| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 24 .11.2014 |
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Sayın Bakanlar, değerli bürokratlar, Sayın Komisyon üyesi arkadaşlarım ve Komisyonumuzu dışarıdan takip eden milletvekili arkadaşlarım, sayın basın; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Geçen sene burada, sizin koltuğunuzda Sayın Davutoğlu oturuyordu ve biz Dışişleri Bakanlığı bütçesini konuşurken zaman zaman da gerginleşen tartışmalarımız oldu. Sayın Davutoğlu daha sonra dedi ki, en son söz aldığında: "Bu kadar şey konuştuk, bu kadar konu tartıştık ama bir dış politika analizi de görmek isterdim sizden, sadece eleştirel bir yaklaşım değil, aynı zamanda bizim dış politika felsefemizi ve bakış açımızı da eleştiren bir çerçeveyi de ortaya koymanızı isterdim." O zaman çok fazla vakit olmadığı için ve sadece soru ve cevaplara vakit kaldığı için bu analizi yapamamıştık.
Şimdi, müsaade ederseniz ben, biraz Sayın Davutoğlu'nun "Stratejik Derinlik" kitabı üzerinden -ki bu, sizin dış politikanızın da baş yapıtı- biraz bunun üzerinden giderek, uygulayageldiğiniz siyasetin analizini yapmak istiyorum. Özellikle, son altı- yedi yıldır Türk dış politikasının içine düştüğü problemlerle malul olan bu kaynak üzerinden Türkiye'nin dış politikasının hatalarını, yanlışlarını analiz etmek istiyorum.
İbn-i Haldun der ki: "Coğrafya kaderdir." Gerçekten, ulusların içinde bulundukları coğrafya onların kaderlerini de belirler; sadece dış politikalarını değil, iç politikalarını, insanların karakterlerini, yaşam biçimlerini, davranışlarını belirler. Ama, en çok da herhâlde dış politikalarını belirler çünkü dış politikaları, onların dışarıda kurduğu ilişkiler, komşularıyla kurdukları ilişkiler ve kendi coğrafyalarına yakın coğrafyalarla kurmuş olduğu ilişkilerle ilişkilidir. Dolayısıyla, Türkiye bir boyutuyla bir ayağı Avrupa'da olan, bir ayağı Asya'da olan aslında, hem doğulu hem batılı, bir yönüyle de ne doğulu ne batılı olan bir ülkedir. Aynı Rusya gibi, Rusya'nın da bu tür özellikleri var.
Sayın Bakan, dinliyor musunuz?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Dinliyoruz.
AVRUPA BİRLİĞİ BAKANI VOLKAN BOZKIR (İstanbul) - Dinliyoruz.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Dolayısıyla, Türkiye'nin de böyle özellikleri var. Türkiye, bu zor coğrafyada bir dış politika inşa etmelidir; böyle bir zorunluluğu var. Bu, çok kolay bir şey değil. Hele ki dış politikayı biz genellikle içteki tartışmaların üzerinde tuttuğumuzda ve bu alanlara çok fazla "ulusal çıkar" kavramı çerçevesinde girmek istemediğimiz bir alan olduğundan, bu tür analizleri yaparken ve eleştirileri yaparken böylesi zor bir konumda mümkün olduğu kadar da hassas olmaya ve davranmaya çalışıyoruz.
Şimdi, Sayın Bakanım, "Stratejik Derinlik" kitabında, bir defa orada sarf edilen düşünceler yeni değil. Her ne kadar Sayın Davutoğlu 2001'den sonra, bunu yeniymiş gibi sunuyorsa da aslında, yeni değil. 1986 yılından beri, Yeni Şafak, Aksiyon, İzlenim, MÜSİAD'ın Çerçeve dergisi, İskender Paşa Cemaati'nin İlim ve Sanat dergisi gibi çeşitli dergilerde 20'den fazla yazmış olduğu makalenin derlenip toplanıp bir kitabın içine gömülmüş biçimi, tabii ki, başka yeni şeyler de var. Ancak, yeni değil. Yani, Sayın Davutoğlu'nun burada, bizim önümüze koyduğu perspektif ve çerçeve yeni bir çerçeve değil, öncelikle onu söylemek isterim.
