| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 24 .11.2014 |
HURŞİT GÜNEŞ (Kocaeli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri; Türk dış politikası sanıyorum bu yakın dönemdeki kadar hiç tartışmalı olmadı. Cumhuriyet boyunca çeşitli Türkiye'nin içine girdiği kritik dönemler oldu fakat bu kadar yerilerek tartışılmadı.
Müsaade buyurursanız ben Türk dış politikasına iki açıdan bakmak istiyorum: Bir tanesi güvenlik, bir diğeri de ekonomik çıkar açısından ve çevremizdeki, Türkiye'yi ilgilendiren ülke grupları açısından, bu iki kriter açısından Türkiye'nin nereye gittiğini bir değerlendirmek istiyorum.
Şimdi, Türkiye'nin bir çevre ülkeleri var, sınır komşuları var. Önemli. Türkiye'nin müttefikleri var. Kimisi sınırda, kimisi sınırın ötesinde ve bir de diğer ülkeler var. Bunların tabii bazıları önemli. Rusya, Çin gibi önemli ve Mısır, İsrail gibi Orta Doğu'da önemli ülkeler var. Şimdi ben, güvenlik açısından olsun, ekonomik çıkar açısından olsun, bu ülkelere, çevre ülkelerimize yani sınır ülkelerimize baktığımız zaman her iki açıdan da olumsuz gelişmeler görüyorum. Mesela Suriye'yle ilgili güvenliğimizin daha geliştiğini söylememiz mümkün değil. Ekonomik ilişkilerimizin de geliştiğini söylemek mümkün değil. Keza aynı şey Irak için de geçerli. Irak'la dış ticaretimiz geçen yıldan bu yana belirgin bir biçimde olmasa bile bir düşüş gösteriyor. Irak'la da güvenlik sorunlarımız var. Öteden beri vardı fakat şimdi daha vahim bir hâle geldi. İran'la da ilgili sorunlarımız var. Bakınız, İran'la ilgili en önemli sorunumuz Amerika Birleşik Devletleri'yle ilişkimizi sıkıntıya sokacak biçimde gelişti. İran üzerinde bir ekonomik ambargo uyguluyordu Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye bunu deldi. Öylesine deldi ki Amerikan hazinesi bunu deldiğimize dair resmen bir yazı yazdı, "Siz İran üzerinde uyguladığım ambargoyu deliyorsunuz." dedi ve daha sonra da birtakım olaylar Türkiye'de gelişti bildiğiniz üzere.
Şimdi, Sayın Bakan, sadece bu ülkelerde değil, Yunanistan'la da ilişkilerimizin daha iyiye gittiğini söylememiz mümkün değil ki. Yunanistan'ın bugün Türkiye'ye her zamankinden daha fazla ihtiyacı var çünkü ekonomik açıdan Yunanistan zor bir dönemde.
Şimdi, dört konuda Türkiye'nin en önemli ve dünyanın da en önemli ülkesiyle müttefiki olan Amerika'yla ilişkilerine bir bakalım. İsrail konusunda Amerika'yla hemfikir miyiz? İsrail'le ilgili uyguladığımız politikada Amerika'yla hemfikir değiliz. Olmamız gerekmiyor ama bu kadar çatışmacı bir döneme hiç girmemiştik. Mısır konusunda, Suriye konusunda ve İran konusunda en önemli müttefikimizle iyiden iyiye ayrışmış gözüküyoruz.
Şimdi, sunumunuzdaki Kıbrıs'la ilgili uzun metni okudum. Yine burada bir başka arkadaşım da o konuda görüşünü belirtti. Şunu, sanıyorum, özellikle belirtmemiz gerekiyor: Sismik araştırmaların yapılması Kıbrıs'ta sadece bir müzakerenin manivelası olarak kullanılmamalı. Yani biz sismik araştırmaya başladığımız zaman görüşmeleri durdurmaları bizim sismik araştırmalarımıza da ara vermemize asla neden olmamalı. Eğer gerçekten orada bir sismik araştırma yapmak istiyorsak o sismik araştırma devam etmelidir ki Türkiye'nin gerçekçi bir biçimde irade gösterdiğini, kararlılık gösterdiğini ortaya koyabilelim.
