KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanlar, değerli milletvekilleri, çok kıymetli bürokrat arkadaşlarım, basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yeni Türkiye'nin yeni bakanlarına da hayırlı olsun diyoruz. Arkadaşlarımız ilk defa bütçeye geldiler, onlara da tekraren hayırlı olsun diyelim.

Tabii çok fazla konu var, arkadaşlar doğal olarak dakikalara sığdıramıyorlar, konu başlıklarını siz bile iki saatte okuyabildiğinize göre, bir de ayrıntısına girersek işin politika kısmına girersek teknik şey sizin tabirinizle "Avrupa Birliği İlerleme Raporu'nda bu sene biraz daha teknik tabire geçmişler." diyorsunuz. Sizin sunumlar da teknik oldu, biz işin siyaset tarafına doğru girersek o zaten üç saatte bitmez. Biz size başlıklar itibarıyla... Tabii enkaz edebiyatı başlayacak şimdi, o da diyecek ki: "Ben enkaz devraldım Sayın Çavuşoğlu'ndan."

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Biz anlaştık...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Yok oraya kıyamam arkada değerli arkadaşlarım var, ön sırada kalsın lütfen. Yani siz kendi aranızda halledin. Bakanlar, bakan yardımcıları...

BAŞKAN - Sayın Büyükkaya göğüslüyor bu işi, evet.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Yok, arka sıraya kusura bakmayın bizim muhatabımız bakan ve bakan yardımcısı, müsteşarı bile ellemeyiz. Herkes sorumluluğunu üstlensin, kusura bakmayın. Yani en sağda Sayın Sinirlioğlu dâhil bürokratlarla işimiz yok, onlarla siz muhatap olacaksınız, en fazla yardımcılara kadar geleceğiz.

Şimdi güzel söylüyorsunuz ama ben birkaç tane kavramda burada kafam karıştı yani çok teknik kaldım ben de aynen ilerleme raporu gibi oldu. "Stratejik derinlik" dedik...

BAŞKAN - Sayın Çavuşoğlu mu Sayın Bozkır mı karıştırdı?

MEHMET GÜNAL (Antalya) - İkisine de sırayla vereceğim, merak etmeyin yani yeterli malzeme var, çok var yani.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Üstüme gelmeyin benim...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Sen de enkaz edebiyatı yaparsın ama durumun vahim, o yaparsa sıkıntı yok eğer Sayın Çavuşoğlu sen yaparsan Başbakana gidiyor, onunkisi kolay. Vallahi diyecek ben aldım... (Gülüşmeler)

Şimdi hakikaten gülüyoruz ağlanacak hâlimize ama "stratejik derinlik" dedik, geçen sene bir "değerli yalnızlık" çıkmıştı sıfır sorun, sırf sorun derken, sonra baktım hakikaten bir yalnızlık şeyine girdik çevremizde.

BAŞKAN - Psikoza...

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Bu kavramlardan bazen benim kafam karışıyor, beni biraz... Bu işin teknik kısmını boş verin de, bizi işin içiyle ilgili biraz aydınlatın, biz de biraz diplomasi öğrenelim.

Yani bu stratejik derinlik ne oldu, ne kadar derin oldu, çıkamadık mı, dibinde mi kaldık onu merak ediyorum. Bir de BOP vardı, bir ara eş başkanıyız diye hava attığımız. Sonra bir ara "akim kaldı" dedik. Şimdi Orta Doğu'da yaşananların yüzde 80'inin bununla ilgili olduğunu... Yani ne kadar siz kimi atarsanız atın eski Dışişleri Komisyonu Başkanı olarak yasamanın içerisinde vardınız Sayın Bakanım. Ben sizden teknik destek istiyorum, ikiniz de deneyimli hariciyecisiniz o anlamda. Her ne kadar Bakanlıkta olmasa da Sayın Çavuşoğlu da okul yıllarından itibaren hariciyede olduğu için artık Avrupa'nın başkanı oldu, Bakanı oldu hepsi var.

Önce bunlara bir bakalım, yani ne oldu? Bu babadan oğula geçer gibi Sayın Erdoğan'ın şahsındaydı ama Sayın Davutoğlu'na geçti mi BOP Eş Başkanlığı; mesela, o proje ne oldu yani ne oluyor, biz devam ediyor muyuz? Orta Doğu'daki olayların bununla alakası var mı?

