KOMİSYON KONUŞMASI

VAHAP SEÇER (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanlar, sayın milletvekilleri, değerli bürokratlar, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, tabii, Sayın Bakanlar, ikiniz de henüz görevlerinizde yenisiniz; öncelikle hayırlı olsun, başarılar diliyorum.

Dış politikayı tartışacağız ama asıl muhatabımız Sayın Başbakan çünkü siz dış politika konusunda henüz son derece yenisiniz.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Yo, on üç yıldır dış politikanın içindeyim.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Hayır, hayır şu anlamda, müktesebat anlamında değil, sorumluluk anlamında. Yani dış politikayı siz yönetmiyordunuz, daha önce görevleriniz vardı, yurt dışı görevleriniz vardı, Avrupa Birliğinde görevleriniz vardı ve Avrupa Birliğinden sorumlu Bakandınız bu süreç içerisinde. Benim kastettiğim, Türkiye'nin ortaya koyduğu dış politikalarla ilgili sorumluluk alanı olarak.

Şimdi ama tabii ki biz değerlendirmelerimizi yapacağız, siz de bir anlamda Sayın Davutoğlu ve daha önceki Sayın Başbakan adına burada yanıt vermiş olacaksınız.

Şimdi Avrupa Birliğinden başlamak istiyorum. Benden önceki arkadaşlarım da aslında... Sayın Bakan, yani gerçekten yarım asırlık bir serüven. Sizin ilk Hükûmet olduğunuz dönemlerde, o zaman 2007 civarı bana bir soru yöneltildi. Daha çok yeni milletvekiliyim, acemiyim. Bilinçaltıma yerleşmiş demek ki Hükûmetinizin Avrupa Birliği konusunda gayret sarf ettiği. Bir ortamda, yerel bir gazeteci dedi ki: "Sizce -2009 yerel seçimleriydi sanıyorum- Hükûmetin en beğendiğiniz uygulamaları nedir?" Ben de Avrupa Birliği müzakere süreci dedim. Yanımdaki diğer milletvekili dedi ki: "Ya, böyle acemice bir cevap olabilir mi? Hükûmetin nasıl bir icraatını beğenir bir muhalefet milletvekili?" Bu bilinçaltında, demek ki hakikaten başlangıç iyiymiş, bu benim kişisel görüşüm.

22'nci Dönemde de son derece yoğun Avrupa Birliği müzakere süreci içerisinde yasal faaliyetler oldu, birtakım uyum yasaları oldu. Geçtiğimiz dönemde geç saatlere kadar Parlamento, komisyonlar Avrupa Birliği müzakere süreci içerisindeki uyum yasalarıyla ilgili çok önemli çalışmalar yaptı, çok önemli, kıymetli emekler verdi. Ama sizin de geçtiğimiz günlerde Milliyet gazetesine sanıyorum bir mülakatınız var Sayın Bozkır, siz de kabul ediyorsunuz yani bir sıkıntı yaşadığınızı, Avrupa birliği ilişkilerinde son zamanlarda sıkıntı yaşadığınızı, o mülakatta gördüğüm kadarıyla. Diyorsunuz ki: "AB'yi ihmal etmişiz." Bu hangi süreci kapsıyor, şimdi onların cevabını sizden alacağız.

Tabii, bizi ilgilendiren yönü, açıkçası daha önceki dönemlerde biz de Avrupa Birliği sürecini... Avrupa Birliği tabii ki bizim için -işte, arkadaşlarım da söyledi- demokrasi, insan hakları standartları, özgürlükler, bir medeniyet projesi ama bu yani iki ileri bir geri, bize bir zaman kaybından başka bir şey değil. Ekonomik anlamda da ciddi sıkıntılar yaşamaya başlıyoruz, özellikle gümrük birliğinden dolayı. Üçüncü ülkelerle yapacağımız ticari anlaşmalarda sıkıntılar yaşıyoruz. İşte, az önce, Atlantik ticaret ve yatırım anlaşmaları süreci Avrupa Birliğini de aslında ilgilendiriyor bir anlamda. Çok önemli, kayda değer ilerleme sağlamadık gibime geliyor ve sanki bilinçli olarak, bir Hükûmet politikası gibi siz bunu bir uyutmaya aldınız ya da buzdolabına koydunuz, hele burada, bu, gıda misali, bozulmadan buzdolabında bir dursun bakalım, daha sonra bir değerlendiririz gibi açıkçası bende bir intiba uyandı. Tabii ki, bunları yanıtlarını Hükûmetin temsilcisi olarak siz Sayın Bakanlar vereceksiniz.

Bütçe konusunda itirazlarınız oldu, aslında sadece Avrupa Birliği Bakanlığı değil yani daha fazla bütçenin gerekli olduğunu, Dışişleri Bakanlığı da aynı şekilde. Vallahi size hak veriyorum. Cumhurbaşkanının hizmet binasına bu kadar para harcadık, işte, 1,5 katrilyon. Bir haber vardı, sabah Adnan Bey bana verdi, onun da ilgisini çekmiş. Yurt dışından da 280 tır dolusu bitki getirilmiş bu saraya. Yani bu kadar paramızın gani olduğu bir ortamda size gerçekten bu bütçe az, artıralım yani. Yazsın arkadaşlar bir önerge Sayın Berber, biz de imza koyalım. Hem Dışişleri Bakanlığı hem Avrupa Birliği Bakanlığının bütçesini artıralım. Bu kadar para ganiyse yani biz de gerekeni yapalım, sizler için can feda.

Şimdi, Sayın Bozkır, "Avrupa Birliği" deyince, demokrasi diyoruz ya, işte, insan hakları diyoruz, daha çağdaş demokrasi standardı, son derece dünya standartlarının ortalamasının üzerinde bir demokrasi ama şimdi siz Avrupa Birliğinden Sorumlu Bakansınız. Şu AKP'nin Kuşadası 5'inci Olağan Kongresi'ndeki konuşmalarınız gerçekten beni çok endişeye sevk etti. Yani o makamda oturan bir bakan olarak bu anlayışınız gerçekten çok yadırganacak bir anlayış. Nasıl olur yani bir siyasetçinin siyasi geleceğinin parti içi demokrasi dışında bir tavırla örtüştürmeniz gerçekten beni endişeye sevk etti, bunu da bir not olarak sizinle paylaşmak istiyorum.

BAŞKAN - Ne demiş Sayın Seçer?

MUSA ÇAM (İzmir) - Ben söyleyeceğim.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Evet, son yıllarda, özellikle 2010'dan sonra, 2011'den sonra bizim ülkemizde en çok konuşulan konu dış politika çünkü çok yakınımızda bu olaylar cereyan ediyor. Ben Mersin Milletvekiliyim. Örneğin benim o bölgemde, o hinterlantta; Mardin'e kadar, Şanlıurfa'ya kadar, tabii ki, Orta Doğu'daki gelişmeleri en derinden hisseden illerde yaşıyoruz, oradaki en sade vatandaştan bizim gibi siyasetçilere kadar. Tabii, neler oldu, neler bitti? Az önce de söyledim, size ne diyeceğiz bilemiyorum. Sorunlu ve sorumlu bana göre başta Sayın Başbakan ve o dönemin Dışişleri Bakanı olan Sayın Davutoğlu'dur. Ben, olayı, aslında çok bir bölgede... Az önceki, Sayın Çavuşoğlu'nun da söylemine geleceğim, gerçekten son derece kaygı verici bir değerlendirme yaptı. Yani "Suriye yönetimi mezhepsel hareket ediyor." dedi. Yani oradaki karışıklığın temel sebebi, yani onlar, o yönetim, o nüfusun yüzde 10'u olan Arap Alevilerinden oluşan bir kitle ve onun temsilcisi olan Esad'ın oradaki ortaya koyduğu politikaların tamamen mezhepsel bir politika olduğunu söyledi. Şimdi o noktalara da geleceğim.

Kesinlikle, aslında, olayı Türkiye-Suriye ekseninde değil de Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Sayın Esad ekseninde değerlendirmek lazım. Yani iki ülkenin iki Başkanı çünkü olay o kadar kişisel boyuta taşındı ki Sayın Başbakan, o dönemlerde, 2012-2013 yıllarında her çıktığı toplantıda Esad'a ilişkin değerlendirmeler yapıyordu. Hiç alakası yok, hani amiyane tabirle, kel alaka bir ortamda Esad'a ilişkin değerlendirme yapıyordu. Şimdi, bu tabii -aramızda tıpçılar vardır, bunları bilirler- bilinçaltına yerleşmiş psikolojik bir mesele. Yani hiç alakası yokken, Uğur'la ilgili bir konu yokken şimdi, dış ilişkileri konuşuyorum, birdenbire Uğur'a sataşıyorum; bu psikolojik bir mesele, bu bir saplantı olsa gerek.

Şimdi, 2009 yılında, Sayın Çavuşoğlu, -hep Aslanoğlu demek geliyor içimden, Allah rahmet eylesin Mevlüt Aslanoğlu'na- Mersin etkinlikleri kapsamında Suriye'ye gittik. Suriye'yle de soy bağım var, açıkçası böyle bir merakla gittim oraya. Orada bir manzara anlatacağım. Sheraton mı vardı orada Şam'da, hatırlamıyorum, orada bir tane zaten uluslararası marka bir otel var, orada kalıyoruz. Dediler ki: "Her siyasi parti adına bir temsilci konuşacak." CHP'yi de tek temsilen giden milletvekiliyim, bizim büyükşehir belediye başkanı vesaire. Biz Mersin'le o ilişkileri kurmaya çalışıyoruz; günübirlik işte, turist gelsin ticaretimiz artsın. Aldık iş adamlarını uçağa, doldurduk, iktidar muhalefet hepimiz gittik oraya. Çıktım, dedim ki: "Yahu, benim dedem buralı, işte, falanca yerden. Dedem de yani çok Türkçe konuşamazdı, genelde Arapça anlaşırdık. Çok merak ettim, dedemin bu topraklarına geldim, çok mutluyum. İşte, bir tarihî geçmişimiz var. Osmanlı şemsiyesi altında yüzlerce yıl beraber yaşamışız. Ortak değerlerimiz var, ortak kültürümüz var." Barış dolu bir konuşma... Ara verdiğimde bir baktım ki dedemin yaşadığı bölgenin milletvekilleri, bir de tercüman bulmuş, sanki orada kardeşlerini bulmuş gibi beni bağırlarına bastılar. Burada bitirmiyorum, sadece beni bağrına basmadı insanlar. Sokaklarda kiminle konuşsak "Recep Tayyip Erdoğan" diyor, Meclis Başkanı "Recep Tayyip Erdoğan" diyor. Ekonomi Bakanı diyor ki: "Türkiye'yi o kadar seviyoruz ki bizim ülkemizde yabancı bankaların şube açması yasaktır. Münhasıran bir yasa çıkardık Türk kamu bankalarının Suriye'de şube açmalarına ilişkin. Bizde marjinal gruplar vardır; komünistler, sosyalistler vesaire, Suriye'nin yararına dahi yasa çıkarsak muhalefet ederler, konu Türkiye olunca gerisi teferruattır deyip oy birliğiyle bu yasaları kabul ettik."

Şimdi, bakın, Türkiye sevgisine bakın. O zaman da Esad'ın mezhebi aynıydı, o, Suriye'yi yönetiyordu, Sayın Başbakanın da mezhebi aynıydı, o da Türkiye'yi yönetiyordu, çatışma ortamından sonra da mezheplerinde bir değişiklik olmadı. Yani şimdi, Allah aşkına mezhepsel bir taassupla bu tavır ortaya konmuş olsa o zaman bu kadar ikili ilişkiler, dostane ilişkiler nasıl sürdürülecekti? Tek cümleyle ben size söyleyeyim: Bu bir ruh hâlinin tezahürüdür, Sayın Başbakanın -şimdiki Sayın Cumhurbaşkanının- o aşırı güç yüklendi üzerine. Gerçekten, işte, seçimlerden başarılı çıktı. İktidarlarınızın da çok önemli, yani başarılı dönemleri yaşanıyordu. Orada kendine bir rol biçti. Yani tabiri caizse durumdan vazife çıkarttı Orta Doğu'da ve baktı ki... Tabii dış ilişkiler konusunda da acemi. İç politika konusunda usta olabilir, gerçekten çekirdekten yetme olabilir, deneyimli olabilir ama bu konuda müktesebatı son derece eksik olan, zayıf olan Sayın Başbakan, -Sayın Cumhurbaşkanı şimdinin- inanılmaz bir hata yaptı. Sadece Suriye'yi kaos ortamına götürmedi. Aslında Maliki'nin bir dönem dediği gibi, dedi ki Maliki: "Recep Tayip Erdoğan Orta Doğru'yu mezhepsel bir çatışmaya sürüklüyor." açın bulun arşivlerden ve maalesef gerçekten çok büyük bir kaos ortamı...

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Maliki'yi mi referans gösteriyorsunuz?

