. Ve bu bölgede de açtığımız büyükelçilik sayısını artırdık ve şu anda 12 büyükelçilik ve 1 başkonsolosluk olmak üzere 13'e yükselttik ve bu sayının artması için çalışmalarımız devam ediyor. Yine, diğer taraftan, bu yıl temmuz ayında İstanbul'da 11 ülkenin bakan seviyesinde katıldığı Türkiye-CARICOM İstişare ve İşbirliği Mekanizması Dışişleri Bakanları Birinci Toplantısı'nı da gerçekleştirdik. Diğer taraftan, bölgedeki örgütlerle, bölgesel kuruluşlarla olan ilişkilerimizi de güçlendiriyoruz. Bu bağlamda, Amerikan Devletleri Örgütü, Karayip Devletleri Birliği, MERCOSUR yani Güney Ortak Pazarı; CARICOM, Karayipler Topluluğu gibi birçok uluslararası örgütlerde gözlemci statüsündeyiz ve Orta Amerika Entegrasyon Sistemi'yle de yani SICA'yla da iş birliğimizi ilerletme yönünde adımlar atmaktayız. Diğer taraftan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, beş dakika içerisinde toparlayın lütfen.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Sayın Başkanım, on dakika verirseniz toparlayacağım.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir saati doldurduk.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Bir saat oldu mu?
BAŞKAN - Bir saat doldu.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Ne çabuk geçti.
MUSA ÇAM (İzmir) - Şu ana kadar çok kıymetiharbiyesi olan bir şey yoktu, belki son on dakikada olur.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Sayın Başkanım, benim sunumum başladıktan sonra mı, bu usul tartışmaları başladıktan sonra mı?
BAŞKAN - Siz başladıktan sonra Sayın Bakanım.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Bizim usulle ne alakası var, sizin konuşmanız başladıktan sonra.
BAŞKAN - Sayın Keskin, usulsüzlük yapmayın, durun.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Sayın Başkanım, beş altı dakika içinde toparlayacağım.
Sabrınız için çok teşekkür ediyorum.
Diğer uluslararası örgütlerle de etkinliğimizi devam ettiriyoruz. Küresel, uluslararası örgütler nezdinde, Birleşmiş Milletler nezdinde biliyorsunuz birçok aktif rol oynamaktayız ve İspanya'yla Medeniyetler İttifakı'mız, aynı şekilde Finlandiya'yla başlattığımız Barış İçin Arabuluculuk Girişimi'miz güçlenerek devam etmektedir. Diğer taraftan, artık, Birleşmiş Milletlerin önde gelen bağışçı ülkeleri arasındayız çünkü buraya yaptığımız yardım, mali katkının yüzde 1'i, bütçemizin yüzde 1'i yani bu örgütün yüzde 1'ini geçmesiyle birlikte bu unvanı kazanmış durumdayız. Diğer taraftan, Birleşmiş Milletlerin birçok kuruluşunun İstanbul'da ofis açtığını görüyoruz ve Birleşmiş Milletlerin önemli merkezlerinden bir tanesi olma yolunda ilerliyoruz.
Sayın Başkanım, dünyanın en büyük 17'nci ekonomisi olan ülkemiz 1 Aralıktan itibaren G20'nin dönem başkanlığını üstlenecektir ve gelecek yıl G20 zirvesine ev sahipliği yapacaktır. İslam İşbirliği Teşkilatının en üst düzeyde karar alma organı olan İslam Zirvesi Toplantısı'nın da önümüzdeki yıllarda yani 2016 yılında ev sahipliğini yapacağız. Yine, ilk defa düzenlenen Birleşmiş Milletler İnsani Zirvesi'ne, yine, 23'üncü Dünya Enerji Kongresi'ne, ve aynı şekilde, Dünya Petrol Kongresi'ne de 2016 ve 2017 yılları arasında ev sahipliği yapacağımızı buradan vurgulamak isteriz.
Ve uluslararası arenada artık yardım eden bir ülke olduğumuzu vurgulamak isterim. Ve yaptığımız yardımların miktarının da 3,3 milyara -resmî yardımların- ulaştığını söylemek isterim. Ve bu yardımlarımızı giderek artıracağız. Özellikle, insani yardımlar alanında da Türkiye öncü konumdadır ve şu anda dünyada 3'üncü sıradadır en fazla yardım yapan ülkeler sıralamasında ve bu yardım 2013 yılında 1,6 milyar doları da aşmıştır.
AB'yle ilgili konulara Değerli Bakanımız değinecek. Dolayısıyla, ben bunları atlıyorum ama diğer taraftan, Vize Serbestisi Diyaloğu sürecini Dışişleri Bakanlığımız da devam ettiriyor, takip ediyor. Bu sürecin de seyrinde gittiğini ve en son yayımlanan raporun da son derece olumlu olduğunu özellikle vurgulamak isterim.
ABD'yle olan ilişkilerimiz yoğun temas ve görüşmeler çerçevesinde sağlam bir şekilde seyretmeye devam etmektedir. Amerika bizim model ortağımızdır, stratejik ortağımızdır; bazı konularda farklı görüşler içinde olabiliriz ama bu, Amerika'nın bizim müttefikimiz ve model ortağımız olmadığı anlamına gelmez. En son, Amerika Birleşik Devletleri Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın hafta sonu İstanbul'da gerçekleştirdiği ziyaret, Sayın Başbakanımız ve Sayın Cumhurbaşkanımızla yaptığı görüşmeler de bu anlamda son derece verimli geçmiştir.
Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; biraz önce bazı bölgelerde saydığım diplomatik misyonumuzu... Aslında tüm dünyada misyon sayımızı artırmaktayız. Şu anda 228 temsilcilikle dünyada en çok temsilciliği olan 7'nci ülke durumundayız. Bu anlamda, ülkemizde olan büyükelçilik sayılarının da, temsilcilik sayılarının da arttığını görüyoruz. Ve -özür dilerim- ülkemizin dış politikada attığı adımlar çerçevesinde daha önce 166 olan büyükelçilik, başkonsolosluk ve uluslararası örgütler nezdindeki temsilciliğimizin bugün 254'e yükseldiğini memnuniyetle söylemek isterim.
Diğer yandan, ülkemize benzer bir dış politika portföyüne ve diplomatik mevcudiyete sahip ülkelere kıyasla faaliyetlerimiz -şimdi, sizi ilgilendiren bölüme geliyoruz- kısıtlı bir bütçe ve personelle yürütülmektedir. Bunu özellikle belirtmek isterim.
MUSA ÇAM (İzmir) - Artıralım Sayın Bakan, artıralım.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Bakanlığımız, sizlere aktardığım yoğun dış politika gündemini yurt dışında ve yurt içinde 6.482 personelle yürütürken kendimizi kıyasladığımız ülkelere baktığımız zaman, bu rakamın 10, 15 bin civarında olduğunu, o ülkelerin 10, 15 bin personelle hizmet verdiğini vurgulamak isterim.
Bu çerçevede, Bakanlık olarak bir yandan daha fazla sayıda memur istihdam ederken diğer yandan da özellikle 2010 yılında çıkarılan yeni teşkilat kanunumuz çerçevesinde diplomatlarımızın niteliklerinin de iyileştirilmesine yönelik faaliyetlerimiz devam etmektedir. Bu çerçevede, ülkemiz için önem taşıyan yabancı dillerde eğitim ve yüksek lisans imkânı tanımaktayız çalışma arkadaşlarımıza.
Bir ülkenin dış politikasının en önemli unsurlarının başında, yurt dışındaki vatandaşlarının çıkarlarını korumak ve onlara her daim en kaliteli hizmeti sunmak gelmektedir. Bu düşünceden hareketle, konsolosluk hizmetlerinde son dönemde büyük atılımlar yapmaya özel önem verdik. Bakanlığın merkez ve dış teşkilatı, vatandaşlarımızın konsolosluk hizmetlerini yedi gün yirmi dört saat sağlıklı bir şekilde alabilmeleri için yoğun mesai yapmaktadır.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, son cümlelerinizi alayım lütfen.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Sayın Başkanım, son kısmına geldik, 2 sayfam var, müsaade ederseniz, esas bütçe kısmıyla ilgili.
Bu anlamda, web sayfamızı da yeniledik, "konsolosluk.gov.tr" web sitesini yeniledik ve yürürlüğe girmiştir.
Diğer taraftan, Türkiye'nin olduğu kadar bölgemizin de yakın tarihine ışık tutabilecek nitelikteki belgeleri içermekte olan Cumhuriyet Dönemi Diplomatik Arşivi'mizin -bu kısmı arkadaşlarımızı da ilgilendiriyor- tasnif ve sayılaştırma işlemlerini tamamlayarak, arşiv belgelerine hızlı ve kolay erişimin sağlanması yönündeki adımlarımızı, çabalarımızı nihayete ulaştırmak durumundayız. Önümüzdeki süreçte, üç yıl içinde, 65 milyon sayfa civarındaki arşiv belgelerimizi elektronik ortama aktarmayı öngörüyoruz.
Diğer taraftan, biliyorsunuz ülkemizin dış dünyayla olan resmî haberleşmesi Bakanlığımız tarafından yürütülmektedir. Bu anlamda haberleşme, iletişim altyapımızı da yeniledik. Bu konudaki gayretlerinden dolayı Bakan Yardımcımıza, Müsteşarımıza ve tüm çalışma arkadaşlarımıza da huzurlarınızda çok teşekkür ediyorum.
Bakanlığımın bütçesinin önemli bir kısmının yurt dışında yeni açılan -biraz önce de söyledim- temsilciliklere ya da var olan temsilciliklerimizin yenilenmesine aktarıldığını burada söylemek isterim. 2015 yılı bütçemizde de yatırım harcamaları için ayrılan ödeneğin önemli bir kısmı yeni açılacak temsilciliklerimiz için kiralanacak binalar ve bakıma ihtiyacı olan temsilciliklerimizin gerekli onarımlarına, devam eden ve başlatılacak olan 36 adet proje için, bu çalışmalara aktarılacaktır.
Bakanlığımın 2015 yılı bütçesi 2 milyar 80 milyon 960 bin TL olarak Komisyonumuzun onayına sunulmuş bulunmaktadır.
Bütçe teklifimiz, dış politika defterimizin tam olarak yerine getirilebilmesi amacıyla ve ödeneklerimizin etkin, verimli ve ekonomik kullanılmasına yönelik mali disiplin ilkeleri dikkate alınarak hazırlanmıştır elbette. Bu, yurt içinde ve yurt dışında Bakanlığımızın fiziki ve mali imkânlarını yeterli düzeye yükseltilmesi, dış politikamızın saygın ve başarılı bir şekilde uygulamaya konulmasında önem taşıyan unsurların başında gelmektedir.
2014 yılında Bakanlığımızın bütçe teklifinin yüzde 63'ü karşılanmış ve konsolide bütçe içindeki payı binde 4,39 olmuştur. Söz konusu miktarın daha çok üst seviyelere çıkartılmasının uygun olacağını, özellikle, burada, bu konudaki inancımı siz saygıdeğer Komisyon üyeleriyle yeniden paylaşmak istedim.
Sabrınız için çok teşekkür ediyorum.
Bu vesileyle 2015 bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum ve Bakanlığımız ve Hükûmetimiz adına ve tüm çalışma arkadaşlarım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.