KOMİSYON KONUŞMASI

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Önce, 2 yeni bakana görevlerinde başarılar diliyorum, Adana tabiriyle 2 acar bakana başarılar diliyorum. Zor bir dönemde bakanlık yapacaklar. Sayın Korutürk'ün belirttiği gibi kötü miras aldılar, gerçi, birbirlerinin halefi oldular bir noktada. 2 bakanın yönettiği alan Türkiye'nin en fazla başarıya ihtiyaç olduğu iki alan. O nedenle başarı diliyorum. Bakanlıktaki bürokrat arkadaşlara -çoğu arkadaşımız, meslektaşımız- kolaylıklar diliyorum, çünkü zor bir dönem, zor koşullar altında görev yapıyorlar. Ama kalbimiz, yüreğimiz ve düşüncelerimiz hep onlarla olacak.

Ben, "Ermeni" iddialarına, "Ermeni soykırım" iddialarına vurgu yapacağım. Fakat oraya geçmeden önce, biraz önce Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan Sadık Badak arkadaşımızın bazı ifadelerine kısa bir yanıt vermek istiyorum. Rahmetli İsmail Cem'den bahsetti, onun düşüncelerinden, artık doğrudan alıntı mı bilemiyorum, yoksa mealen mi şey yaptı, onu da bilmiyorum. Fakat, müsteşarlığını yaptığım ve çok saygıyla andığım İsmail Cem, aslında, bugün, Adalet ve Kalkınma Partisinin çok böyle heyecanla, ısrarla sahip çıktığı açılımların mimarıdır; yani Afrika açılımının, Latin Amerika açılımının, Uzak Doğu açılımının başlangıcı o dönemlerde yapılmıştır. İsmail Cem, asla, asla başka ülkelerin işlerine karışmak gibi bir düşünceye sahip olmamıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi, hâlâ, bugün, "karışmak" ile "ilgi göstermek" arasındaki farkı anlamamaktadır, "karışmak" başkadır, "müdahale" etmek başkadır, "ilgilenmek" başkadır. Türkiye Cumhuriyeti, bütün dönemlerde, çevresiyle, bütün dünyayla ilgilenmiştir, ama asla, asla, bugün Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin yaptığı gibi başka ülkelerin içişlerine müdahale etmemiştir.

İkincisi: Avrupa Birliği bağlamında kısaca bir şey söylemek istiyorum çünkü Türk dış politikasının ve Türkiye'nin Avrupa Birliği politikasının eleştirilmeyecek hemen hemen hiçbir yanı olmadığı için öyle ayrıntılı bir eleştiriye girmeyeceğim. Sadece, Sayın Meslektaşım Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır'a şunu sormak istiyorum: Yani, bugün, işte, bir iletişim stratejisinden bahsettiler. Hangi Türkiye'yi siz Avrupa Birliğine taşımak istiyorsunuz? Bir yanda milyonlarca liraya mal olan bir kaçak saray, onun yanında oğlu Ermenek'te maden kazasında ölen bir babanın yırtık lastik ayakkabısı? Bu iki fotoğrafı yan yana koyduğunuz zaman bu mudur sizin Avrupa Birliğine taşıyacağınız Türkiye? Olmaz böyle şey. Yani bu fotoğraf değişmedikçe, Türkiye içindeki bu fotoğraf değişmedikçe, Türkiye'yi Avrupa Birliğine taşımanız söz konusu değil.

Esas değinmek istediğim konu Ermeni iddiaları. 2015 yılı çok önemli bir yıl. Ermeni soykırımı iddialarının 100'üncü yıl dönümü olacak. Sayın Dışişleri Bakanı bu konuya kısaca bir noktada değindi. Bu bağlamda bizi iki tane büyük, ciddi tehlike bekliyor:

Birincisi Avrupa cenahından; Avrupa cenahından tehlike 2008 yılında kabul edilen Yabancı Düşmanlığı ve Irkçılık Çerçeve Kararı. Bu Karar'a uygun olarak -yine Sayın Bakan bahsettiler- Yunanistan'da bir yasa kabul edildi. Bu Karar, Avrupa Birliği ülkelerine şu çağrıyı yapar: "Soykırım iddialarını, yabancı düşmanlığını ulusal mevzuatınıza dâhil edeceksiniz." Dolayısıyla, Ermeni diasporaları ve Ermenistan, bütün Avrupa ülkelerinde bu iddiaların Avrupa Birliği ülkelerinin ulusal mevzuatına geçirilmesi için, alınması için her türlü çabayı göstereceklerdir. Bunun örneklerini yaşadık; Fransa'da gördük, birçok zaten Avrupa ülkesi bu bağlamda kararlar aldı. Ama bunlar bir yasal düzenleme çerçevesinde Avrupa Birliğinin bir mevzuatı hâline getirildiği takdirde, Türkiye'nin çok ciddi tehlikelerle, sıkıntılarla karşı karşıya kalacağını bilmemiz lazım.

İkinci ve daha büyük tehlike Amerika Birleşik Devletleri Kongresi ve yönetimi. Şimdi şunu bilelim: Başkan Obama, soykırımın, Ermeni soykırımının olduğunu söylemiştir, seçim kampanyası sırasında bu konuda açıkça taraf almış ve bu soykırımın tarihî bir gerçek olduğunu iddia etmiştir. Evet, Başkan olduktan sonra 24 Nisan açıklamalarında buna, bu iddiaya yer vermemiş Türkiye-Amerika ilişkileri bakımından ama bu soykırımın olduğuna inanan bir başkandır. Öte yandan, Amerikan Kongresi; hiç fark yok, ister cumhuriyetçi olsun ister demokrat olsun, Amerikan Kongresinde büyük çoğunluk soykırıma inanan bir çoğunluktur. Dolayısıyla, 2015 yılında Ermeni diasporası -ki Amerika'da çok güçlüdür- ve Ermenistan ellerinden geldiği kadar Amerikan Kongresinden bir soykırım kararı çıkması için ağırlıklarını koyacaktır. Diyeceksiniz ki: "Efendim, bir sürü ülke kabul etti. Amerikan Kongresinden de çıkmış ne olur?" Çok önemli bir fark var Başkanım, o farkı şimdi size kısaca söylemek istiyorum: Amerikan mahkemeleri, Amerikan Kongresinden bir karar olmadığı için -yani "Bu konu siyasi bir konudur, ben mahkeme olarak siyasi kararlarda karar veremem." diyerek- Ermeni tarafının -mesela Ziraat Bankası aleyhinde- açtığı davaları reddetmiştir. Ama Amerikan Kongresi 2015 yılında böyle bir karar aldığı takdirde, Ermeni müracaatları, yani Amerikan mahkemeleri önündeki Ermeni müracaatları -böyle, Avrupa'da olduğu gibi yüzlerce, binlerce müracaat olacaktır, tazminat talepleri olacaktır- karşısında, Türkiye, bunlarla bocalamak ve mücadele etmek durumunda kalacaktır.

İkinci bir önemi daha var Amerikan Kongresinden çıkabilecek, çıkma ihtimali yüksek olan -eğer gerekli önlemler alınmadığı takdirde- kararın, o da şu: Ermenistan'ın ve Ermeni diasporasının, Ermeni konusunda bugüne kadar sürdürdüğü çaba siyasi bir zeminde olmuştur, yani Türkiye'yi siyaseten bu konuda sıkıştırmak amacını taşımıştır. Ama şimdi, eğer, hem Avrupa Birliğinde bahsettiğim tehlike hayata geçtiği hem Amerikan Kongresinden böyle bir karar çıktığı takdirde, bu siyasi mücadele hukukî bir boyuta taşınacaktır. Hukukî boyut da Ermenilerin tazminat talepleri ve daha önemlisi -burası çok önemli- mülkiyet talepleri gündeme gelecektir. Hatırlarsınız -belki unutmuş olabilirsiniz- yaklaşık sekiz-dokuz yıl önce Lübnan'da yaşayan bir Ermeni Adana'da bir mahkemeye başvurarak Çukurova'da belli bir arazinin kendisine ait olduğunu iddia etmiştir. Mahkeme bunu kabul edilebilir bir başvuru olarak görmüş, fakat o mahkeme hâkimi sonra Türkiye'yi terk ederek yurt dışına kaçmıştır. Bu, uyuyan bir hücre gibi bizi bekleyen çok ciddi bir tehlikedir. O nedenle, diyorum ki...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Loğoğlu, ek süre veriyorum.

Buyurun.

OSMAN FARUK LOĞOĞLU (Adana) - ...2015 konusu yaklaşırken, Hükûmet, böyle yüksek perdeden hamasi söylemlerle bu tehlikeleri geçiştireceğini, büyükelçileri, efendim, geri çekmek suretiyle bu konuda tepki vermiş olacağını düşünüyorsa bu ülkeye çok büyük kötülük yapar. Bizim 2015 yılında çok ciddi bir hazırlık içinde olmamız gerekir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak hep şunu dedik: "Yani 2015 yılı Türkler ile Ermeniler arasında daha ciddi, daha derin bir kırılma noktası değil, belki bir buluşma noktası, bir ortak söylem geliştirmek için bir fırsata dönüştürülebilir mi şeklinde bir yaklaşım ihdas edilmesi ama bizi bekleyen işaret ettiğim bu tehlikelere karşı da çok uyanık olunması gerektiğini düşünüyorum.

Sayın Başkan, izin verirseniz, size alan dışı, konu dışı bir kısa noktayı hatırlatmak istiyorum, o da şu: Hafta sonu Niğde'deydim. Niğde'ye bağlı bir Kömürcü köyü varmış. Bu köyün birikmiş elektrik borçları nedeniyle suyunu kesmişler. Bütçe Komisyonu Başkanısınız, lütfen bunu ilgili yerlere iletin.

Teşekkür ediyorum.