VAHAP SEÇER (Mersin) - Hayır Maliki'nin demecini referans gösteriyorum.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Irak'ı bu hâle getiren adamı referans gösteriyorsunuz.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Bakın, şimdi siz cevap vereceksiniz şimdi.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, siz cevap vereceksiniz.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Şimdi, ben kimseye övgü dizmiyorum, kimseyi referans falan... Ben demeçlerden yola çıkarak. Demek ki bizim bilmediğimiz tabii ki ikili temaslar oluyor, o dönem Irak'la, Suriye'yle, İran'la vesaire vesaire...

Şimdi, Suriye'de bir otoriter rejim var, bir totaliter rejim var, ne bileyim, bir despotluk hâkim, insanlar öldürülüyor vesaire ama demokrasi istiyoruz, Türkiye müdahale ediyor. Bakın, ona karşı -çok manidardır- Katar'la, Suudi Arabistan'la iş birliği yaptı Türkiye. Az önce söyledi, sanıyorum Korutürk söyledi, orada idam edildi bir garson, yani Türk garson Suudi Arabistan'da idam edildi. Bakın, kiminle -bir ülkeye demokrasi götürmeye uğraşıyoruz Amerikan'ın ve Batılı güçlerin Irak'a demokrasi getirdiği gibi- iş birliği yapıyoruz. Şimdi Allah aşkına karşınızda çocuk yok. Yani böyle bir anlayışla deyin ki: "Ya biz hata yaptık." Kapalı kapılar ardında Biden'e demiş Sayın Başbakan: "Biz kardeşim, özgür Suriye ordusuna ya da değişik unsurlara bugün başımıza bela olan IŞİD ya da Arapça deyimiyle diğer bilmem ne, bu unsurlara bu terör unsurlarına biz yadım yaptık." Bunu Başbakan der.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) -Öyle bir şey söylemedi ben oradaydım. Kim söylüyorsa yalan söylüyor.

VAHAP SEÇER (Mersin) - O söylemiyorsa Biden söylüyor, diyor ki: "Kardeşim bu ülkeler Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Türkiye bilerek ya da bilmeyerek yardım yaptı." Şimdi tırlarla dolu silahlar bulundu. Sahra hastaneleri kuruldu, kamplar kuruldu. 4,5 milyar dolar para harcamışız, oradan gelen misafirlerimize. Artık bu sonuçtan sonra mutlaka insani bir refleksle bu yardımlar yapılmış ama bunun öncesinde orada şimdi mevcut yönetime karşı silahlı, terör yapan, mücadele yapan, savaş yapan unsurlara da parasal yardım yapılmış, lojistik destek yapılmış, askerî eğitim verilmiş, bunları da yok sayamayız. Bakın, 4,5 milyar dolar Türkiye harcıyor. Siz söylediniz Batılı güçler, 200 küsurlu bir rakam söylediniz, hatta milyar olarak telaffuz edip sonra düzeltiniz, yapmış, son derece yalnız kalmışız. Yanlış, yanlıştan dönelim, bu bir erdemdir. Bunu konuşalım, bundan bir şey yok. Niye ısrarla üzerine gidiyorsunuz "Doğru yaptık, doğru yaptık." diye. Siz istediniz diye Esat bitmedi, Suriye yerinde duruyor, orası çok farklı bir coğrafya...

BAŞKAN - Sayın Seçer, toparlarsanız.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Yani yüz yıllardır bazı dengeler var. Domino taşı misali birini devirdiniz mi ardı arkasına gidecektir. Şimdi, bakın, İsrail'le...

BAŞKAN - Toparlarsanız Sayın Seçer.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Bununla bitireceğim.

BAŞKAN - Ama lütfen... İki dakika da ek süre veriyorum.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Bizim Hükûmetin bir huyu var özellikle dış politikada. Çok gürlüyor ama bir türlü yağamıyor. İsrail'e de gürlüyorsunuz, gürlüyorsunuz. Ben baktım 2014 yılında bizim ikili ticaretimiz hangi boyutlarda? Bugüne kadar ulaşılan en yüksek miktara ulaşılmış 5 milyar dolar. Şimdi böyle bir ilişkiler yumağı içerisinde bizim dış ilişkilerimiz iflas etmiş, arkadaş hiç bunu tartışmam bile. Türkiye inşallah bu kaos ortamından bir an önce sıyrılacak. Bundan öncekiler bozdu inşallah siz yaparsınız Sayın Bakan. Biz de bu sefer gelecek bütçelerde sizi burada alkışlarız, hepinize saygılar sunuyorum.