Bir de Sayın Çavuşoğlu "Suriye'de mezhepsel çatışma var, bundan dolayı oluyor." dedi. Bu şey ne onu da anlamadım, bu DAİŞ nedir yeni bir örgüt mü çıktı? Yani onunla ilgili baktım hiç IŞİD'le ilgili bir şey görmedim dokümanda. Yeni bir örgüt mü tanımlıyoruz, yoksa daha sevimli mi yoksa daha kötü mü? Hani şöyle vardı bir zamanlar Esad vardı, kardeşim Esad, döndük baktık devir değişti Eset oldu. Yani böyle bir değişim mi var? Veya PKK kötü PYD cici, peşmergelerle beraber biz bunları eğitebiliriz gibi... Bu kavramlarda isim değiştikçe, Allah Allah diyorum, bir bakış açısı değişikliği de var mı diye. Bir ILIS vardı, "ISIS" dediler, bilmem ne dediler, "Islamic State" dediler, önce bir Levant vardı, sonra döndük, kim kurdu, nasıl oldu bu yani ne oluyor? Şimdi de arkadaşlarımız ısrarla, Sayın Cumhurbaşkanı da söylemişti, "DAESH" diyor yani kim? Biraz şey kaldım, kusura bakmayın, işte bilgilendirin diye böyle. Bu DAESH biraz sanki böyle daha farklı gösterir gibi, "Haşhaşi" der gibi, böyle ş'li olsun diye mi yaptınız ne yaptınız bilemedim. Hakikaten öyle oluyor yani bir gün dost olduğunuz, ertesi gün düşman olunca ismi değişiveriyor bir anda. Birileri "paralel" oldu, "Haşhaşi" oldu, öbürleri "Esed" oldu.

BAŞKAN- Biz Sayın Zozani'yle hâlâ dostuz yani soyadını değiştirdi ama sıkıntı yok.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Ya, bir gariplik var yani bir şey oluyor, isim değişince şey değişebiliyor. Artı, şimdi burada "Bir mezhepsel şey var." dediniz. Yani ne o, DAESH mi neyse, IŞİD mi, ILIS mi? Şimdi, bu bir Sünni terör örgütü mü? Yani "mezhep" derken nedir yani? Öbür tarafta, mezhebe göre biri kötü, bir iyi mi diyeceğiz? Yani diğeri Şii, bu Sünni, bir taraftan El Kaide'nin temsilcisi, bir tafta ISIS var, bir tarafta ÖSO var.

Hakikaten, burada baktım başka bir şey daha var Sayın Bakanım yani Türkmenlerin çoğu Sünni değil, Irak'takiler yani şimdi o zaman onları hangi kategoriye koyacağız? Suriye'dekilere kızıyoruz da İran'da var, onlar da farklı bir mezhepten geliyor. Dolayısıyla neye göre bakacağız, dine göre mi, mezhebe göre mi, soya sopa göre mi, akrabalığa göre mi? Orada da benim kafam karışıyor yani bir çatışma var, tamam, ama asıl şey "Suriye muhalefetine destek verelim." diyorsunuz. Kim muhalefet? Sadece ÖSO mu? El Nusra ne oldu, ötekiler ne oldu? Burada PYD şu anda... Eğit-donatı kime yapıyorsunuz, daha doğrusu yapıyorlar? Siz "Destek olacağız." dediniz. Nerede yapılıyor, nasıl bir şey? PKK, terör örgütü mü, değil mi? Öyleyse PYD kim, PYD'ye mi veriyoruz? Yani nereye gitti bu bizim... Geçen hafta burada arkadaşlarla tartışma yaşadık, Sayın Ala'ya söyledik "Sen 'Kürdistan'dan girdik, Kürdistan'dan geçtik, Kürdistan'a gidiyoruz.' diyenlere katılıyor musun?" diye. Burada Hasip Bey araya girdi.

Şimdi diyorum ki: Şu giden yani orada hangi unsurlara yardım gitti, onu merak ediyorum. Şimdi, oradaki PYD bir taraftan PKK'nın bir kolu olarak Suriye içerisinde faaliyet gösteriyorsa o zaman biri kötü, öbürü nasıl iyi oluyor? Çünkü burada sizin resmî metinde -tamamını okumadınız ama ben altını çizerek baktım- PKK'yla ilgili kısımlar var. Böylece eğit-donat süreciyle beraber PYD aracılığıyla bu terör örgütünü meşrulaştırmış olmuyor muyuz, onu merak ediyorum. Kavramlardan kafam karışıyor derken bir isim değişikliğiyle birisi iyi, birisi kötü olabiliyor. Yani açıkçası şaşırdım.