Şimdi, bir başka konu var. Sanıyorum bu konuda da göz ardı etmememiz gereken bir gerçek: Rusya'yla olan ekonomik ilişkilerimizde kötüye gidiş yok ama Çin'le olan ilişkilerimizde çok ciddi biçimde kötüye gidiş var. Rakamları söyleyeyim: Çin'le olan dış ticaret dengemiz 14 milyar dolar açık verirken geçen yıl 21 milyar dolar açık vermiş. Şimdi, bu çok vahim bir durum çünkü Çin'den ithalatımız olağanüstü ölçekte artıyor ve Türkiye'nin dış dengesini çok olumsuz biçimde etkiliyor. Bakınız, şöyle söyleyeyim: Türkiye Çin'e niteliksiz doğal kaynak ürünleri satıyor ve dünya fiyatlarının da ortalamasının çok altında satıyor. Oysaki biz ileri teknoloji ürünü mallar alıyoruz Çin'den ve dünya fiyatlarının çok çok altında değil, bir miktar altında alıyoruz. Bu da öyle gösteriyor ki giderek çok daha kötü bir dış denge olacak Çin'le ekonomik ilişkilerimizde.
Şimdi, bir şeyi açıkça ifade edeyim: Biz ana muhalefet partisi olarak 2011 yılından beri sıklıkla bir şey dile getiriyoruz, o da şu: Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye hiç sınırları dışına bir ülkeye silah sevkiyatı yaptı mı? Bunu biz sıklıkla söylüyoruz ve bütün dünya da Türkiye'nin komşu ülkesi olan Suriye'de muhalifleri silahlandırdığını söylüyor, zaten de biliniyor, biliyorsunuz, zaten kamplar bile ortaya çıktı. Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye'nin Batı dünyasında komşusu olan bir ülkeye silah sevk etmekten dolayı hiç bu kadar eleştirildiği oldu mu? Bence bu vahim bir durum.
Bir ikinci mesele de şu: Türk dış politikası bir paradoks yaşıyor. Siz tarihin derinliklerinden dış politikamızın Orta Doğu'da ve bölgemizde etkili olabileceğini düşünüyorsunuz fakat Türk diplomasisinin, Türk dış politikasının bu tarihî birikimin bir sonucu olarak bu yapının oluştuğunu göz ardı ediyorsunuz; bu bir paradoks. Siz çok önemli, tarihî bir, tarihten bir esinti almaya çalışıyorsunuz fakat Türk dış politikasının temel yapısının bu tarihî birikimden geldiğini göz ardı ediyorsunuz.
Bir başka konu da, merak ediyorum gerçekten; o da şu: Türkiye, Orta Doğu'da bir model ülke olma hem laiklik açısından hem de demokratik değerler açısından bir model olma niteliğini hâlâ taşıyor mu? Ben bu konuda ciddi olarak endişeler taşıyorum, gerçi birçok insan da gerek muhalefette gerekse aydınlar aynı endişeyi taşıyorlar. Türkiye, Orta Doğu için bir rol model ülke olma niteliğini giderek yitiriyor.
Avrupa Birliğiyle ilgili de şunu söyleyeceğim: Yolsuzlukların bu kadar yaygınlaştığı bir ülkede acaba, Avrupa Birliğiyle daha açık, daha şeffaf bir ilişki geliştirmemiz ve tam üyelik yolunda gelişmemiz mümkün mü? Avrupa Birliğinin hiçbir ülkesinde bu kadar büyük yolsuzlukların egemen olduğu bir durum yok, geçtiğimiz elli yıl boyunca da olmadı. Türkiye ne yazık ki bu yolsuzluklarla birlikte Avrupa Birliğine tam üye olmaya kalktığı zaman bir biçimde karşımıza bunlar çıkacaktır diye düşünüyorum.
Sanıyorum şuradan bir ders almak gerekiyor: Bu iktidar evet, ekonomik politikası itibarıyla eleştirildi, birçok şeyler itibarıyla eleştirildi ama hiçbir dönemde hiçbir hükûmet dış politikası nedeniyle bu denli eleştirilmemişti ve ne yazıktır ki öyle anlıyoruz ki bu dış politikanın yakın bir süreçte de temel bir felsefe değişikliği olmayacağı gözüküyor.
Teşekkür ediyorum.