Bir iddia var ve bu masum bir iddia. Ne diyor? "İmparatorluk bakiyesi topraklar" diyor, bizim imparatorluğumuz var, "Biz 5 deniz ülkesinde, işte, Adriyatik, Karadeniz, Akdeniz, Kızıldeniz." diyor. "5 deniz ülkesinde bağları olan, imparatorluk kurmuş, bu bölgeleri yönetmiş ve bu bölgelerle yakın ilişkiler içinde olan bir devletiz." Dolayısıyla, bu 5 deniz ülkesindeki hinterlandımızı, merkez ülke olma konumumuzu ki bu kavramların hepsi tehlikeli kavramlardır, birazdan söyleyeceğim, Nazi Almanyası'nın kavramlarıdır bir boyutuyla. Sayın Badak "merkez ülke" kavramını anlatırken herhâlde bunu göz önünde bulundurmadı. Böyle bir iddiayla ortaya çıkıyor, bir paradigma inşası iddiası var. Dolayısıyla, bu iddiaya saygı duyduğum bir iddia yani buna saygı duyuyorum. Bir paradigma iddiasını ortaya koyuyor olması başlı başına önemli bir şeydir. İşte, aynı zamanda bir Orta Doğu'dan kopuş, Türkiye'nin doğu toplumu olma özelliklerini giderek yitirdiği, yönünü çok fazla Batıya döndüğü, sadece Batıyla kurmuş olduğu ilişkiler üzerinden sağlanan bir dış politika algısı olduğu gibi, birtakım eleştirileri de var.
Şimdi, yalnız "Stratejik Derinlik" kitabını iyi analiz ettiğimizde... Bugün Türk dış politikasına da renklerini verdiği için özellikle ben bu analiz üzerinde durmak istiyorum: 4 temel özellik görürüz Sayın Bakanım.
Bir: Bir defa bu, Panislamist bir politikadır. İki, bu emperyalist bir politikadır. Üç, bu mezhepçi bir politikadır. Dört, bu hayalci bir politikadır.
Şimdi neden bunların böyle olduğuna tek tek bakalım: Birincisi, bu kitapta sarf edilen düşünceler ve Türk dış politikasının içine girdiği konu kesinlikle Panislamist'tir.
BAŞKAN - Kitabı mı, dış politikayı mı tartışıyoruz?
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Dış politikanın aynısını kitaba göre yapıyoruz yani 2007'den beri uygulanan şey bu. Zaten benim konuşmalarımı izlediyseniz, dinlediyseniz niçin böyle anlattığımı da belirtmek istiyorum.
ADNAN KESKİN (Denizli) - Stratejik derinliği tartışıyoruz.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Şimdi, Sayın Bakan, bu Panislamist bir politikadır.
Şimdi, Sayın Davutoğlu 1990'lardan beri yazdığı yazılarda Tanzimat sonrası paşaları eleştirir, Tanzimat sonrası politikaları eleştirir. Yani, yeni Osmanlıcılığı eleştirir. Bir başka şey daha yapar: Mesela, Turgut Özal'ı, dört eğilimi birleştiren Turgut Özal'ı da Neoosmanlıcı olduğu için eleştirir. Yazılarında var bu. 1990'lardan beri dergilerinde çıkan yazılar var ama buna karşılık Neoosmanlıcılığa ek olarak Panislamizm'i ise yüceltir, II. Abdülhamit üzerinden yüceltir. Osmanlıcılığın imparatorluğun kurtarılması sürecine katkı sağlayamadığı ve imparatorluğu kurtarmaya yetmediği ancak Panislamizm'in imparatorluğun dağılması konusunda ciddi katkılarının olduğunu söyleyerek Panislamizm'i yüceltir. Dolayısıyla ll. Abdülhamit özentisi vardır ve İslam vurgusu vardır.