Bir de enteresan bir şey oldu önceki gün, o konuda da beni aydınlatırsanız... Sizler bulunmuşsunuzdur mutlaka arkadaşlar. Joe Bıden gelmiş yani İstanbul'da bir toplantıya katılmış gitmiş. Orada özür diledi mi, dilemedi mi şeyi vardı. Acaba ben kaçırdım mı? Çünkü biz burada hapis hayatı yaşıyoruz Sayın Bakanım, bir giriyoruz üç buçuk dörde kadar, gündemin farkında değiliz. Siz bize...

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Fark ettim.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Geldi adam, soru da sordurmamışlar garibana, bir şey de söyleyememiş, öyle gelmiş gitmiş gibi görünüyor. Sayın Cumhurbaşkanıyla ne görüştü, bir şey oldu mu? Orada enerjiyle ilgili bir iki sözü buraya yansımış, işte Rusya'ya bir şeyler demiş, bize dolaylı mesaj iletmiş ama ben onları da anlamakta zorlandım açıkçası.

Asıl öbür taraftan baktığımız zaman Kıbrıs'la ilgili de çok uzun bir bilgi notu var sizin konuşmanın içinde, bize söylediğiniz değil ama hakikaten arkadaşlar bütün süreci açık bir şekilde anlatmışlar. Şuradan sayfa 49'a bakayım hızlıca. Hızlı hızlı geçiyorum yani cehaletime verin, hem de konu çok. O zaman yetiştiremem yoksa.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Estağfurullah.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Diyor ki: "İyi niyet misyonu çerçevesinde, yerleşik BM parametreleri olan siyasi eşitlik ve iki kesimlilik temelinde, eşit statüde iki kurucu devleti haiz yeni bir ortaklık kurulması ve bu ortaklığın Türkiye'nin etkin ve fiilî garantisini içeren garanti ve ittifak anlaşmalarının teminatı altında kalmaya devam etmesi çözüm..." Yani temelimiz bu, Dışişlerimizin Kıbrıs yaklaşımı ama öbür tarafa geçiyoruz, uygulamalarda onlar bir, oraya bir, buraya sürekli tavizler, yeni görüşmeler, bir şeyler geliyor. Bunu da anlayamıyoruz yani perde arkasında ne oluyor? Bir bakıyoruz, bizim araştırma gemisi bir gidiyor, bir gün araştırma yapıyor, ortalık sakinleşiyor, çekiliyor, onlar devam ediyor. Siz güzel yazmışsınız. Arkadaşlar diyor ki: "Yeniden sismik araştırmaya başladık." Yani sismik araştırmadan da sonra ne olacak? Yani adamlar tekrar işin sondaj kısmına geçiyor. Burada nasıl bir şey olacak? TPAO'nun hakikaten siz...

FERAMUZ ÜSTÜN (Gümüşhane) - Bulana kadar araştıracağız işte.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Yani bu kısmını bilerek soruyorum Sayın Bakanım, burayı iyi okudum, 21 Ekimde de başlamışlar ama göstermelik sismik araştırmada kalmasın, biz de kendi kıta sahanlığımızda, kendi şeyimizde olan yerde araştırmalarımızı sonuçlandıralım, TPAO da gitsin orada çıkarma faaliyetlerine başlasın yani gözdağı verir gibi olmasın, onu istiyoruz. Kıbrıs, bizim namus meselemiz. Onun için mademki bu temel kabulü koyduk, o konuda da kararlı bir şekilde üzerine gidelim ki daha önce yaptığımız hataları tekrarlamayalım.