Şimdi, bu politika emperyalisttir. ll. Abdülhamit'in Panislamist politikası savunmacı bir politikaydı yani imparatorluğu kurtarmaya yönelik, bütün İslam unsurlarının bir çatı altında toplanarak bir koruma ve bir muhafaza güdüsüyle oluşturulmuş olan bir politikaydı. Ancak sizin Panislamist politikanız emperyalist bir politikadır. Yani, savunmacı değil saldırgan, sizin aktif dediğiniz. Aslında aktifin ne kadar aktif olduğu, aktif-pasif tartışması yerine emperyalist bir tartışma üzerinden yürümesi gereken yanları vardır bunun, birazdan açıklayacağım. Mesela, sizin dış politikanız...
Sayın Bakanım, dinliyor musunuz, size hitap ediyorum.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Dinlemiyorum.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Niye dinlemiyorsunuz Sayın Bakanım?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Sayın Başbakanımızla siz bu Stratejik Derinlik kitabını baş başa konuşursunuz.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Hayır ama kendisi söyledi. Kendisi söyledi, bir önceki bütçede "Benim dış politika algımı ve anlayışımı analiz ediniz." dedi, ben de analiz ediyorum Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Başkalarının sorusunu cevaplamak için not alıyorum.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Siz halefi değil misiniz kendisinin? Böyle bir şey olabilir mi? "Dinlemiyorum" ne demek?
MUSA ÇAM (İzmir) - Çok ayıp, böyle bir cevap vermeniz çok ayıp. Hiç yakışmadı.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ama, dinlemiyorum ne demek Sayın Başkan? Böyle bir şey olabilir mi?
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar...
MUSA ÇAM (İzmir) - Böyle bir şey konuşulur mu? Böyle bir cevap verilebilir mi?
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, yanlış anlamayın. Şimdi burada...
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Böyle bir şey olabilir mi yani...
BAŞKAN - Hayır yani, burada ben de önce...
MUSA ÇAM (İzmir) - Böyle bir cevap verilebilir mi Sayın Bakan?
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Bakan Başbakana da saygısızlık yapmıştır.
BAŞKAN - Bakın, Sayın Sarı, önce ben uyardım...
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ne uyardınız Sayın Başkan?
BAŞKAN - Şunun için: Yani dedim, dış politikayı konuşacaksak...
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Dış politikayı konuşuyoruz.
BAŞKAN - Ama siz tamamen bir kitabın üzerinden, onun analizini yapıyorsunuz.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ama bakın, bu kitap dış politikayı şekillendiriyor.
BAŞKAN - Ama siz o iddiadasınız.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ben anlattım, baştan dinlemediniz beni.
BAŞKAN - Ben dinledim ve o iddiadasınız siz ama...
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Tamam, anlatıyorum işte.
BAŞKAN - O zaman dış politikayı gündeme alın.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ama dış politikayı anlatıyorum işte. Örnekler vereceğim, birazdan teorik çerçevesini çizip örneklerle anlatacağım birazdan.
BAŞKAN - Tam tersine, kitaptaki, tamamen kitaptaki iddia...
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ben süremi böyle kullanmak istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun, buyurun.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ama Sayın Bakanın "Ben bunu dinlemiyorum." deme hakkı yok, burası Plan ve Bütçe Komisyonu.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Bakanın, Başbakanın kitabına çizik attığının resmidir.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Evet, Sayın Bakanım, ikili şeye girmiyoruz, sonra cevap verirsiniz.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Böyle bir şey yok...
BAŞKAN - Arkadaşlar, şimdi bakın, polemiğe girersek bitmez.
Sayın Bakanım...
ADNAN KESKİN (Denizli) - Sayın Davutoğlu, stratejik derinlik demedi mi?