Irak'la ilgili şeyler söylemişsiniz ama enteresan, geçen gün Sayın Başbakan gidince iyice bir garibime gitti. Yani düne kadar "peşmerge" derken önce oraya, sonra gitti Bölgesel Yönetimle görüşmeler yaptı, arkasından bir anda anladık, eğit-donat işlerinin ayrıntısı varmış yani önce anlayamamıştık "Niye alelacele gidiliyor?" diye. Arkasından da Joe Bıden gelince bir şeyler oldu. Orada Türkmenlerle ilgili bir görüşme oldu mu? Yine basına fazla yansımayan konu veya biz kaçırdık, dediğiniz gibi. Arada bir yerde geçiyor yani Zaho'da Bersiva Kampı'nda bir kısmı, Türkmenler var diye... Konuşmanızda da sadece orada görebildim. En başta diğer gruplardan söz ediyorsunuz, Sünni Araplar ile Kürtlerin çok fazla mağdur olduğunu. Bizimki sonuna doğru geliyor "Kampta Türkmenlere yardım edildi." diye. Onların oradaki durumu ne oldu? Birçok mağduriyet yaşandı, kayıtlarla ilgili, topraklarıyla ilgili, evleriyle barklarıyla, dükkânlarıyla ilgili yani sadece Kızılay'dan insani yardım gönderip kampta... Onu herkese yapıyoruz, gelen bütün vatandaşa, dünyanın her yerinden kim gelirse hem gönderiyoruz hem kabul ediyoruz. O yönde bir sorun yok ama özel bir şey yapıldı mı? Bunların durumu ne olacak orada, onu merak ediyoruz. Çok fazla şey var. AB'yi hemen bırakıyorum, onu ayrı yapacağım.

Orta Asya'yla ilgili de Türkmenistan'la anlaşma çerçevesi imzalandı ama bunun bir an önce eyleme geçmesi lazım yani "Teknik görüşmeler başladı." diyorsunuz, "2,5 milyarlık bir şey de olabilir." diyorlar ama şu anda Hükûmetin açıkladığı yani göstermelik dönüşüm programının, eylem planının en önemli maddelerinden birisi, dışa bağımlılığı azaltmak ekonomideki cari açıkla ilgili ve enerjide dışa bağımlılık. Onun için bu konunun çok önemli olduğunu, üzerinde ısrarla durulması gerektiğini, Türkmen gazını Rusya'dan değil, doğrudan bizim almamız gerektiğini söylüyorum. Bunu da bilerek soruyorum, bilmediklerimi ayrı not ediyorum. Sonra arkadaşlardan gerekirse onlarla ilgili de bilgilendirme toplantısı isteriz, konuşuruz, bilgi verirlerse memnun oluruz. Çünkü doğal gazda kaynak çeşitliliği, o anlamda enerji arz güvenliği açısından ve bağımlılığımız açısından önemli.

Özbekistan'la ilişkilerde de yeniden bir yumuşama dönemine girildiğini söylemişsiniz, ziyaretler var ama bunun da normalleştirilmesi ve daha somut hâle getirilmesi gerektiğini not etmiş olalım.

Enteresan, demin söylediğim çerçevede iki tane daha şey söyleyip sonra AB'yle ilgili birkaç değerlendirmemi sizlere aktaracağım. Sayfa 119'da "Terörle uluslararası mücadele" diye bir şey var. "Enteresan" dememin nedeni, yani bir taraftan burada -paragrafı çizdim, 120'nci sayfada- diyorsunuz ki: "PKK terör örgütünün tüm faaliyetlerinin sona erdirilmesi, terörizmle mücadele çabalarımızın öncelikli hedefidir." Yani ya iç politikadan haberiniz yok ya Hükûmetin ya da diğer bakanların ya da MİT'in yaptığı müzakerelerden haberiniz yok ya da Sayın Cumhurbaşkanının, Başbakanın ikide bir Başbakan Yardımcısının görüşüp, sekretarya talebinden bilmem neye varıncaya kadar... Şimdi, müzakere başka bir şey, mücadele başka bir şey. Keşke siz mücadele etseniz de biz de sonuna kadar... Yani metne itirazım yok, yapılmamasına itirazım var. Burada kalmış diplomatik metin gibi ama maalesef burada "PKK'nın güney komşularımızın ülkemizin mücavir bölgelerinde zemin kazanmaması için çalışmalarımız yoğun biçimde devam ediyor..."

Peki, uzantısı PYD'ye -az önce söylediğim gibi- hem destek verip hem bir taraftan uluslararası koalisyon bilmem ne diye PYD'yi eğitmeye biz destek olursak...

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Nereden çıktı?

MEHMET GÜNAL (Antalya) - E, öyle yani? Şimdi kimi eğitiyorlar, niye geldi, niye gitti, nereden geldi, oradan gelen peşmergeler nereye gitti, kiminle...

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Peşmerge ayrı, PYD ayrı.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Ya, giden kim, kime destek veriyoruz, onu soruyorum. Suriye'nin batısında ÖSO'nun dışında kime destek... Bir söyleyin de bilelim yani. İşte onu soruyoruz ki öğrenelim. Bize göre, PYD orada hâkim durumda, mücadele eden de onlar IŞİD'e karşı. Neydi o? DAESH miydi? Pardon... DAESH'e karşı. Sizin literatürü kullanalım, maalesef burada bir meşrulaştırma olurken resmî evrakta da "PKK" diye geçiyor, keşke uygulasanız sonuna kadar arkanızdayız. Siz müzakere yerine mücadele edin, biz sizi takdir edelim Sayın Bakanım, doğru olanlarda takdir ederiz. Yani, burada bir taraftan "televizyon, bilmem ne" demişsiniz, bir taraftan da her şey yapılıyor. Her türlü müzakere yapılırken hâlâ daha Roj TV'yi "terörle mücadele" diye yazmaya kaç senedir benim pek aklım ermiyor. Burada her şey kuruluyor, televizyon kuruluyor, okul kuruluyor, biz onları konuşuyoruz, hâlâ daha Danimarka'dan televizyon şeyini buraya yazmış arkadaşlar. Onun için diyorum.

Şimdi, tabii, son bir şey size Sayın Bakanım, burada konuşmada zayıf geçmiş. Ekonomik İşbirliği Teşkilatıyla ilgili bir paragraf var, orada da özellikle tercihli ticaret anlaşmasının -ki AB'yle beraber konuşacağım ama- Transatlantik Anlaşması'nın da olduğu bir dönemde, gümrük birliğinden zarar ettiğimiz bir dönemde, te on iki yıl öncesinde -Arkada Ahmet kardeşim bakıyor- beraber ta o zamandan beri canlansın diye uğraştığımız ama bir türlü canlanmayan Ekonomik İş Birliği Teşkilatının hem Türk cumhuriyetleriyle olan ilişki açısından hem de bugünkü ortamda daha çok ekonomik ilişkileri geliştirme açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Özellikle bu tercihli ticaret anlaşmasına biraz ağırlık verebilirsek Sayın Bakanım, bütün o Türk devletleri orada, diğer komşu ülkelerimiz orada, kurumsal olarak burayı etkin çalıştırmamız lazım, iyi bir platform. Yani, STK, çok yoğunlaşıyoruz, orada da şeylerimiz var ama o çok daha büyük bir şey olduğu için yeknesaklık sağlamak zor oluyor. Burada bir tek İran'la ve bir iki ülkeyle koordineli gidersek bölgesel bir teşkilat olmasını sağlamış oluruz. Şimdilik o tarafını bitiriyorum.

Birkaç tane de AB'yle ilgili söyleyeceklerim var. Hakikaten demin Sayın Bakana "yeni Türkiye'nin yeni Bakanı" diye dedim ama "Türkiye'nin Yeni Avrupa Birliği Stratejisi" başlık öyle başlıyor. Yani, enkaz mı devraldık? diye ondan espri yaptım. "Yeni" derken tamam anladık ama bir yanda baktım "Yeni Avrupa Birliği Stratejisi, yeniden girdik."

BAŞKAN - Yeni Türkiye, ondan kaynaklanıyor.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Tekrar devam ediyor, siyasi kriterler anlamında yani ondan sonra ilerleme raporuyla ilgili hızlıca hamle başlattı Volkan Bey, raporda da birtakım şeylerin değiştiği... Bir an şaşırdım, şimdi, bakıyorum yani "Bu çerçevede 2014 yılı İlerleme Raporu'nun geçmiş yıllara göre daha teknik bir dil kullanılarak..." diyor. Yani, şimdi, Sayın Bozkır olmasaydı, Sayın Çavuşoğlu kalsaydı teknik dil olmayacak mıydı, siyasi mi olacaktı? Onu anlamadım.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Zaten beraber yaptık.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Ha, o zaman tamam, sorun yok diyorsun.

Bunu niye söyledim? Tabii, yeni bir söylemle yeni heyecanla başlamak güzel de maalesef Hükûmetinizin bu AB heyecanı da kalmadı. Haklısınız bir taraftan çünkü karşı tarafta bir heyecan olmayınca ilişkiler zaman içerisinde tavsıyor. Yalnız bizim bu ilişki, siz yeni Bakan olduğunuz için... Geçmiş yıllarda Sayın Bağış'a bizim o tanımı söylemiştim. Elli yıllık bir nişanlılık olmaz Değerli Bakanlarım. 1963, elli bir yıl oldu. Yani, "bu uzatmalı nişanlılık" diyorum, arkadaşlar gülüyor ama "Kız tarafı biziz." diyorum. Ya adamın işine gelmiş, stratejik ortaklık.