BAŞKAN - Ya, elbette onun kitabıdır.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Onu eleştiriyorum ben de, ben de onu eleştiriyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan o kitapla ilgili cevap mı verecek şimdi?
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Hayır, politikayı eleştiriyorum, politikanın kendisini.
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Sayın Bakan Sayın Başbakanı reddi miras ediyorsa söylesin.
BAŞKAN - Arkadaşlar, bakın...
MUSA ÇAM (İzmir) - Söylesin...
BAŞKAN - Sayın Çam, hem diyorsunuz... Hem polemiğe girmeyelim diyoruz hem siz oradan...
MUSA ÇAM (İzmir) - "Ben dinlemiyorum." diyemez.
BAŞKAN - Siz de polemik yapıyorsunuz.
MUSA ÇAM (İzmir) - Reddi miras ediyorsa, o zaman...
BAŞKAN - Siz niye polemik...
MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başbakanın yazdığı kitabı reddediyorum desin. Reddi miras ediyorum desin.
BAŞKAN - Sayın Çam...
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Etti zaten canım, daha ne desin.
BAŞKAN - Lütfen ya... Sayın Çam... Değerli arkadaşlar, lütfen...Lütfen... (Gürültüler)
Sayın Bakanım...
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Bir saniye müsaade eder misiniz?
BAŞKAN - Ama lütfen yani, burada... Bir saniye, neyi kastetti Sayın Bakan...
Buyurun.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Sayın Başkanım, şimdi değerli konuşmacı, ikide bir konuşmasının içinde dönüp dönüp "Dinliyor musun Sayın Bakan?" diyor. Kendisine biraz önce de dinlediğimi söyledim, iki dakika sonra... Burada kendisinin konuşmalarıyla ilgili notlar var, ona da bakıyorum. İkide bir öğretmenin öğrenciye sorduğu gibi "Dinliyor musun Sayın Bakan?" diye sorulur mu? Dinlediğimizi zaten söyledik. Burada öğrenci miyiz biz?
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - İzin verir misiniz bir şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN - Ama lütfen, o zaman arkadaşımızın konuşması ne olacak?
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Bir şey söylemek istiyorum.
BAŞKAN - Bakın, o zaman polemiğe girecek.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Polemik için söylemiyorum, bir dakika... Zaten şey var ortada.
BAŞKAN - Buyurun.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Şimdi, Sayın Bakan, bu konuştuğumuz şeyler yani hem entelektüel tartışma hem de aynı zamanda Sayın Davutoğlu şu anda Başbakan ve sonuç itibarıyla Hükûmetin politikalarını belirliyor. Sizden önceki hem...
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Tamam, dinliyorum zaten.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Selefiniz olarak da, o açıdan onları dinlemeniz lazım yani onu...
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Dinliyorum. Çocuk mu var burada? Yanımdakilere bir şey soruyorum.
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Sizin şahsınıza yönelik değil. Yani, şeye geçmek istiyor burada sizin...
BAŞKAN - Peki, teşekkür ederim.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Müsaade ederseniz, ben... (Gürültüler)
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar... Bakın Sayın Sarı... Arkadaşlar, bir şey söyleyebilir miyim? Sayın Türeli... Sayın Sarı...
Bakın, burada Başkanlık Divanı olarak biraz önce bana da aynı şeyi söyledi, ben başından beri, tutanaklara geçtiği şekliyle anlatabilirim kendisine. Başından beri hepsini dinliyorum. Tutanaklarda ne yazıyorsa aynısını şimdi bana söz verilsin hepsini tekrar edeyim, bu kadar dikkatle dinliyorum ama bana da "Dinlemediniz." diye birkaç defa uyarıda bulundu. "Dinlemediniz" diyorsunuz, dinliyorum. Lütfen...
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Demek ki göz teması istiyor.
BAŞKAN - Ama şunun için müdahale ediyorum, yani gerçekten bir kitabın...
RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Dinliyorsa problem yok.
BAŞKAN - Ama bir kitabın kritiğini yapmak başka bir şey...
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ama bakın, bu bizim dış politikamız.
BAŞKAN - Dış politika kitabı mı bu?
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Evet.
BAŞKAN - Dış politika kitabı...
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Evet, analiz ediyorum, lütfen...
BAŞKAN - Ya, yapmayın ya, lütfen...
Buyurun.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Sayın Bakanım, öncelikle, bakın, ben size saygısızlık etmek istemem, öyle bir niyetim yok. Öyle bir niyetim yok ama şöyle...
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Not alıyorum.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ama bakın, ben bir şey anlatırken siz dinlemiyormuşsunuz hissine kapılıyorum ben.
BAŞKAN - Kapılmanıza gerek yok, not alıyor Sayın Bakan.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Hayır, gözümüze bakmak anlamında değil. Yani...
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya) - Danışmak için soru soruyoruz.
BAŞKAN - Evet, buyurun.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Peki, öyle olsun. Ama ben dinlemiyorsunuz hissine kapıldığım için öyle söylüyorum yoksa benim sizin üzerinizde, hani hoca-öğrenci gibi böyle bir ilişki kurmam söz konusu değil. İkincisi...
ADNAN KESKİN (Denizli) - Onu ancak Feramuz yapıyor.
BAŞKAN - Arkadaşlar, yani gerçekten ciddi bir konu konuşuluyor, espriye boğmayalım.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Tamam...
Şimdi, ben bu konuya niye girdim? İki sebepten dolayı: Birincisi, gerçekten Sayın Başbakan bir paradigma iddiası içinde ve bunu Türk dış politikasında uyguluyor; o yüzden ben kendi kitabını analiz ederek buradan örneklere geçeceğim yani oraya gelmek fırsat olmadı.
İkincisi de, Sayın Başbakan bir önceki toplantıda, bir önceki bütçe görüşmelerinde dedi ki: "Yahu, benim düşüncelerimi, benim kitaplarımı analiz edin. Bunu beklerdim ben muhalefet partisinden." dedi. Şimdi, ben de fırsat buldum onu yapıyorum. Yani bu bir bireysel mesele değil. Kesinlikle bireysel mesele değil.
BAŞKAN - Kendisine yapsaydınız daha iyi olurdu.
VAHAP SEÇER (Mersin) - Biz de onu yapıyoruz.
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, bakın lütfen... Yani, bu analiz o kadar uzun sürecek ki... Anlaşıyor ki, lütfen...
Buyurun.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ama benim en az on dakikam gitti benim yani.
BAŞKAN - Yok, sadece üç dakika gitti, ben de onu ilave ediyorum.
Buyurun.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Şimdi, Sayın Bakanım, bu Panislamist politika aynı zamanda emperyalist bir politikadır ve Türk dış politikasında bunun izlerini görüyor derken şunu da söylemek isterim: Bu politika Misakımillî sınırlarını da kendisine dar gören bir politikadır. Yani "Misakımillî içinde Türkiye hapsedilmiştir, Türkiye bu sınırlar içinde kalamaz, Türkiye'nin Misakımillî sınırlarının ötesinde çıkarları ve ilişkileri vardır." diyor. Dolayısıyla bu yönüyle de emperyalisttir, emperyalist alanlar açıyor Türk dış politikasına. Biz daha önce...
SALİH KOCA (Eskişehir) - Ülkenin menfaati...
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Ama bu emperyalizm işte...
Biz daha önce ne diyorduk? Bizim Misakımillî sınırlarımız var, Misakımillî sınırlarımız içerisinde bir ulus devletiz ve bu sınırları koruyup kollamaya odaklı bir dış politikamız vardı. (Gürültüler)
Ya, müsaade eder misiniz?
BAŞKAN - Arkadaşlar... Arkadaşlar...
O kendi bakış açısını anlatıyor, lütfen ya... Siz de biraz sonra, vereceğim söz... Tamam, Sayın Feramuz Bey, sabırlı olun biraz.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Bir de Sayın Bakanım, Sayın Davutoğlu 1918'den sonra büyük bir parantez açıldığını söyler ve bu parantezin AKP döneminde kapandığını söyler. Aslında bu da 1918 öncesi Panislamist -Osmanlıcı demek istemiyorum- ve o imparatorluk, Misakımillî sınırlarının ötesindeki imparatorluk dünyasıyla kurduğu ilişkiyi bize göstermesi açısından önemli.
Şimdi, Sayın Davutoğlu ne der daha sonra: "2011 yılında Arap Baharı başladığında, tamam, artık harekete geçme zamanıdır. Biz bu parantezi kapatacağız. 1918'de açılmış bu parantezi kapatacağız, 2011 Arap Baharı bize bir fırsat vermiştir, bu fırsatı değerlendireceğiz." Ne olacak? Bu ülkelerdeki rejimler yıkılacak ve orada Müslüman kardeşler, İhvan, Tunus, Libya, Suriye, her neyse, oradaki İslamcı hareketler, oradaki hareketlerle biz ilişki kuracağız ve o ilişkilerle, -onlarla kurulmuş- bunlar iktidara gelecekler, hatta bunların iktidara gelmelerine yardımcı olacağız ve onlarla kurduğumuz ilişkiler sayesinde bu yeni Osmanlı, daha doğrusu Panislamist düşünce biçimini bu bölgede uygulayacağız.
Şimdi, bakın, niçin yayılmacı biliyor musunuz? Çünkü Sayın Davutoğlu kitabında, mesela İngiliz kolonyalizminin önemli temsilcilerinden Mackinder'den örnekler verir. Mesela, Mahan'dan ve Haushofer'dan örnekler verir. Bunlar Amerikan ve Alman stratejistlerdir ve yayılmacı teorisyenlerdir. Böyle buradan meşruiyet bulmaya çalışır. Mesela "hinterlant" kavramını kullanır. Mesela "lebensraum", "hayat alanı" kavramı... Bunlar Nazizmin kavramlarıdır. "Yani nasıl Nazi devletinin kendine özgü bir hayat alanı varsa Türkiye Cumhuriyeti'nin de bir hayat alanı var." der. Mesela "mittellange" der, merkez ülke. Biraz önce, öğlenki oturumda Sayın Badak anlatmıştı. Bunlar Nazizmin kavramlarıdır, 1945 öncesinin kavramlarıdır.
Mesela ben şunu sormak isterim: Türkiye'de 100 tane baskı yapan bu kitap niçin Batı dillerine çevrilmemiştir? Bir tek Batı diline çevrilmiş değildir çünkü Batı dillerine çevrilmesine izin vermemektedir Sayın Davutoğlu ama Yemen'de, ama Orta Asya'da, Orta Doğu'daki ülkelerin dillerine çevrilmiştir ama Batı'da tu kaka edilen, yok sayılan, 1945 öncesi yayılmacı düşüncelere temel teşkil eden kavramlar bu kitabın içinde yüklü olarak bulunduğu için Sayın Davutoğlu bunların Batı dillerine çevrilmesini istemez. Şimdi, Türk dış politikasını bu çerçevede şekillendirir.
Bir başka şey, Sayın Bakanım, çok önemli, Türk dış politikası bu yönüyle -bu kitapta bundan bahsedilmiyor ama- gelmiş olduğu yön açısından mezhepçidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Üç dakika ilave süre vereyim, kaybınızı telafi eder.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Mezhepçi bir dış politikayı Türkiye Cumhuriyeti tarihi ilk defa görüyor. Yani bir tarafta İran'ın, Suriye'nin, onun düşük yoğunluklu savaş stratejisini yürüten Hizbullah'ın olduğu bir yerde, öbür tarafta Katar'ın -Irak'ı da katacağız oraya- Suudi Arabistan'ın, Hamas'ın olduğu Orta Doğu'da bu Şii- Sünni kamplaşması içerisinde taraftır Türk dış politikası. Kimin tarafındadır? Sünniliğin tarafındadır. Mezhepçi bir dış politika vardır. Bugün yaşadığımız sorunların büyük bir kısmı ondan kaynaklanıyor.
BAŞKAN - Niye İran'ın dünyadaki...
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Sayın Bakanım, cevap verirsiniz.
Dış politika seküler değil yani o ülkelerin kendi iç işleriyle müdahalecidir ve taraftır. Bu da buradan çıkan bir başka...
Son unsur, Türk dış politikası, Sayın Davutoğlu'nun kitabında da yer alan ve bütün bu kavramların sonucu hayalcidir Sayın Başkan. Ben, Sayın Başbakana -ki o zaman Dışişleri Bakanıydı- "Siz Enver Paşasınız." dediğimde, Enver Paşa'nın ailesi bizimle ilişki kurarak dedi ki: "Tarihsel bir hata yapıyorsunuz, Sayın Davutoğlu asla Enver Paşa değildir." Ben de onlara sadece hayalcilik yönüyle bir benzetme yaptığımı ve ayaklarının yere basmadığını anlatmak için bu örneği verdiğimi söyledim.
Bakınız dünyada hiçbir zaman "pan"lı sözcüklerle oluşan ideolojiler başarılı olamamıştır. Ne Panislamizm ne Panslavizm ne Pantürkizm. Bu, ayakları yere basmayan bir iddiadır, dolayısıyla Türk dış politikasını da bir hayale doğru sevk etmektedir. Burada ben çok ciddi sakıncalar görüyorum.
İkincisi, tarihi 1918'de dondurmadık. 1918'den sonra bu coğrafyada çok şey değişti, çok şey gelişti. Mesela "Arap milliyetçiliği" diye bir şey var, bir ulus devlet birikimi var bu bölgede. Bunları görmek zorundayız dış politikamızı inşa ederken. Mesela bu bölgede Batı'yla entegrasyon süreçleri var, aksak ya da değil, ileri ya da geri yani 1918'deki gibi Türkiye'yi işte Osmanlı bakiyesi bu topraklarda bir İslam şemsiyesi altında bir dış politikaya doğru sevk etmek ve bunun üzerinden Türkiye'nin bir bölgesel güç olabileceğini iddia etmek bu anlamda hayalcidir.
Dolayısıyla Türk dış politikasının bir hayal içinde olduğunu görüyorum ben, ayaklarının yere basmadığını görüyorum ve Sayın Baskın Oran -siz de sanıyorum Mülkiyelisiniz Sayın Bakan- Mülkiyede bizi okuttuğunda dış politikada şöyle derdi: "Türkiye, her bakımdan orta büyüklükte bir ülkedir yani nüfus olarak, yüz ölçüm olarak, millî gelir olarak, her bakımdan orta büyüklükte bir ülkedir." Dolayısıyla Türkiye'nin dış politikasını oluştururken de Türkiye'nin her bakımdan orta büyüklükte bir ülke olduğunu görmek gerekir yani onun üzerinden bir dış politika şekillendirmeyi düşünmek gerekir. Bu anlamda iddiayı anlıyorum ama bu iddiaların geçerliliği konusunda ciddi sıkıntılarım var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlarsanız...
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Son olarak bütün bu teorik çerçeve içinde uygulamalara baktığımız zaman, karşılaştığımız sorunlara baktığımız zaman, bakınız, Suriye üzerinde yürütülen bir savaş var. Ya, bu savaş Suriye topraklarında yürütülen bir savaş gibi görünüyor ama arka planına baktığımız zaman, asıl Orta Doğu'da kamplaşmakta ve şekillenmekte olan Şii ve Sünni ekseninde yürütülen bir savaştı bu ve bu savaşta Türkiye, biraz önce siz aksini söylediniz ama -açıklarsınız herhâlde- Türkiye bu eksende Sünni kampın içinde yer almayı tercih etti ve kendi dış politikasını da bunun üzerinde kurdu. Ne oldu? Irak'la ilişkileri bozuldu, Suriye'yle çok farklı bir noktaya geldik, bunları konuşmak dahi istemiyorum Türkiye'nin algısı açısından yani terör, terörle kurduğu ilişki açısından bunları konuşmak bile istemiyorum. İşte bir taraftan bu İran, İran'la kurmuş olduğu ilişkiler. Sonra ne oldu? Sonra büyük devletlerin politikaları bir anda bir değişti ve Türkiye çark etmek zorunda kaldı, bütün siyasetini yeniden kurgulamak zorunda kaldı. Mısır'la başladı her şey. Neden? Çünkü stratejik derinlikte Türkiye'nin politikaları sanki büyük devletlerin politikaları yokmuş gibi, onlardan mücerret ve bağımsızmış gibi, onlardan azadeymiş gibi, onlardan soyutlanmış gibi ele alınır. Büyük devletlerin politikalarıyla senin Panislamist politikaların çatışınca ne yapacaksın konusunda kitap susar, Sayın Davutoğlu da susuyor. O zaman ne oluyor? Büyük devletlerin politikalarıyla bir çatışma ve çelişme içine girdiğiniz zaman, o zaman bu hayallerden gerçeklere doğru gelmeye başlıyorsunuz ve geri adımlar atmaya başlıyorsunuz ama kaybeden Türkiye oluyor.
FERAMUZ ÜSTÜN (Gümüşhane) - O zaman doğrudan onlara tabi olalım!
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Bugün varmış olduğumuz noktada Türkiye, Batı yaşam biçiminden uzaklaşan bir algıyla karşı karşıya. Bu doğrudur, yanlıştır demiyorum ama algı şu: Türkiye, her geçen gün Batılı değerlerden, Batılı yaşam biçimlerinden uzaklaşmaya başlayan bir ülke, radikal İslamcı örgütlere destek verme algısı içinde olan bir ülke. Böyle bir algımız var.
Arkadaşlar, bakın, siyasette algı gerçek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Öyle anlamak istiyorsun, öyle anlıyorsun.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Sayın Bakan cevap verecek bunlara.
(Oturum Başkanlığına Kâtip İlknur Denizli geçti)
BAŞKAN - Sayın Sarı, son cümlelerinizi alırsam sevinirim.
Buyurun lütfen.
MÜSLİM SARI (İstanbul) - Yani ezcümle -daha söyleyeceğim çok konu vardı ama zamanım yetmedi- Türkiye, yalnızlaşan bir ülke. Sayın Davutoğlu da bu yalnızlığın değerli bir yalnızlık olduğunu söyledi ama dış politikada yalnızlaşmış, dostları ve düşmanlarının kim olduğunu tam olarak bilemeyen, geleneksel ilişkilerden uzaklaşan ama yerine yeni bir şey de koyamayan, Araf'ta duran, Araf'ta olan bir ülke pozisyonunda. Ben, bunun çok tehlikeli olduğunu düşünüyorum, çok yanlış olduğunu düşünüyorum, orta ve uzun vadede bizim çok büyük risklerle karşı karşıya kalma ihtimalimizin yüksek olduğunu düşünüyorum.
Ben, Türk dış politikasının bu bütçe görüşmeleri vesilesiyle kendini yeniden ele alması, yeniden değerlendirme içerisine girmesini temenni ediyorum.
Bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.
Dediğim gibi, size karşı bireysel olarak herhangi bir saygısızlık içinde değilim. Bu konuda yanlış anlaşılmak istemem.
Saygılar sunuyorum.
Başarılar.