BAŞKAN - Sayın Günal, siz kız babası değilsiniz galiba. Bir toparlarsanız.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Lütfederseniz bitiriyorum Başkanım, tamamını kullanmayacağım, bitireceğim yani.

BAŞKAN - Tamam, buyurun.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Şöyle bir şey var: Yani, oraya kabul edecek olan onlar, oyalanan biziz. Yani, bir an önce biz dedik ki MHP olarak, onurlu üyelik; toplumsal talebe destek çıktık. Ama, bu işin onuru kalmadı, dedik. Niye? Burada da sordum, ikinizde diplomasi şeyi biliyorsunuz, Sayın Bağış şeyi tasdik etmişti, size de soralım. Ben diyorum ki bu garip bir şeye döndü elli yıldır, "Never ending but no wedding love" Yani, biz bekliyoruz, hâlâ oyalıyor, alacağım, yarın nikâh yapacağım, öbür gün babandan isteyeceğim, ya kız bekleye bekleye doğurganlık yaşı geçti, 50 oldu.

MUSA ÇAM (İzmir) - Nişan, kına gecesi belli değil mi?

ADNAN KESKİN (Denizli) - Tıp gelişti.

GÖKCEN ÖZDOĞAN ENÇ (Antalya) - Fırsat eşitliğine aykırı konuşuyor.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Şimdi, hakikaten, bu işin komedisi bir tarafa da Sayın Bakanım. Tamam, yeni bir heyecan, gidin, kararlılığımızı söyleyin ama bu iş olacaksa yapalım, daha fazla da el âleme rezil olmayalım gerçekten yani.

Şimdi, bir de TTIP geliyor, orada eğer adamlar zaten Amerika'yla da yaparsa zaten bizim şeyin bir anlamı kalmayacak yani gümrük birliğinin de bir anlamı kalmayacak. O zaman diyoruz ki, ara sıra Sayın Davutoğlu söylüyordu "Biraz çıkarız." falan diye. Ne diyorsunuz yani son bir huruç harekatı yaptınız diyelim ki bir heyecan, hâlâ oyalıyorlar yani nişan yüzüğünü atacak mıyız, atmayacak mıyız yoksa bekleyecek miyiz, "Ayıp olmasın, el âlem ne der, yüzüğü atmayalım." diye bekleyecek miyiz, "Bir an önce isteyelim, bir şey olsun mu?" diyeceğiz? Hakikaten bunu bir düşünmek lazım. Yani, dediğim gibi TTIP'te de eğer sıkıntıya düşersek üçüncü ülkeler açısından, işte öbür tarafta tercihli ticaret anlaşmasını bitiremiyoruz, bir sürü dezavantajımız var... Yani, bunu ciddi anlamda, "Durumu uzatmaya götürüp maçı bitirelim." diye bakmayalım, olacaksa hep beraber biz de destek olalım ama olmuyorsa da onurlu bir şekilde bırakalım, bir çözüme ulaştıralım diyorum. Aksi takdirde, AB'nin adını söyleriz, bakanlığı olur, arkadaşlarımız çalışır. Ha, biz şunu hiçbir zaman şey yapmıyoruz, AB için zaten eğer demokratik...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, son bir dakika daha vereyim de ondan sonra "Eksik konuştum." demeyin.

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Yani, demokratik standartları biz kendi insanlarımız için, bütün bireylerimiz için... Az önce Adil Bey'e referans yaptınız ama Hakkâri'nin Yüksekova'sıyla Antalya'nın Gündoğmuş'u için aynı seviyede bireysel hak ve özgürlükleri, ekonomik refah düzeyini ve toplumsal gelişme düzeyini istiyoruz ama herhangi bir mezhepsel, etnik, dinsel, coğrafi gruba özel kolektif hak talebine karşı çıkıyoruz. Dolayısıyla, Avrupa Birliği olmadan da bizim bunu bütün vatandaşlarımız için hem ekonomik hem sosyal hem siyasi olarak yapmamız lazım, onları hep beraber yapalım ama bizi oyalamalarına da müsaade etmeyelim, hiç olmazsa bir duruş sergileyelim. Kıbrıs da bununla ilgili olduğu için söylüyorum, o müzakerelerde önemli bir yeri olduğu için, belli dayatma olduğu için. Bunları paket hâlinde konuşup bu belgelerde olduğu gibi temel kabulümüz olan, Türkiye'nin devlet politikası olan bu hususları çözüme ulaştıralım diyorum.

Bütçelerin hayırlı olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum.